Duygusal tepki!
Sol, 12 Eylül yenilgisinden sonra kendisini
izleyici konumda, olayların arkasından sadece yorum yapar halde buldu. Bu
yorumcu konumuna o kadar alıştı ki, Marks’ın 11. Tez’i sadece geçmişte
söylenmiş güzel bir söz olarak algılanır oldu. Zaman zaman o söz kullanılsa da,
nasıl olsa devrimcileri değil, felsefecileri ilgilendiriyor algısı bilinç
altına işlenmiş olduğunu düşünüyorum. Bu ihtiyaç yok algısı sanırım solun
kılcal damarlarına kadar işledi!
12 Eylül sol tarihi için önemli bir kırılmanın
ve yenilginin tarihidir. Her ne kadar kendisini yenilmiş hissetmeyen solcular
olsa da genel anlamda sol yenilmiş olduğunu bugün yaşanan kriz ortamına bakarak
rahatlıkla söyleyebiliriz, çünkü sol gündemi sadece yorumlamak ve birbirinin
açığını aramak ile geçirmekte, içinde ki liberallerden temizlenme telaşı ve
yorgunluğu içindedir.
Sol kırılmanın etkisi ile bir çok değerli
üyesini sağın liberal rüzgarına kaptırmış olmasına rağmen, sağ sularda politika
yapan liberallerin bir bölümü hala kendilerini solcu görmekte ve sol adına
konuşmaya ve geçmiş anıların yarattığı rüzgar ile çevresine hayran kitlesi
toplama telaşı içindedir.
İşverenin sağcı olması, işçinin işçi olmaktan
çıkarmaz, o yüzden medya alanında sağ medyada çalışanlar patronların çıkarına
uygun yazı yazarken, hala kendilerini solda görmeye ve solcu gibi özel
yaşamında devam etmekteler. Ki bireylerin iş dünyası ve özel yaşantısı arasında
ki çelişki artık çelişki olmaktan çıkmış, patronu için kalem oynatmak bir
işçinin yapması gereken görev olarak algılanır olmuştur. Bir fabrikada ki işçi
ile medya çalışanı kendisini eş görerek, yaptığı iş ve sonucunu da doğal olarak
eş görmekte ve sonuçta oluşan olumsuzluktan kendisini sıyırabilmektedir. Mantık
süzgecini bir silah fabrikasında çalışan işçi ile kendisini eş gören bir medya
çalışanı (editör, gazeteci vb) sonuçta yaptığımız işin ürünü birilerin canını
acıtıyor olabilir ama yaşamak için çalışmak ve patronun ihtiyacı olan artı
değere katkı sunmak zorundayım diye mantık yürütür. Vicdan rahattır!
Sol kulvarda olup da duygusal politika yapmayan
yok gibidir, solcular genelde duygusaldır ve duyguları ile tepki verirler!
Yaşanan sol içi çatışmaların önemli bir bölümü, verilen bu duygusal kararların
sonucudur. Duygusal insanlar kriz yönetemezler, her kriz ayrılık demektir. Her
ayrılık ise ileride oluşturulacak teorik çalışmanın başlangıcını temsil eder.
Ayrıl, sonra ayrılık sebebi olan duygusallığı ortadan kaldıran mantığa uygun
teori oluşturma süreci.
Bir çok medya alanında verilen duygusal
tepkiler, aynı zamanda çatışmalar içinde zemin oluşturur. Gruplar, fraksiyonlar
arasında incir çekirdeğini dolduramayan sudan sebepler yüzünden çatışmalar
olmakta, çatışmalar sonucunda oluşan küslükler ve ön yargıların oluşturduğu
duvarların örülmesini de beraber getirir. Artık küsülen tarafın ne dediği, ne yaptığı
önemli değil, her koşul altında o haksızıdır ve muhatap alınmaya değmez!
