Son kavga sınıf
kavgasıdır!
“Tüfek icat oldu mertlik
bozuldu”
Köroğlu
Sınıf kavgasında
taraflar meydana çıkıp er kavgası yapmamaktadır… Köroğlu değimi ile tüfek icat oldu.
Bir tüfeğin sınıf lehine kullanılması ve sınıfı için sermaye birikimi aracı olduktan
sonra savaşlar meydanlara çıkıp, daha karmaşık ilişkilerin olduğu bir alana kaydı.
Kapalı kapılar arkasında verilen kararlar sonucu birçok insan haberi dahi olmadan,
ne için öldüklerini bilmeden toplu katliamların, soykırımların kurbanı oldu.
Sınıf mücadelesi
her zaman barışçıl ortamda olmamıştır, zaman zaman meydanlara kurulan barikatlar,
fabrika önlerine asılan grev afişleri eşliğinde yaşamın her alanında kıyasıya açık
mücadele şeklinde olmuştur. Bu mücadele içinde bir çok işçi hayatını kaybetmiş,
burjuvazinin yanında yer alan “Murtaza”lar (Orhan Kemal) ise içinde bulundukları
sınıfın gerçekliğini kabul etmeden kendi hayatını kurtarma adına sınıf arkadaşını,
mücadele yoldaşını arkadan bıçaklamıştır.
İçinde yaşadığımız
kapitalizm çağı, içinde yeşermekte olan kendisini yok edecek sınıfı yok etmek adına
birçok mücadele aracı geliştirmiş olmasına rağmen, her şeye rağmen, bütün üstünlüklerine
rağmen sınıfın yani üreten olan emekçilerin direnci karşısında çaresiz kalabilmektedir.
O yüzden işçi sınıfını ne adar çok parçalarsa o kadar direnç az olacağını bilerek
sınıf içinde çelişkilerden yararlanarak sınıf içinde kategoriler yaratılmıştır.
Beyaz yakalı işçi ile fabrika işçisini ayırırken, sendikal mücadele alanlarını ayrı
örgütlenme modelleri üzerine oturmasını sağlamıştır. Ülkemizde 15–16 Haziran hareketi
ile burjuvazi işçilerin elde ettiği moral üstünlüğünü örgütlü yapısını 24 Ocak 1980
yılında alınan kararlar ile yok etmeyi planlamış ve bu planın uygulanabilirliği
için ülkemizde 12 Eylül faşist darbeyi organize etmiştir. Darbe sonrası işverenlerin
birliği başkanı “bundan sonra biz güleceğiz!” diyerek darbenin kim için yapıldığını
ilan etmiştir. 12 Eylül ülkemiz
için kırılma noktasıdır, karma ekonominin yerini serbest piyasa adı verilen liberal
ekonomi politika almış, hapishanelerde kaynaştırma adı altında yapılan sağ ve sol
mahkumları aynı hücre ve kafesler içine yerleştirdikleri gibi toplumu da kafesler
içine koyup kaynaştırma modelini uygulamış, dört eğilimin temsilcisi olarak ANAP
iktidara taşınmıştır. Bugün ANAP isim değiştirmiş ve liderini değiştirerek varlığını
günümüz zamanında geçerliliğini korumaktadır. 12 Eylül sonrası toplum mühendisleri
projeler üretmiş ve o projeler farklı liderlerin gözetimi ve bilgisi ilinde uygulanmıştır.
Toplum mühendislerinin
çalışma hayatına kazandırdığı liberal düşünceye uygun iş yerini içinde daha örgütsüz
emekçilerin yer alacağı bir sistem geliştirmiştir. Bu uygulama daha önce birçok
ülkede uygulanmış ve sınıf mücadelesi sonucunda elde edilen tüm hakları geri alan
ve yeni boyunduruk yasasını hayata geçirmiştir. İşçi sınıfı aynı iş yerine farklı
patronların emri ve gözetimi altında çalışmasına taşeron işçilik ve taşeron yapılanma
adı verilmiştir. Her ne kadar taşeron firmalar aynı iş yerinde daha düşük ve daha
verimli çalışan işçi modelini kağıt üzerinde kanıtlamış olsa da hayat içinde o kadar
başarılı olup olmadığını istatistikler göstermektedir. Taşeron işçilik ile üretilen
ürün kalite açısından eskisine göre daha düşüktür, fakat zaten kapitalistler kaliteli
ürün değil, kullan at modelini kabul ettiklerinden daha fazla tüketime yönelik siyasi
kararları hayata geçirtmişlerdir. Artık sanayi ve kalkınma öncelikli değil, ne kadar
çok tükettiğin gelişmişlik ölçütü oldu. Çok tüketen daha gelişmiş ve çağdaş dünyanın
nimetlerinden yaralandığı algısı oluşturulmuştur. Buna dayalı olarak devletin elinde
olan tüm işletmeler zaman içinde özelleştirilerek devletin elinden (kamunun elinden)
çıkarılmış, özelleşen kurumlar da kısa zamanda uluslararası firmaların denetimine
girmiş ve işletmeler zaman içinde kapanmış, özelleştirmenin olduğu ülkelerde işsizlik
artmıştır. Bu bilinçli bir tercihtir. Bu tercihi ülke siyasetine koşullayanlar da
uluslar arası firmalar ve tröstleşmiş firmalardır. Her ülkede her konuda borsanın
kurulması ve o borsa aracılığı ile paranın 24 saat hareket etmesi sağlanmıştır.
