Galata Gazete


7 Mart 2015 Cumartesi

Yazmayacaktım ama yazayım!

Yazmayacaktım ama yazayım!

HDP ile ilgili bir çok şey medyada paylaşılıyor, paylaşımlarda sanki bir şeyler gözden kaçırılıyor... HDP bölge partisidir, (kuruluş amacında bölge olmaktan çıkma gibi bir hedef koymuş olsa da) bölge sorunları ile ilgilenen ‘etnik kimlik’li politika yapıyor. Ülkemizde etnik kimlikli tek siyasi partide değildir.
HDP oluşturan politika mücadele ile oluşturulmuş ve değişerek bugüne gelmiştir. Onları aptal, akla ihtiyacı olan insanlar olarak da görmeyin, çünkü mücadele insanları daha da olgunlaştırmış, kime nasıl davranacağını bilecek kadar Kürt merkezli politikaları vardır. O odak noktasına göre tercihlerini belirliyorlar ve ona göre davranıyorlar.
Etnik kimlikli bir siyasi oluşumun sol, sosyalist vb diye etiketlemeye çalışmak sanırım siyaset tarihi içinde ayrı tartışma konusudur, fakat HDP kitle partisidir ve kitle partisi refleksini etnik duruşuna göre vermektedir. Diğer Kürt siyasi oluşumlar içinde merkez solu temsil ediyor diyebiliriz, çünkü bugün ülkemizde Kürt kimliğini merkezine almış tüm yapılar onlara göre kendilerini konumlandırmaktalar ve tanımlamaktalar.
Seçimler yaklaştı, kişiler tercihlerini sandıkta yapacak.
Her birey kendisine göre tercih belirtir ki, bu her bireyin hakkıdır.
HDP, masa başında yapılan bir pazarlığın tarafıdır. Bu masada mazlumun temsilcisidir. Devlet karşısında elinin güçlenmesi için barajı geçip meclise girmesi gereklidir, aksi halde devlet elini pazarlıkta daha da güçlendirmiş olarak masanın başında oturmaya devam edecektir.
Kürtlerin alacağı her hak, azınlıkların kazanacağı bir özgürlük alanı olacaktır.
Çok kültürlü, çok dilli, ister istemez çok dinli, mezhepli bir toplumun önü bu pazarlık sonucuna göre belirlenecektir. Pazarlıkta bugüne kadar özgürlük alanında kazanılmış somut bir durum söz konusu maalesef yok ama olmayacak anlamına gelmeyecektir.
Kürtlerin ve diğer azınlıkların ‘özgür’ olması elbette ‘ulus’ devletin yıkılması anlamına gelir. Tek dil, tek din, tek kültür... yerini çok kültürlü, çok dili, çok dinli... kısaca modern, çağdaş bir devlet anlayışı alabilir.
Elbette bizim saf duygular içinde beklentilerimiz bu bugün ki siyasi yapı ve erk sahibinin diktatörlük düşü altında olacak şey değildir. Öncelikle beyinlerde duran, uygulamada olan tüm anti demokratik yasaların, kurumların değişmesi gereklidir. Kafasına esip örneğin Merkez Bankası başkanına “sen bunu bilmiyorsun, sen ne anlarsın!” dememelidir, diyorsa ülke gidişi tekçi yapının daha keskin ve daha baskıcı bir yapıya dönüşmesi anlamına gelir ki, bunu benim gibi duyarlı biri istemez.
Kişiler tercihlerini yapar, sonucunu bilerek tercih yapar mı, o konuda kuşkularım yaşadığımız yakın tarihe bakınca büyüktür. Çünkü, kendilerine liberal diyenler son yıllarda ne yazık ki ‘ahmak ve aptal’ konumuna tercihleri ile düşmüşlerdir. Sözde özgürlük için atılan her adım zaman içinde onlara ve diğer bireylere ölüm, cezaevi, baskı, korku, soruşturma olarak dönmüştür. Vesayet el değiştirmiş ama konumunu kurumları ile korumuştur.
Bugün seçimlerde tercih yapacakların kafasında işte bu ‘korku’ durmaktadır. Aptal konumuna düşmek hiç hoş bir şey olmasa gerek, ‘kullanılmış bireyler!’.
HDP seçmeni olmayı düşünüyorsanız ve tercihinizi o yönde yapacaksanız öncelikle beklentilerinizi en alt düzeye düşürün, çünkü beklentisi yüksek olanların hayal kırıklığı bir travmaya dönüşüyor ve hayal kırıklıklarını dahi kabul edemiyorlar, inat ile hatalarını savunmaya devam ediyorlar. Bazı liberallerin durumunu gözünüzün önüne getirin yeterlidir! HDP’nin barajı geçmesi için oyunuzu verebilirsiniz, bu sizin tercihiniz olabilir. Ama bu tercih özgürlük ve demokrasi getirecek anlamına gelmesin, çünkü HDP (siyasi çıkarları ve o anlık duruşları ve müttefik ilişkisi) eli ile bugünden daha kötü günlerde yaşayabiliriz, onun garantisi yok. Gezi Direnişi süreci boyunca HDP liderlerinin (ad değiştirmeden önce ve sonrası) tavrı, duruşu, erk sahibine bakışı ortadadır... Bu hareketlerin üstünü hiç bir propaganda ve açıklama kapatamaz. Açık ve nettir. İktidarı elinde tutanların ‘tek alternatif’ olarak kalmasının en büyük destekçisi; Gezi Direnişi süreci içinde HDP ‘açılım’ süreci içinde pazarlık masasını kaybetmeme ve yakaladıkları muhatabı koruma ve kollama tercihi belirli olmuştur. (birkaç milletvekilinin direniş içinde yer alması partinin genel politikasını ve duruşunu değiştirmemiştir.) Kısaca iktidar partisinin o dönemde ki yedek değneği olmuştur, tıpkı diğer parlamento içi partiler gibi... Şu anda parlamentoda olan tüm partiler zaman zaman iktidar partisinin yedek değneği görevini görmüştür. Aslında birbirlerinden büyük farkları yoktur. O yüzden taraf olarak cephelere ayrılmaya gerek yoktur, bugün yaşadığımız ‘karanlık dönemin’ temelinde var olan kitle partilerin rolü tartışılmaz ve açıktır.
Siyaseti tercihler ve duruşlar belirleyecektir. Bu tercihlere ise bizlerin çıkarları yön verecektir. Bizim çıkarımız; çok kültürlü, çok dilli, çok dinli, çok mezhepli bir ülkede mi, yoksa zifiri karanlıkta yaşayan orta çağın gerisinde bir zaman dilimini yaşamayı hayal edenlerin oluşturacağı bir ülkede mi, bunların dışında yakın zamana kadar hakim olan ulus devlet anlayışı olan bir ülkede mi, hepsinin dışında bugün de uygulanan liberal ekonominin hakim olduğu bir ülkede mi?
Nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizi biliyoruz ama bizi temsil etmeyen partiler ve liderler arasında bir tercih mi yapacağız?
Eğer, sandığa gitmek gibi bir tercih kullanıyorsam, iktidara gelebilecek desteklediğim bir kitle partim yoksa ‘aptal ve ahmak’ olmayı göz önüne alarak oyumu mazlumdan yana kullanmak olarak belirlerim, çünkü devleti elinde tutan erk sahibinin daha da güçlü olmasını istemem, çünkü ihtirasları ve uygulamalarının sonuçları ile ortadadır.

İsmail Cem Özkan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.