Birbiri ile ilişkisi olmayan solcuların
oluşturduğu yapılarda bir arada yaşamanın koşulları üzerine teoriler üretilir,
geleceğin profili içinde ‘hoşgörü’, ‘çok kültürlü’, ‘bir arada yaşam’dan dem
vurulur, “o belirsiz geleceğin ‘ilk nüveleri’ şimdiden atılmalıdır” diyerek de
büyük ve keskin cümleler kurulur.
Sol, solcu söylemler yanında sağın benimsemiş
olduğu davranış biçimlerini içselleştirmiş ve bilinçaltından o davranışları
duygusal tepkiler ile vermektedir. Üstelik vermiş olduğu tepkinin sağ bir tepki
olduğunu bilincine bile çıkarmaz ve her daim haklı ve ders verir konumdadır.
12 Eylül kırılması ile geçmişi ile bağı
kopanların, geçmişi ile bağ kurma adına geçmişin destanlaştırılması, dokunulmaz
kılınması, eleştirilmesi yerine güzellemenin yapıldığı bir süreç sonunda;
eteklere biriken geçmişten kaynaklanan (kırılma döneminde yaşanan cezaevi
süreçleri) birikimin oluşturmuş olduğu taşlar, fırsat ele geçer geçmez bir
birine atılmakta ve güvensizlik; hareketleri belirleyen önyargıların temel taşı
olmayı korumaktadır. Eteklerde bitmez tükenmez ve her geçen gün yeni taşların
da eklendiği bir süreci yaşamaktayız. Her geçen gün, geçmişi ile yüzleşemeyen,
geçmişi hakkında açıkça konuşamayanlar kafalarında oluşturmuş oldukları kendi
gerçekliği içinde yeni taşlar eklemekte ve karşı tarafın yapması muhtemel olan
siyasi çalışmayı da taşa tutarak yapamaz, iş göremez hale getirmektedir.
“Ya bendensin ya değilsin”, ya da başka söylem
ile “ya sev ya da terk et” anlayışı sağ anlayış olduğunu hepimiz biliriz ama bu
sağ anlayışın sol görünüm içinde olduğunu yaşayarak görüyoruz. Bu sağ duruş,
bugün “geçmişime, hareketime küfretti” (eleştirdi) bakış açısı içinde ‘küçük
olsun benden olsun, biat etsin’ mantığı düzlemi içinde ilişkiler oluşturulmaya
çalışılmakta ve geçmişin destansı havası içinde bir arada durmaya
çalışılmaktadır. Bu da politika yapamazlığı beraberinde getirmektedir, çünkü
sağ duruş üzerinde sol politika olmaz.
Kitleden uzakta, birkaç göstermelik eylemler
dışında meydanlarda olmayan, kendi yazar, kendi okur, kendi seminer verir,
kendi dinler, sanatın para getiren tarafı ile ilgilenilip, kurumların kirasını
karşılayan etkinlikler ve cafeler yeni sürecin sadece ekonomik boyutunu
yansıtır.
Ülkemizde politika dinci ve etnik kimlikler
üzerine politikanın dominant olduğu bir süreci yaşamaktadır.
Büyük kırılmadan sonra ülkemiz solu, sağ
zeminde ve etnik kimlikler ve aidiyatlar üzerinden politika yapar oldu. Sorgulamadan
biat et, geçmişi anlamadan ve bilmeden yarına kucak aç dönemindeyiz.
Sol, “mazlum halk ile dayanış, onların haklı
mücadelesine destek ver” yerine, Kürt hareketinden daha fazla Kürt halkının
mücadelesini (ayrılma hakkını) savunan, dayanışma yerine onlar adına karar
veren, onlar gibi düşünüp onların çıkarına kararlar alıp, onlar adına tavır
geliştirilen bir sürecin parçası oluverdi. Bu parçası olduğu şey dayanışma
değil, solu ortadan kaldıran ve Kürt halkının kendi istemleri ve çıkarlarına
karşı yapılmış bir müdahale olarak, hem kendisine hem de var olan Kürt halkının
tercihine zarar verir konuma gelmiş durumdadır. Solun görevi ülke içinde
yaşayan halklara ‘kendi kaderini tayin hakkı’nı kullanması için ortam
hazırlamaktır, onlar adına söz söyleme ve eylem yapması değil.
