Gazetecilik!
Gazetecilik kelimesinin altı boşaltılalı yıllar oldu. Irak
işgali sırasında yeni bir kelime literatüre girdi; ‘embedded’ iliştirilmiş
gazetecilik… Gerçi o günden öncede gazete mesleği devletin ve sermaye
sahiplerinin çıkarı yönünde işletilmiş ve o amaçla kamuoyu oluşturmak için
kullanılan bir araç işlevini hep korumuştur. Devlet topluma tam hükmettiği dönemler
(diktatörlük döneminde) ve biçimlendirdiği günden bu yana gazetecilik mesleği
meslek olarak varlığını korumakta ama gerçek anlamda gazetecilik tarihin
karanlık kuyularında bir anı olarak varlığını korumaktadır. Göreceli
demokrasilerde de meslek olarak sadece patronun çıkarı yönünde haberleri
görmeye ve yazmaya gazeteci teşvik edilir. Diğer olaylar ve birbiri ile
bağlantılı olaylar genelde satır arasına alınarak üstü örtülür ya da toplumun
önüne hiç çıkarılmaz. Magazin haberler her zaman medyanın gözbebeğidir, çünkü
okuyucu bu sayede ülkede var olan gelişmelerden uzak tutulur ve onların
algısını başka yönde tutarak meclisten geçen bir karar hiç kamuoyunun önünde
tartışılmadan geçer ve zaman içinde bu karar uygulanır. Normal şartlar altında
toplumda büyük tepki duyulması gereken kazanılmış hakların geri alınması süreci
medyanın bu görevi tam yerine getirmesi ile mümkün olmuştur. Peki kazanılmış
hakları elden giden kesimin medyası bu arada ne yapıyor olabilir? Kitleye
ulaşmayan haberler ile kendi içinde gözyaşları döktüğüne şahitlik edersiniz…
Sessiz ve tepkisizdir. Geri dönülmeyecek konumuna geldiğinde artık ses
çıkarmanın fazla bir anlamı kalmaz, çünkü hakları alanlar gelecek tepkilere
karşı hukuki önlemlerini çoktan almışlardır…
Son yıllarda ülkemizde gazetecilere karşı sistemli bir
saldırı olmaya başladı ama mesleki açıdan baktığımızda zaten ülkemizde
gazetecilik mesleği ulusal çıkarlar ile sınırlı bir çerçeve içinden dünyaya
bakma şeklindeydi. Haksızda olsalar ulusal çıkar onu gerektiriyor diyerek kötü
olayların üstü örtülür. (Galatasaray ile Leeds United takımları arasında
yapılan UEFA kupası yarı final karşılaşmasını izlemek için İstanbul'a gelen
İngiliz taraftarlardan Kevin Spelight ile Christopher John Loftus, 5 Nisan 2000
tarihinde Taksim'de çıkan olaylar sırasında hayatını kaybetmişti.) 6 Nisan 2000
tarihli medyanın başlıklarına bakarsanız o dönemde bu cinayetin üstü ulusal
çıkarlar ile örtülmüştü… Cinayetin işlendiği günün akşamı medyanın canlı yorum
programlarda yine aynı şekilde suçlu ölenler ilan edilmişti… Sadece bu örnek
ile sınırlanamaz, siyasi olaylara bakış da aynı şekilde tepkiler ile
karşılaşılır. Dersim Katliamı süresi içinde çıkan sağlı sollu tüm medya dersim
dağlarında kuyruklu ve kıllı insanlardan bahsetmiş olduğunu o dönemin
gazetelerini alarak görebilirler. Hatta o kadar ileri gidilmişti ki, dizi
yazılar bile hazırlanmıştı… Fotoğraflar ile desteklenen yazı dizileri ibretlik
olarak bugün yeniden basılması gerek…
Gazetecilik suç değildir!
Son günlerde daha sık duyduğum bir slogan (cümle) dikkatimi
çekti ve üzerinde düşünme gereği duydum. Bana göre bir şey tersti ve o terslik
nereden kaynaklanıyordu? Doğru gibi gözüken cümlede beni rahatsız eden neydi?
Gazetecilik suç değildir cümlesi biraz kafamı kurcaladı
sonunda doğru gibi gözüken ama yanlış bir cümle olarak bunu bulmuşlar dedim... O
kadar yanlış bir cümle ki kendi içinde kendisini yok edecek örneği barındırıyor!
