Eylem güzelim, güzellemesi üzerine…
“sevgilim eylem güzelim benim
yitik bir ülkeyi korumaya değil
yeniden kurulacak bir ülkeyi
aşkla örmeye benzer devrimci olmak”
yitik bir ülkeyi korumaya değil
yeniden kurulacak bir ülkeyi
aşkla örmeye benzer devrimci olmak”
Ali Asker
Eylem birliktelikleri güzeldir, ne kadar çok kitlesel olursa
eylem o kadar başarı şansı vardır. Fakat son otuz yılda yapılan eylem
birlikteliklerine bakıyorum, rejimin ihtiyaçlarına uygun ve ılımlı, radikal, ya
da her ne ise İslami örgütleri ve yandaşlarını meşrulaştırma işlevi görmüştür.
Bugün dahi solcuların büyük bir bölümü, dinci cemaatler, vakıflar, dernekler…
gibi kurumsal yapılar ile kol kola; örneğin polis şiddetini protesto ediyor,
işkence vb konularda ortak çalışma yapıyor, projeler üretiyor, bazı vakıfların
sağladığı bütçe üzerinden ortak projelerde katılımcı veya destekleyici olarak
gözüküyorlar.
Konu, sağ sol ayırımı yapmaz ama eylem birliktelikleri ve
ortak metin hazırlamaya gelince; sağ, sol ayrımı yapıyor, çünkü dinci yapılar
işine geldiği zaman imza veriyor ve işkence, polis şiddeti ya da devlet şiddeti
konusunda çok yüzlü duruşlarını koruyorlar. Bu durumda sol bir anlamda sağın ya
da dinci örgütlerin koltuk değneği olma özelliğini korumuyor mu?
Solun yok olmasının “en büyük” sebebi; ‘panzer altında
kaldık’ söyleminden daha çok bu ilişkilerinde aramalıdır. Solun içinde olduğu
ilişkiler kendisini inandırıcı olmaktan uzaklaştırmış, günlük hedefler ve
iktidarın gündemine uygun hedefler peşinde koşmuştur. 12 Eylül rejiminin
hedeflerini doğru okuyamayan sol, o hedeflere gidiş yolunda; yol açıcı ve zemin
hazırlayıcı olarak işlev görmüştür. Bir anlamda mücadele ettiği iktidarın yedek
değneği olmuştur. İktidarın yaratmış olduğu rant alanlarından bireysel ya da
cemaat ilişkisi içinde faydalanmayı ‘konjonktürel’ olarak daha doğru bulmuştur.
Sol, halkın parası diyerek sağ iktidarların halkın parası ile kendi hedefinde
projeler üretirken, sol o projelerin camekanında yer almış ve o projelerden
arta kalan kırpıntılar ile kendisini mutlu sanal azınlık görme eğilimi içinde
olmuştur. Halktan uzak, halk için çalışan sol!
Bu ülkede solcu olmak bir anlamda hep muhalefet kalacağını
peşinen kabul etmek anlamındadır. İktidar hedefli ve kitlesel olma yolunda
önemli bir çalışma içinde olmak yerine, var olan geleneksel oy ve gelir içinde
yaşamayı kabul edip onun gereklerine uygun olarak davranma alışkanlığı olarak
kendisini göstermektedir.
Sol, büyümek ve iktidara gelmek gibi bir hedefi yoktur. O
yüzden hep sorunların altına elini koymak yerine, iktidarın yaratmış olduğu
fırtınada düşen taşı toprak ile buluşmasını engellemek için elini taşın altına
atmak şeklinde olmuştur. Eline düşen taşı da gerektiği gibi kullanamadan
elinden çok çabuk düşürüp, iktidarın yarattığı rant alanlarından kendi payını
almak için sıraya girmiştir.
12 Eylül rejim daha doğrusu 24 Ocak kararları sağı da solu
da bir hücreye almış, kaynaştırmıştır. Bu kaynaşmadan ortak bir hareket/ değer
ortaya çıkmıştır, o da rant peşinde koşmak.
Değerlerin yerini
rant almış ve eski değerleri ranta dönüştürme çabası içinde olmuştur. Bunun en
iyi örneğini bugün yandaş medyada kalem oynatanlardır. Onlar sadece bir
sonuçtur, o sonucu yaratan düşünce 24 Ocak kararları ve “her koyunun kendi
bacağından asılacağına” inançtır!
Sol, uzun zamandır inandırıcı değildir, inandırıcı olması
için bazı şeylerde tutarlı olmaları gereklidir.
Sol, sol içinde çatışmanın da en üst boyutta yaşadığı yıllar
yakın tarihimiz içinde ve son otuz yılın karanlık sayfalarında durmaktadır.
