Yazmayacaktım ama yazayım!
HDP ile ilgili bir çok şey medyada paylaşılıyor,
paylaşımlarda sanki bir şeyler gözden kaçırılıyor... HDP bölge partisidir,
(kuruluş amacında bölge olmaktan çıkma gibi bir hedef koymuş olsa da) bölge
sorunları ile ilgilenen ‘etnik kimlik’li politika yapıyor. Ülkemizde etnik
kimlikli tek siyasi partide değildir.
HDP oluşturan politika mücadele ile oluşturulmuş ve
değişerek bugüne gelmiştir. Onları aptal, akla ihtiyacı olan insanlar olarak da
görmeyin, çünkü mücadele insanları daha da olgunlaştırmış, kime nasıl
davranacağını bilecek kadar Kürt merkezli politikaları vardır. O odak noktasına
göre tercihlerini belirliyorlar ve ona göre davranıyorlar.
Etnik kimlikli bir siyasi oluşumun sol, sosyalist vb diye
etiketlemeye çalışmak sanırım siyaset tarihi içinde ayrı tartışma konusudur,
fakat HDP kitle partisidir ve kitle partisi refleksini etnik duruşuna göre
vermektedir. Diğer Kürt siyasi oluşumlar içinde merkez solu temsil ediyor
diyebiliriz, çünkü bugün ülkemizde Kürt kimliğini merkezine almış tüm yapılar
onlara göre kendilerini konumlandırmaktalar ve tanımlamaktalar.
Seçimler yaklaştı, kişiler tercihlerini sandıkta yapacak.
Her birey kendisine göre tercih belirtir ki, bu her bireyin
hakkıdır.
HDP, masa başında yapılan bir pazarlığın tarafıdır. Bu
masada mazlumun temsilcisidir. Devlet karşısında elinin güçlenmesi için barajı
geçip meclise girmesi gereklidir, aksi halde devlet elini pazarlıkta daha da
güçlendirmiş olarak masanın başında oturmaya devam edecektir.
Kürtlerin alacağı her hak, azınlıkların kazanacağı bir
özgürlük alanı olacaktır.
Çok kültürlü, çok dilli, ister istemez çok dinli, mezhepli
bir toplumun önü bu pazarlık sonucuna göre belirlenecektir. Pazarlıkta bugüne
kadar özgürlük alanında kazanılmış somut bir durum söz konusu maalesef yok ama
olmayacak anlamına gelmeyecektir.
Kürtlerin ve diğer azınlıkların ‘özgür’ olması elbette
‘ulus’ devletin yıkılması anlamına gelir. Tek dil, tek din, tek kültür...
yerini çok kültürlü, çok dili, çok dinli... kısaca modern, çağdaş bir devlet
anlayışı alabilir.
Elbette bizim saf duygular içinde beklentilerimiz bu bugün
ki siyasi yapı ve erk sahibinin diktatörlük düşü altında olacak şey değildir.
Öncelikle beyinlerde duran, uygulamada olan tüm anti demokratik yasaların,
kurumların değişmesi gereklidir. Kafasına esip örneğin Merkez Bankası başkanına
“sen bunu bilmiyorsun, sen ne anlarsın!” dememelidir, diyorsa ülke gidişi tekçi
yapının daha keskin ve daha baskıcı bir yapıya dönüşmesi anlamına gelir ki,
bunu benim gibi duyarlı biri istemez.
Kişiler tercihlerini yapar, sonucunu bilerek tercih yapar
mı, o konuda kuşkularım yaşadığımız yakın tarihe bakınca büyüktür. Çünkü,
kendilerine liberal diyenler son yıllarda ne yazık ki ‘ahmak ve aptal’ konumuna
tercihleri ile düşmüşlerdir. Sözde özgürlük için atılan her adım zaman içinde onlara
ve diğer bireylere ölüm, cezaevi, baskı, korku, soruşturma olarak dönmüştür. Vesayet
el değiştirmiş ama konumunu kurumları ile korumuştur.
Bugün seçimlerde tercih yapacakların kafasında işte bu ‘korku’
durmaktadır. Aptal konumuna düşmek hiç hoş bir şey olmasa gerek, ‘kullanılmış
bireyler!’.
HDP seçmeni olmayı düşünüyorsanız ve tercihinizi o yönde
yapacaksanız öncelikle beklentilerinizi en alt düzeye düşürün, çünkü beklentisi
yüksek olanların hayal kırıklığı bir travmaya dönüşüyor ve hayal kırıklıklarını
dahi kabul edemiyorlar, inat ile hatalarını savunmaya devam ediyorlar. Bazı
liberallerin durumunu gözünüzün önüne getirin yeterlidir! HDP’nin barajı
geçmesi için oyunuzu verebilirsiniz, bu sizin tercihiniz olabilir. Ama bu
tercih özgürlük ve demokrasi getirecek anlamına gelmesin, çünkü HDP (siyasi
çıkarları ve o anlık duruşları ve müttefik ilişkisi) eli ile bugünden daha kötü
günlerde yaşayabiliriz, onun garantisi yok. Gezi Direnişi süreci boyunca HDP
liderlerinin (ad değiştirmeden önce ve sonrası) tavrı, duruşu, erk sahibine
bakışı ortadadır... Bu hareketlerin üstünü hiç bir propaganda ve açıklama
kapatamaz. Açık ve nettir. İktidarı elinde tutanların ‘tek alternatif’ olarak
kalmasının en büyük destekçisi; Gezi Direnişi süreci içinde HDP ‘açılım’ süreci
içinde pazarlık masasını kaybetmeme ve yakaladıkları muhatabı koruma ve kollama
tercihi belirli olmuştur. (birkaç milletvekilinin direniş içinde yer alması
partinin genel politikasını ve duruşunu değiştirmemiştir.) Kısaca iktidar
partisinin o dönemde ki yedek değneği olmuştur, tıpkı diğer parlamento içi
partiler gibi... Şu anda parlamentoda olan tüm partiler zaman zaman iktidar
partisinin yedek değneği görevini görmüştür. Aslında birbirlerinden büyük
farkları yoktur. O yüzden taraf olarak cephelere ayrılmaya gerek yoktur, bugün
yaşadığımız ‘karanlık dönemin’ temelinde var olan kitle partilerin rolü
tartışılmaz ve açıktır.
Siyaseti tercihler ve duruşlar belirleyecektir. Bu
tercihlere ise bizlerin çıkarları yön verecektir. Bizim çıkarımız; çok
kültürlü, çok dilli, çok dinli, çok mezhepli bir ülkede mi, yoksa zifiri
karanlıkta yaşayan orta çağın gerisinde bir zaman dilimini yaşamayı hayal
edenlerin oluşturacağı bir ülkede mi, bunların dışında yakın zamana kadar hakim
olan ulus devlet anlayışı olan bir ülkede mi, hepsinin dışında bugün de
uygulanan liberal ekonominin hakim olduğu bir ülkede mi?
Nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizi biliyoruz ama bizi
temsil etmeyen partiler ve liderler arasında bir tercih mi yapacağız?
Eğer, sandığa gitmek gibi bir tercih kullanıyorsam, iktidara
gelebilecek desteklediğim bir kitle partim yoksa ‘aptal ve ahmak’ olmayı göz
önüne alarak oyumu mazlumdan yana kullanmak olarak belirlerim, çünkü devleti
elinde tutan erk sahibinin daha da güçlü olmasını istemem, çünkü ihtirasları ve
uygulamalarının sonuçları ile ortadadır.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.