Galata Gazete


17 Ekim 2016 Pazartesi

Erkek Parkı

Erkek Parkı

Gün geçtikçe şehirlerde Alışveriş Merkezi (AVM) açma çılgınlığı devam etmektedir, çünkü bundan siyasi ve ekonomik bir beklentisi olan siyasi iradenin tercihidir. Piyasalar böyle istiyor değil, aksine piyasaya hakim olan firmaların hem güvenlik endişeleri hem de piyasaya girmeye çalışan diğer aktörleri engellemek amaçlı bir savunma kalesi gibidir.  Her şehir içinde dışında belirli marka dükkanları bir araya getiren merkezler kurdu.

Bu merkezler bir anlamda sosyal sorun yaratırken bazı psikolojik sorunlara çözüm olarak ortaya sürülen alışverişin de merkezidir. AVM’ler yerel olanı yok eden ve evrensel bir alış veriş çılgınlığını körükleyen merkezlerdir. Yeni dünya düzenin arzuladığı izole edilmiş yaşam, bireyin rahat olarak kendisini bulacağı bir iç kaledir. Güvenliklidir, çünkü kendi güvenliğini AVM merkezi olarak sağlamaktadır. Firmaların üzerine düşen yük kiradır ama güvenliği göz önüne alırsanız oradan kazandığını öteki taraftan harcayarak dengelemektedir. AVM’ler yaptıkları sosyal projeler ile hazır birer potansiyel müşteri yaratırlar… alışveriş bir çılgınlık değil, ihtiyaç olarak sunulur ve paranın yerini alan kartlar ile doyumsuz alışverişlere olanak sunulur.

Bu merkezlerin birinde eşlerinin harcama çılgınlığından bunalan üç arkadaş AVM geldikleri cumartesi günleri için kazan dairesinde bir yaşam alanı kurarlar. Eşleri yukarıda alışveriş yaparken aşağıda cumartesi günleri oynanan futbol karşılaşmalarını izlemek, bira eşliğinde kendilerince vakit geçirmek için bu zamanı fırsata dönüştürürler. Eski bir televizyon, bir koltuk onlar için bu fırsatı yaratan aksesuardır, bu sayede eşlerinden uzakta ve AVM içinde güvende ama AVM’den ayrı bir ortamın içindeler. Üç arkadaş haftanın yorgunluğunu atarken, aralarında ki dostluğu da pekiştirirler. Farklı mesleklere dahil olan üç insanı bir araya getiren ortak sorun eşlerinin doyumsuz alışveriş çılgınlığıdır. Kazan dairesini bir sığınak yapan mesleği pilot olandır, bir işletmede yönetici ve bilgisayar programcısı olan üç ayrı meslek. Modern yaşamın izlerini ister istemez oraya taşımaktadır. Bu üç insanın ekonomik girdileri diğer çalışanların yanında iyi olmasına rağmen, dışarıdan bakıldığında sorunsuz gibi duran ama içten içe kaynayan ve yaşam dünyasının ve hayatın onlara sunduğu baskının altında çıkış aramaya çalışan üç kafadar.

Haftalardan bir gün aralarında bir itfaiye elemanı da katılır. O da kaçmaktadır. Henüz diğerlerine göre daha yeni evli olmasına rağmen eşinin bu çılgınlığı karşısında çaresizdir. Evlilik akdini devam ettirebilmek için belki de bir sığınağa kendisini atmaktadır. Savaş meydanından kaçan bir er gibidir, soluk soluğadır. Kapıyı açıp sığındığı yerde yaşam olduğunu ve başkalarının da orada olduğunu görünce şaşırır. Çünkü boş olarak gözüken kazan dairesinde birilerinin sığınak yapacağı kimsenin aklına gelmez! Burada bir parantez açayım, çünkü bizim kültürümüzde yok ama Almanya’da çok olan bir uygulama, birçok aile bodrum katını (müstakil evi olanlar) hobi odası ve boş zaman geçirme salonuna dönüştürmektedir. Orada özel arkadaşları ile buluşur, erkekler günü gibi günler yapmaktalar. Genelde futbol merakı olanlar önemli karşılaşmalarda bir araya gelir birlikte ekrandan maçı canlı izler yorum yaparlar, briç günleri gibi belirli günleri kendilerine ayırırlar. Bu uygulama genelde vardır ama bizim ülkemizde buna benzer henüz uygulama yok ama yakında yaygınlaşmayacağını kim söyleyebilir?

