Seçimler yaklaşırken…
Seçimler yaşadığımız çağın olmazsa olmazıdır, dağda ki
çobanın oyu ile fabrika sahibinin, sahnelerin yıldızının da oyu tektir,
birbirinden ne üstündür ne de aşağıdır. Ama varoşlarda yaşayanların oyları bir
araya geldiğinde birbiri ile benim oyum daha değerli, senin oyun daha değersiz
tartışmasını sonlandırmış, benim dediğim olur demiş. Elbette bu sözü
söyleyebilmesi içinde dış etkin güçlerin çıkarı o yönde olması önemliymiş.
Varoluşlar şehirleri kuşattı ve sonunda aldı ve yağmalamaya girişti. Varoşlar
oluşurken (henüz gecekondu mahalleri iken) yoktan rantı yaratmayı öğrendi,
iktidara gelince her şeyi ranta dönderip koltuğunu sağlama alacak kadar
çevresinde bir çıkar birliği kurdu. Seçim ve partiler çıkarlar birliği üzerinde
sözünü söyler, düşünce ve özgürlük daha sonra gelir!
Siz hiç ben özgürlük istiyorum diye seçime giren siyasi
partiyi, göremezsiniz. Özgürlüğü parçalara ayırır, işine gelen özgürlüğü öne
çıkarır, diğerlerini yok sayar, iktidara geldiğinde diğerler özgürlük
isteklerini dillendirenleri de yok etmek, asimile etmek için eline geçen gücü
onlara karşı kullanır. Başörtüsüne özgürlük isteyenler, Alevilerin inanç
özgürlüğünü yok sayması kadar doğal ne olabilir! Başörtüsüne özgürlük diye imza
kampanyalarında sıraya girip imza atanların önemli bir bölümü kariyer, iş, bazı
imtiyazlar elde etme adına imza atmış, ama özgürlük istemi olan Alevileri yok
saymış, hatta görmezden gelmiş. Zamanı gelince onlarda özgür olsun diye
fısıldamışlar, özgürlük kavramı geniş anlamda kullanıldığı zaman. Ama artık
isimlerinin önünde profesör, doçent, doktor ve de çocuklara kurs verebileceği
köy, medrese vb yaptıktan sonra. Her şey çıkardır, çıkar olan yerden imza mı
eksik edilir!
Seçimler partiler ve bağımsız adayların kıyasıya yarışıdır
ve jüri üyesi oy kullananlardır. Fakat her jüri üyesi kağıt üzerinde eşit
haklara sahip olsa da gerçek öyle değildir. Seçim sandığı önünde ağanın,
patronların adamları durur, marabanın, işçinin, memurun gizli oy, açık sayım
ilkesini kontrol eder. Hadi bakalım ağanın, patronun sözünün dışında oy ver.
Didik didik edilir, kimmiş bakayım o vermeyen aranır ve bulunur. Demek neymiş
efendim, oy hakkı vardır ama ağanın, patronun ve çıkar ilişkisine uygun olarak
oylar verilir, akıldan önce çıkar gelir.
Çıkar ilişkisin çatışma alanı olan sandıklar, her seçimde
ülke sathında seçmenin önüne konur. Seçim başlı başına büyük bir rant yaratma
kapısıdır. Seçim döneminde ülke ekonomisi canlanır, bayrak imalatçıları, reklam
evleri baskı araçları ile seçmene gidecek propaganda araçlarını yetiştirmek
için geçici eleman dahi alır. Her seçim dönemi yıpranan iktidar, yıpranan
derilerini döker, yeni deri ile yeni parti gibi seçmenin karşısına dikilir, ben
iyi yönetiyorum ve sizin iyiliğinizi düşünüyor ve iyiliğiniz için baskı aracı,
sansür vb şeyler yapıyorum. Hepsi sizin iyiliğiniz için!
İktidar seçmenin iyiliğini düşünür, muhalefet iyilik
düşüneceğini dillendirir. Sonuçta her biri iyilik severdir ve iyilik yapar!
Seçim bir anlamda krize düşen iktidarın çıkış kapısıdır, kilitlenen ekonominin
can suyudur. Para basılır, dağıtılır, ayakkabı kutusuna konur hepsi iyilik ve
devletin bekası içindir. Bazı liderler sarayda yaşıyormuş, o de iyilik almanın
bedelidir, göze batmaması gereklidir.
Seçime gelir, çatar, sandıklara oylar atılır. Gizli oy açık
sayım yapılır... Sandık başında devlet temsilcileri ve seçime girenlerin
temsilcisi vardır. Sonuçlar belli olur ve açıklanır. Birileri kaybeder, biri
kazanır. Kaybeden aslında hep kazandığını ama hile yenildiğini açıklar. Kazanan
ise balkona çıkar konuşma yapar, havai fişekler eşliğinde sonradan uydurulmuş
mehter marşı çalar. Zamanın ruhuna ve halkın nabzına göre müzik eşliğinde yeni
dönemin başladığı dünyaya ilan edilir. Kazanan kazandığı, kaybeden kaybettiği
ile kalır, itirazları kısa süre sürdürür ve unutulur. Alışmam diyenler alışır,
el öpmem diyenler el öper, çıkarı için fır fır dönenler seçim sonucuna göre
dönüşünü sonlandırır ve yeni duruma göre konumlanır.
