Galata Gazete


16 Ağustos 2014 Cumartesi

Harun Karadeniz’den Burhan Karadeniz’e…

Harun Karadeniz’den Burhan Karadeniz’e…

“Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya." Kazım Koyuncu 
Bir Karadenizli olan Kazım koyuncu dillendirdiği bir gerçeği, Karadeniz soyadını taşıyan iki güzel insan ile bağlantı kurduğunu acaba biliyor muydu bilmiyorum ama hiç bir şekilde birbirinin yüzünü görmeyenler aynı duygular içinde birbirini kucaklamış, bir geleneğin devamcıları ve geliştiricileri olmuşlardır. 
Harun Karadeniz kanser hastası olarak aramızdan ayrıldı ama onun kansere giden yolculuğu işkence, zulüm ve 68 tarihidir. Öğrenci lideridir, Amerikan hegemonyasının ülkemizden sökülüp atılması, tam bağımsız Türkiye şiarıdır. Halk için halkla birlikte, imtiyazlı değil, fırsat eşitliği, ortak üretim ortak yaşam, işçi sınıfı ile birlikte aydınlığa inandı. Yoldaşı, dostu Vedat Demircioğlu öldürüldüğünde kavgasının sınıfsız olamayacağını daha güçlü sesle haykırdı. Öğrenci lideriydi, öğrencilerin sınıf ile buluşmasına doğru adımlar atmıştı, doğal olarak onun bu çıkışı, oligarşinin oklarının da ona doğru dönmesini kaçınılmaz kıldı. Tutuklandı, işkence gördü, direndi. 
Direnişi, kaldığı yerlerin kötü koşulları onun kanser hastalığına yakalanmasına neden oldu. O bir kanser hastasıydı ve tedavi olması gerekliydi. Devlet onun tedavisine izin vermedi. Ölümü dört duvar içinde karşılaması için elinden geleni yaptı. Cezaevinde hayatını kaybetti. 
O  bir simgeydi, o bir devrimciyi, o bir liderdi. 
Yaşadıklarını kaleme aldı, düşüncelerini, beklentilerini yazıya döktü. O sadece yaşamakla kalmadı, yaşadıklarını da yazıya alarak tecrübelerini, birikintilerini ve zamanının ruhunu ileriye taşıdı. 
Harun Karadeniz şimdi bir mezarda yatıyor, sessiz. Karacaahmet mezarlığında bir yolun kenarında, önü mezarlık duvarı ile çevrili bir şekilde yatmaktadır. Yolda geçenlerin hiçbir şekilde göremeyeceği bir yerde yatmaktadır. Ancak bilenler bilir, o nerede yattığını.  
Harun Karadeniz ölümü büyük bir kayıptır ve cinayeti devlet işlemiştir. O hastalığa yakaladığında henüz başındayken tedavi için yurtdışına gönderilip tedavisi yapılabilinirdi ama Ruhi Su gibi o da ülke sınırları ve sınırların içinde cezaevi duvarları arasında bırakılarak devlet eli ile cinayet işlenmiştir. Onun ölümü devletin bir tercihidir. O tercihi yapanlar Harun Karadeniz’in ölümüne parmak izlerini bırakmıştır. Katil bellidir. 
Harun Karadeniz anarken yine aynı soyadı taşıyan doksanlı yıllarda tanıdığım naif, temiz yüreği yaralı bir kırlangıç olan dost bir insanı da anmadan geçemeyeceğim. Burhan Karadeniz. Burhan Karadeniz’in kişisel tarihi doksanlı yılların karanlık döneminin tarihidir. 
Burhan Karadeniz bir faili meçhul cinayetinin mağdurudur. Öldürmek için kurşun sıkılmış, ama kurşun bile o güzel insanı dünyadan koparamamış, felçli bırakmıştır. “Gerçeğin pahalı” olduğu bir dönemde, gerçeğin peşinde koşup, gölgede bırakılmak istenen cinayetler, kirli savaşın tüm kirlerini görünür kılmak için canla başla çalıştığı Özgür Gündem Gazetesinin muhabiriydi, ve gazetenin görünmeyen kahramanlarından biriydi. Özgür Gündem Gazetesi doksanlı yıllarda hedef tahtasında yerini almıştır. Merkez bürosu bombalanıyor, çalışanları kurşunlanıyor, gazete dağıtıcısı çocuklar dahil vuruluyor, kaçırılıyor, sessizce bir derede cesetleri bırakıldığı dönemde, Burhan’da hedef olmuştu. 
Onu vuran bellidir, tıpkı Harun Karadeniz’in katilleri gibi açıktadır. 
Yüzlerini dahi saklamıyorlardı, çünkü bir ülke için “kurşun atanda, yiyende şereflidir” dönemini yaşıyorduk. Kurşun atılıyordu, kurşunlardan biri Burhan’a geliyordu, öldü diye bırakılmıştı ama kurtulmuştu. 
Ülkede kirli savaşı adı konulmadan yaşıyordu. Analar çocuklarına kendi dillerinden sevgi sözcükleri bile söylemekten korktukları dönemde, özgürlük için kendi yaşamlarını ortaya koyanlardan biriydi Burhan Karadeniz. 
Burhan, tedavi amaçlı yurtdışına getirildi, uzun bir tedavi süreci yaşarken, memleketinden uzakta, öldürülen arkadaşlarını, meslektaşlarını gördükçe çaresizliği onu içten içe bitiriyordu. O haklı olduğuna inandığı bir kavgada tesadüfen hayatta kalmıştı, uzaktaydı. Tedavi beklenildiği gibi yanıt vermiyordu. Yüreği daralıyordu, sıkıntısını yine kendisi ile aynı dili konuşan, acıları yaşamışlar ile birlikte atlatmaya çalışıyordu. Yalnızdı kalabalık içinde. Farklı bir coğrafyadaydı, kendi kavgasının tam ortasında. Bochum şehrinde tek yaşıyordu, dostları her daim çevresinde onu dinliyor, onu arıyor, onun ile gelecek günlerin ütopyasını konuşuyordu. Arada gidip televizyon için program yapıyor, kavgaya elinden geldiği kadar destek veriyor, kavganın uzaktaki yansımasını daha sert yaşıyordu. 
Bir gün, beklenmeyen bir gün de evinde tekerlikli sandalyeden düşüp ölmüş. Tek başına evinde ölü bulundu.  Onu bir kurşun canını almadı ama kurşunun yaratmış olduğu gelecek hikayesi onu elimizden alıp gitti. Belki aynı soyadı taşıdığı Harun ile bir ortak noktada buluştu. 
Her ikisi de özgürlük hayali kurdu. Her ikisi de yalnız öldüler. Biri dört duvar içinde yurt içinde, ötekisi yurtdışında yine görece özgür olduğu dört duvar içinde… Her ikisinin katili bellidir. Her ikisini de aynı hınç, aynı nefret öldürdü. 
Burhan ve Harun her ikisi dünya güzeli iki insan, her ikisinin de gelecek beklentisi vardı. Her ikisi de özgürlük için öldü. Bir kavga sürdü, bir kavgayı hiçbiri birini görmeden devam ettirdiler, bugün de onların kavgası sürüyor, ta ki özgürlük elde edilene kadar… 
İsmail Cem Özkan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.