Tasarlanmış toplumda değişim zamanı!
Toplumsal olaylarda bazı şeyler tesadüfen oluşmaz, ortam
hazırlanır ve o tasarlanan şeyin olması için zamanın olgunlaşması beklenir.
Siyasi iktidarların bir ömrü vardır, hiçbir güç uzun soluklu
olarak iktidarda kalmaz. Elbette soluk burada kişiden kişiye ve toplumdan
topluma değişen izafi bir kavramdır ama tarih bize en güçlü olanların kısa
zamanda yok olduğunu haykırır ve der ki; “iktidar hırsına kapılmadan arkanızda
temiz bir sayfa bırakın!”
Hayata trajedi ve dram yaşayasınız diye gelmediniz, mutlu
olmak ve sevdikleriniz ile gülerek yaşamanız için varsınız. Yaşamı çekilmez
kılan şey sizin ve içinde bulunduğunuz toplumun hırsları ve tek hakim olma
düşleridir.
Yaşam hiçbir şekilde tek rengin hakim olduğunu kaldıramaz,
hemen tek rengin hakim olduğu yere başka renkleri karıştırır ve mesajını açıkça
verir. Bizler içinde bulunduğumuz koşulların ruhunu o kadar benimsemiş ve
içselleştirmişiz ki, verilen bu açık mesajı dahi göremeyiz. Tek doğru, tek
iktidar, tek ülke, tek toplum doğaya aykırıdır.
Doğadan kopmuş, beton içinde kontrollü ortamda yaşayan
bizlerin hırsları sonsuz gibi durur ama elbette bir sonu vardır, o son; son
nefesi verdiğimiz andır ve her şeyin boş olduğunu kanıtlar. Bizi verdiğimiz
acılardan dolayı anan olmaz ama verdiğimiz neşe her daim sohbetlerin konusu
olur.
Toplumsal olaylarda ‘yöneten ve yönetilenler vardır’ algısı
hakimdir. Yönetenler ayrıcalıklıdır ve her türlü pozitif ayrımı kendileri için
kullanırlar. Ne yazık ki bugüne kadar ilkel toplumla hariç modern olarak kabul
edebileceğimiz ve doğa ile savaşta doğaya biçim verenlerin oluşturduğu
toplumlarda bu algı baskındır ve sadece felsefecilerin konuştuğu özgün
alternatifler yok sayılmış ya da toplum içinde karşılığı bulunamaz ütopyalar
olarak sunulmuştur. O yüzden geri bıraktırılmış toplumlarda düşünmeyi teşvike
eden felsefe yok sayılmış ya da küçümsenmiştir. İnsanlık tarihi içinde özgür ve
özgün düşünenler toplumları ileriye itekleyen ve taşıyan olmalarına rağmen,
toplumu yönetenler ve biçim verenler her zaman siyasetçiler ve öldürmek üzerine
eğitim görmüş askerlerin kafasında oluşturdukları tek tipleştirme senaryosunun
hayata geçirmeye çalışanların hakimiyeti altında geçmiştir. Özgün olanlar
fırsat buldukları toplumlarda katkı sunmuş ama biçim vermeye imzalarını ne
yazık ki atamamışlardır.
Ülkemiz yeni bir kırılma dalgası içindedir. Toplumsal
yaşanan değişimin artık çıkmaz sokağına girdiğimiz bu günlerde toplum ya geri
dönecek ya da önüne engel olan duvarı yıkıp geçecektir. Her seçenekte de var
olan iktidarın artık tarihin tozlu raflarına doğru bırakılacağı kesindir, çünkü
kafalarında oluşturmuş oldukları toplumsal değişimin çok uzağında ve onların
bilinçaltına işlenen zamanın ruhuna uygun tercihler arasında bilinçli ya da
bilinçsiz seçtikleri yolda çıkmaz sokağa girmişlerdir.
