Yazmayacaktım yazmayacaktım ama…
Savaş her yerimizi sararken ülkemizin altına barut
döşeyenler gün be gün artarken sol üzerine yazı yazmayacaktım ama yazmak
zorunda kalıyorum, çünkü geleceği kurtaracak güç olarak gördüğüm solun sol
olmasını istiyorum. Peki, sol neden sol
olamıyor da savaştığı kesimin tüm DNA yapısını üzerinde taşıyor? Bu soruya ne
yazık ki gerçek anlamda pek yanıt verilemedi, çünkü geçmişe doğru bakış bizde
hep güzelleme ve destan yaratmak üzerine olmuştur, gerçekleri kendimize göre
eğmişiz, bükmüşüz.
Sol adalet, özgürlük kavramlarını çok kullanır ama iç
işleyişinde ne adalet vardır ne de özgürlük. Gelenek ve göreneklerimiz derler
ya da yazılı olmayan ahlaki yapımız! Şimdi kendi içinde bunları olmayanın
dışarıdaki vatandaşa özgürlük sağlayabileceğine inanıyor muyuz? İnanmış
olsaydık kendi aklımız ile alay etmek olurdu. Dikta rejimde ki gibi her türlü
baskı aygıtının üzerinde oturan biri halkına özgürlük verecek, adalet dağıtacak
ancak masalların kahramanlarında olur, o halde sol öncelikle kendi içinde
işlevini yaratmak istediği toplumun özneleri gibi kurgulamak zorundadır ama
kurgulamayı bırakın, daha baskıcı, daha kuşkucu ve daha dar kalıplardan
oluşturduğu hücresel yapısı vardır. Bugün var olan diktadan biraz daha
özgürlükçü dikta olur solun bugün ki yapısı içinde. Eleştirilemez, liderden
başkasının konuşmadığı oturumlar içinde (görüntüde birileri konuşabilir ama
konuşanlarda liderin ağzı ile konuşur) sol bir türlü kendisini ifade edemez,
çünkü ifade edebilmesi için başka bir dünya yaratabilecek iç işleyişe sahip
olmak zorundadır. Özgürlük göreceli kavramdır ama sol için özgürlük tanımı
nettir.
Sol ilericidir, ilerici olduğu içinde bugün yaşadığımız
toplumu ileriye taşıyacak bireylerin oluşması için ortam hazırlamak ile
yükümlüdür. Bugün ki birey biat eden, sorgulamayan ve sadece tüketendir. O
halde solun üzerine düşen görev bu tanıları yerli yerinden oynatıp başka birey
yaratacak ortam hazırlamalıdır. Araştıran, sorgulayan, biat etmeden saygı duyan
ve üreten olmalıdır. Sol bireyleri tüketici değil her koşulda üretmek ile
yükümlüdür. Üretmek içinde bilgi ile donanımlı ve bilimsel bakışı
içselleştirmekten geçer. Bilimsel bakışı içselleştiremeyenler ise sadece
kulaktan dolma bilgiler ile fikir sahibi olurlar ki, onlar da biat eden bir
bireyden daha tehlikelidir. Kulaktan dolma bilgiler ile kendisi gibi düşünmeyen
her birey düşmandır ve de yok edilmelidir. Tek doğru okuduğu dergi ya da medya
kanaldır… O zaman en doğrusunu kendisi söylüyorsa, ötekilerin hepsi yanlıştır,
yanlış olan ile empati kurmanın da anlamı yoktur. Bu bakış açısı da mizahı
ortadan kaldırır, dikkat ettiyseniz son yıllarda mizah artık yapılamayacak hale
dönüştürüldü, iki küfür ile mizah yaptığını sananların ortalıkta dolandığı bir
duruma dönüştü.
Kafasını kullanmasını bilmeyenler, başkasından duyduğu
nefret söylemine kendisi de katkı sunarak başkasına aktarırken, nefret duyduğu
kişi ya da kesime saldıranıdır... Ne yazık ki her eleştiriyi saldırı olarak
algılayan bu kafasını kullanmayanlar tehdit etmek dışında linç etmeye kadar işi
ileri götürebiliyorlar. Bu dünyada eleştirilmeyecek hiç kimse yoktur gerçeği
ile neden yüzleşmezler. Eleştiri ile insanlık ileri gider, övgü ve biat ederek
karanlığa ve daha da ilerisi zifiri karanlığa sürüklenirsiniz... Yaşadığımız
çağ ne yazık ki zifiri karanlığa doğru savrulduğumuz zamandır... Ölenlerin ve
yaşayanların hataları olmasaydı şu anda yaşadığımız kaos, girdap olmazdı.
Solcuların önemli bir bölümü kafasını kullanamaz konuma
gelmiştir, savaştığını sandığı sağ gibi biat eder ve her türlü eleştiriyi
saldırı olarak algılayıp her türlü linç/infaz, işkence/baskı yöntemini
kullanmaktan geri durmaz... Bu duruş solu bitirmiştir, sol yeniden sol
olabilmesi için var olan tüm alışkanlıklarını yok edip, geçmişine eleştirel bakmayı
öğrenmeli ve ders çıkararak ileri bir toplumun nüvelerini kendi içinde
yeşertebilmelidir.
Ülkemiz solu neden kitleselleşemiyor sorusu sürekli var...
Bu soruyu sorana sormazlar mı, oturduğun yerde kaç insan ile iletişim
içindesin? Oturduğun sokakta ki gençler ile hiç konuştun mu? Eskiden mahalle
kavramı vardı, sokakta ne oluyor bilinirdi, şimdi komşunu bilmiyorsun, o zaman
sol kitle olamaz, çünkü sol bürolara sıkıştı, şehrin belli merkezlerinde vicdan
rahatlatma eylemlerde kendisini gösterdi. Sokağında yok. Sokağında olmayan sol
olur mu? Olmuyor... Solcu insan şimdi ne yapıyor, bilmem nerede forum var kalk
üç otobüs değiştir git, orada ki kendisine benzer insanlar ile sohbet et ve
sonra dön evine... Ne oldu, kendisini korumuş oluyor ama solu yok ettiğinin
farkında bile değil... Solcular istedikleri kadar birlik kursunlar, istedikleri
kadar proje üretsinler kendi mahallesinde ki bir sosyalleşme alanına gitmeden,
başka yerde sosyalleşme alanına giderek örgütlü bir güç olamaz... Olduğunu
sanan, başkasının verdiği gaz ile örgütmüş gibi davranışlar sergilerler...
“Neyin yanlış olduğunu söylemek, kağıda dökmek önemlidir.
Farketmeyenlere göstermek... Yanlışı yüksek sesle haykırmak da yazmak da
etkilidir. Ama bir "direniş" ve "mücadele" sadece söylemek
ve yazmakla başarılamaz, eğer yanlışı doğru yapmak için yerinizden
kalkmıyorsanız, hele bir kitle partisi/örgütü olduğunuz halde sürekli ve sadece
konuşuyorsanız (söyleniyorsanız) aslında yanlışların artmasına aracılık
etmekten, üyelerinizi pasifleştirmekten başka bir şeye yaramıyorsunuz... Ya
tamamen değiştirirsiniz ya da "mış gibi" yapar herkesi aldatırsınız.
En başta kendinizi...” O. Suat Özçelebi yazmam gerekeni yazmış, bana da almak
düştü.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.