Yazlık: Şehrin
Kolonisi
Salt Beyoğlu’nda açılan bir sergi üzerine hala düşünüyorum,
çünkü sergiyi gezdim, gördüm ve benim üstünde ne gibi etkiler bıraktı anlamında
düşünmekteyim. Bugüne kadar yaşantımız içinde sıkça karşılaştığımız bir olgunun
üzerine sergi düzenlenmiş ve uzun araştırmalar sonrasında bizlerin beğenisine
sunulmakla kalmamış, bizlere kısaca benimsediğiniz bir konuda düşünün
demektedir. Gerçekten bugüne kadar tatil sohbetleri arasında sıkça duyduğumuz
yazlık nedir? Ne zaman oluşmuştur, nasıl bir sosyal değişimin ürünü olarak
yaşantımız içine aldık?
Yazlıklar bir anlamda senede bir kere gittiğimiz ya da
gidemediğimiz bir coğrafi alan içindeki binadır. O bina genellikle ucuz olsun
diye betonarme şekilde üretilmiş ve genelde estetik yoksunu geçici yaşadığımız
alanlardı. Zaman içinde betonarme binaların yerini estetik, kullanışlı, modern
mimarlık eseri olanlarda yaşantımız içine girmiş olsa da bu kooperatif binalar
içinde yok denecek kadar azdır. Genelde yazlıklar sahil şeridi içinde siteler
halinde inşaat edilmiştir, bu sayede hem ucuz hem de satışı, kiralanması kolay
bir yaşam alanı olmuştur. Ekonomi çarkının işlediği bir çağda gayrimenkuller
değerlendirilmesi önemlidir, ölü bir yatırım olarak doğan yazlıklar bugün
ekonomi çarkı içinde ailelere belirli süre kiraya verilen küçük işletme halini
almıştır. Bu değişim elbette her sene birbirini tekrarlayan tatil monotonluğunu
da yok etmekte ve yerli turist olma özelliğinden evrensel bir gezgin olmaya
doğru adımlar atılmasına da neden olmuştur. Henüz emekleme dönemi yaşıyor olsak
da istikrarlı bir şekilde yurt dışına çıkan nüfus artışından bahsedebiliriz. Bu
elbette yaşam kalitemizin ve dünyaya bakış açımız ile orantılıdır. Bundan otuz
yıl öncesinde yurt dışına çıkış, aile birleşimleri ve yurt dışında yaşayan aile
ziyaretleri haricinde yurt dışına çıkan hatırı sayılı nüfustan bahsetmezdik,
bugün ise artık gruplar halinde gezileri olağan görmeye başladık.
Tarihsel olarak yazlık kavramını incelersek, elbette son
yıllarda gelişen bir olgu değildir. Yazlık Avrupa kültürü içinde sörfler için
olağan bir dinlenme ve senenin yorgunluğunu atma alanı olarak karşımıza çıkar.
Yazlıklarında Dük, Baron, Kont… gibi toprak sahipleri yaz ayına özgü göçmen kuş
avlama partileri yapmakta ve daha çok orman içinde ve göl kenarında yerleri
tercih ediyorlardı. Bu Osmanlı döneminde de saray ve imparatorluk ailesi içinde
geçerliydi. Onlar için yapılmış kuş evleri, dinlenme yerleri mevcuttur. Yaz
aylarının sıcağı ve neminden kaçmak için yazlık saraylar yapılmış, bu yazlık
saraylar saltanattan çok uzakta değildir. Vakti olanlar ve yaz aylarında
çalışmak zorunda zenginler, saray çalışanları ve padişah ailesi için yazlık
kavramı mevcuttur. Bugün anladığımız bir yazlık ve tatil anlayışı ile ilgili
değildir. O dönemin kültürü ve yaşama bakışına göre mevsimlere göre yazlık,
kışlık mekanlar yapılmıştır. Yazlık kavramı elbette Roma dönemi ile
ilintilidir, çünkü Roma
kültürü bugün dahi bizleri etkilemeye ve günlük davranışımızda tercihlerimizin
oluşmasında bilinçaltına fısıltılar halinde etkilememeye devam etmektedir. Tatil
ve yazlık kavramını roma kalıntıları üzerinden ve elimize ulaşan öyküleri iyi
incelersek onlardan bugüne kalmış bir miras olduğu gerçeği ile karşı karşıya
kalırız.
