Yola çıkmışken…
Yola çıkmışken amaca varılana kadar dönüş düşünülmez. Amaca
varmadan yolun uzunluğunu ve keskin virajlarını bahane ederek geri dönenler
olmuştur ama artık ayrıldıkları yer aynı gibi görülse de değişmiştir, değişim
zamanın içinde gizli olarak durur. Dönüş içinde travmasını ve hayal
kırıklıklarını barındırır. Toplumsal olaylarda travmalar daha köklüdür ve de
nesilden nesile geçen bir geleneğini içinde yaratabilir.
Yola çıkanlar her daim ileri gidemezler, zaman zaman çıkmaz
sokaklara yolları düşer, o da ileriyi görmemezlikten gelmekte olan zamanın
neler getirdiğini bilmezlikten kaynaklanır, çünkü bilmedikleri coğrafyada yol
almak demek her an yoldan çıkmak ve biraz daha yolu uzatmak anlamına gelebilir.
Günümüz teknolojisi içinde yolu uzaydan izleyerek bize aktaran ‘navigations’
aletleri ile bilinmeyen yol yok gibidir, çünkü oradan elde ettikleri bilgiler
ile yine onların çıkarları doğrultusunda yol alınır. “Sora sora Bağdat bulunur”
artık tozlu raflarda kalmış bir atasözü olarak kalacaktır, kimse kimseye bir
şey sormadan teknolojinin ürünü bilgiler ile yine onlara bağlı olarak yol alır.
Teknolojiye bağlı kalanlar teknolojinin belirlediği yollardan gider, ki aynı
zamanda bu teknoloji araç içinde yol alanları da izler, gerekli gördüğü yerlere
rapor olarak sunar. Büyük biraderin gözü her daim üzerimizde, sadece gözü değil
kulağı da! Teknolojinin en son sürümleri bize ucuz bir şekilde sunulurken,
onlar aslında bizden elde ettiği bilgiler ile kendi tüketim toplumunu
yaratıyorlar, yaratırken de bizim algılarımız ile (hangi kültür olursa olsun)
oynadıklarını görebiliriz. Dünyada elektrik fişi bile standart olamazken,
birçok şey artık standartlaşmış ve bir birine benzer şehirlerin oluşturduğu bir
dünyaya sahip olduk.
İnsan yolu yarattı, yol insanı ve şehirlerin oluşumuna
katkısı büyük oldu ve insanı biçimlendirdi. Bugün yollar daha geniş ama daha
fazla araca sahip. Yolların gelişmiş olması bize zaman kazandıracağı
tasarlanırken, tersi yollarda daha fazla zaman kaybetmeye başladık.
Şehirlerarası mesafe göreceli olarak azalırken, yollarda kazandığımız zaman
bize yerli gelmemektedir. Sürekli zamana ihtiyaç duyan ve sürekli acil bir
şeyleri yaparken buluyoruz kendimizi ve hatta hiç düşünmeden bize verilen
görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. Sürekli hareket halinde ve sürekli
yorgunuz ama zaman bize yetecek kadar da kendimizi planlayacak dahi zamanımız
yok!
Yola çıkmayan ve yolda olmayan artık insan yok… Her şey
yollarda, yollar belirlemekte bizi… Ticaret hayatı şehirleri oluşturdu ama
şehirlerin nasıl olacağını ne kadar genişleyeceğine yollar karar vermektedir.
Yol olmayan yerde üretim yoktur, yol olmayan yerde hayat modern yaşamın
dışındadır.
Yaşadığımız zamanın ruhu yollarda verilmektedir.
Yollar toplumsal olayların da belirleyicisidir. Yollar
olmasa meydanların anlamı olmaz. Kapitalist sistem kendisini korumak adına
yolları kontrol ederken, her yere kamera yerleştirirken ve istediği gibi
trafiğin akmasını sağlarken, elbette o yollarda kapitalist sistemi yok edecek
olan işçi sınıfı da kendisine yaşam alanı bulmakta ve hak ve siyasi
mücadelesini vermektedir. Fransız devriminden sonra gelişen ulusal devletler ve
yaşama mücadelesi de yollarda oldu.
Toplumsal olaylar dengeli, istikrarlı ve belirli bir plan
ile oluşmaz. Emperyalizm çağında ulusal devletler ancak emperyalist devletlerin
çıkarlarına uygun olarak göreceli olarak bağımsızlık verilmiş ama devletin
organizasyonu bağımsızlık hakkı verenin çıkarına uygun yapılandırılmıştır.
