En önde kavganın birer bayrağı oldular!
Devrimci Yol’u devrimci yol yapan antifaşist mücadele en ön
saflarda her bir devrimci yolcunun Mahir Çayan olmasıdır. Gözü kara, inançlı,
savunma hattında faşistlere karşı vücudunu siper yapan gençleri gören halk onları
kucaklamış, kendi evlatlarından üstün görmüştür. Devrimci Gençlik geçmişin
mirasını taşırken yeni destanlar, yeni öyküleri ortamın özelliklerine göre
yeniden yeniden yazmıştır. O yüzden ülkenin her tarafında farklı farklı Devrimci
Yol yaratılmıştır.
12 Eylül mahkemelerinde ülke sathında başka başka içerikte Devrimci
Yol davaları açılmıştır.
Devrimci Yol hepsini ortaklaştıran isimdir, onun dışında her
biri kendi yöresinde birer Mahir olan gençlerin direncidir.
Liderlik kadrosu gözle görülmez, dergi sayfalarında birer
harf olurken, her biri Mahir olan bu gençler hayatın içinde hayatı yeniden
yorumlamışlar, direniş hattında ön saflarda halk ile birlikte, halka zarar
gelmeyecek şekilde halkı savunmuş, halkın umudu, geleceği, yüz akları olmuştur.
Her ne kadar ki ‘nokta operasyonu’nda direniş hattı
kuramamış olsalar da, destek ve dayanışmayı arzu edilir şekilde
karşılayamamışlarsa da inançlı, davalarının arkasında yiğitçe durmuş, işkence
tezgahlarında işkence odalarının duvarlarını şahit yaparak direnişin en
yiğitçesini İbrahim Kaypakkaya adına layık bir şekilde gerçekleştirmişlerdir.
Onlar geçmiş liderlerin yaratmış olduğu yolda yürürken, idam
ipini boğazına geçirirken “yaşasın hakların kardeşliği, yaşasın mücadelemiz”
sloganları atarken her biri Deniz Gezmiş olmuştur. İdam sehpasında, işkence
tezgahında direnişin, onurun, yaptığından pişman olmayan sloganını atarken
bugün dahi mezarı olmayan devrimci yolcuların mirasını Seyit Rıza’dan
aldıklarını bugün daha çıplak olarak görmekteyiz.
Devrimci Yol’u devrimci yol yapan tabanında yer alan
gençlerin inançları, kararlılıkları ve sonunda ölüm olduğunu bile bile “Ölüm
nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa
yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz
sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm
hoş geldi, safa geldi...” diyerek yaşamı
çok sevmeleri ve geleceğe olan özgüvenleridir.
Ölüm korkusu yoktur, halk için halk ile birlikte en ön
saflarda direniş çizgisini bir örgüt olarak kurmuş, örgütlü bireylerin yaratmış
olduğu direniş komitelerin yönlendirici ve kendiliğinden gelişmeye karşı
bilinçli müdahil olmalarıdır. Gelen faşizm dalgasını her saldırıdan ders
alarak, gecekondu mahallerinde, fabrikalarda, Yeni Çeltek Madeninde yeraltında,
yer üstünde, hayatın tüm alanında örgütlemişler. Bilinçli, bilerek direniş
hattını oluşturmuş ve en ön saflarda yer alarak işçiye güven, halka umut olmuşlar.
Bir hareket geçmişin anılarında hala taze olarak yaşarken,
hala o gençlerin yaratmış olduğu Devrimci Yol yaratma ve yeninde aramıza
katılması hayali bugün dahi canlıdır. Bugün geçmişin sloganları, dergi
sayfaları, afişleri paylaşılıyor ve yeniden yeniden yorumlanıyorsa, işte
yaratılmış olan bu çizginin militan gençliğin emeğindedir. Onların her birinin bir
Che olmasındandır.
Uluslararası dayanışmayı, yerelden evrensel bir direniş
çizgisini yaratması, kendine özgü, yerine göre halka birlikte direniş hattı
kurması ve “Devrimcinin görevi devrim yapmaktır!” anlayışına uygun tüm birikimlerini,
hayatlarını bu yola adamışlar. Bireysel kaygılar yerine birlikte yaratılan
mücadelenin daha ileriye nasıl taşınırı kendisine kaygı olarak algılaması ve
bireysel akıl yerine toplumsal akla uygun olarak ortak hareket etmesi ve o
akılın eseri olan direniş hattının yaratılması tesadüf toplumsal olay değildir,
çünkü onlara yol gösteren Kızıldere dayanışmasıdır.
Bilerek ölüme gidenlerin “Devrimden başka bir hayat yoktur.”
düşüncesi ile kavgada son nefeslerini direnerek vermişlerdir. Ne itirafçı, ne
dönek, ne de kavga kaçkınıdırlar. Hayatlarını ortaya koymuşlardır ve o kavgada
bir nefer olmanın getirmiş olduğu özgüven ile geleceğe selam göndermişlerdir.
O büyük gün geldiğinde
ben kimbilir kaç yıldan beri
ebedi yatağımda, toprağın derinliklerinde
sonsuz bir uykuda olacağım.
ben kimbilir kaç yıldan beri
ebedi yatağımda, toprağın derinliklerinde
sonsuz bir uykuda olacağım.
Fakat alınca ne zamandır beklediğim haberi,
uyanıp, sesimi kimse duymadan
o büyük zaferin tarifsiz coşkusuyla,
kara toprağın altından ben de haykıracağım.
