Galata Gazete


11 Şubat 2018 Pazar

“Benim Adım Feuerbach”

“Benim Adım Feuerbach”

Oyun Goethe’ye bir gönderme yaparak başlar "Biraz ışık!". Karanlıktan gelen ses, sahnenin zifiri karanlığı içinde salonda yankılanır. Biraz ışık!

Işık karanlığın yok olmasıdır ama karanlık içinde yaşayanlar için ışık ne anlama gelir? Yeni bir hayat, yeni bir başlangıç… Işık bir anlamda “Bu yaşamda ben de varım” demektir. Işık yaşamdır.

Feuerbach sahnenin ortasındadır, yalnızdır. Yıllar sonra adım attığı sahnede heyecanlıdır, heyecanı sesinde, mimiklerindedir. Heyecanlıdır ve belirsizlik onu germektedir. Gerginliğini konuşarak aşmaya çalışmaktadır. Karanlığın içinden sahnenin kenarına kadar gelen yönetmenin asistanı ile heyecanını yenmek için konuşur. Sahne, geçmiş, o an ve ışığın altında sahnede yalnızdır.

Oyuncudur, eskiden hatta ünlü bile sayılır, onu tanırlar, Goethe’nin bir oyunu sırasında sahneye veda etmiştir. Tasso onun son oyunu ve şu anda oynamak için başvurduğu oyundur. Eğer oyuna kabul edilirse hayata yeniden merhaba diyecektir, ışık altında kendisini tekrar bulacaktır.

Korkuyordu, güvensizdi, ne kadar saklamaya çalışsa da. Bir iş görüşmesine gelmişti… Umudunu, heyecanını saklayamayacak kadar gergindir.

Yönetmen henüz salona gelmemiştir, onun yerine salonda asistanı bulunmaktadır. Asistan karar verici değildir, tesadüf sonucu asistan olmuş ve tiyatro tarihini ve emekçilerini de o kadar çok iyi bilmemektedir. Karşısında ki oyuncuyu değerlendirecek kadar tecrübesi ve bilgi birikimi yoktur.

Kelimeler ağızda dolanırken sesin baskınlığı altında yok oluyor...

Kimdir bu Feuerbach? Kendisi, “Ben hiç kimseyim”, diyor, “Sıfır. Ben sıfır adam.” Sıfır, henüz adım atmamıştır, uzun süren tedaviden sonra kendisini sıfır olarak görmektedir. Yönetmene bir tirad ile kendisini göstermek istemektedir. O tirad ile yönetmen hangi rolü oyunu uygun görürse onu oynayacaktır.

“İnsanın yaşamında boşluklar olamaz mı? Beklenmedik sıçramalar, düzensizlikler? Doğal olarak bir tiyatro oyununda olmaması gereken her şey.”

Uzun bir boşluk vardır sahnelerden uzaklaşması ve başvurusu arasında. Yedi yıl! Yedi kayıp yıl. O yıllarda tedavi altında kalmıştır. Yedi yıl boyunca beyaz önlüklülerin arasında kalmıştır, sahnede beyaz önlüklüleri görünce yerinin sahne olmadığını anlamıştır. Çünkü sahneye elinden ne geleni atarken yakalanmıştır.

Oyunun yazarı kahramanın ismini seçerken felsefeden almamış, kelimenin anlamını kullanmıştır.
Feuerbach
Feuerbach adı üstüne:
Feuer: ateş; yangın
Bach: akarsu; dere

7 yıl uzak kaldığı sahnelere yeniden dönmek "Ben Feuerbach'ım..
Daha ölmedim" demek istiyor. Akarsu akmaya devam eder, ateşi taşıyarak… İçinde ki oyuncu olma ateşini… Sahnelere adım atarsa eğer eskisi gibi olacaktır…

Asistanın önündedir, içerlemektedir. Karşısında ki asistanın tesadüfen orada olmasını ve yetenekten yoksun olduğunu düşünüyor. Onun görünümüne ve mimiklerine bakarak karar veriyor…

Feuerbach kızıyor. "Ben çoluk çocuğun önünde deneme yapmam" diyor. Sonra hesaplaşmaya başlıyor.
Asistanla değil, kendisiyle aslında…
Oyuncu Feuerbach ile, insan Feuerbach'ın hesaplaşması…

Bu kırılma noktasından sonra kendini var olmayan seyircilerine sunma ve onlar tarafından “kutsanma” amacına adar. Kendi iç yaşamı ve dışsal davranışlarındaki uyumsuzluk aslında bir bütünlüğün göstergesi olur.

