Bir kazan iki kaybet!
Siyasi olmayan her grev kazanımı bir maaş veya kısa bir göreceli
ücret artırımıdır. Kölelik düzleminde süren çıkar ilişkisinin devamı
anlamındadır. Kazanımlar ile mutlu olanların abarttığı kazanımlar en kısa
zamanda ellerinden ya ekonominin doğal çizgisi içinde enflasyon olarak alınacak
ya da işveren kasasından eksilen parayı çalışma zamanları ile oynatarak elde
edecektir. Her işçi sınıfının siyasi olmayan kazanımları devlet denen
mekanizmanın eli ile işçiden geri alınır. Bu kısa da sürebilir uzun bir zaman
aralığı ile de olabilir. İşçi sınıfının elde ettiği ekonomik kazanımlar bugün
hangisi ayakta diye bakarsanız maalesef liberal ekonominin çarkları arasında
özelleştirme ile yok olmuş, hatta artık düşünülemeyecek kadar uzak kalınmış gibidir.
Sağlık, eğitim, denetim… Bugün, işçi sınıfının kazanımları olmaktan çıkmış,
paran kadar sağlık, taşeron işçilerin varlığı ile hizmet içi eğitim artık yok,
denetim rüşvetin sınırları içindedir…
İşçi sınıfı işyeri ile sınırlı yaptığı her eylemden göreceli
olarak karlı gibi çıkıyor gözükmüş olsa da aslında sınıf temelinden ve genelden
baktığımızda zararlıdır. Çünkü küçük kazanım gibi duran işyeri ölçekli
başarılar bütünü kucaklayamadığı sürece elde edilen tüm kazanımlar kepçe ile
geri alınacak ve bu yasal zeminde hukuka uygun şekilde olacaktır.
Devlet, sınıfının farkındadır ve sınıfının çıkarına göre
davranır.
Bugün devletin sınıfı söylemeye bile gerek yoktur, her şey
sınıfının çıkarı yönünde hukuku düzenlemeler ile belirlenmiş ve sınıfın çıkarı
yönünde sınıfına tek düşman işçi sınıfını baskı altına almak ve kontrol etmek
ile yükümlüdür.
İşçi sınıfını en zayıf hale getirmek ancak sınıf içinde yer
alan çatışmaları ve çelişkileri kullanmaktır. İşçi sınıfının önünde en büyük
engel yine sınıfın omurgasını oluşturan sanayi işçisini mesleksiz (kalifiye)
yapmak, dişlinin parçası konumunda olan yerlerde teknolojinin olanaklarını
kullanarak her an değiştirilmeye uygun işçilerin orada konumlandırılmasını
sağlamaktır. Çünkü kalifiye yani mesleği olan işçinin işten çıkarılması ya da
gözden çıkarılması zordur, onun yerine birini ikame edilmesi eskiden imkansız
gibiydi ama günümüzde artık bu olanaksız değildir, kapının önünde bekleyen
binlerce işsiz o iş alanı için (meslek lisesi ve meslek yüksek okul mezunu) sırada
beklemektedir. Hatta işverenler işi biraz daha abarttılar taşeron işçiler ile
saatlik iş anlaşması yaparak “verimlilik” hanesine yeni para içeren rakamlar
işlediler.
Az gider ile daha fazla para kazanmak adına işyeri güvenliği
artık kağıt üzerinde kalan bir uygulamadır. İşyerlerinde kaza adında işlenen
cinayetlerin üstleri rahatlıkla örtülmekte ve işyeri sahibi bu cinayetlerden
artık hukuki anlamda sorumlu değildir. Sorumluluk karmaşık ilişkiler içinde o
şekilde dağılmıştır ki, bugün cinayetin mağdurları katilin peşine düştüklerinde
hukuk ve mahkeme kapıları arasında sıkışıp kalmakta ve zaman aşımı içinde
davaları yok olup gitmektedir. İşveren kasasında biriktirdiği parayı sayarken,
işyeri cinayetine kurban gidenlerin yakınları işçiyi hayatta tutmak için başvurmadıkları
kapı kalmayacaktır. Yandaş sendikalar verimliliği düşen işçiyi hemen kapının
önüne koyacak ve artık ona sahip çıkmayacaktır.
