CHP, stabil bir parti mi?
Yaşadığımız ülkenin ve devletin kurucu gücü olarak tanıtılan
CHP aslında homojen bir parti hiçbir zaman olamadı, sürekli olarak çağın ve
zamanın ruhuna uygun olarak tavır değiştirtirken kadrosu da değişen bir siyasi
partidir ve o yüzden stabil değil dinamiktir.
CHP kurucu üyeleri son Osmanlı Meclisi üyeleri ve 1.
Ankara’da kurulan meclistir. Osmanlı devletinden almış olduğu mirası kesintisiz
olarak ileriye taşıyan parti özelliğini de korumasına rağmen, bugün kuruluş
çizgisinden çok uzakta hatta hiçbir bağlantısı kalmamış konumdadır.
İttihat ve Terakki partisi Makedonya merkezli kurulan ve
daha sonra başkent İstanbul’da köklü bir konuma geçen siyasi parti Osmanlı
devletinin son dönemine damgasını vurmakla kalmamış, yıkılışından da birincil
derecede sorumludur, fakat yeni kurulmakta olan devletin de kurucu üyesi
konumundadır. Her ne kadar ileri gelen lider kadrosunun büyük oranda değişime
uğramış olması, o geleneği ve ilkeleri taşımadığı anlamına gelmez. Osmanlı
devleti 1. Dünya Savaşı sonrası çok küçük toprağa kadar küçülürken, o dönemde
var olan dünyanın siyasi atmosferine uygun olarak yeni bir devletin de
doğmasına kaynaklık edecektir.
Yüzyıllar boyu iktidar olan Osmanlı aile yapısı yerini
yeniden yapılanan devlete ve organlarına bırakacaktır. Ulus devleti anlayışı
içinde imparatorluk dağılırken, çevresinde oluşmuş ulus devletleri ile ilişkili
olan ve onlardan etkilenen ve karşılıklı çıkarlara uygun olarak yeni devlet
Ankara merkezli devleti de oluşmaktadır.
Yeni consensus (fikir birliği) ulus devletinin sınırları konusunda
olacaktır.
Emperyalist devletler geçmişi emperyalist olan bir devleti
parçalarken elinde cetvel ve masa başında hakları ikiye ayıran ve birbirine
mahkum eden sınırları çizmekten geri durmamıştır.
İstikrar gelmekte olan istikrarsızlık üzerine oturtulmuştur.
Çatışma kaçınılmazdır ve çatışma koşulları sınırlar oluştururken yaratılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğundan alınan miras Ankara’daki 1. Meclis
ile daha çıplak gözükmektedir. O meclis geçmiş partileri olduğu gibi vekilleri ile
yaşatmaktadır ve temsil hakkı korunmaktadır. Ne var ki son Osmanlı Meclisini
oluşturan siyasi grupların lider kadrosu değişmiştir. İktidar olan İttihat ve
Terakki Partisi liderleri kaçmış, bir anlamda gönüllü sürgündedir. Onların
akıbetleri ilerleyen günlerde ortaya çıkacaktır ama oluşmakta olan devlet
yapısı eski liderler ile değil, yeni liderler ile yoluna devam edecektir. Bu
yeni kadro yeni bir siyasi parti ile hayata başlayacak ve bugüne kadar
değişerek gelecektir.
Zamana uygun, zamanın ruhuna uygun kararlar alacak kadro
değişimi ile varlığını dinamik, değişken ve stabil olmayan bir anlayış üzerine
koruyacaktır. Ve kısa bir süre hariç sürekli devletin çıkarları için varlığını
koruyacak kurumları ile birlikte…
Kısaca, CHP tarihine bakmak demek, Osmanlı sonrası
oluşturulmuş ulus devleti tarihine bakmak gibidir, devletin çıkarları partinin
çıkarları ile paraleldir. Her döneme uygun dönemin şartlarına ve devletin
çıkarına göre karar alınmıştır. Kuruluş süreci olarak kabul edilen Lozan anlaşmasına
kadar olan süreçte Osmanlı devletinin dağılışından yer alan travmanın etkisi
ile daha kanlı çözüm yolları kabul edilmiş ve uygulanmıştır. Koçgiri katliamı,
Karadeniz’de yaşanan kitlesel katliamlar bu refleksin dışa vuruşundan başka şey
değildir. Aynı süreç içinde Kürt illerinde var olan karşılıklı güven ortamı
devletin oluşması ile birlikte parçalanacak ve bu güven Kürt isyanları olarak
tarih sahnemize yansıyacaktır.
