Erkek Parkı
Gün geçtikçe şehirlerde Alışveriş Merkezi (AVM) açma çılgınlığı
devam etmektedir, çünkü bundan siyasi ve ekonomik bir beklentisi olan siyasi
iradenin tercihidir. Piyasalar böyle istiyor değil, aksine piyasaya hakim olan
firmaların hem güvenlik endişeleri hem de piyasaya girmeye çalışan diğer
aktörleri engellemek amaçlı bir savunma kalesi gibidir. Her şehir içinde dışında belirli marka
dükkanları bir araya getiren merkezler kurdu.
Bu merkezler bir anlamda sosyal sorun yaratırken bazı
psikolojik sorunlara çözüm olarak ortaya sürülen alışverişin de merkezidir.
AVM’ler yerel olanı yok eden ve evrensel bir alış veriş çılgınlığını körükleyen
merkezlerdir. Yeni dünya düzenin arzuladığı izole edilmiş yaşam, bireyin rahat
olarak kendisini bulacağı bir iç kaledir. Güvenliklidir, çünkü kendi
güvenliğini AVM merkezi olarak sağlamaktadır. Firmaların üzerine düşen yük
kiradır ama güvenliği göz önüne alırsanız oradan kazandığını öteki taraftan
harcayarak dengelemektedir. AVM’ler yaptıkları sosyal projeler ile hazır birer
potansiyel müşteri yaratırlar… alışveriş bir çılgınlık değil, ihtiyaç olarak
sunulur ve paranın yerini alan kartlar ile doyumsuz alışverişlere olanak
sunulur.
Bu merkezlerin birinde eşlerinin harcama çılgınlığından bunalan
üç arkadaş AVM geldikleri cumartesi günleri için kazan dairesinde bir yaşam
alanı kurarlar. Eşleri yukarıda alışveriş yaparken aşağıda cumartesi günleri
oynanan futbol karşılaşmalarını izlemek, bira eşliğinde kendilerince vakit
geçirmek için bu zamanı fırsata dönüştürürler. Eski bir televizyon, bir koltuk
onlar için bu fırsatı yaratan aksesuardır, bu sayede eşlerinden uzakta ve AVM
içinde güvende ama AVM’den ayrı bir ortamın içindeler. Üç arkadaş haftanın
yorgunluğunu atarken, aralarında ki dostluğu da pekiştirirler. Farklı mesleklere
dahil olan üç insanı bir araya getiren ortak sorun eşlerinin doyumsuz alışveriş
çılgınlığıdır. Kazan dairesini bir sığınak yapan mesleği pilot olandır, bir
işletmede yönetici ve bilgisayar programcısı olan üç ayrı meslek. Modern
yaşamın izlerini ister istemez oraya taşımaktadır. Bu üç insanın ekonomik
girdileri diğer çalışanların yanında iyi olmasına rağmen, dışarıdan
bakıldığında sorunsuz gibi duran ama içten içe kaynayan ve yaşam dünyasının ve
hayatın onlara sunduğu baskının altında çıkış aramaya çalışan üç kafadar.
Haftalardan bir gün aralarında bir itfaiye elemanı da
katılır. O da kaçmaktadır. Henüz diğerlerine göre daha yeni evli olmasına
rağmen eşinin bu çılgınlığı karşısında çaresizdir. Evlilik akdini devam
ettirebilmek için belki de bir sığınağa kendisini atmaktadır. Savaş meydanından
kaçan bir er gibidir, soluk soluğadır. Kapıyı açıp sığındığı yerde yaşam
olduğunu ve başkalarının da orada olduğunu görünce şaşırır. Çünkü boş olarak
gözüken kazan dairesinde birilerinin sığınak yapacağı kimsenin aklına gelmez!
Burada bir parantez açayım, çünkü bizim kültürümüzde yok ama Almanya’da çok
olan bir uygulama, birçok aile bodrum katını (müstakil evi olanlar) hobi odası
ve boş zaman geçirme salonuna dönüştürmektedir. Orada özel arkadaşları ile buluşur,
erkekler günü gibi günler yapmaktalar. Genelde futbol merakı olanlar önemli
karşılaşmalarda bir araya gelir birlikte ekrandan maçı canlı izler yorum
yaparlar, briç günleri gibi belirli günleri kendilerine ayırırlar. Bu uygulama
genelde vardır ama bizim ülkemizde buna benzer henüz uygulama yok ama yakında
yaygınlaşmayacağını kim söyleyebilir?
