Solda birlik!
Solda birlik kavramına inanmayanlardanım, önyargım gereği sol
birlik olamaz! Çünkü solun birlik olabilmesi için durduğu zemini iyi tahlil
etmesi gereklidir, ki benim izleyebildiğim kadarı ile sol örgütsel yapılar
bulunduğu zemini tanımlama yerine olayların arkasına takılmış savrulmaktadır.
Gündemin peşinde, iktidar partisinin gündemi ve yan
sorunları ile ilgilenen, kendisine ait ve yaşamı etkileyecek bir gündem
yaratamamış bir solun birlikteliği, yeni gündemlerin oluşması için güç birliği
oluşturmadığı, oluşturamadığını 12 Eylül sonrası yaşanan olaylar ile
görmekteyiz.
Sol, en büyük birlikteliğini 12 Eylül sonrası oluşturulan Faşizme
Karşı Birleşik Direniş Cephesi ile gerçekleştirmiş ve mücadele için önemli
adımlar atmış olsa da, mücadeleyi sonuna kadar götürememiş ve iç bileşenlerinin
iç ayrışma ve çatışması ile sonuçlanmıştır. Bunu yenilginin bir sonucu olarak
okuyabiliriz, ama yenilgi travmasını henüz üzerinden atamayan solun yeni
birliktelikleri yeni ayrılıklar anlama geldiğini ÖDP geçeği ile yeniden
karşılaşırız. Gözyaşları içinde kurulan yasal parti, “bir arada yaşamı
savunalım!” sloganı ile yeni bir şeyler söylemeye başlarken, birden bir arada olamayacaklarını
anlamışlar gibi kısa sürede dağılma ile sonuçlandı. En büyük nedeni;
bileşenlerinin gündeme, bulundukları ana dair; gerçekçi, somut bir
değerlendirmelerinin olmayışıdır. Sosyalizm hedefi olduğunu söyleyenlerin nasıl
bir ülkede yaşadıklarını bile henüz net olarak değerlendiremedikleri ve pratik
günlük olayların etkisi ile farklı duruş sergilemeleri bu ayrılıkları
tetiklemiştir. Pratik duruşun her zaman ileri aşaması işin teorileştirilmesidir
ki, bu teorileştirmelerde bile mantık bütünlüğü olduğunu söylemek güçtür.
“Bir Arada Yaşamı Savunalım” diyenler bir arada olmadığı
ortamda bu sloganın işlevi bitmiştir, yaratılan bir sloganın yaşaması için dahi
olanak sunamamış bir sol ile karşı karşıyayız.
Shop in shop mantığı kapitalist işletmeler için anlaşılır,
çünkü bir mekanı farklı firmalar ile kullanırsanız malın ve paranın hareketi
için yeni olanaklar yaratmak anlamına gelir, fakat bu yöntemi siyasi
birliktelikler için kullanmak başarıyı değil başarısızlıkları ve yaşanan
yenilgi travmasının daha da derinleşmesi anlamına gelmektedir.
Sol, krizi yönetememiştir, yönetemediği içinde yaşadığı
travmayı aşamamıştır!
Bu konu hakkında hemen hepimiz bir çok yazı yazmış, konuşmuş
ama hala bu kaotik durumu aşmak içinde somut bir şey yapamamışız. Sadece “Gezi Direnişi”
ve süreci yeni kapı araladığından bahsedip, o aralanan kapıyı daha çok açmak ve
lider kadroların yerlerine gençlere bırakması sözleri sözde kalmış, örgütsel
anlamda ve pratik anlamında adımlar atılmamıştır. Adım atamayanlar yine eski
kadrolar ile ve bol tecrübesi olan ama krizi yönetemeyenler yeni birliktelik
için arayışlara girmiş ve arayış içinde olanlar ‘Gezi Direnişini’ anlamış gibi
yapan ama gerçek anlamda anlayamayanlar birlikteliği ile olarak karşımızda
durmaktadır.
Solun nihai hedefi devrimdir!
Devrim hedefi yola çıkanlar ‘demokrasi’ için mücadele
etmekten devrimci bir örgütsel yapı için çalışmaya fırsat bulamamıştır.
Gezi direnişi somut olarak ortaya çıkarmıştır ki, ülkenin
devrim koşulları altında dahi bunu yönlendirecek ve liderlik yapacak devrimci
bir örgütü yoktur, örgütü olmaması dışında bunu yapacak bir devrimci zihniyeti
de yoktur! En azından bir zihniyet olmuş olsaydı, devrim için yapılması gerekenleri
dünya ölçeğinde binlerce kez sınanmış yöntemleri uygulayan yapılanmalar mevcut
olurdu!
