Nüfus çoğalınca ne
oluyor?
Devletler, kendi
nüfusunu artırmak için kendi egemenlik toprakları altında yaşayan ailelere ve
çocuk yapabileceklere bir çok teşvik vermektedir. Yeter ki nüfus artsın!
Evrenimizin sınırları
bellidir ve üzerinde yaşayan canlıları besleyebileceği kaynağı kıttır ve o sınırına
yakın bir döneme doğru geçtiğimizi bilim insanları belirtmektedir.
Nüfusun artması,
savaşları kaçınılmaz kılmakta ve kıt kaynakların daha da kirlenmesi anlamına
gelmektedir. Her üretilen çöp, yer altı ve üstü kaynaklarımızı yok etmekte ve
üretim için ayrılan alanların da yok olmasına sebep olmaktadır. Kaynakların kıt
olması onları birer ticari metaya döndürmektedir. Sanayinin bir parçası olan kaynaklar için
insanlar, birbirinin üzerine basarak o kaynağa ulaşacaktır ya da doğanın onlara
vereceği cezaya kayıtsız teslim olacaklardır.
İnsanlık, doğa
karşısında hakim ve kontrol ediyor olarak algılanabilinir ama doğa her zaman
insanın bu algısının yanlış olduğunu zamanı gelince en acımasız şekilde
göstermektedir.
Her canlı çöp üretir,
üretilen çöplerin bir şekilde ekolojik dengenin üstünde olduğunda çevreye zarar
verir ve var olan ekolojik dengenin bozulması anlamına gelmektedir. Denge bir
bozuldu mu, doğanın yeni bir dengeye ulaşması öyle kolay değildir, çünkü
doğanın alışık olduğu zaman döngüsü, biz insanların son yıllarda yakaladığı
zaman döngüsünden farklıdır ve daha ağırdır. İnsan doğa döngüsünü bozmak ile
kalmamış, kendisi için işleyen zaman döngüsünü de hızlandırmıştır. Eskiden daha
uzun zamanda yapılan işler, teknolojinin gelişimi ile daha kısa zamanda yapmaktadır.
Örneğin insan dünyanın her yenide daha ucuz, daha hızlı bir şekilde
ulaşmaktadır. Elbette ulaşımda ki bu gelişim, kendi doğası içinde yaşayan
bakterilerin, virüslerin, canlılarında hareket etmesi anlamına gelmektedir. Afrika’da
görülen bir çok salgın hastalık, birden başka ülkelerde yayılmakta ve önlenemez
bir salgın hastalığa dahi dönebilmektedir.
Her yıl ülkemiz üzerinde
bu topraklara ait olmayan canlıların yaratmış olduğu zehirlenme sonucu bir çok
insanımız hayatını kaybetmektedir. Virüsler her sene farklı isimler altında
salgın hastalığa sebep olmakta ve önlem alınmadığında kitlesel ölümlere de
sebep olabilmektedir. Gerçi bu kitlesel ölümlere sebep olan virüslerin bir
bölümü laboratuvar ürünü biyolojik silah denemesi sonucunda da olmaktadır.
Son yıllarda bilim
insanları, bizleri uyaran bir çok açıklamalarda bulunuyorlar, çünkü bu şekilde
nüfus artmaya devam ederse kendi sonumuz yanında dünyamızda bizim ile birlikte
yaşayan canlılarında tükeneceği konusu vurgulanıyor. İnsan nüfusu kontrol
edilmeli ve azaltılmalıdır, aksi halde dünyanın üzerinde dengesiz şekilde var
olan tüketim çılgınlığı kaçınılmaz sona doğru bizi savurmaktadır.
Dünya her gün daha da
kirlenmektedir, her hangi bir yerde ki kirlilik evrensel olarak hepimizi
etkilemektedir. Bir yerde patlayan bir yanardağ, dünyanın öteki ucunda bizlerin
daha az güneş almamızı tetikleyebilmekte ve kıtlık ile karşı karşıya kalmamıza
sebep olabilmektedir. Aynı zamanda uçak ile yapılan ulaşımın kirlilik oranına
göre durmasına sebep dahi olabilmekledir. Bunlar bilinmesine rağmen bir çok politikacı
ise bunun tersini söylemekte ve açıkça üç – dört çocuk isteyebilmekteler. Bu sadece
bizim gibi gelişmekte olan ülke politikacıların tercihi değil, gelişmiş ve
nüfusu azalma eğilimi olan ülkelerin politikacıları içinde geçerlidir. Politikacılar
kendi dar bakış açılarından ve her daim iktidarda ve ‘üstün’ olarak yaşayacak
devletlerinin olacağı varsayımız üzerinden bunları ileri sürmektedir. Ülkelerinin
ve devletlerinin daha uzun yaşaması için daha fazla nüfus!
Daha fazla nüfus olursa
eğer ne olacak?