Unutulup geçmişte kalan acı dünü,
kimbilir belki bir kış günü,
üzerimi yorgan gibi kaplayan,
bembeyaz karın soğuğundan,
ya da sonbahar mevsiminde,
kemiklerime işleyen yağmurdan duyacağım.
Ve milyonları saran o doyulmaz sevince
ben de sessizce ortak olacağım.
Mevsim ilkbahar, sıcak bir yaz olsa da
gece gündüz farketmez ben her zaman hazırım.
Adımın yazıldığı taş bile yıkılsa da,
kalmamış da olsa bu dünyada mezarım,
hatırlayıp tek canlı gelmese başucuma,
o müjdeyi ben doğadan alacağım.
Nasırlı ellerce yaratılan o görkemli bayrama,
hiç kimse farketmeden ben de katılacağım.
Mustafa Özenç
Devrimci Yol bir anlamda Mustafa Özenç’in yazdığı dizelerde
harflerdir, duygudur, inançtır. Bugün o geleneğe, o kültüre hayran duyularak
bakılıyorsa, hala anıların en güzel yerinde duruyorsa, kavganın bu güzelliğinde
yer alan devrimci yolcuların alın teri, hayali, inançları, özgüvenleridir.
Devrimci Yol örgütlüktü, bireysel değil ortak akılın
ürünüydü. Her bir sempatizanın, üyesinin yerele özgü kattığı renkti. Kendiliğinden
gibi gözüken ama aslında bilinçli müdahalenin savunma hattında hayat bulduğu
alandır. Bugün o gerçeğin sadece kendiliğinden tarafı göz önüne alınıp,
bilinçli müdahil bölümü göz ardı edildiği için ölü doğan girişimler olmuştur.
Yenilgi sonrası yaratılan ortamda her müdahale bir anlamda ölü doğmuş çocuk
gibidir, örgütlü olmak yerine arkadaşların yan yana gelip örgütmüş gibi
davranmasıdır. Yeniden demek ile yeniden olmuyor, onu yaratacak örgütlü ve
bilinçli müdahaledir…
Devrimci Yol’u yaratan Kızıldere’dir. O son noktada bilerek
girilen yolun sonunda ortaya çıkan yeni dalgadır. Oradan sağ kurtulmuş liderin
yeni yaratılana sadece izleyici olarak katılmasıdır. Ne müdahil olmuştur ne de
ona olanak veren ortam olmuştur.
Tarihe bakarken keşke şöyle olsaydı filan denmez, çünkü
Marksist tarih bakış açısında o olay öyle olmuştur ve olduğu gibi kabul
edersin. Değiştiremezsin… Yaşanmıştır ve bitmiştir ama o yaşanmışlıktan ders
çıkarırsın. Kızıldere’den ders çıkaran önderlikler yaşamayı seçmişler ve
bireysel duruşlarını ortaya çıkarmışlar ama yenilginin daha ağır olmasının
sebebi olmuşlardır. Bugün yaşanan kriz ortamını aşamamanın en önemli sebebi
krizi yönetecek yetenekten yoksun olmaktır. Kriz yönetilemediği için aynı
kökten onlarca ayrı kanat çıkmış her biri geçmişi savunup ileriyi
kucakladıklarını söylemiş olmalarına rağmen bugünü tam olarak
algılayamadıklarını yaşanan süreç göstermiştir.
Direniş komitelerinin adı değiştirilip bugünlerde birçok
değişik görüşün yan yana gelip oluşturmuş olduğu birlikler hakkında da bir söz
söyleme ihtiyacı duymaktayım, örgüt olamamış yapıların yan yana gelmesi ile
örgüt olunmaz. Kendiliğinden ve dağılmaya her an müsait yapıların savunma hattı
oluşturması, zayıf halkaların oluşturmuş olduğu birliklerin daha fazla hayal
kırıklığı yaratmasına uygundur. Geçmiş bu hayal kırıklıkları ile doludur ve
insanların var olan güvenlerinde yok olmasına sebep olmaktadır. Gün geçtikçe
büyümesi gereken yapılan gün be gün erimesi ve salonlarda ve mezar başlarında
anma yapması bunun göstergesidir. Geçmişi yaşatmak demek, geçmişin daha
ilerisinde adım atılması demektir. Diğerleri hepsi zaman doldurmak ve safları
biraz da olsa anılarla ayakta tutma telaşıdır…
Umarım ki yeni hareketler yaratılır ve artık geçmişin
anılarını okuyup onların anılarından eteğimizde birikmiş taşları atmak için
fırsat kollamaktan kurtuluruz. Anılar suçlu aramak ve suçluyu mahkum etmek
üzerine kurulu olursa ileri bir adımın önüne engel koymaktır, ne yazık ki bir
çok anı kitabı bu işlevi görür hale geldi…
Bugün dahi bize Kızıdere bir şeyler söylemeye devam ediyor,
dayanışma ile ama örgütlü güç ile başarı elde edilecektir… Kavel’den bugüne
gelen öğreti budur… Dayanışma, halk, inanç olmadan ne Kavel olurdu ne de işçi
sınıfının grev hakkını içinde barındıran sendikası olurdu.
Kavel’de ‘grevsiz sendika olmaz’ mücadelesini yüzlerce insan
savunurken bugün daha büyük kitlesine sahip ama grevsiz sendikaların olması da
ayrı bir ironidir. İşçi sınıfı yeni Kavel’lere, yeni işçi önderlerine ihtiyacı
vardır.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.