Para altın karşılığı basılan bir meta olmaktan çıkarılmış, borsanın ihtiyacı yönünde
ve borsanın yönlendirmesi ile basılan bir soyut metaya dönüştürülmüştür. Bugün ülkemizde
HES adı verilen tüm enerji firmaların çoğalması enerji borsasının oluşması içindir,
enerji borsası açıldıktan sonra ülkeye ait tüm enerji kaynakları tröst firmaların
denetimine geçecek ve onların istekleri yönünde tüketilmek üzerine enerji üretilip
satılacaktır.
Sınıf mücadelesi
artık eskisi gibi görünür ve direkt savaş üzerine oturmamaktadır, o yüzden işçilerin
örgütlü yapıları sendikalar ve siyasi partiler artık marjinal diyebileceğimiz konumuna
dönüştü, burjuvazi elde ettiği üstünlüğünü sınıfı parçalayarak sınıf bilinicinin
oluşumunu engelleyecek yapılanmaya girdi. Bugün adında devrimci sıfatı olan sendika
artık ne devrimcidir ne de sınıfın çıkarını koruyacak kadar bilgi birikimine sahiptir.
Mülteci çocukların uluslararası tekel tekstil firmaları için işçi olarak çalıştıkları
haberini DİSK yalanlamış, ertesi gün haber yapan kaynaklar fotoğraflar ile kanıtlamıştır.
DİSK örgütlü olduğu işletmelerde kimlerin çalıştığını dahi bilemeyecek konumda ilgisiz
ve patronun yanına düşmüştür.
Zonguldak’ta özelleştirilen
bir firmada taşeron olarak çalışan firma ile sözleşmesini iptal etmiş, taşeron firmada
çalışan işçiler sokakta kalmıştır. Çünkü taşeron firma iş alabildiği sürece işçinin
maaşını ödeyebilecek bir anlayış ile yapılanmış, iş olmayınca tabela şirketi konumuna
dönüşmektedir. Taşeron firmada çalışan işçiler ise tecrübe kazanmış, alanında kalifiye
işçi konumuna gelmişlerdir. Kalifiye işçiler gerçek işveren firma önünde çadır kurup
biz bu işi biliyoruz, biz olmadan siz enerji üretmezsiniz diyerek taşeron olarak
çalıştıkları firmadan iş istemekteler. İhaleyi almış firma ise daha düşük ücrete
başka taşeron firmaya işi yaptırmayı düşünmekte ve çıkarları ona göre hesaplamaktadır.
Taşeron gelen her yeni firmada işçiler işi yeniden öğrenecek ve bu öğrenme süresi
içinde birçok kazaya ve doğanın tahribatına kapılar açıktır. Kafalarda oluşan soru,
firma gerçek anlamada layıkı ile iş üretip para kazanmak mı istiyor, yoksa nasıl
olsa öyle de olsa böylede olsa devlet her ürettiğimi benden alıyor, kağıt üzerinde
ürettiklerimi satar kağıt üzerinde rakamlar hesabıma girer hesabı mı yapmaktadır.
Kapılarının önünde kurulan çadırı ve kalifiye işçi olduklarını söyleyen işçilerin
sesini duyacak mı?
Üretim mi, tüketim
mi?
Günümüzde üretim
artık yük olarak görülen bir işleve dönüştürüldü. Üretmeden tüketiyoruz. En fazla
da insan tüketiyoruz. Ülkemiz savaş alanına dönmüş, sanki ikinci dünya savaşı yaşanıyormuşcasına
sürekli gündemi kan belirliyor. Bu kan deryasının ortasında bizler ise sürekli tüketeceğimiz
yeni sanayi ürünü ile karşılaşıyoruz. Onu almak içinde köle, kapı kulu... artık
ne olmamızı istiyorlarsa o rollere girer olduk.
Direnmeyen, ekmeği
için mücadele etmeyen, üretmeyen her toplum dejenere olmak ve yok olmak zorundadır.
Bugünlerde Otomotiv
sanayisi işçileri Bursa’da sınıfsal karakterine uygun direniş gerçekleştirmeleri
tüm umutların hepten yol olduğu anlamına gelmediğini, karanlığın zifir olduğu yerde
de kıvılcım olacaklarını kanıtladılar. Onların haklı mücadeleleri yalnız kalmadığı
ve halkın tüm katmanları tarafından sahiplenildiği sürece oluşturulan kölelik sistemine
direnç artacak ve sınıfın ortadan kalktığı gerçek özgürlük düş olmaktan çıkacaktır.
“bitmedi daha sürüyor
o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü
oluncaya dek!”
Adnan Yücel yıllar
önce dizelerini bize armağan olarak bırakmış, bizde onun sözü ile bitirelim yazımızı…
“yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.