Galata Gazete


6 Aralık 2016 Salı

İzel Rozental gözü ile…

İzel Rozental gözü ile…

Schneidertempel’Sanat Merkezinin üzerine güneş başka açıdan doğmuş olsaydı Galata Kule’nin gölgesi düşecekti, fakat hiçbir zaman Galata Kulesinin gölgesi düşecek kadar açık alanda olmadı ama olmuş olsaydı da mutlaka düşerdi, çünkü o kadar yakında bir yerdedir.

Galata’nın küçük dar sokakları sürprizlere açıktır, sizi şaşırtacak mutlaka bir şeyler çıkar ama elbete görmesini bilene! Oralardan günde binlerce insan geçer ama neyin önünden/yakınından geçtiğinin farkında bile değildir, yokuşun vermiş olduğu diklik insanı nefes nefese bırakır.

Galata’ya bankalar caddesinde yukarıya doğru çıkarken o bölgeye özgü eski bir bankerin yaptırdığı ve yaptıranın ismi ile anılan Kamondo merdivenlerinden çıkılır.  Eskiden o bölgede terziler çokmuş, o terzilerin önemli kesimi de Yahudi inancına sahip insanlarmış. İşyerlerine / evlerine yakın olması nedeni ile bir ibadet yeri kurmuşlar. Aslında oraya başka isim takmışlar ama orada yaşayanlar hepsi Terziler Sinagogu (Schneidertempel) olarak bilinir olmuş.

Gel zaman git zaman, içinden iki dünya savaşı geçiren bu bölgede yaşayan nüfus yapısı değişir olmuş. Yahudiler bu yaşadıkları yerden göçe zorlanmışlar, çünkü ulus devlet dedikleri şey homojen toplum yaratmak. Bu toprakların kadim insanları değişik bahaneler ve korkutmalar ile sessizce oradan uzaklaşır olmuşlar… Sokaklarına bıraktıkları düğün eğlencesinde duyulan kahkaha, ölüm merasiminde duyulan ağıtlardan izler duvarların içine sinmiş ama onları duyanda gün geçtikçe azalmış. Eski kartpostallarda ve anıların saklandığı sanıklarda kalmış…

Cemaati azalan ve yok olan bir ibadet merkezinin sanat galerisine ve buluşma noktasına dönüşümü bu azalma ile çok ilintili olmasına rağmen Yahudiler bizi kırmamak için yakında açılan başka sinagog yüzünden azaldı demişler.

Sanat merkezine dönüşen bu eski kadim yapı içinde geçmişin izlerini taşımaya devam etmektedir.

Her cemaat toplandığında mumlar yakılır, ışıklar balkonları sanki delercesine aşağıya doğru sallanan avize geçmişten bize bir şeyler fısıldar gibidir. Avize yıllar içinde değişime uğramış olsa da işlevi hep aynı kalmıştır.

Avizenin içinde ki ışıklar kristallerin içinden aşağıya doğru kırılarak yağıyor gibidir. Üzerimize düşen kristallerin ışıklarıdır ama o kristaller acı bir olayında adı olmuştur. Kristal Gece olarak duyduğumuz ama Yahudilerin acı içinde yaşadığı bir gece. Avrupa’nın soğuk karanlık bir şehrinde faşist güçlerin emri ve kışkırtması ile çıkan yangından fırlayan ışıklar kristallerin içinden kırılarak insanlığa yansıdığında büyük bir kırılmanın da habercisi olduğunu sessizce karşılanmış.  Sessizlik elbette görecelidir, çünkü çığlık ancak yaşadığı yeri sarsarken dünya bu olayı sessizce izlemeyi tercih etmiştir.

Sessizlik aslında gelmekte olan soykırımın ayak sesidir, çıkarılan yasalar ile hukuka uygun işlenen cinayetler, katliamlar ve soykırımın ilk habercisi işte bu kristallerden sızan ve kırılan ışıktır.

Salonun iki tarafından aşağıya doğru sallanan avizeye bakarken sizi dikenli tel karşılar. O teller bizi herhangi bir toplama kampına doğru alır götürür, çünkü her kamp düşman için üretilmiş ve o dar alanda yaşamaya zorlanmak anlamındadır. Ama bu toplama kampları yaşam değil, ölümdür. Zehirli gazlar ile adına önce toplu cinayet katliam en sonunda da d soykırım yapılan yerlerin adıdır. Toplama kamplarına değişik isimler verilmiş olunabilir ama yaşanan gerçek ölümdür. Kapısında “Arbeit macht frei!” yazı yazan yerlerde özgürlük birileri için ölümdür, ölülerin derilerinden yapılan abajurdur. Çalışmak özgürleştirmemiş, aksine ölümün boyutunu büyütmüştür.

Avizeden kırılan ışığı izlerken önümüze çıkan dikenli tellerin altında tuğlaların izleri vardır. Yanmış topraktan yapılan tuğlaların kızıllığı burada yoktur, çünkü kağıt üzerine bırakılmış siyah lekedir. Her siyah leke benim beynimde kandır… Duvara bırakılan vurulan her hangi bir direnişçinin umut yüklü kanıdır… Duvarın üzerine yazılmış değişik dillerde yazılar ve yazıların altında karikatür… Acının, değişimin ve yaşadığımız zamanı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan İzel Rozental’in beyninden fırlayan, kaleminin ucundan lekeye dönüşen ve bizlerin gözünden yeniden yorumlanan zamanımızın ruhu…

Karikatürleri birbirinden bağımsız Şalom Gazetesinde görmüş ve okumuş, izlemiştim. Şimdi orijinal bir sunum altında yeniden okuma ve izleme şansına sahip oldum. Yaşadığımız çağı bir de İzel Rozental’in gözünden görmek için mutlaka gidilmesi ve görülmesi bir sergi olarak görmekteyim.

Azalan, yok olan ve geriye birkaç anı bırakan yerlerin içinde, anılar sözlü tarih içinde kaldığı içinde toprağa düşen ile birlikte toprağa düşüp yok olmaktadır. İşte anıların yok olduğu bur yerde günümüzde hala bir şey söyleyen ve söylemeye de devam eden bir kültür ve onun yaşayan bireyleri ile tanışmak için önünüzde bir fırsat vardır. O fırsatı sergiye giderek değerlendireceğinizi umuyorum…


İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.