Galata Gazete


27 Şubat 2018 Salı

Solu soldan vurdular!

Solu soldan vurdular!

Türkiye sol tarihi solcuların bir araya gelememe tarihi gibidir. Sol içinde rekabet ve karşında yer aldığına inandığı tüm solcuları küçük görme, öteki olarak kabul ettiği veya kendisine rakip gördüğünü düşman gören anlayış 12 Eylül yenilgisini göz göre göre hazırladı ve darbecilerin eline büyük bir koz olarak sundu...

Bugün 12 Eylül’den ders alamamış, hala kendisini büyük gören ve geçmiş birikiminin asıl savunucusu “ben” diyen lider kaprisi ve onun yönlendirdiği grupçuklar ne yazık ki mevcut.

Yan yana gelmekten itina ile kaçınan, başkasının acısını kendi sevinci olarak gören, aynı kökten geldikleri halde yan yana gelmeyi liberalizme verilen büyük destek olarak gören bir sol ne yazık ki mevcut.

Lice'nin acısını, hendek savaşının mağdurları ile dayanışmayı kendisine uygun görmeyen, mazlumların sesi yerine kendi üyesinin sesi olmayı dert edinenlerin sol muhalefetinin geldiği yer ortada.

Bugün sol, bilerek ve arzu ederek ne yazık ki iktidarın yan değneğidir, iktidara mücadele verdiğini söylediği ve sokakları doldurduğu halde...

Sol, neden yan yana gelemez, nedenleri nedir acaba?

Sorunun yanıtını binlerce küçük kurulan cümleler ile açıklanabilinir, binlerce mazerette bulunabilinir ama sorunun yanıtı yaşam içinde ortaya koyduğumuz ilişkilerdir.

Bugün yaşadığımız ilişki ve örgütsel duruş geçmişin açıkça eleştirisi olmak zorundadır.

Hayatta kurduğumuz ilişkilere bakıyorum, sessizlik içinde fısıltı ile konuşmaları dinliyorum, ne yazık ki geçmişi henüz aşmış değiliz.

Açık ve vicdanın sesi ile konuşmak yerine küçük grupçuk çıkarını gözeterek yapılan konuşmalar... “Tarih bizi örgüt olamadığımız için yargılayacak” diyenlerin 12 Eylül yenilgisi hala ortada...

O günlerde yaptıkları tespitler doğruluğunu bugün dahi korumaktadır ama ne yazık ki aynı sorunu aşmış bile değiller.

Tarih solu ciddiye alıp eleştirecekse, yan yana gelememenin nedenlerini açıkça ortaya koyması gereklidir.

Sözde söylenmeyen ama fısıltı halinde dillendirilen bir kaç kişinin kaprisi, geçmiş ile açık yüreklilikle olaylardan etkilenenlerin hesaplılaşamaması bugünün tıkanan noktasıysa, onu aşacak yöntemler önümüzde durmasına rağmen görmezden gelinip kendi dünyası içine hapsolmuş hareketler ve bireyler; kendisine çok yakın ama farklı kulvarlarda örgütlenenler ile birlikte yan yana gözükmemek için her türlü parantez atmaları bu kadar insanın acı çekmesini ortadan kaldırmaz...

Kendisine solcu diyenler ne yazık ki tartışma kültüründen de yoksun, hemen tartışmayı kavgaya dönüştürme eğiliminde ve her tartışmadan bir düşmanlık üretme gayreti içindedir, çünkü öyle bir geleneğin devamcısı oldukları ve öyle bir kültür içinde oldukları için. Peki, bu hastalık değil de nedir?

Sol hastalık; krizi yönetememe, kriz koşullarından sol siyaset adına verimli olarak çıkmayı dert edinme yerine, solu daha küçülten ve kitleden koparan bir anlayış söz konusudur.

Sol içi çatışmalar, 12 Eylül öncesi solun kitlesel büyümesini durdurmuş, durdurmak ile kalmamış kitle içinde var olan desteğini de kaybetmiştir.