İşçi sınıfını içeriden parçalayan en önemli araçlardan bir
tanesi de grevsiz sendika faaliyeti yürütenler ve bu grevsiz anlaşmaların
(pazarlık masalarının) işçiyi hak kazandırmış gibi gösterip eline sadaka
bırakmasıdır. Grevsiz sendikalar ekonomik haklar için ayağa kalkıp işçi sınıfı
içinde biriken öfkeyi dağıtmalarıdır. Öfke duymayan sınıf her zaman maddi
çıkarının peşinde koşan küçük amaçlar uğruna dağları devirendir. Bugün
ülkemizde sınıf kavgasının sadece ekonomik amaçlar içine sıkıştıran işte bu
grevsiz sendikaların ağababalarının çıkarlarıdır ya da bu sendikaları arka
bahçesi gören siyasi anlayışının çıkarıdır.
Yandaş sendikaların başka işlevi de bir iş yerine alınan işçi
için kartvizit görevi görmesidir. İşçi, işveren ve kuruluşları ile muhatap
yapılmadan torpil ile bir işyerine girmesi ancak bu yandaş sendikaların
(cemaatlerin) eli ile olmaktadır. Yandaş sendika kendi iktidarını daha uzun
yaşatabilmek için kendi belirlediği kriterlerde işçiyi işyerine sokarak
işyerinde ki temsil durumunu uzatmaktadır. Bu ilişkide hem işveren karlıdır hem
de sendika. Tek kaybeden işçi sınıfıdır. Çünkü hak mücadelesine girdiği an
işsiz kalacak ve ekonomik gücü zayıf olan her hareket kazanım gibi gözüken
yenilgiyi baştan kabul etmiştir. Maaşlarını alamayan işçilere sosyal yardım
kasasından ödenen maaşlar ile örneğin bir işçi direnişi çabuk kırılır ve orada
eyleme neden olan maaş alınarak o hak mücadelesi başarı gibi gösterilir ama
sonuçta bu kazanımın ömrü kısadır, çünkü para bitince aç olan yine aç
kalacaktır.
İşçi sınıfı sınıf için kazanımlarını ancak bir arada ve
siyasi mücadele ile elde edebilir. Geçmişte kazanılan emekli sandığı, grevli
sendika mücadelesi, işyeri güvencesi ve güvenliği, sağlık, eğitim gibi sınıfın
tümünü kapsayan tüm kazanımlar siyasi mücadele ile elde edilmiş kazanımlardır.
Siyasi mücadeleyi göz ardı eden sadece işyeri örgütlenmesi ve işçinin o anlık
maddi kazanımı amaçlayan her mücadele baştan kaybedilmiş mücadeledir. Sadece o
türden mücadelelere verilen destek vicdanidir. Kaybedilmiş mücadelenin küçük
kazancıdır.
Maaşlarını almak için açlık grevine bırakılan işçilerin bu
duruma düşmesi ne yazık ki her gün kaybettikleri hukuku haklarıdır. Devlet
sürekli olarak yeni düzenlemeler yaparak işçilerin haklarını ellerinden
almaktadır. Kiralık işçi, taşeron firma, sözleşmeli personel gibi kavramlar
işçileri nefes almayacak şekilde köle gibi çalıştırmak ve işveren kasasına daha
fazla paranın birikmesini sağlamak içindir. İşçi bu hukuki tuzaklara sessiz
kalarak düşmüştür. Elbette bu sessizlikte en büyük sorumluluk işçi sınıfının
sendikalarıdır. Grevsiz ve grevli yandaş veya karşı gibi durup sessiz
kaldıkları için yan değnek olan sendika ağaları ve onların yönettiği
kurumlardır.
Sendikalar bugün meydanlara kendi sınıfsal çıkarları yerine
günlük politikalar ve günlük çıkarlar için ise zaten sınıf kendisini arkadan
bıçaklamış demektir. Taşeron işçi, kiralık işçi, sözleşmeli personel gibi
siyasi kararlar karşısında siyasi direncini ortaya koyamamış sınıf baştan
kaybetmiş ve açlık ile karşı karşıyadır. Sınıf etnik ve dini kavgaların
arasında kendi sınıf bilincini ve çıkarını kaybetmiştir. Parçalanmıştır ve bu
parçalanmadan en fazla karlı çıkan devletin işlevinde olan siyasi iktidar ve onun
dayandığı sınıftır. Bugün faşizm dalgasının alenen üzerimizde uçtuğu, faşizm
sembolü olan bayraklar ve sembollerin şehir meydanlarında büyük direklere asılı
olarak dalgalandığı ortamda sınıf, sınıf olma bilincine sahip çıkmadığında ülke
karanlık ve kanlı bir geleceğin içine koşar adım gidiyor demektir…
Ekonomik mücadele ancak bu karanlıktan zifiri karanlığa
doğru gidişimize sadece destek verir, karanlığın hakimi olan siyasi iktidarın
yelkenlerini şişirmekten başka işlevi olmaz…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.