İttihat ve Terakki Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer
alan Ermeniler ile hesaplaşma ‘tehcir’ ile ortaya çıkması gibi Kürtler ile
hesaplaşma bölgesel ayaklanmalar ile zaman zaman ortaya sıcak şekilde çıkmış ve
devlet olanaklarını kullananlar kanlı bir şekilde sorunu halının altına
iteklemiştir.
Hesaplaşma kanlıdır ama sorunu çözücü niteliği yoktur. Tıpkı
Ermeni sorununda olduğu gibi, sorun çöle sürülerek yok edileceği kabul edilmiş
ama yüzyıl sonra bile sorun olarak hala ulus devlet için sorundur. Lozan
Anlaşması sonrası yeni devlet emperyalist güçler tarafından kabul edilmiş ve eski
Osmanlı artık tarihteki yerini almıştır. Osmanlı ailesi imparatorluk devletinin
yerini ulus devleti almıştır, kurucu ve hakim güç Türklerdir. Onun siyasi
temsilcisi de Halk Fıkrası ve daha ileride alacak rejin adını da parti ismine
ekleyecek Cumhuriyet Hak Partisi’dir.
Parti, devletin çıkarlarına göre hareket ederken, kendi
içinde muhalefetini de yaratarak partinin daha dinamik ve esnek olması
sağlanmıştır. Bugün var olan tüm partiler işte bu kurucu partinin içinden çıkan
muhalefet hareketlerinin sonucudur. 1. Meşrutiyetten sonra hayata adım atan tüm
siyasi figürler değişerek ama varlıklarını koruyarak bugüne gelmiştir. Eski
rejimin devamını savunanlardan, yeni rejimin güçlenmesini ve gelişmesini
savunanların ortak temeli devlettir. Onları birbirinden ayıran sadece çıkarlar
ve öncelikleridir.
İkinci dünya savaşı sırasında oluşan CHP Nazi partisi
özelliğini taşır ve o dönem partide görev yapan ve karar alma sürecinde yer
alanların hepsi biçimsel olarak Nazi’dir. Her ne kadar Almanya’dan kaçan
Yahudilere ev sahipliği yapmış olsalar da Nazi hayranlıklarını hiç
gizlememişlerdir. Bugün, Ankara modern görünümünü bu süreç içinde almıştır.
2. Dünya savaşı sonlanırken bu Nazi kadro da CHP içinden ve
devletten tasfiye edilecek ve yeni Amerikan merkezli liberal düşünceye sahip
olacaktır. O sürece en uygun yanıtı yine CHP içinde muhalefet hareketi
kurulacak ve yeni bir siyasi tarih sahnesine çıkacaktır.
Karma ekonominin mimarı Celal Bayar ve toprak reformuna
karşı duruşu ile öne çıkan Adnan Menderes önderliğinde kurulan Demokrat Parti
zamanın ruhuna uygundur ve Emperyalist devletler tarafından desteklenmektedir.
Yenilmiş Nazi Almanya’sı ve galip devlerden olan Sovyetler
olan ilişkisi ince bir çizgi üzerindedir ve kuruluşuna önemli katkı sunan
emperyalist devletlerin çıkarı bu yeni kurulan parti ile ete kemiğe bürünecek
ve kısa zamanda iktidar yolu açılacaktır.
Birleşmiş Milletlere girmek adına dönemin lideri İnönü bu
tercihi zorunlu yapmış ve artık çok partili bir cumhuriyet kapılarını açmıştır.
Yeni dünya kurulmuştur ve Türkiye o dünyanın şartlarına uygun değişerek yerini
almıştır.
CHP bundan sonraki süreçte genelde iktidardan uzak ama
devletin partisi olmayı sürdürmüştür.
Devlet, CHP demektir, ama iktidardan uzak ama iktidarı
sürekli denetleyerek ve kontrol ederek!