Dar ve ben merkezli
bakışa göre; var olan kıt kaynaklarını büyütmek ve geliştirmek adına başka ülkeleri
işgal etmek için, kısaca savaş için... Daha fazla çöp üretmek için, kıt
kaynakları daha kıt yaparak, o kaynakları ticari araç olarak kullanmak için,
kısaca ticari ürün çeşidini artırmak, var olan ücretsiz ürünleri para ile
alınıp satılan ticari araca döndürmek… Daha ucuz işçi için, daha çok köle için,
daha çok kapı kulu için…
Peki, bizim gibi ülkelerde
üç çocuk için diretenler ne yapıyor; kızları okuldan soğutmaya, (kızlar okuldan
uzaklaştırılırsa o zaman çocuk yaşta evlenebilirler ve genç yaşta anne
olabilirler, kaderlerine karşı boyun eğerler, isyankar olmazlar!) kızlar
okumasın diye kafesler hazırlamaya, onlarsız bir şehir yaşamı kurmaya, onlarsız
bir cemiyet oluşturmaya ve “her şey erkeklere hizmet için üretilmiştir!” demeye getiriyorlar...
Erkeklere ne diyorlar; kadınlar size hizmet etsin diye yaratıldı,
onlardan çocuk yapın, üç dört çocuk! Bunu duyan erkek ne yapıyor, sevdiğini
söyleyerek aldığı (bakın aldı diyorum!) kadını, dövüyor, akşamları yatağında
tecavüz ediyor, sonra çıkıp dışarıda başı bağlı olmayan (yanında erkek olmayan)
kadını cinsel ilişkiye hazır olarak görüyor, pantolonunu havalandırıp önüne
çadır kurup kuytu yerde tecavüz ediyor, tecavüze direneni öldürüyor. Sonra
hakim karşısına çıkıyor, mahkemede gösterdiği iyi halden cezası düşüyor, hatta “çık
dışarıda daha çok kadın var seni bekliyor!” diye kulağına fısıldanıyor.
“Bu ülkenin daha çok çocuğa ihtiyacı var!” peki ne için; daha çok? Onu
kendisi düşünecek değil ya, adına düşünmüşler, kadını ona ‘hediye’ etmişler
çocuk yapsın erkeği eğlendirsin diye! Kadın erkeğinin elinin kiri olur ancak,
erkek eline ne kadar kadın zarından çıkan kan bulaştırırsa o kadar evinin
erkeği, kadının efendisi olur!
Sonra çıkıp birileri der ki; bu ülkede kadına yönelik şiddet yüzde
binbeşyüz artmış…
Çoğu insan bunu bile duymaz!
“Kadına yönelik şiddet eskiden haberlerde gösterilmiyordu, bakın medya
özgür, eskiden işleniyordu buna benzer cinayet ama medyaya yansımıyordu, o
dönemde sansür vardı, saklıyorlardı, bakın artık özgür medya yazıyor, o
zamanlar rakamlar gözükmüyordu şimdi gözüküyor, gözüktüğü içinde abartı gibi
geliyor” diyenler ve düşünenler az değildir.
Nüfusun arması daha fazla çöp ve yaratılan o çöplerin çevreye verdiği
zarar kontrol edilemezse, bir zamanlar çöp dağlarımız patladığı gibi yeni
patlayacak dağlarımızın da olmayacağını kim söyleyebilir? Kaynaklarımız kıt,
kıt olan kaynaklardan yaşadığımız sistem içinde ancak parası olan ve dengesiz
bir paylaşım söz konusudur.
Çok çocuk yapın diyenler her daim parası olan ve sistemin kaymağından faydalananlardır
ve çoğunluğun ‘iyiliğini’ istermiş gibi gözüküp, kendi yaşam kalitesini daha da
yukarıya çıkarmak, sermayelerine daha fazla sermaye katmak isteyenlerdir. Sizin
soyadınızı taşıyan yeni nesiller isteyebilirsiniz, fakat bu yeni kuşağa sizler
nasıl bir dünya ve çevre bıraktığınızı düşünün. Allah artık onların rızkını
verecek kadar başı dinç değil, çünkü dünyanın her yerinde bir savaş ve haykırış
duyuyor, hangi birine yetişsin! Akılsız insanların yaratmış olduğu girdabın
yanlış olduğunu söylemek için yeni bir Nuh tufanı mı yaratması gereklidir. İnsan
kendi eli ile yeni Nuh tufanını nüfus artışı ve daha fazla çöp üreterek
hazırlıyor!
Kulağınızı politikacıların dışında biraz da olsa bilim insanlarına
verin, onlar karanlık bir geleceği çiziyor, kıt kaynaklar çok kan akıtacak
diyorlar. Şundan otuz yıl önce bedava musluklardan içtiğimiz suyu bugün plastik
şişer içinde para ile alıyoruz, yarın nefes alacağımız atmosfere de para
vermeyeceğimizi kim iddia edebilir? Çocuklarımız havaya para vermesin, bizler
suya para verecek kadar doğayı tükettik, kirlettik! Gerçi biz bireylerden daha
fazla sanayi sahipleri kirletti, sessiz kalarak onların suçuna ortak olduk.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.