Dengesiz gelişen toplumsal olayların sonucu bugün dünyada bir birinden farklı
ulus devletleri ve geri bıraktırılmış toplumlardan bahsedebiliriz. Fakat
hepsinde yol vardır ve yola hakim olan o ülkeye de hakimdir.
Ulus devleti kuramamış birçok ulus vardır. Onların önemli
bölümü parçalanmış şeklide değişik ulus devletlerinin topraklarında yaşama
mahkum edilmiştir. Afrika, Ortadoğu ve Uzakdoğu sınırlarına baktığımızda birçok
ulusal mücadele eden örgütlere ve iç savaşlara rastlamaktayız.
Ülkemiz içinde ve sınırlarında da ulus devleti kuramamış
Kürtlerin mücadelesine yakınan tanıklık etmekteyiz. Ortadoğu mozaiği içinde
ulus devleti mücadelesi veren Kürtler savaş içinde kilit noktaya gelmiştir.
Ulus devleti kurmak an meselesi olduğu dillendirilmesine rağmen parçalarda
gelişen her toplumsal denge bu anın ertelenmesine sebep olmaktadır, çünkü her
parça bir birini etkilemekte ve çıkar çatışması içinde savaş o coğrafyada
yaşayan hakları bir arada yaşamasını ortadan kaldırmaktadır. Emperyalist
devletlerin çıkar çatışması ve kapitalist sistemin yeninden yapılandırma
sürecinin geçiş sürecinde ulusal mücadele etmek ince bir ipte yürümek kadar
tehlikelidir, dengeler iyi hesaplanmazsa başka bir parçanın parçalanmış
mültecisi olabilir.
Ulus devletler oluşturulurken dünya yeni bir dengeye
oturtulduğu düşünüldü ve ulusların hangisi erk hangisinin yok sayıldığı o dönemin
dengeleri içinde karşılaştırmalı tarih içinde bir nebze de anlayabiliyoruz.
Çıkar çatışmaları dünya haritası üzerine cetvel koyarak sınır koyanlar bugün
yaşadığımız kaosun da mimarlarıdırlar.
Savaş kuralsızdır, teknolojisi elinde bulunduran her türlü
yolu mubah görmektedir. Orantısız güç gösterisiz ve orantısız saldırılar
‘Embedded’ medya aracılığı ile dünyaya bir yılbaşı partisi gibi sunulmaktadır.
Bu kuralsız ve kirli savaşın kirli yüzü güçlünün yenilgisi ile ortaya
çıkacaktır, çünkü güçlü, güçlü kaldığı sürece gerçekler her daim gölgede
kalmaya mahkumdur ve kimse bu gerçekleri gün yüzüne çıkaramadığı için kirli
savaş daha da kirlenerek devam edecektir. Bunun içinde fütursuz, ilkesiz ve ben
güçlüyüm her şeyi yapmak benim hakkım inancı ile dünyaya bakanlar ve dünyaya
yeni biçim verenlerin birincil önceliği yok olan yerler değil, kendi içinde ki
yaşadıkları ekonomik krizi kendi lehlerine döndürmektir. Kendi ülkelerinde
artan yaşam kalitesi aslında kontrollüdür ve dünya haklarını koyun gibi
görenler kendi halkını da sonsuz bir illüzyon uykusu içinde bırakmaktalar.
Savaşın sonucu olan mülteciler kapılarına dayandığında mültecileri bir yerlerde
toplama kamplarında gözden uzak toplamanın yolları diplomatik yollardan çıkar
çatışmasının kapalı kapılar arkasında tehditler ile olmaktadır. Bugün
yaşadığımız çağ, güçlü olanın güçsüzü hiçe saymak ve istediği iktidarı
iktidarda tutmak için cinayetleri yapma özgürlüğüdür.
Ulusal mücadele edenler amaçlarına giden yolda her şeyi
mubah olarak görebilirler, yeter ki nihai amaca hizmet etsin. Düşmanlarını bile
el üstünde tutabilirler, yeter ki kendilerini muhatap alsınlar. Masa başında
pazarlık yaparken etrafında yaşanan tüm gelişmelere kulaklarını kapatırlar,
gözlerinin ucu ile görürler ama görmezden gelirler yeter ki amaçlarına giden
yolda bir adım olsun... Ama işin boyutu öyle olmadığını, düşman olarak
gördüklerinin iktidarı altında bitmez tükenmez bir tecrübe ile hilelerin her
türlüsünün olduğunu yaşayarak görecekler… Yaşam acımasızdır ama toplumsal
olaylarda birçok cana mal olur…
Siyaset bir adım ötesini önceden tahmin edip ona göre adım
atabilmektir… Bizde adımlar olay başa geldikten sonra pişmanlık olarak ortaya
çıkar.