Sonra iç konuşmalarımız ile baş başa kalır ve iç
konuşmalarımızı dost sohbetlerinde dillendiririz!
“Seçime girip kaybedenler hep sandık hilesinden bahseder ve
güvenlik sorununu dillendirir. Anladım hile var, yazarken kaydırıyorlar falan
filan… Hepsi doğru, sen seçime giriyorsun ve sana atılan oya sahip
çıkamıyorsun, sahip çıkacak bir teşkilat yapın yok, lojistik faaliyet yürütecek
bir profesyonel çalışman yok, sonra hep şikayet hep şikayet... Şikayet
edeceğine seçime girme en azından seni bir ciddi parti sansınlar. Seçime girip
de her tarafı dökülen parti nasıl iktidara gelir ki?”
“İşte yaşadığımız sonuç, mecliste ki bütün siyasi partiler
iktidarın yedek değneği konumunda varlıklarını koruma derdine düşmüşler... Seçim
kazanma gibi bir dertleri yok... Olsaydı bugünden sandık güvenliği için
yapılanmaya gider ve onun için bütçe ayırırdı... Son dakikada gönüllüler ile
yapılan işler ancak bu kadar oluyor...”
“Örnek bir olay anlatayım; bir yerel seçimde etnik kimlik ve
inanç seçmene seslenen Turgut Öker aday olmuştu. Gittim oyumu ona verdim. Benim
oy verdiğim sandıkta ona oy verecek benden başka kimse yok, çünkü onun
potansiyel seçmeni benim oturduğum yerde oturmuyor... Yani sandıkta tek oy
benim olmak zorunda... Sonuç açıklandı aaa benim oy yok! Kazanmaya az bir oy
kalmış olsaydı kendi inisiyatifim ile o oyun peşinde giderdim ama seçim
sonucunda yüzdelerin alt tabanında olduğu için peşine düşmedim. Ama kazanma
olasılığı olan ama sandık sayımında ciddi sayım yapanlar olmuş olsaydı, benim o
tek oyuma sahip çıkar ve gerekli yere yazdırırlardı.
Başkasının oyuna sahip çıkamayanlar kendi oylarına da sahip
çıkamazlar...
Alınacak ders, benim oyum büyük olasılıkla bir sırasına
yazılmıştır ve orada bulunan muhalefet sandık başkanları buna göz yummuştur… Ya
da geçersiz olarak işaretlemişlerdir… Ama sonuçta benim oyuma sahip
çıkamayanlar, ülke yönetimine aday olamazlar... Olamadılar da, hep iktidar
kazandı... İktidar partisinin kazanmasına en çok muhalefet partisinin sandık
görevlileri hizmet etmiştir…”
Seçim yaklaşıyor, fır fır dönenler, milletvekili olmak için
parende atanlar, ceplerine para koyup parti kapılarını ziyaret edenler
bugünlerde ortalıkta geziyor. Partiler seçim bildirisi yazdırma derdinde,
parayı nasıl denkleştiririz telaşında. İktidar, iktidar gücünden aldığı gücü
kullanma derdinde, muhalefet ise parlamentoya girme barajı aşma derdinde kendi
kuyruğunu yakalamaya çalışan köpek gibi dönüp durmakta. Bu dönmeler girdap
oluşturmakta ve siyasi ortam kasırgaya doğru giden tartışmalar için şimşekler,
yıldırımların yaydığı ışıltılar etrafa ilk kıvılcımlarını yaymakta, seçim için
gerekli olan cepheler belirlenmektedir.
Ülke ne çektiyse bu cepheleşmeden çekmiştir denir ama
cepheleşme ekonomiye can suyu olur, var olan sorunlar unutulur, bir anlamda
beyim yıkaması gerçekleştirilir. Balkon konuşması ile bazıları doyuma ulaşır,
bazıları yeni duruma uygun çıkar ilişkisine dayalı nasıl fır fır döneceğini
hesaplar… Seçilenler arasında çocukluk arkadaşı aranır!
Seçimler ekonomi için gerekli, toplumsal tepkilerin
sıfırlandığı süreçtir. Bu devlet, bu sistem oldukça seçimsiz dönem
olmayacaktır, ne zaman başı derde girse birilerin seçimden bahsedecek, erken,
olağan, olağanüstü seçim ile tepkiler sıfırlanacak, beklenmeyen köklü
değişimler engellenecektir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.