Giydirici
İkinci dünya savaşı sırasındadır. İngiltere’de turneye
çıkmış Londra merkezli ve Shakspeare eserlerini sahneye taşıyan bir tiyatro
grubu. İngiltere'nin herhangi bir kasabasında ya da şehrinde bir tiyatro kulisi
içinde geçenleri trajik- komik kaybolan replikler yeniden hayat buluyor.
Ronald Harwood yaşamının bir parçasını sahneye taşımaktadır
sanki, çünkü kendisi de (From 1953 to 1958, Harwood became the personal dresser
of Sir Donald) 1953'ten 1958'e kadar Harwood, Sir Donald'ın kişisel kostümcüsü
yani giydiricisi olarak çalıştı. Ama zaman ile oynayarak gerçek olayları
geçmişe ve farklı bir ortama taşımış. Gerçekler, başka kimlikler altında farklı
bir ortamda ve farklı sahnelerde repliklerin kaybolmadığını ispatlamaktadır.
Harwood bu eseri film senaryosu olarak filme alınmış,
Broadway'in 1982 Tony Ödülü'ne En İyi Film adayı "The Dresser" ın
yazarı olarak aday gösterilmiş. Bir çok tv dizisinin de esin kaynağı olmuş.
Turnede olan tiyatro her zamanki gibi akşam perdelerini
açmak üzeredir ama olağan olmayan bir durum söz konusudur, oyunun başoyuncusu
ve tiyatronun kurucusu ‘efendi’ o gün olağan dışı birçok olay yaşanmış ve onu
adım adım izleyen onun asistanı olan Norman ağzı ile o gün yaşananları
efendinin sevgilisi hanımefendiye anlatmaktadır. Yağmur altında geçirmiş olduğu
kriz sonucu hastaneye kaldırılmış ve orada tedavi altındayken oyun için
tiyatroya dönen efendinin ve onun her şeyinden sorumlu Norman’nin başından
geçenler hem sahnede hem de kulisteki son anları seyircinin gözü önünde geçmektedir.
Norman görevi oyuna çıkmadan önce sorumlu olduğu ve
tiyatronun kurucusu ve başoyuncu “sir” unvanı almış oyuncuya sahneye
hazırlamaktır. Norman ve efendi uzun yıllardır bir aradadır, ikisi artık
yaşlanmıştır. Norman hareketlerine bakarak onun aslında bir ‘gay’ olduğu
fikrine ilk bakışta ulaşıyoruz. Çünkü abartılı hareketler ve mimikler ile
efendisine duyduğu hayranlık bu fikrin oluşmasına sebep olmaktadır.
Giydirici, bütün hayatını büyük bir oyuncuya adamış, her
oyundan önce kostümlerini hazırlayan, sakalını, peruğunu temizleyen, ona ezber
tutan, yardım eden, morali bozuksa moralini düzelten, şakalar yapan, güldüren,
hazırlayan, giydiricisi. Hayata pembe bakmayı önemsemektedir, en kötü şartlarda
dahi hayatın olumlu yönlerini öne çıkarmayı olumsuzları görmemeyi tercih
ettiğini Norman özellikle belirtmektedir. Yaşanan kriz ve sonrası perdenin
mutlaka açılacağını ve efendinin sahnede yerini alacağını belirtmektedir.
Norman’ın işi zordur, çünkü artık aynı oyunu yıllarca
oynamaktan bıkmış, hayattaki hedeflerine ulaşmış birinin sahneye ilk günkü
heyecanı ile sahneye taşımak göründüğü kadar kolay değildir, çünkü yaşamış
olduğu krizi henüz üzerinden atamamış biri ömrünün son dönemecindedir. Kral
Lear sahnelenecektir ama replikleri anımsamamaktadır. Norman sürekli replikleri
tekrarlarken yaşanan kriz ortamını da ortadan kaldırmaya çalışmaktadır, çünkü
hayata olumlu yönünden bakmak ilkesini ortaya koymaktadır. Kuliste içki içmek
yasak olmuş olsa da artık yılların getirmiş olduğu alışkanlıklar ve göz
yummalar Norman’ın gizliden içki içmesini gözden kaçırmaz… Norman hayatını
verdiği usta bir oyuncunun da son anındadır ve onun yazmaya başladığı ama devam
edemediği otobiyografisinde nerede olduğunu da merak etmektedir, çünkü
görünmeyen ama bugüne kadar sırtında taşıyan bir emekçidir.
