İzel Rozental gözü ile…
Schneidertempel’Sanat Merkezinin üzerine güneş başka açıdan
doğmuş olsaydı Galata Kule’nin gölgesi düşecekti, fakat hiçbir zaman Galata
Kulesinin gölgesi düşecek kadar açık alanda olmadı ama olmuş olsaydı da mutlaka
düşerdi, çünkü o kadar yakında bir yerdedir.
Galata’nın küçük dar sokakları sürprizlere açıktır, sizi
şaşırtacak mutlaka bir şeyler çıkar ama elbete görmesini bilene! Oralardan
günde binlerce insan geçer ama neyin önünden/yakınından geçtiğinin farkında
bile değildir, yokuşun vermiş olduğu diklik insanı nefes nefese bırakır.
Galata’ya bankalar caddesinde yukarıya doğru çıkarken o
bölgeye özgü eski bir bankerin yaptırdığı ve yaptıranın ismi ile anılan Kamondo
merdivenlerinden çıkılır. Eskiden o
bölgede terziler çokmuş, o terzilerin önemli kesimi de Yahudi inancına sahip
insanlarmış. İşyerlerine / evlerine yakın olması nedeni ile bir ibadet yeri
kurmuşlar. Aslında oraya başka isim takmışlar ama orada yaşayanlar hepsi
Terziler Sinagogu (Schneidertempel) olarak bilinir olmuş.
Gel zaman git zaman, içinden iki dünya savaşı geçiren bu
bölgede yaşayan nüfus yapısı değişir olmuş. Yahudiler bu yaşadıkları yerden
göçe zorlanmışlar, çünkü ulus devlet dedikleri şey homojen toplum yaratmak. Bu
toprakların kadim insanları değişik bahaneler ve korkutmalar ile sessizce
oradan uzaklaşır olmuşlar… Sokaklarına bıraktıkları düğün eğlencesinde duyulan
kahkaha, ölüm merasiminde duyulan ağıtlardan izler duvarların içine sinmiş ama
onları duyanda gün geçtikçe azalmış. Eski kartpostallarda ve anıların
saklandığı sanıklarda kalmış…
Cemaati azalan ve yok olan bir ibadet merkezinin sanat
galerisine ve buluşma noktasına dönüşümü bu azalma ile çok ilintili olmasına
rağmen Yahudiler bizi kırmamak için yakında açılan başka sinagog yüzünden
azaldı demişler.
Sanat merkezine dönüşen bu eski kadim yapı içinde geçmişin
izlerini taşımaya devam etmektedir.
Her cemaat toplandığında mumlar yakılır, ışıklar balkonları
sanki delercesine aşağıya doğru sallanan avize geçmişten bize bir şeyler
fısıldar gibidir. Avize yıllar içinde değişime uğramış olsa da işlevi hep aynı
kalmıştır.
Avizenin içinde ki ışıklar kristallerin içinden aşağıya
doğru kırılarak yağıyor gibidir. Üzerimize düşen kristallerin ışıklarıdır ama o
kristaller acı bir olayında adı olmuştur. Kristal Gece olarak duyduğumuz ama
Yahudilerin acı içinde yaşadığı bir gece. Avrupa’nın soğuk karanlık bir
şehrinde faşist güçlerin emri ve kışkırtması ile çıkan yangından fırlayan
ışıklar kristallerin içinden kırılarak insanlığa yansıdığında büyük bir kırılmanın
da habercisi olduğunu sessizce karşılanmış.
Sessizlik elbette görecelidir, çünkü çığlık ancak yaşadığı yeri
sarsarken dünya bu olayı sessizce izlemeyi tercih etmiştir.
Sessizlik aslında gelmekte olan soykırımın ayak sesidir,
çıkarılan yasalar ile hukuka uygun işlenen cinayetler, katliamlar ve soykırımın
ilk habercisi işte bu kristallerden sızan ve kırılan ışıktır.
Salonun iki tarafından aşağıya doğru sallanan avizeye
bakarken sizi dikenli tel karşılar. O teller bizi herhangi bir toplama kampına
doğru alır götürür, çünkü her kamp düşman için üretilmiş ve o dar alanda
yaşamaya zorlanmak anlamındadır. Ama bu toplama kampları yaşam değil, ölümdür.
Zehirli gazlar ile adına önce toplu cinayet katliam en sonunda da d soykırım
yapılan yerlerin adıdır. Toplama kamplarına değişik isimler verilmiş olunabilir
ama yaşanan gerçek ölümdür. Kapısında “Arbeit macht frei!” yazı yazan yerlerde
özgürlük birileri için ölümdür, ölülerin derilerinden yapılan abajurdur.
Çalışmak özgürleştirmemiş, aksine ölümün boyutunu büyütmüştür.
Avizeden kırılan ışığı izlerken önümüze çıkan dikenli
tellerin altında tuğlaların izleri vardır. Yanmış topraktan yapılan tuğlaların
kızıllığı burada yoktur, çünkü kağıt üzerine bırakılmış siyah lekedir. Her
siyah leke benim beynimde kandır… Duvara bırakılan vurulan her hangi bir
direnişçinin umut yüklü kanıdır… Duvarın üzerine yazılmış değişik dillerde
yazılar ve yazıların altında karikatür… Acının, değişimin ve yaşadığımız zamanı
anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan İzel Rozental’in beyninden fırlayan,
kaleminin ucundan lekeye dönüşen ve bizlerin gözünden yeniden yorumlanan
zamanımızın ruhu…
Karikatürleri birbirinden bağımsız Şalom Gazetesinde görmüş
ve okumuş, izlemiştim. Şimdi orijinal bir sunum altında yeniden okuma ve izleme
şansına sahip oldum. Yaşadığımız çağı bir de İzel Rozental’in gözünden görmek
için mutlaka gidilmesi ve görülmesi bir sergi olarak görmekteyim.
Azalan, yok olan ve geriye birkaç anı bırakan yerlerin
içinde, anılar sözlü tarih içinde kaldığı içinde toprağa düşen ile birlikte
toprağa düşüp yok olmaktadır. İşte anıların yok olduğu bur yerde günümüzde hala
bir şey söyleyen ve söylemeye de devam eden bir kültür ve onun yaşayan
bireyleri ile tanışmak için önünüzde bir fırsat vardır. O fırsatı sergiye
giderek değerlendireceğinizi umuyorum…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.