Kurucu parti kadrolarını devlet içinden devşirmektedir ama
kitleselliği iktidar olmaya seçim koşulları içinde el vermemektedir, çünkü
dünya artık ulus devletinin anlayışının da değişme uğradığı dönemdir. Ulus
devleti içinde sermaye birikimin yerini yeteri kadar sermaye biriktiren
emperyalist ulus devletlerin firmaları daha gözü aç bir şekilde yayılma
sürecidir. Bu süreç içinde ulus devleti içinde sermaye birikimi yapan
devletlerin teknolojiye ulaşımı bu gözü aç ve tröstleşme yolunda adım atan
firmalar eli ile engellenmektedir.
Ülkemiz yeri sömürge konuma gelmesi bu sürecin içinde
olmuştur. Teknoloji geliştiren değil, montaj sanayinin ilerlemesi ve kendi
halkını kandıran markaların orta çıkmasıdır. Teknoloji sahibi olmayan ve ancak
kendi ulus devleti içinde markaları olan bir sanayiye sahip olmaktadır. Yeni
oluşturulan bu sermeye ile devletin çıkarları baş başadır ve devletin
çıkarından önce oluşturulan sermayenin çıkarı ve güvenliği daha öne çıkmıştır.
Demokrat Parti’nin hızla yeni zenginleri ortaya çıkarması ve
toplum içinde oluşan adaletsiz dengenin sonucunda Amerikanın bilgisi ve
stratejisi dahilinde darbe ortamı oluşturulmuş, Sovyetlerin çıkarları
doğrultusunda bu darbe için onayı ile kontrgerilla eğitimi yapmış genç subaylar
eliyle gerçekleştirilmiştir.
27 Mayıs darbesi askeri komuta zinciri içinde en üstün
haberi olmadığı ama tabandan askerlerin bilgisi ve kontrolü dahilinde yapılmış,
27 Mayıs sabahı ancak üst kadronun haberi olmuştur.
Fiili durum ortaya çıkmış ve bu fiili durum yasal hükme
büründürülmesi yeni anayasanın oluşmasını da ortaya çıkarmıştır.
Marshall yardımları ile ayakta kalan Demokrat Parti yardımın
bitmesi ile yerle bir olmuştur. Amerika kendi yarattığı çocuğuna bir anlamda
tokat atmıştır ama lider kadrosunu da değiştirmiştir. Demokrat Parti
liderlerinin idam edilmesinden 29 gün sonra yapılan seçimlerde artık yeni ismi
Adalet Partisi yüzde 34,8 oy oranı ile 158 milletvekili çıkararak meclise
ikinci parti olarak girmiştir. Yine Demokrat Parti içinden çıkan Yeni
Türkiye Partisi ise yüzde 13.7 oy oranı ile 54 milletvekili çıkarmıştır.
CHP kısa dönem ülke yönetimindedir ama bu süreç içinde de devletin çıkarları
emperyalist devletlerin beklentileri yönünde devleti değiştirmiş ve bu yeni
kadro hareketi ile devlet yeni rotasına oturtulmuştur. Daha fazla özgürlük ve
daha fazla kitle örgütü siyasi yaşantımız içine girmiş ve göreceli olarak özgür
bir ortam oluşturulmuştur. Bu süreç içinde işçi sınıfı yukarından aşağıya gibi
gösterilen birçok hakka kavuşmuştur ama işçi tarihi açısından incelerseniz
birçok mücadelenin sonucunda grevli sendika hakkına kavuştuğunu görürüz.
Anlatılan gibi değil, tırnağı ile kazıyarak mücadele ile haklar elde
edilmiştir.
Yakın tarihimize yukarıdan bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz
ki CHP içinde her değişim devletin çıkarlarına uygun şekilde gerçekleşmiştir.
Sağın temsilcisi Adalet Partisi karşısında CHP üzerine sol muhalefet yapmak
düşmüş ve Ortanın Solu sloganı ile Ecevit siyasi hayatımıza girmiştir.
Amerika’nın da istediği bir ‘demokrasi’ ülkemizde oluşmuştur. Arada oluşan
küçük partiler bu ikili parti rejimi içinde pazarlık için birer araç olarak
varlıklarını korumuştur.
