Acıyı kelimeler tarif edebilir mi?
Benim bildiğim kadarı ile hiçbir kelime acıyı tam olarak
anlatamaz, hiçbir ses acının gerçek sesi değildir. Derinlerden gelen bir
kırılmanın sesi başlangıçtaki gibi sade değildir, yıkarken ulaştığı ses artık
farklıdır.
Yıkıntılar içinde duygularım, yüreğim kanıyor, kanın acısını
hissediyorum. Ankara sabah serinliğinde kan deryasına büründü, iki ayrı patlama
sonunda. Katil kim, kurban kim diye soramadan, henüz soru sormak için saniyeler
bile geçmeden üzerimize düşen tazyikli su ve gaz bombası. Ankara kan deryasına
dönerken kanın üstünü örtmeye çabalayanların çabalarına şahitlik ettik.
Gözlerimin su kanallarını hiçbir baraj tutamadı, içten ve
derinden gelen gözyaşlarım önüne ne geldiyse dışarıya akıttı, önüne geleni
parçaladı, kattı, önüne alıp sürükledi. Gözyaşım acımı tarif edebilir mi,
sanmıyorum. Acının tarifi olmaz, olamaz. Yaşanır. Binlerce yıldır, insan ilk
defa ehlileştikten sonra acıyı yaşadı ve acının ne olduğunu öğrendi ki, acı
çektirerek toplumu düzenledi, korkuyu yaydı, büyüttü. İlk defa insan kendisini
ehlileştirdi, sonra otu ve bazı hayvanları. Ehlileşen hayvanlar ve otlar bizi
değiştirdi. Onlar ile birlikte değiştik, acı ile büyüdük, acı ile geldik bu
günlere.
İnsan ilk defa hayvanı ehlileştirdi, ehlileştirdiği
hayvanlar sayesinde günlerce otaklarda sürüler peşinde koşmadı. Onlar için
çitler oluşturdu, korudu. O hayvanları ehlileştirirken kendisini
ehlileştirdiğinin farkında bile olmadı. Farkına varanlar zengin oldu ve
diğerlerini yanında karın tokluğuna çalışan işçi yaptı.
İnsan ilk defa otu ehlileştirdi, buğdayı buldu. Buğdaydan
kışlık ekmek üretebileceğini öğrendi. Kışın zorlu coğrafyasında avlanmadan
barındığı yerde karın acısına dayanacak ateşi buldu. Ateş ile birlikte
ehlileştirdiklerini pişirmesini öğrendi, kendisine benzer olan hemcinslerden
kendisini ayırdı. Öğrendiğini gelecek kuşağa aktardı.
İnsan ehlileşti, ticareti buldu.
İnsan ehlileştikçe birlikte yaşamının kurallarını buldu,
şehri yarattı ticaret sayesinde.
İnsan şehri yarattı ve korku ile insanları
ehlileştirilebileceğini buldu. Uğruna ölebilecekleri bir de bayrak keşfetti.
Bayrak hakimiyeti sembolize etti, bazı hayvanlar hakim
oldukları yerlere çişlerini bırakırken, insan bayrağını ve çitlerini bıraktı.
Kendisi için ürün verecek hayvanları ve insanları bu çitlerin içine hapsetti ve
çitleri savunmaları için bayrak dikti. O bayrak için milyarlarca insan öldü,
sırf kendilerine bakan daha rahat yaşasın ve kendilerine daha çok ekmek ve aş
versin diye…
İnsan evrimleşti. Aslında birilerin çıkarlarına göre daha
fazla ehlileşti, ehlileştirdi. İnsan yediği yiyeceğe benzemeye başladı, yiyecek
insanı biçimlendirdi, insan; doğayı ve dünyayı!
İnsan toplumu oluşturdu, sonra o toplumu homojen yapma
savaşına girdi, tıpkı doğayı homojenleştirip üzerinden para kazanma hırsı ile
saldırması gibi…
İnsan kendi katili oldu, tıpkı doğa katili ve diğer
canlıların katili olduğu gibi.
İnsan diğer canlıların yaşadığı yerlere beton dikti, adına
ev dedi, kasaba dedi, şehir dedi, metropol dedi ve diğer hayvanların yuvasına
dikilen evden o diğerleri kimyasal savaş aletleri ile kovuldu. İnsan diğer
gördüğü insanları yaşadığı yerden kovması ve katletmesi gibi…
Ankara, 10 Ekim 2015 saat: 10:00 civarında patlayan bomba
gibi, kendisi gibi düşünmeyenleri toplu öldürdü. Öldürttü. Öldürmeye de devam
ediyor, her birimizi…
Bizler ötekiyiz, öldükçe suçlanan, öldükçe katillerimiz
kahraman ilan ediliyor…
İnsan ehlileşti, acıyı tarif edemez oldu.
İnsanın acısını hiçbir kelime açıklayamaz, tarif edemez.
Acı yıkar, acı yeniden oluşturur. Acı toplumları yeniden
yaratır…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.