Feuerbach, sıradan bir oyuncudur, oyunun içindedir aslında.

Kendisini kanıtlama telaşındadır, son umududur orası. Bir çok tiyatroya başvuru yapmıştır ama hepsinden de kapıdan geri dönmüştür. Uzak kaldığı yedi yıl içinde çok şey değişmiştir, artık onu anımsayanda yoktur.

Salona bir ara yönetmen gelir, tamam kendisini ispatlama anıdır ama o zamanı iyi değerlendiremez, yönetmen o sahnede seçtiği tiradı canlandırırken gitmiştir. Karanlık içindedir. Karanlığın içinde zirvede!

Oyunu Kadıköy Halk Eğitim Salonunda izledim. Belki salonun olanakları belki de o gün ışık kumandasının başında çalışanın sahneye tam hakim olmamasından kaynaklı oyunu izleyemediğini düşündüm. Feuerbach sahnede hareket alanındadır, ışık içinde kalması gerekirken zaman zaman gölgede kalmıştır, sahnenin diğer alanları ise ışık içinde… İster istemez göz ile izlerken oyuncudan uzaklaşıyoruz. Belki o an mimikleri ile bir şeyleri anlatıyordur. Ses her anın durumuna göre inip çıkmaktadır, ışık ses ile uyumlu hareket edememektedir. Seçilen müzik parçaları ve piyanoda çalınan parçalar Feuerbach’ın durumuna uygun seçilmiş diye düşündüm. Bölümler arası geçişler, diğer oyuncuların (dekor düzenleyen işçiler, köpek sahibesi ve asistan) oyuna dahil olmaları ve sahnede yerlerini alması aslında bizlere bir şeyleri anlatması gerekli ama sanki bir bağlantı kopukluğu yaşar gibi oldum… Neden dekorcular geldi, sahnede düzenleme yaptılar, çünkü o gün sahneye oyuncular davet edilmiş ve oyun için seçmeler var… Seçmelerde sahne düzenlemek için çalışanların sessizce gelmesi ve ayrılması… Köpek sahibesi köpeğini oyun için kiralamak istemektedir ve her şeye onay verir ama köpek salonun her hangi bir yerine kaçmıştır. Yoktur ortada… Çaresizliği ve oyuna katılmasını tam yakalayamadım… Sahnede yer alan merdivenler ve zirveye çıkan yol olmasını kısaca soyut olan anlatımın somut tanımı olması diye düşünürken son sahnede zirveye çıkıp karanlıkta kalması ile anlamlaşıyor...

Usta bir oyuncu, 6 yıl sonra sahnelerde, usta bir tiyatro insanı oyunu yıllar sonra yeniden sahneye koymuş… Elbette tiyatroda her şey hesaplanır… Sahneye taşıyan firmada sanırım seyirci ilgisini hesaplayarak bu oyunu yeniden sahneye taşırken başarıyı hedeflemiştir. Amacına ulaşmış mı sorusuna yanıtım benim gördüğüm kadarı ile başarıya ulaşmışlar…

İsmail Cem Özkan

“Benim Adım Feuerbach”
Yazan: Tankred Dorst 
Çeviren: Sema Engin
Yöneten: Ayşenil Şamlıoğlu 
Yönetmen Yardımcısı: Gizem Aldemir
Dekor Tasarımı: Gül Emre
Işık tasarım: Yakup Çartık
Oyuncular: Selçuk Yöntem, Toprak Can Adıgüzel ve Gülçin Kültür Şahin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.