12 Mart süreci içinde dönemin başbakanın CHP içinden çıkası
tesadüfi değildir. Yine bu süreç içinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam
kararı alma sürecinde CHP çoğunluk vekillerinin tavrının AP vekiller ile aynı
şekilde tavır koymaları İnönü’ye rağmen davranılması şaşırtıcı bugün için
değildir. O süreç içinde Sovyetlerin ülkemiz içinde etkisini TKP’nin almış
olduğu kararlara bakarak görebiliriz, çünkü TKP artık Sovyet devletinin
çıkarlarını savunmak ile yükümlü bir lobi örgütü gibidir, kendi başına bağımsız
karar alma gibi bir durumu söz konusu değildir. TKP komitern kararlarına uygun
olarak bu idam karşısında sessiz kamış ve meclisteki oylamaya DİSK
temsilcisinin tavrına bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz. Abdullah Baştürk
Yozgat vekili olarak oylamaya katılamayarak dolaylı olarak bu idamı
desteklemiştir. Elbette bu tavırda yalnız değildir, dönemin Alevi vekillerde
aynı şekilde tavır göstermişlerdir. (Bu konuda daha ayrıntılı bilgiyi Doğan
Özgüden’nin anılarında bulabilirsiniz.)
12 Mart sürecinden CHP yeniden yapılanmış ve bu yapılanma
ile 12 Eylül’e giden sürecin de yapısal değişimlere uğramıştır. Yine CHP
içinden hizip olarak doğan Deniz Baykal ileride yeni Türkiye’nin bir figürü
olarak karşımıza çıkacak ve bugün Cumhurbaşkanı olan kişinin siyasi hayata
katılmasının ve onu iktidara taşımanın aracı oluverecektir. Her dönemin
koşullarına uygun olarak değişen CHP 12 Eylül ile kapatılmış ve yeniden açılma
süreci içinde birçok denemeler sonucunda Deniz Baykal başkanlığında tamamı ile
başkana bağlı bir parti yaratılmıştır. Başkanın belirlediği ilçe ve il
başkanlarının oyları ile parti başkanlığı tartışılmaz kılmıştır. Tipik Ortadoğu
ülkesinde olan siyasi partiler gibi başkan merkezli ve başkan dışında kimsenin
sesinin çıkmadığı parti yapılanması devletin yapılanmasına uygundur.
Devlet çıkarı gereği düşman olarak gördüğünü yok etme
özgürlüğüne sahiptir. Düşman olarak gördüklerini hukuka göre değil, siyasi
tercihe göre yaptığı süreç başlamıştır ve bu süreç içinde birçok insan
kaybedilmiş, faili meçhul cinayetlere kurban verilmiş, köyler boşaltılmıştır. CHP bu süreci de demokrasi ve özgürlüklerin
geliştirilmesi anlamında sorgulamamış, sessiz kalarak bir anlamda muhalefet
yapar gibi gözüküp elini kirletmeden bu zamandan çıkmayı beklemiştir. Susurluk
Kazası bir anlamda demokrasi ve özgürlük için fırsat olarak öne çıkmasına rağmen
gerekli kadar üstüne gidememiş ve üstünün örtülmesine sessiz kalmıştır. (burada
CHP dediğime bakmayın CHP ile birleşecek SHP ve diğer sol grupları da içine
kapsadığını rahatlıkla söyleyebilirim) çok ses çıkarmak geçmiş ile yüzleşmek
anlamına gelmediğini yaşayarak öğrendik.
Lider boyunduruğu altına giren CHP demokratik yollar ile
liderini değiştirememiş, bir kaset ile lider kadrosu değişmiştir. Deniz Baykal
ve ekibi tarafından dışlanan Alevilere parti içinde yeniden nefes alma ortamı
yeni lider ile olacağı kabul edilirken, bu durumun da kısa sürdüğü kısa zamanda
ortaya çıkacaktır. Çünkü etnik ve dini görüşü ile yeni lider Kılıçdaroğlu Deniz
Baykal’dan aldığı iktidar partisinin yedek değneği olma özelliğini söylem
değişikliği ile devam etmiştir.