“Küçük olsun benim olsun” mantığı içinde, güçlü oldukları
yerlerde diğer düşünce yapısında olanları örgütsel çalışmasını engellemek bize
özgü bir hastalık olarak varlığını korumakta, hatta diğer ve rakip olarak
gördüğü hareketlerin ilk adımında zor ile susturmayı bir doğal şeymiş gibi
görme alışkanlığı devam etmektedir. En olmaması zamanlarda sol içi çatışma
birden ortaya çıkmakta ve atılan olumlu adımların yok olması anlamına da gelmektedir.
Sol kitlesel olmaktan korkmaktadır!
Sol, kitlesel halk hareketi olmak zorundadır ama halk
hareketi sadece dergi/ gazete başlığında geçen bir söz olarak varlığını korur. “Halk”
kavramı sadece örgüt üyesi olanlar anlaşılmaktadır! Çünkü, sol kendisi
üyelerini kontrol etmekten korktukları için kitlesel olmayı tercih
etmemektedir, çünkü kitlesel olursa içine her türlü ‘sızma’nın olacağı ve bu
sızma ile kendisini arkadan hançerleneceği korkusu vardır. Sol içinde “hain”, “itirafçı”,
“ajan” olduğu gerekçeleri ile bir çok insanın infazını kara leke olarak
tarihinde taşımasına rağmen, hala “en temiz örgüt biziz” söylemini kullanmaktan
çekinmezler. En temiz anlamı “en homojen örgüt” olmak anlamındadır.
24 Ocak kararları sonrası liberalleşen yaşam biçimi ve
düşünce yapısı aynı zamanda sol içinde var olan kirlenmeyi hızlandırmış,
kirlenme sonucunda eli temiz sol birey bile ortadan kalkmıştır. Diyojen gibi elimize
fener alıp sokağa çıksak da bu kirlilik ortamında temiz politikacı bulmak
gerçekten zordur.
Gezi Direnişi, sol kulvara bir çok eli temiz bireyi taşımış
olmuş olsa da bu temiz bireylerin solu biçimlendirmesi, yönlendirmesi için
somut olanağı yoktur. Çünkü var olan kalıplaşmış ve cemaat ilişkisi içinde olan
siyasi yapıların içinde yaşama ve söz söyleme haklarını elde etme imkanları
yoktur. Gezi Direnişi kendiliğinden yeni bir siyasi yapıyı oluşturacak kadar
birikim sahibi değildir, çünkü çok kısa sürmüştür, arkasında güzel anılar
bırakıp siyasi tarihimiz içinde erimeye başlamış ve yok olma tehlikesi altındadır.
Bu erimenin en somut izdüşümü her ne kadar polis ve iktidar baskısı gibi
gözükmüş olsa da bunun gerçek arka yüzünde “Gezi Direnişinin” gerçek sahibi
solun kucaklayıcı olamaması ve kitlesel olma korkusunun yaratmış olduğu
travmatik durumudur. Bu kucaklamaya uygun siyasi yapıların olmaması, bu
yaratılan başarının sönmesinin en önemli nedeni olarak karşımızda durmaktadır.
Sol, somut olaylar karşısında kendiliğinden mücadele
alanında birliktelik kurup, bu birlikteliği sistemli, uzun soluklu başarıya
götürecek bir anlayışa sahip değildir. Çünkü ülkenin gerçeği gibi tek doğruya
ve tek mücadele biçimine inanan sol; mütevazı, bir arada mücadele etmeyi, hoşgörülü
ve kendisinin dışında yer alanların yaşaması için olanak yaratmayı kendisine dahi
söylemekten çekinen bir yapı ve anlayış olarak kendisini korumaktadır. Ve bu koruma zırhı içinde üyelerini bir arada
tutacak etkinlikler yapmaktan öte bir şey yapmamaktadır.
Kısaca, sol birliktelik girişmeleri benim yukarıda
açıkladığım nedenlerden dolayı bana inandırıcı gelmemektedir, sadece kamuoyunu
oyalayıcı ve travmanın daha da derinleşmesi anlamından başka işlevi olmayan
girişimler olarak karşımızda durmaktadır.
Öncelikle birlik yerine, her sol yapı kendisini tanımlamalı
ve tek doğru, tek örgüt, tekçi bakış açısından kurutulacak, kitlesel olmayı
kendisine hedef koyacak yeni bir örgütsel şema üzerine kafa yormalı ve pratik
olarak kendisini ispatlamalıdır.
Sol birlikteliğin tek amacı vardır, kitlesel olmak, bu
amaçla bir araya gelenler öncelikle kendilerini ve bakış açılarını değiştirerek
işe başlamalıdır…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.