12 Eylül yenilgisinin nedenleri tartışılırken sol içinde yaşanan krizi yönetemediğini de ortaya konmalıdır. Bugün dahi kendisini (lider, kadro, abi, dayı…) üste gören ve kendisine yapılan her eleştiriyi kişiselleştirip, kamuoyuna ‘eleştireni’ düşman olarak gösteren açıklamalar ne yazık ki hala varlığını koruyor...

Bu acılar bir an önce sonlanması isteniyorsa, yapılması gereken bellidir. Bunun için 12 Eylül yenilgisine bakmak yeterlidir, oradan ders alınacak çok olay tarih sayfasında ve mahkeme tutanaklarında durmaktadır…

İşkence tezgahlarında ölen her gencin ölümünden sorumludur, yenilginin koşullarını hazırlayanlar...

Sol bugün zayıfsa nedenini dışarıda aramaktan önce kendi içinde aramalıdır, yapması gerekenlerin kaçını yapabildiler?

Sol hastalık olarak sürekli önümüze çıkan bir davranış ile yüzleşiriz ama bir türlü ortadan kaldıramayız. Solun ya da her hangi bir grubun zayıf karnına dokunan bir yazı buldular mı bunu el altından çoğaltıp hadi tartışın, hadi yiyin birbirinizi diyerek sadistçe paylaşımların varlığını sürekli korumaktadır... Yararı olmayan bu gruplaşma ve birini karalama anlayışı aslında gizliden gizliye rekabetin ve hala o eski hastalıkları üzerinden atamadığının göstergesidir. Oturup o olaydan nasıl ders çıkarırız, bir daha böyle hatalar olmaması için ne yapmamız gerekli diye düşünmek yerine, var olan yarayı kanatmak artık bir sol kültür olmaktan çıkarılmalıdır...

Bir suçun günahını tek bir kişiye veya gruba yıkmak insafsızlıktır, ne geldiyse başımıza bir arada olmamızdan gelmiştir...

12 Eylül olmuş Eminönü’nde yapılan konuşma/toplantı birçok anıda söz edilmektedir. O konuşmanın muhatapları bugün hala yaşamaktadır... Sorunun kendisi geneldir, çünkü yenilgiyi tatmayan sol yoktur. İşkence tezgahından geçmeyen solcu kalmamış gibidir... Bir arada olmanın koşulu her zaman mevcuttur, yeter ki o konuda bilerek ve grup çıkarından taviz vererek yapılmalıdır. Sol kendi örgütsel varlığını korumak adına değil halk (işçi sınıfı) adına siyaset yapar.

12 Eylül generalleri başarılı olmadı, onlara direnecek örgütlü gücü kuramayanlar onlara başarıyı altın tepsi içinde Fatsa Nokta Operasyonu ve Kemal Türkler cinayeti sonrası ortak tavır ve direnç göstermemekte aramalılar...

Sol demek acı çekmek midir?

Sol yaşama dört elle sarılandır. En ağır koşulda dahi onun görevi yaşamak ve yaşatmak için mücadele etmektir... Bir mazlum gözyaşı döküyorsa onun gözyaşına derman olmaktır. Boşuna mı gitmiş 68 Dev Genç liderleri Anadolu’ya, boşuna mı toprak için kavga eden köylünün yanında kalmaya, boşuna mı yaptılar Dev Genç köprüsünü Hakkari’ye...

Ölüm üzerine sol politika üretmez, zaten üretenler ortada...

Ölüm üzerine politika üretenlere karşı gelmektir solun görevi...

Artık bırakın kaprislerinizi, geçmiş takıntılarınızı var olan örgütlü yapınız ne ise yan yana gelin, umut olun gözyaşlarını durduramayan insanlara... Tarih sizi hiç değilse direnen kuşaklar içinde ansın!...

Geçmişte sol içi mücadele diyerek solu sol içinden vurdular ve zayıflattılar. Bugün bu iç çatışmalardan der çıkarıp bir arada olmak ve ortak bir şey yapmanın ve ortak düşünmenin koşullarını oluşturmak zorundayız.


İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.