Sınıf mücadelesinde ise pazarlık yoktur, “ya hep beraber”
der ve devrim mücadelesi ileriye taşınacak adımlar atılması için çaba
gösterilir... Fakat bizim gibi ulusal sorunu çözememiş toplumlarda işte teoride
olduğu gibi olmuyor… Güçsüzlüğünü başkasının gölgesine saklanarak gizler ve o
gölgeden güçlüymüş gibi imajlar vererek bir illüzyon içinde başarı beklenir
kılmaya çalışır ama ne Godot gelir ne de başarı... Sonuç ne mi olur? İktidar
istediği rejimi ve düzeni iki adım ileri bir adım geri şeklinde sanki taviz
veriyormuş gibi yaparak amacına ulaşır...
Amaç ve hedef doğrultusunda tereddütler her zaman yenilgiyi
beraberinde taşır...
Tereddüt ile olaya bakanlar ve elde ettiklerini kaybetme
korkusu ile iktidara yaklaşanlar elbette o iktidarın sadece yedek değneği
konumunda olurlar... Karalık aydınlığa evrileceğine zifir karanlığa çoktan bükülmüştür...
yollar her daim aydınlığa götürmez toplumları, yaşadığımız çağda gibi zifir
karanlığa da taşıyabilir.
Yola çıkanların amaçları net değilse ve kervan yolda düzülür
mantığı ile bakmaya devam ederlerse düzlen kervan değil kendileri olur.
Ülkemiz gibi ulusal sorunu tam çözememiş, sürekli ertelenmiş
yüzleşilecek sorunlar ile baş başa kalanlarda ilişkiler ve olaylar
sanıldığından daha karmaşıktır, karmaşık yapanların başında ise çıkarlardır.
Ulusal mücadele yapan halkın işçi sınıfı nihai hedefi önce ulus sonra işçi
devleti diye tanımlarsa işte işten çıkılmayan bir mücadele yolu ortaya çıkar
ki, çıkar çatışmalarına göre eğilen, bükülen bir ilişkiler ağı oluşur. Sokak
dili ile fır fır dönenlerin oluşturmuş olduğu siyaset sahnesinde her an her
kişi, kurum arkasından bıçaklanabileceği gibi de el sıkışabilir de. Kapalı
kapılar arkasında gerçekleştirilen her türlü görüşme halklara ve işçi sınıfına
yapılmış en büyük tehdit olduğunu zaman kısa bir an sonraya ortaya çıkarmış
olsa da artık iş işten geçmiş, iktidar istediği hedefe daha hızlı bir şekilde
ulaşmaktadır. Bu ortam içinde sınıf mücadelesi yapanların her zaman diğer kitle
örgütleri yanında marjinal kalması onların doğru tespitler yapmadığını
göstermez, ama onların ne kadar örgütsüz ve dağınık olduğunu kanıtlar.
Yola çıkanların yolda bir şeyleri düzeltme işini el yordamı
ile yapması onları nihai amacından uzaklaştırır hatta çoğu zaman çıkmaz
sokaklarda birilerine yol sorur bulurlar kendilerini. Teknolojiye bağımlılık
ilişkisi olanların yolda olmaları aslında her daim kontrollü yol aldıkları ve
belirlenen hattalar üzerinden dışarıya çıkamadıklarını gösterir. Öncelikle
yolda olanların Roma yolunu kullanarak Roma Devleti’ni ortadan kaldırmadığını
tarih bize Hannibal’ın hayatına bakarak söyler. Büyük strateji uzmanı nasıl
yenildiği hala tarih sayfalarında canlıdır.
Yolda olanların Godot’u bekleme lüksü yoktur, eğer
beklerlerse de zaten gelmeyecektir…
Yollar bize çok şey anlatır, çok şey öğretir ama ne yazık ki
yolda arabası devrilenler bir daha arabayı ayağa kaldırma yerine kader çizgisi
içinde kendilerini kurtaracak bir araç beklerler ki, gelecek olanda zaten
sistemin aracıdır ve o kendi amacına uygun olarak kaldırır ve ücretini fazlası
ile alır. Ama derseniz ki “kapitalist kendini asacak ipi bile para ile satar”…
satar ama artık güçsüz, zavallı ve durağan olmadığını da tarihin sayfalarına
bakarak görebilirsiniz, o içinizden birilerini zaten bilinç olarak çoktan satın
almıştır bile ve sizi arkadan bıçaklayacak ortamı yaratmış olabilir…
Yolda yol alırken çevreme bakmayı çok severim, gözümün
önünden bir ömür de geçebilir, bir film şeridi de…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.