Devrim için yola çıkanlar, ortada devrimci bir durum ve kitlesel bir konumda
olmadıkları halde, dünyayı kendi eksenlerinde algıladıklarından olsa gerek,
kendi yarattıkları gerçeklikler içinde etraflarının düşman ile çevrili olduğu,
kendilerini bitirmek için her türlü saldırı yaptıkları, en yakını yoldaşı,
akrabasının dahi güvenilir olmadığı, aciz ve zayıf yönlerini düşmanın kullanıp
kendilerine karşı silah olarak kullanacağını düşüncesi içinde, bir çok sol
örgüt, kendi içinde ajan suçlaması adı altında infaz yapmıştır. Bu ölümler
başka açıdan da okunabilir, örgüt içi iktidar kavgası. Bu iktidar kavgasının
temeli ise Sovyet Devrimi içinde yaşananlardan miras almıştır. Devrim kendi
çocuklarını yemiştir, bizde devrim yapmadan kendi çocuklarını yemiştir. Bugün
geçmişin o karanlık sayfalarına baktığımızda o ölümlerin aslında boşuna olduğu
ve örgüt için daha sıkı ilişkiler ve korkuyu yaymaktan başka işlevi olmadığı
çıplak olarak ortadadır. Öldürenlerin hangisi MİT, CIA ajanıdır? Bu ölümlerin
temelinde örgütün paradigmasını bulmak zor değildir. “Zamana uygundur,
konjonktür onu getirdiği için olmuştur!” bunu da Marks’a dayandırarak söylebiliriz;
“tarih öyledir çünkü o şartlar altında başka türlü olması mümkün
değildir.” Ama başka türlü olan sol yapılar da o dönemde mevcuttur. Demek ki
solun tarihi homojen değil, karmaşıktır, o karmaşa içinde kimin sol’da kimin
sağ’da durduğunu tam olarak söyleyemeyiz, çünkü zemin artık Ortadoğu ülkesinin
zemini olmuştur, siyasetin zemini çöl kumları ile dolmuştur, sürekli müttefik
ve yeni düşman yaratılır, düşmanlar yeni ittifaklar içinde olabilir.
İç çatışma, bunun sonucu ölümler elbette solun inandırıcılığını
ve ne için mücadele ettiği konusunda kafalarda sorular oluşturmuştur. Bu
yaşadığımız dönemden daha iyi, daha özgür yaşayamayacaksam, kendimi daha rahat
ve özgür ifade edemeyeceksem neden sol adına mücadele edeyim ki?
Sol yeniden inandırıcı olabilmesi, yani kitleselleşebilmesi
için; iktidar hedefli, daha özgür bir dünyanın nüvelerini kendi yapısı içinde
oluşturan, yoldaşına güvenen, merkezi yapıyı sorgulayan ve gerek gördüğünde onu
değiştiren bir yapı oluşturulmalıdır.
Sol, ölene kadar liderlerin yönettiği bir özgürlük alanı
değildir.
İktidar hangisi olursa olsun benim iyiliğimi düşünüyorsa,
orada özgürlük yoktur. Ben kendi sorunlarıma sahip çıkabileceğim, söz, yeki
karar mekanizmasında olabildiğim her yapı soldur. Diğer anlamda parası olanın
siyaset yaptığı, gücü eline geçirenin gücünü kaybetmemek adına en yakınındakine
ajan, provokatör diye sıfatlar taktığı yapılar sağın bir taklidi olmaktan öteye
geçmez ve sağın iktidarında her zaman sağın yedek değneği olma özelliğini
koruyacaktır.
Örgütsel yapısını sağın yedek değneği gibi kuranların
iktidar hedefi gerçeklikten uzaktır. Tesadüfen çıktıkları iktidarı da ellerinde
bulundurabilecek ne birikimleri olur ne de yetenekleri, çünkü onlar bütün
yapılarını yedek değnek üzerine kurmuştur!
Sol geçmiş birikimi ile sağlıklı bir şekilde yeniden
yüzleşerek, 24 Ocak kararlarının açmış olduğu yıpranmayı ve algı anlayışını
ortadan kaldırarak yeniden kendisini var edebilir, aksi halde sol bakış açısını
liberal bakış açısı gölgesine alarak yeni bir sol dalganın oluşma ihtimalinin
olmadığını yaşadığımız son otuz yıla bakarak söyleyebiliriz.
Sol liberalizm sağın hizmetindedir, sağı destekler. Solu
içten içe parçalara ve solun örgütlenmesi önünde görünmeyen duvarlar ve algılar
oluşturur. Öncelikle sol, liberalizm gibi göreceli özgürlüğü savunanların
özgürlük anlayışını teşhir etmeli, içinden temizlemedir.
Yeni bir ülkeyi ancak sol kurabilir, o potansiyel ise
geçmişinde yaratmış olduğu gerçek devrimci değerlerindedir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.