“Orta Asya’dan bir kısrak başı gibi” bu ülkeye gelenlerin yazlık
anlayışı ise yaylalardır. Türkmen, Kafkas halkaları ve Kürtlerin her sene
yaylaya göçü bir şölendir. Yaylada geçirilen yaz, her ne kadar başlarda kıl
çadırı olan mekanlar iken, bugün daha yerleşik yayla evlerinden bahsedebiliriz.
Yazlık deniz kenarında olan bir yerleşim yeri olmadığı gerçeği ile tarihsel
süreç incelendiğinde karşılaşırız.
Bugün ki anlayışımız daha çok yazlık denildi mi deniz sahilinde,
sahil şeridi boyunca uzanan ağaçların kesilip yerlerine beton dikildiği alanlar
olarak yazlık ile doğayı betonlaştırdık, sahilleri yağmalarken oranın yerli
canlılarını kendi yaşantımızın içinden çıkardık. İşgalciydik ama yerlileri
işgalci görüp en ağır ilaçlar ile onları oradan uzaklaştırdık ya da yok ettik.
Sahiller bir çok canlının barınma yeri iken, bugün denize girdiğimiz, denizin
içinde taşları ve kayaları ayağımıza batıyor diye kaldırdığımız, bizi rahatsız
edebilecek canlıları yok ettiğimiz, bizim için homojen ve steril bir alan
yarattık.
Yazlıklar sahillerin yağmalanması ve betonlaşması anlamında
karşımıza çıkmıştır. Çünkü yazlık sadece yazları gidip tatil yaptığımız
yerleşim yeri değil, orası yılda bir ya da gitsek gitmesek de o ev, beton,
bahçe ve sahil bizimdir! Üstelik oranın gerçek yerlileri oradan sürülmüş,
coğrafi yapısı değiştirilmiş, ekolojik dengesi bozulmuş bir coğrafik alana
yazlık adını verdik.
Yazlıklar sahil kenarında olduğu için ve kış ayları boyunca
içinde yaşamın olmadığı betonarme binalar oluşan buhar ve tuzun etkisi ile
çürümekte ve her sene yeni baştan bakım zorunlu hale gelmektedir. Hırsızlık vb
sorunlardan bahsetmediğimiz halde önemli bir ekonomik anlamda getirisi yerine
götürüsü olan bir kara delik işlevini görmektedir. Peki, neden yazlıklar bir
dönemde birden popüler hale geldi ve şehirler ulaşımı en kolay ve sahilinde
denize girilecek alanları kendi kolonilerini inşaat ya da işgal ettiler?
Ekonomik olarak verimli olmayan yazlıklar nasıl oldu da birden mantar biter
gibi bütün sahilleri işgal etti ve orada önemli bir çevre kirliliği yarattı?
Bu karma ekonomi tercihinde aramak gereklidir. Yeni kurulan Türkiye,
ekonomide devletçi yapıdan daha çok karma ekonomiyi tercih etmiş ve buna göre
bir siyasi, kültürel, sosyolojik bir üst yapının oluşması sağlanmıştır.