Erkeklerin sığındığı mahzen bir anlamda modern yaşamın AVM
çılgınlığına karşı eleştiri platformuna dönüşür ve günlük iş ve onun sonucunda
yaratmış olduğu streslerden kaçış için gerçek bir sığınaktır.
Politik eleştirisi olmayan, ama sistemin dolaylı bir eleştirisi
bu komik, eğlenceli ama dolaylı bir öykünmenin olduğu eğlenceli oyun, sahne
düzenlemesi, ışık, ses bütünlüğü içinde oyuncuların üzerine düşen görevi en iyi
şekilde yerine getirdiği bir ekip işi ortaya çıkmış. Sahnede yaşanan kriz ve o
krizin komik unsuları seyirciye direkt ulaşmakta ve seyirci sahneye kahkahaları
ile katkı sunarken, zamana zaman alkışlar ile kendi iç dünyalarına döndüklerini
verdikleri tepkilerden genel olarak anlaşılıyor.
Tiyatrolarımız gün geçtikçe sahnelerine yeni oyunlar sunarken,
politik tercihin baskısı gün be gün sahneye oyun koyacak yönetmenlerin iç
denetimini de belirlemektedir. Siyasi gerginlik yaşadığımız zamanın ruhuna
dolaylı/direkt etki yaparken tiyatroda “ama biz yinede sözümüzü söyleriz”
şeklinde tepki olduğunu görüyoruz. Tiyatroların genel programını belirleyen
atanmışlar, elbette kendisini o koltuğa koyanların tercihini dikkate almak ile
yükümlü, yoksa boşalan koltuk hala vekaletten boş kalması gibi bir sorunu da
ortaya çıkarmaktadır. Tiyatrocu işçidir, verilen görevi yerine getirir, aldığı
maaşı hak eder. Sonuçta söz yetki karar mekanizması içinde varlığı yokluğu
şimdiki siyasi idare için önemli değildir. Nasıl olsa ülkede tiyatro okulu çok,
okuldan mezun işsizlerde kapıda beklemektedir ama uzun zamandır zaten kadroya
yeni oyuncular ve teknik kadro alınmıyor, onun yerine taşeronlar ile idare
ediliyor… İdare edilen bir dönemde idare edilen oyunların seçilmesi ve hoş
zaman geçiren bir meslek alanı olması birçok insanı rahatsız dahi etmiyor,
zaten gitmedikleri yerde neler oluyormuş da pek umurlarında değildir.
Tiyatrolar işlevsel olarak binlerce yıl varlığını koruyor,
korumaya da devam edecektir, çünkü insanı insana en iyi anlatan sanat
alanlarından biridir. Tiyatronun yok olması demek o toplumun tamamı ile biat
eden ve biat kültürünün altında yaşamak zorunda kalan yeraltı kültürünün
oluşması anlamındadır. Yeraltı kültüründe de zaten tiyatro önemli yeri ve
işlevi vardır. Burjuva kültüründe ise tiyatro sadece eğlencelik ve boş
zamanları dolduran ve de konuklarına hoş zaman geçirmek istenilen alan
olmuştur. Şimdi devlet eli ile tiyatro yöneticilerinin hedefleri ortadan
kaldırılmış ve devlet ve şehir sahnelerinde var olma mücadelesine
dönüştürülürken, tiyatro kendisine yeni yol arayışına girmiştir. Elbette siyasi
irade tiyatrodan amacına uygun sonuç aldığı sürece sahnelerde ışık olacak,
sahne tozuna oyuncular seslerini bırakacak,
o tozlara seyirciler alkışlarını ekleyecektir…
Genel olarak izlediğim oyun performansı yüksek, zamanın
nasıl geçtiğini anlayamayacak kadar akıcıdır. Emeği geçen her çalışana teşekkür
ederim… Alkışları hiç eksik olmasın…
İsmail Cem Özkan
Erkek Parkı
Yazan : Kristof Magnusson
Çeviren : Sibel Arslan Yeşilay
Yöneten : Saydam Yeniay
Dekor Tasarımı
Behlüldane Tor
Kostüm Tasarımı
Mihriban Oran
Işık Tasarımı
Önder Arık
Dramaturg
Günay Ertekin
Asistan
Senem Cevher
Sahne Amiri
İhsan Ata
Kondüvit
İlknur Gülmez Deveci
Işık Kumanda
H. Oğuzhan Çelik
Oyuncular
İlkay Akdağlı
Süleyman Atanısev
Burak Karaman
Ali Çelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.