Düşünün, gazetecilik yaptığını iddia eden birçok meslek erbabı var ve nerede
çalıştığına bakılmadan aynı kategori altında toplanıyor. Ülkemizde başbakanlık
memurunun verdiği bir kağıt parçası ile meslekli oluyorsun… Resmi bakış içinde
devlet adına çalışan ve devletin gözlüğünden bakan ‘embedded’ insandır
gazeteci... Onu ret ettin mi zaten gazeteci olmaz terörist filan olursun resmi
söylem içinde... Ülkemizde o yüzden gazeteci sayısı sorulduğunda sürekli
değişik rakamlar ortaya çıkar… Öldürülen gazetesi rakamları da tartışmalıdır
ama ben tartışmam! çünkü benim duruşuma göre bellidir gazeteci...
Gazeteci, rejime, sisteme adapte olmadan muhalif duruşu ile
olaylara bakma yetkisini gösteren ve bunu haberleştirendir. Karikatür gibi
gazetecide muhalif olmak ile yükümlüdür. Örneğin, ünlü bir sanatçıya, popüler
bir insana hayran birinin hayran olduğu sanatçı/popüler ile röportaj yapması
röportaj olmaz ancak güzelleme olur… Siyasi olaylara bakış da öyledir.
Ülkemizde, iktidar tarafında yer alan gazeteciler iktidarı
övmek, muhalefet ise durduğu yere göre iktidarı yermek ile yükümlüdür gibi
algılanıyor ve her ikisi de yanlıştır, çünkü gazeteci siyasetçi değil,
habercidir...
Gazeteci, haberi yazarken bazı şeylere dikkat etmek ile yükümlüdür,
o yüzden gazetecilikte temel olarak gösterilen 5N1K (haberin öğelerini
oluşturan "ne? ne zaman? nerede? nasıl? neden? kim?"
sorularını içerir. + günümüzde nereden sorusu da eklenir) kuralı yazma kuralı
içinde yerini alır ve orada belirtilen sorulara cümle içinde yanıt verilmesi
gereklidir. Gazeteci olayı alır,
süzgecinden geçirirken yandaş olmamaya özen göstermesi şarttır...
Ülkemizde resmi söyleme göre binlerce gazeteci vardır (her
sene üniversitelerden gazeteci diye diplomalı yetişmiş eleman çıkar) ve
gazetecilik eğer suç olmuş olsaydı, o zaman çalışan gazeteci olmazdı.
Haber merkezine bağlı, haber merkezinin yönlendirmesi ile
gazetecilik (muhabirlik) yapmak olarak algılandığı dönemimizde gazetecilik
zaten suç değildir, suç unsuru zaten ortadan kalkmıştır... Peki, neden onlarca
gazeteci cezaevinde yatmakta veya sorgulanmaktadır? Bu sorunun yanıtı resmi
söyleme bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz, çünkü onların suçu muhalefet olmakta
yatıyor ve iktidara göre tüm muhalifler potansiyel suçludur. Araştırma
görevlisi suçlu, eğer muhalifse... Öğretim üyesi suçlu eğer muhalifse... Öğrenci
suçlu eğer muhalifse... Doktor suçlu eğer muhalifse... Demek ki hiç bir meslek
suçlu değil, suçlu olmak ortak özneye bakarsanız muhalif olmak...
Ülkemizde muhalefet yapanlarında (kitle örgütlerinde)
üzerine düşünülerek doğru sloganlar üretemediğini düşünüyorum... Çünkü doğru
sloganlar üretmiş olsalardı toplumun geniş kesimini harekete geçirebilecek bir
kıvılcım olmaları gerekliydi ama tereciye tere satmaktan başka işlevi olmayan
sloganlar ile muhalefet yapıyormuş gibi yapıp aslında rejime dolaylı destek
sunuluyor...
Halkın geniş tabanına ulaşmayan ve doğru algı oluşturmayan
her slogan ölüdür, tıpkı “gazetecilik suç değildir” sloganında olduğu gibi… Halk
bakıyor Show Tv ya da ne bileyim Fox Tv (adları bile yabancı ama yerli sürüm
sorun yok!) haber yapıyor, muhabiri canlı yayına bağlanıp siyasi analiz bile
yapıyor... Halk bunu görüyor ve diyor ki; “hani suçluydu, bak adam işini layıkıyla
özgürce yapıyor”... Ne oldu bu sefer slogan bataklığa düştü... Bataklıkta
debelenen cümleler kendisi ile birlikte o kelimelere takılanları da
derinliklere çekiyor, yalnızlaştırıyor.
Kısaca, o sloganı
kullanan sadece kendisine propaganda yapıyor. Aynanın karşısına geçmiş işte
bağırıyor konumunda… Kişisel olarak ben anlıyorum o slogandan ne bahsedildiğini
ama benim anlamamın pek kıymet-i harbiyesi yok...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.