Sol, etnik kimlik üzerinden politika
belirlemez, solun tercihi sınıf temellidir, sınıf politikası yapar ve
geliştirir. Bir arada mücadele etmeyi “bütün dünyanın işçileri birleşin”
sloganı atarken sınıf temeli bir sistemi hayal eder ve o yönde örgütlenmek
gerektiğini vurgular.
Yaşananları anlamak yerine duygusal tepkiler
verildiği, iktidarın bilerek ya da bilmeyerek yedek değneği olduğu bir süreci
yaşıyoruz.
İktidar bugün
pervasız hedefine doğru koşuyorsa bunun tek sorumlusu muhalefetin iktidarın
yedek değneği olma işlevi ve iktidarı kollayan tavrıdır. İktidarı kollamak için
illa onun ağzından konuşmak olmadığını yaşadığımız son on yıldaki gelişmelere
de bakarak anlarız. Demek ki bizler birbirimize karşı küfrederken aslında başkasını
kolluyor ve koruyoruzdur!
Kısaca bu dönemde, birbirini anlamak yerine birbirine küfredenlerin hepsi iktidarın yedek değneğidir. O yüzden küfredenleri muhatap alıp ve duygusal tepki verilmesini anlamıyorum!
Politika duyguların dışında akıl ile yapıldığında hedefine doğru adım atmış demektir, duygular ile hareket edilmesi var olan kaosun ve girdabın kronikleşmesini sağlar.
Sol, yakın tarih içinde kriz yönetememiş, krizlerden ders çıkarıp yeni krizlerin oluşmasını engelleyecek yaptırımlar alamamış olduğunu, duygusal tepkiler ve o durumun sonucu oluşan rahatsızlığın devam ediyor olmasından anlamaktayız.
Krizi yönetemeyenler geçmişlerine öykünerek günü kurtarır, o yüzden sol geçmişini yaşamaktan bugünü tespit edememiş, yarını kucaklayacak örgütsel bir ağ kuramamış olduğunu yaşadığımız politik kriz ortamında bir kere daha gördüm...
Solun, sol politikası olmadığı için dayanışma ile yetinir konuma gelmiş, halkın ve günlük olayların dışında gözlemci konumda sadece olayları yorumlarken görüyoruz...
Kısaca bu dönemde, birbirini anlamak yerine birbirine küfredenlerin hepsi iktidarın yedek değneğidir. O yüzden küfredenleri muhatap alıp ve duygusal tepki verilmesini anlamıyorum!
Politika duyguların dışında akıl ile yapıldığında hedefine doğru adım atmış demektir, duygular ile hareket edilmesi var olan kaosun ve girdabın kronikleşmesini sağlar.
Sol, yakın tarih içinde kriz yönetememiş, krizlerden ders çıkarıp yeni krizlerin oluşmasını engelleyecek yaptırımlar alamamış olduğunu, duygusal tepkiler ve o durumun sonucu oluşan rahatsızlığın devam ediyor olmasından anlamaktayız.
Krizi yönetemeyenler geçmişlerine öykünerek günü kurtarır, o yüzden sol geçmişini yaşamaktan bugünü tespit edememiş, yarını kucaklayacak örgütsel bir ağ kuramamış olduğunu yaşadığımız politik kriz ortamında bir kere daha gördüm...
Solun, sol politikası olmadığı için dayanışma ile yetinir konuma gelmiş, halkın ve günlük olayların dışında gözlemci konumda sadece olayları yorumlarken görüyoruz...
Sol, 11. Tez’i yeniden
anımsamak ve içselleştirmek zorundadır. Duygusal tepki yerine akıl ile tepki
veren ve yaşanan her krizden kendisi lehine sonuçlar çıkarmalıdır. Aksi halde
bu duygusal tepkiler gelmekte olan zifir karanlık koşullarda, İran solunun
yaşamış olduğu gibi, solun hepten yok olması ve dinci “sol” yapılar içinde
yaşam alanı arama tercihi ile karşı karşıya kalabilir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.