İktidar değişimi aynı zamanda toplumun dünya gerçeklerine
göre yeniden biçimlenmesi için yeni fırsat anlamındadır. İktidarı uzun süre
elinde bulunduranlar, o güçten elde ettikleri özgüven ve sermaye birikimi ile
her şeye muktedir oldukları duygusu ile en güçlü oldukları anda en hızlı
şekilde yok olacaklardır. İktidar elbisesi içinde kim olursa olsun, her türlü
baskı aracını ve yalan makinesini elinde bulundursalar da değişim kaçınılmazdır.
Bu kaçınılmaz sonu önleyebilecek ne güçleri olacaktır ne de ortamları.
Ekonomik alanda ve istihbaratı güçlü olan yapılar başarıya
diğerlerine göre daha yakındır… istihbaratı güçlü olan her toplumun hareket
alanı daha geniş ve lojistik olarak kanalarla sahiptir. Lojistik kanaları
olmayan her yapı bir anlamda intihar etmek için ilk kriz ortamını
bekleyecektir, çünkü krizi yönetemeyen her yapı gerçek bir güçlü direniş
karşısında yok olmaya ve teslim bayrağını açmak için kendisi ortam yaratır ve
yandaşlarına da bunun doğal bir sonuç olduğunu empoze ederek, küçük olsun ama
benim denetimim ve yönetimim altında olsun cemaat ilişkisini doğurur.
Her yenilen ve iktidar gücünü ve olanağını kaybedenler kendi
küçük cemaat ilişkisi içinde gelecek yeni iktidar olanaklarının hayallerini
kurarken, geçmişte yaşadıklarını destan yazan söylenceler üretmekten de geri
durmazlar, çünkü cemaatleri bir arada tutan geçmişin şanlı öyküsüdür.
Elbette toplumsal dinamiklerin her an ortamını bulduğunda
iktidara gelme olasılığı vardır ama bu olasılık elinde ki olanağı ve örgütsel
yeteneğini kullanabilme becerisi ile orantılıdır. Hiç beklemediği anda
hazırlıklısız olarak iktidara gelme olanağına sahip olabileceği bir ortam
başkaları tarafından yaratılabilinir, ortam yaratan aynı zamanda iktidar
sandalyesini idam sehpasına döndürecek ortamında yaratabilir…
Düşünemeyen her güç, başkasının maşasıdır.
Özgün çözüm ütemeyenler, toplumun en gerici yapısını
oluşturur. Genelde aklı kullanmayan ama başkalarının yaratığı ortamı kendisi
yaratmış gibi görenlerin boş gölgelerinden oluşan toplum üzerinde ki karanlık
bulut, o gölgelerin üzerine ışık düştüğü an yok olduğu gerçeğini her kuşak
sürekli yeniden yeniden acılar içinde öğrenmek zorunda kalıyor.
Karanlık bulutun yaratmış olduğu karamsarlık elbette bir
şekilde ortadan kalkacaktır, bu kalkış süresi göreceli zaman kavramı içinde
değerlendirlebilinir ama mutlaka yok olacaktır…
Toplumumuz yeni bir kırılma sürecine girdi, yeniden
oluşturulan dinamikler içinde kişiler kendi tercihlerini ortaya koymaya
başladı, bu tercihleri belirleyecek ne kültürdür ne de gelenek! Çürüyen
toplumlarda en önemli unsur çıkarlardır.
Adalet, özgürlük, saygı, ahlak gibi kavramların altını
çıkarların oluşturmuş olduğu cümleler doldurmaktadır. Adalet, özgürlük, saygı
ve etik kavramlar evrensel değerlerin yaratmış olduğu zamana uygun anlamlar göreceli
olarak değişime uğramaktadır…
Tek devletin, tek iktidarın, tek dinin arattığı değerler
değil, evrensel anlamda hareket eden paranın ve onun yaratmış olduğu rüzgarın oluşturduğu
değerlere eskiden verilmiş isimler, sıfatlar üzerinden konuşmaya devam
edeceğiz…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.