Önceleri yönetim kadrosunda olan ve ayrıcalıklı (zengin ve bürokraside önemli
yerde görev yapan) vatandaşların
yararlandığı bir ve henüz köylü olan vatandaşların ona ulaşmayı bırakın
düşünemediği bir zaman diliminde başlamıştır. İlk turistlik bölge ilk
yazlıklarında oluştuğu alanlardır. İlk defa saray ailesi dışında bürokraside
görev yapan ve olanağı olanların deniz kenarında bir mekanı olmuştur. Yazlık
sahil şeridinde görünmeye başlaması ve ülkenin siyasi ve her mahallede zengin
yaratma projesi yazlık sayısının artmasına ve yeni bakir bölgelerin oturma
açılması söz konusudur. Amasra’nın turizm ile tanışması ve ilk pansiyonculuğun
yapılması tesadüfi değildir, çünkü yeni rejim burada ilk turizm sınavını verir.
Zaman içinde Amasra özelliğini kaybedecek, çünkü sanatçılar ve aydınlar
sürüldükleri yerleri birer turizm cenneti yapacak ve “Mavi Tur” kavramını turizm
literatürüne kazandıracaklardır.
12 Eylül 1980 liberal ekonominin bu ülkede hayat bulması ve yeni
bir yaşam ve düşünce yapısı içinde yazlıklar sahilleri bir anlamda yağmalamakta
ve bu devletin en üst makamının yaşamı ile örneklemektedir. Fethiye - Göcek ve
Özal kelimeleri yan yana gelirse tarihimiz bize bir çok şeyi daha çıplak
anlatacaktır. Bakir koylar dünyaya açılacaktır, yatların yağları ve pis suları
körfezlere dökülürken, liman ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu amaçla bir zamanlar
köy olan yerler şehirleşmeye yaz ve kış nüfusu arasında büyük farklar
oluşmasına sebep olmuştur. Dengesiz büyüme ve kontrolsüz yağmalama dönüşü zor
tahribatlara yol açmış, gerek nüfus demografik yapısı, gerek coğrafik
özellikler bu yeni anlayışa uygun olarak yağmalanmış ve bir çok yerde ölü
yatırım olarak kalıcı bir iz bırakmıştır. Mısır kraliçesi Kleopatra kendi
yaşamı içinde Fethiye Göcek sahillerine bir gelmiş, orada güzellik ve sağlık
almış olduğu hamam bile artık bir rant alanı olmuş ve bu yeni rant alanı içinde
yok edilmiştir.
Yazlık bugün dahi varlığını korumakta ve hala sahillerimiz
içinde yeni yazlıkların yapılmasına devam edilmektedir. Yazlıkların oluştuğu
alanlar B2 yasası ile orman yangınları teşvik edilmiş ve yeni oksijen deposu
olan alanlar birer karbondioksit deposuna doğru dönmektedir. Sahil kasabalar
yaz aylarında büyük şehirlere dönüşürken, kışları sesiz ve terk edilmiş bir
batı kovboy kasabası özelliğini göstermektedir. Bu dengesizlik elbette orada
olması gereken alt yapıyı ve kanalizasyon, çöp arıtma tesislerinin hayat
bulmasını imkan verecek ekonomik girdiyi imkansız hale getirmekte ve
sorunlardan geçici çözümler ile gözden ırakta yapılmaktadır.
Yazlıklar geçici oturduğumuz yerlerdir ama denizlerimizi,
derelerimizi ve yer altı sularını kirletmeye ve yaşam alanımızı diğer hayvanlar
dışında bizimde kısıtlamaktadır. Koloni, sömürge anlamından türemiştir ve
yazlıklar şehirlerin sömürdüğü bir yaşam alanı olarak varlığını korumaktadır.
Salt Beyoğlu’da başlayan sergi bende bu düşünceleri oluşturdu
ama sergide elbette bunların hepsini bulma imkanınız yok. Biraz zayıf kalmış
sergi ama amaç ve hedef konusunda belki de ben gerçek anlamda algılamamış da
olabilirim.
İsmail Cem Özkan
Yazlık: Şehirlerin Kolonisi
5 Eylül – 16 Kasım 2014
Salt Beyoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.