Bugünler de newroz’a rengini veren ateş değil kandır!
Newroz baharın müjdesi yani uyanışın günüdür. Uzun ve çetin
kış günlerinden sonra baharın geldiği, yeni günün 21 Mart ile başladığı kabul
edilen gün! Gelmekte olanı işaret eder, yakılan ateşler ile zulmün, esaretin
bittiğini işaret eder… Ağrı’nın tepesine konan agri’dir. Ateşi ilk gören bilir
hayat yeniden başlamıştır. Yeni güne neşe ile başlamak, üzerilerine sinmiş olan
esaretin atıldığı gündür. Halaylara durulur, bütün insanlık kol kola dans eder,
neşelidir. Çengiler kurulur meydanlara… Bayramdır, insanlığa sunulmuş bir
bayram. Hepimiz biliriz 21 Mart günü kutlanan bayramın anlamını ve içeriğini,
anlatmaya gerek yoktur ama karanlığın hakim olduğu ve zifiri karanlığın
üzerimize kara bir bulut gibi çöreklendiği bu günlerde bir kıvılcım gibi, umut
gibi tekrarlamak gerekti.
Yeni başlayan gün, karanlığı yok edecektir!
Geniş bir coğrafyada kutlanan newroz, bizim yakın
tarihimizde başka anlamlara büründü, yüklenen anlamlar altında ezildi,
yasaklandı, özgürce kutlandı. Şimdi yeniden yok sayıldığı günlere döndük,
çatışmanın, cepheleşmenin, kan dökerek anlaşıldığı günlerde newroz çiçeği kan
ile sulanır oldu. Newrozun rengi ateşin rengi değil, toprağa karışan kanın
rengi oldu.
12 Eylül sonrası newroz / nevruz tartışması yaşandı, yok
sayıldı, olmayan bayram dediler, bahar bayramı oldu, yeni gün dendi, yeni yıl
dendi türki halklar için, en sonunda newroz yerine nevruz kutlandı. Daha sonra
newroz oldu. Farsça bir kelimenin çok sahibi oldu, yazım ve okunuşu şivelere ve
dillere göre değişikliğe uğradı ama sonuçta newroz bayramı kabul edildi. Ateş
üstünden devlet erkanı atladı, halk zaten dileğini tutup nasıl kutlaması
gerektiğini atalarından öğrendiği gibi kutlamaya devam etti. Newroz birisi için
Demirci Kawa, diğer için Hz. Ali doğum günü, başka biri için yeni yılın ilk
günüydü.
Yasaklanmadan, kutlanan şenliğe dönüşen newroz aynı zamanda Kürt
sorununda mesaj verme günü, sorunun çözümü yönünde umutların halka anlatıldığı
gündü. Şimdi yeniden yasaklandı. Kutlanmasına izin verilmiyor. Kutlama yerine
bomba, kitle katliamı, bodrum cinayetleri parmak izini bıraktı...
Ülke 21 Mart gününe yeniden odaklandı, yeniden daha fazla
kan akmasın diye inandıklarına dua eder oldu... Barış demek nefesin üzerine
dört duvar örmek, açık bırakılan alanında demir parmaklık koymak oldu. Newroz
güzelliğe, berekete, doğanın uyanışın simgesel günü olması gerekirken kan
deryası günü olmaya başladı.
Sorunlar kan ile çözülmez, çözülmüş olsaydı kan davası hala
devam eden ilkel rütel olarak varlığını kan deryasında devam ettirirdi. Kan
davası genel anlamda bitti, bitirildi çünkü hepimiz biliyoruz ki kan kan ile
temizlenmez...
Bugün dahi kan davası güden ilkel beyinlerin ve ritüellerin
hayatımızı kan deryasına döndürmesine izin vermeyin... Kim ki nefret duygusu
ile hareket ediyor, uzak durun, çünkü en kısa zamanda sizi de bu kan deryasına
bir damla olarak bırakacaktır...
Hukuk, siyasi iktidarın fahişesidir!
Eğer bir şeyler değişmez ise kırklı yılların karanlık
zamanlarına benzer bir karanlıkta yok olup gideceğiz. Bu ülke toplama
kamplarına yabancı değildir, yakın tarihimizde bir çok kamp yerinin olduğunu ve
orada çalışan mahkumların olduğunu unutmayalım!
Her şey yasalar ve hukuk içinde olmaktadır söylemi, tarihte
işlenmiş tüm soykırımlar ve toplu katliamların da sistemli, planlı ve kurallara
uygun şekilde işlendiğini işaret eder. Yahudi soykırımı, Ermeni Tehciri hepsi
yasalar eşliğinde ve hukuk kuralları ile sistemli, planlı bir şekilde
uygulandı. Demektir ki, erk sahibi insanlık suçunu yasalara dayandırarak yapmış
olması onu suç olmaktan çıkarmaz. Hakim olduğu yerlerde meşru olarak yaptığı
tüm işlemler başka zaman ve coğrafyalarda suçtur. İktidar güçlü olduğu yerde
çoğunluğun haklarını savunuyorum diyerek, azınlıkların ve güçsüz olanların haklarını
çiğner ve bunu kendi çıkardığı hukuk kurallarına dayandırır. Demokrasi ve
özgürlük çoğunluk haklarının korunduğu değil, azınlıkların hakları korunduğu
sürece vardır.
Demokrasi ve özgürlük adına evet bugün karamsarım, çünkü
karanlık bir bulutun altındayım...
Ülkeyi kan tuttu, akıl artık yeni bahara.
Ülkenin erk sahibi Erdoğan ve PKK kazanımlarını kaybetmemek
için her şeyi göze almışlar. Her yere her toplum katmanı arasına mayınlar
döşüyorlar.
Yaşadığımız toplum mayın tarlasında adım atmaya ve geleceğini
görmeye çalışıyor. Ülkemiz mayın tarlası gibi, her an bir yerde biri mayının
üstüne basıp toplu katliama sebep olabilir. Esas suçlular patlamanın gölgesinde
kalacaktır. Mayına basan suçlu, ölen orada olduğu için suçlu kabul edilecek.
Ortaya bırakılmış kör mayınlar acaba bugün nerede ve
kimlerin üstünde patlayacak? Her gün bir yerde toplu cinayet işleniyor ve bu
cinayetten hala kimlerin kazançlı çıktığı sorgulanmıyor, bayrak elde, kör
olmuşçasına düşmanlıklar körükleniyor...
Gerçek suçlular yeni katliamları hazırlarken, ölenler toplum
arasında kırılmaya biraz daha katkı sunan neden olarak karşımıza çıkacak…
Düşmanlık ve nefret söylemi ile mayınlar toplum içinden
temizlenmez...
Duygusal bakışı bir yana bırakıp artık akıl ile olaylara
bakmak gereklidir, bu kadar ölüm hep bizden ve hep biz ölüyoruz, yetmedi mi?
Katliamların ve acıların coğrafyası yok!
Ne yazık ki gidişat kötü, bu gidişatı önleyebilecek ülkede
ne yazık ki örgütlü kitlesel bir yapı yok!
Kendiliğindencilik siyasette ancak yeni bir satışa kadar
devam eden süreçtir, akıl ile ve örgütlü müdahale olmadığı sürece kan
tutulmasına hepimiz katışmış oluyoruz...
Akılın yerini duygular aldığında “bir sizden bir bizden”
ölümlerin ne yazık ki arkası gelmez.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.