Hakan Çimser’in oyunu yorumlarken Savaş Çevirel’in pratik
sahne tasarımını en iyi şekilde kullanmaktadır. Hem kulis hem de tiyatro
sahnesi tiyatro içinde tiyatroyu seyirci ile aracısız buluşturur. Her ne kadar
ışık konusu belki de sahnelenen salondan dolayı aksilikleri içinde barındırmış
olsa da seyirciyi rahatsız etmeden oyunun hızlı temposunu sanki olağanmış gibi
sunar. Müzik sesi oyuncunun sesini bastırdığı anlar olmuş olsa da müzik ritmin
dramatik ve komik yönünü de öne çıkarmaktadır. Zaman zaman seyircinin
kahkahalara büründüğü sahneler ve hareketler aslında yaşanan dramın üzerine
oturmaktadır. Acı çekenlerin acısı başkalarına komik olarak veya tepki vermeyi
bilmeyenlerin tepkisi olarak ortaya çıkmaktadır.
Sahnede Celal Kadri Kınoğlu canlandırdığı Norman karakteri
ile devleşirken onu devletleştiren aslında Hakan Çimenser’in performansıdır.
Gay rolünde ki Kınoğlu, canlandırdığı karakteri iyi bir şekilde yorumlamış ve
ses tonunu ona göre kullanmaktadır. Hareketler diyaframdan gelen sese hayat
verirken seyirciyi rahatsız etmeyen bir tonda kucaklamaktadır. Bu iki oyuncunun
gölgesinde kalan diğer rolde oynayanların sahnenin üzerinde ki hareketlerini
özellikle izledim. Her biri muhteşemdi. İşlerini ciddiye alan gerçek
profesyonel oyuncular. Kendilerine verilmiş olan alanlar içinde hareket
etmişler ve gerekli görülen yerde abartılı davranışlar göstermekten de
çekinmemişler. Abartı dediğime bakmayın doğal gibi gelen ama duyguyu en iyi
ifade eden mimikler ile Norman ve onun efendisi ile arasında ki ilişkileri besleyen
şeklindedir. Özelikle tiyatro sahnesinin olduğu bölümlerde oyuncular
kendilerini gösterme fırsatı yakaladıklarını düşünüyorum… Tiyatro sahnesi
içinde tiyatro sahnesinde her oyuncu kendisine verilen görevi en iyi şekilde
yorumladıklarını düşünmeden geri duramadım… Özellikle Hülya Gülşen yılların
birikimi ile hayatının son dönemindeki oyuncunun sevgilisi ve aynı zamanda
tiyatro sahnesinde ki partneri olarak gerek gördüğü noktalarda vurgulamaları
oyunun temposuna katmış olduğu renk görülmeye değerdir… Sakin, sorumlu, seven
bir kadın aynı zamanda sevgilisin çapkınlıklara karşı ses çıkarmayan, onun
gençler ile olan ilişkisini görmezden gelen, her şeye rağmen sevgisini
esirgemeyendir. Her ne kadar babası ile sevgilisini aynı kategoriye koymuş olsa
da kaderine boyun eğmiştir. İsyan etmediği içinde kanıksamış ve kabullenmenin
bir sakinlik hakimdir. Vücudunu ve sesini kendisine verilen rol içinde
görülmeye değer bir şekilde kullanmış ve sanki doğal ve günlük bir sohbetin
içinde ki kişiye bakar gibiyiz… Her oyuncu oyun içinde kendi özgü renklerini
katarak komedi trajedinin içinde yeniden kendisini yaratmış…
Olanağı olanların kaçırmaması gereken bir oyun olduğunu
düşünüyorum, her ne kadar oyunda eleştirmenler hakkında o kadar söz üzerine
acaba eleştiri yapmamak mı diye düşünmeden kendimi alamadım!
İsmail Cem Özkan
Giydirici
Yazar: Ronald Harwood
Çevirmen: Ergun Sav
Rejisör: Hakan Çimenser
Dekor: Tasarımı Savaş Çevirel
Giysi Tasarımı: İnci Kangal
Işık Tasarımı: Akın Yılmaz
Müzik: Fırat Akarcalı
Yönetmen Yardımcısı: Celal Kadri Kınoğlu
Yönetmen Asistanı: Selda Özler
Oyuncu: Celal Kadri Kınoğlu, Hakan Çimenser, Rüyam Dirin,
Hülya Gülşen, Ebru Demirdöven, Aral Seskir, Osman Tunca Soysal, Sinan Cem
Çabuk, Evrim Feyza Geboloğlu, İpek Altınöz, Abdullah Yakın, Cem Şahin
Asistanlar: İpek Altınöz, Evrim Feyza Geboloğlu
Sahne Amiri: Ergül Muslu
Işık Tasarım Asistanı: Gökhan Gülçebi
Kondüvit: Emrah Tirsi
Işık Kumanda: Rüştü Karabayram, Gökhan Gülçebi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.