Erkeklerin sığındığı mahzen bir anlamda modern yaşamın AVM çılgınlığına karşı eleştiri platformuna dönüşür ve günlük iş ve onun sonucunda yaratmış olduğu streslerden kaçış için gerçek bir sığınaktır.

Politik eleştirisi olmayan, ama sistemin dolaylı bir eleştirisi bu komik, eğlenceli ama dolaylı bir öykünmenin olduğu eğlenceli oyun, sahne düzenlemesi, ışık, ses bütünlüğü içinde oyuncuların üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirdiği bir ekip işi ortaya çıkmış. Sahnede yaşanan kriz ve o krizin komik unsuları seyirciye direkt ulaşmakta ve seyirci sahneye kahkahaları ile katkı sunarken, zamana zaman alkışlar ile kendi iç dünyalarına döndüklerini verdikleri tepkilerden genel olarak anlaşılıyor.

Tiyatrolarımız gün geçtikçe sahnelerine yeni oyunlar sunarken, politik tercihin baskısı gün be gün sahneye oyun koyacak yönetmenlerin iç denetimini de belirlemektedir. Siyasi gerginlik yaşadığımız zamanın ruhuna dolaylı/direkt etki yaparken tiyatroda “ama biz yinede sözümüzü söyleriz” şeklinde tepki olduğunu görüyoruz. Tiyatroların genel programını belirleyen atanmışlar, elbette kendisini o koltuğa koyanların tercihini dikkate almak ile yükümlü, yoksa boşalan koltuk hala vekaletten boş kalması gibi bir sorunu da ortaya çıkarmaktadır. Tiyatrocu işçidir, verilen görevi yerine getirir, aldığı maaşı hak eder. Sonuçta söz yetki karar mekanizması içinde varlığı yokluğu şimdiki siyasi idare için önemli değildir. Nasıl olsa ülkede tiyatro okulu çok, okuldan mezun işsizlerde kapıda beklemektedir ama uzun zamandır zaten kadroya yeni oyuncular ve teknik kadro alınmıyor, onun yerine taşeronlar ile idare ediliyor… İdare edilen bir dönemde idare edilen oyunların seçilmesi ve hoş zaman geçiren bir meslek alanı olması birçok insanı rahatsız dahi etmiyor, zaten gitmedikleri yerde neler oluyormuş da pek umurlarında değildir.

Tiyatrolar işlevsel olarak binlerce yıl varlığını koruyor, korumaya da devam edecektir, çünkü insanı insana en iyi anlatan sanat alanlarından biridir. Tiyatronun yok olması demek o toplumun tamamı ile biat eden ve biat kültürünün altında yaşamak zorunda kalan yeraltı kültürünün oluşması anlamındadır. Yeraltı kültüründe de zaten tiyatro önemli yeri ve işlevi vardır. Burjuva kültüründe ise tiyatro sadece eğlencelik ve boş zamanları dolduran ve de konuklarına hoş zaman geçirmek istenilen alan olmuştur. Şimdi devlet eli ile tiyatro yöneticilerinin hedefleri ortadan kaldırılmış ve devlet ve şehir sahnelerinde var olma mücadelesine dönüştürülürken, tiyatro kendisine yeni yol arayışına girmiştir. Elbette siyasi irade tiyatrodan amacına uygun sonuç aldığı sürece sahnelerde ışık olacak, sahne tozuna oyuncular seslerini bırakacak,  o tozlara seyirciler alkışlarını ekleyecektir…

Genel olarak izlediğim oyun performansı yüksek, zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacak kadar akıcıdır. Emeği geçen her çalışana teşekkür ederim… Alkışları hiç eksik olmasın…


İsmail Cem Özkan


Erkek Parkı
Yazan : Kristof Magnusson
Çeviren : Sibel Arslan Yeşilay 
Yöneten : Saydam Yeniay
Dekor Tasarımı
Behlüldane Tor
Kostüm Tasarımı
Mihriban Oran
Işık Tasarımı
Önder Arık
Dramaturg
Günay Ertekin
Asistan
Senem Cevher
Sahne Amiri
İhsan Ata
Kondüvit
İlknur Gülmez Deveci
Işık Kumanda
H. Oğuzhan Çelik
Oyuncular
İlkay Akdağlı
Süleyman Atanısev
Burak Karaman
Ali Çelik


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.