Kılıçdaroğlu, AKP için CHP başına paraşüt ile getirilmiş
Kürt ve Alevi kökenli biri... Bu sayede Kürt sorununa devletin istekleri ve
niyetleri doğrultusunda güç parçalanması yaratmak için ortaya sürülmüş bir
piyondur. Kılıçdaroğlu'nun bugüne kadar tahmin edip de tutturmuş olduğu bir tek
olay yoktur, sürekli “olmazsa istifa ederim” diyerek bugüne kadar yaşanan her
seçim sonrası ne istifa etmiş ne de özeleştiri vermiştir. Yanlış tercihleri ile
AKP bugün iktidarda olmaya devam ediyor, çünkü muhalefet yok ortada. Seçmenin
seçebileceği AKP çizgisi dışında kitle partisi yok...
CHP, devletçi yapısını yeni devleti savunarak sürdürüyor...
CHP dinamik bir kurucu partidir ve bu kurucu parti kurulduğu
günden bu güne kadar değişerek gelmiş ve kuruluşunda yer alan liderinden çok uzağında
ve sadece isim dışında hiçbir bağlantısı kalmamış bir partidir. Lider kadrosu
döneme uygun değişimler yaşamış olması o partinin işlevinde değişiklik
yapmadığı gerçeği ile karşılaşırız.
Önce devlet!
Devletin uzun süre yaşaması için devlet kavramının
değişiminin pek önemi yoktur. Bugün ülke şerait ülkesi olması CHP şeriat
devletini savunacak kadar içinde değişimi yaşayabilecek bir partidir. Bunun
işaretlerini parti içinde var olan söylemlere bakarak rahatlıkla
söyleyebiliriz. CHP’nin yönetiminde olan belediyelerin yaptığı uygulamalara
bakarsanız ne kadar haklı olduğumu görebilirisiniz.
Peki, iktidar ve iktidar perspektifi olmayan bir kitle
partisi neden varlığını korur?
Bu soruya yanıt verdiğinizde CHP gerçek anlamda biraz daha
anlaşılır, çünkü küçük çıkarlar ve elini kirletmemek için dolaylı destek sunmak
vicdan rahatlatma aracı olurken, paradigmalara da uygundur.
CHP dışında bir sosyal demokrat hareket yaratmamak için
Ortadoğu ülkesinde buna ihtiyaç vardır ve iktidar ne zaman zora düşerse kötü zamanlarında
yanında olan partiye desteği dolaylı olarak sunar… Muhalefet liderinin önüne
kurşun atmak ile başkanın kafasına taş atmak gibidir.
İktidarda yer alan sağ partilerin sosyal demokrat partilere
destek vermesi geleneksel olarak ikinci enternasyonal sonrası oluşan siyasi
atmosfere bakarak söyleyebiliriz. Sovyet deneyimi kapitalistleri ılımlı sosyal
demokratlara destek vermeyi ve onların yaşaması için ortam oluşturmasına her
daim izin verilmiştir, bu sayede ülke içinde oluşabilecek devrim koşulları ortadan
kaldırılmıştır. Almanya’nın efsane lideri Willy Brandt’ın Der Spiegel dergisine
yer alan iddialara bakmak yeterlidir. (http://www.spiegel.de/einestages/willy-brandt-bekam-geheime-us-zahlungen-ab-1950-a-1096881.html)
Sosyal demokrasi her ne kadar kapitalistlerin karlarından
feragat etmesini öngörmüş olsa da liberal rüzgarın estiği doksanlı yıllarda işçi
sınıfının sesini kesmek ve yok etmek için kullanılmış bir araca dönüşmüştür.
İşçi sınıfı en büyük kayıbını doksanlı yıllarda sosyal demokratların iktidarı
sürecinde yaşamıştır. Doksanlı yıllarda devlet yıkılırken ve yeniden
yapılanırken en önemli muhalefetini sesiz ve işlevsiz bırakmıştır. Sınıf
mücadelesinde sosyal demokratlar tarihin kendisine yüklediği rolü en iyi
şekilde yerine getirmiştir ve getirme yede devam etmektedir…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.