Diyarbakır’dan…
12 Eylül bugünden o
günlere bakarken bir yenilgi tarihi olarak okuyoruz, yenilginin nedenleri ve
sonuçlarını her birey kendisine göre tanımlamaktadır, fakat tarih yazıcıları o
günleri anlatırken daha genel, bugünkü bakışa göre yeniden yaratmaktadır.
Yeniden yaratılır tarih anlatımları ve sonuçları, fakat önemli olan o günlere
dair o günleri yaşayanların anlatımlarıdır, tarihe bıraktıkları notlar ileride
o dönemi anlatmaya çalışanlar için elde bir veri sunacaktır… Her ne kadar her
anlatım subjektif olsa da tarihi algılayışın da subjektif olduğunu
vurgulayalım. İçinde bulunduğumuz kültürel ve ideolojik birikimlerimiz
algılarımızı belirler…
12 Eylül yakın bir
tarihtir ve henüz bitmiş değildir, devam eden sürecin genel bir tarihi
yazılamaz ama o sürecin anları ile ilgili düşünceler ve bakış açıları ortaya
konur. Bugünden o günlere bakışımızı belirleyenler elbette bizim içinde
bulunduğumuz siyasi atmosferdir. O döneme benzeyen bir hareket yoktur, çünkü
antifaşist mücadeleyi ortaya çıkaran sivil faşist bir saldırı fiili olarak söz
konusu değildir. Elbette baskı, saldırı vardır ama o da biçim değiştirmiş ve
daha sinsi, daha incelikli, daha yasalar ile üstü kapatılmış bir saldırının
altında olduğumuz gerçeğini de ortadan kaldırmaz.
12 Eylül öncesi ve
sonrası yayınlanan bir iki sayıda Devrimci Yol dergisi yazısız yazılar çıkar,
orta sayfada yazılar ise hareketin duruşunu, ideolojisi, ne yapmak istediğini
anlatan ve okuyucusuna mesaj verdiği yerdir. İmzasız yazı yazmanın nedeni
illegal olması anlamında değildir, çünkü yazıyı kimin yazdığı, kimlerin
redaksiyonundan geçtiği sanıldığı gibi gizli değildir. Gizli olmadığını 12
Eylül sonrası gelişen operasyonlar ve yakalamalar ile ortaya çıkmıştır. Dergide
yazıların imzasız olmasının kendi okuyucusuna bir illüzyon yaratması, o
belirsizliğin ortaya çıkardığı bir güç vardır, çünkü daha fazla ilgi
çekecektir. Kişilerin ismi üzerinden değil, hareket üzerinden tartışma
yapılmasını sağlamak ve hareketin görüşü olduğu için tartışılan şey hareketin
kendisi olması gerçeğidir… Bülent Forta işkence altına olduğu sırada merkez
komite ya da yazı kurulunun yakalanması ile “illüzyon bitmiştir, bu iş buraya
kadarmış” diye ilk tepkisini koymuştur. Diğer taraftan da imzasız yazılar ile
Devrimci Yol okurunu bir anlamda homojen düşünme, gelişen olayla benzer
tepkilerin oluşmasını amaçlamaktadır… Elbette istem ile yaşananların arasında
bir uçurum vardır, ülke sathında açılan her Devrimci Yol davası kendi içinde
özgündür ve farklı mesajlar vermektedir… Merkezi bir yapısı ve merkezi olarak
müdahale edilmesine rağmen, örgütsel şema yataydır…
"Diyarbakır’da
Devrimci Mücadele (1976-86)" Hayati Yıldız'ın kitabını okudum. Kitabın en
önemli özelliği devrimci hareket olan Devrimci Yol'un en zayıf karnını tarihi
olayları anlatırken yorumladığına şahitlik ediyoruz. Kürt sorununa bakış açımız
her ne kadar nettir denilmiş olsa da net olmadığı yaşanmış tarihi deneylerden
öğreniyoruz.
Kitap, Diyarbakır
merkezli bir çerçeve içinde olaylara bakmaktadır. Dersim, Elazığ, Van, Tatvan,
Malatya... Devrimci Yol içinde Kürt sorunu ve o sorun çerçevesinde merkez ile
yerelin çatışmasını kitabın içindeki anılardan öğrenmekteyiz...
Kitap iki bölümden
oluşmaktadır, ilk bölümde Gerçek Bir "Bölge Örgütü"ne Dönüşme Çabası,
Ferda Koç’un değerlendirmesi bulunmaktadır. Sıkıyönetim Altında Sol İçi
Çatışma, Reşat Keskin burada Kürt örgütleri ile henüz örgütlenme başında olan
devrimcilerin çatışmasından ve bakış açısından bahsetmektedir. Süleyman
Doğan’ın Diyarbakır’da örgütsel çalışmalar, örgüt evlerinin ayarlanması...
Örgütsel ilişkiler ve yerelde gelişen kişisel inisiyatiflere merkezi müdahaleyi
ise Yaşathak Aslan anlatmaktadır.
İkinci bölüm ise
sıkıyönetimin askeri cuntaya evirilmesi ve o süreç içinde hareketin
ilişkilerinin korunması ve faşist darbe süreci içinde bir takım direniş
hareketlinin örgütlenmesi ve eylemler… Mahmut Memduh Uyan’ın ve Yaşathak
Aslan’ın Diyarbakır değerlendirmesi. Anıları birbirini izleyen tarih dizimine
dikkat edilerek yaşanmış olayların ayrıntılarına doğru yolculuk yapıyoruz. Kişilere
yansıyanlar ve kişilerin öznel bakışından ortak bir bakışa doğru yolculuk...
Diyarbakır’a okumak
için gelen gençlerin bir araya gelip Devrimci Yol’u orada bir zemin bulmasına
çalışması ve üniversite içinde örgütlüğünün oluşumu. İlk başlarda bir iki
kişinin kişisel çalışması olarak algılanır, Gürbüz Çapan’ın, Ferda Koç’un ve
Orhan Keskin’in inisiyatifi ile okul ve yaşam alanlarına doğru genişleyen bir
örgütlenme çabası… Kürt merkezli siyasi oluşumlar ile ilk çatışmalar ve fikri
düzeyde başlayan çatışmanın fiziki çatışmaya doğru evirilmesi. Kişisel
inisiyatifler ile bu çatışmanın kısa sürede sonlandırılması.
Diyarbakır özgün bir
yerdir, orada sivil faşist hareket yaşama şansı bulamamış, hatta örgütlenme
çalışmaları geri püskürtülmüştür. Alpaslan Türkeş’in siyasetinin engellemesi
ile Diyarbakır sanki bir solun ve Kürt örgütlerin nefes aldığı ve kedisini
ifade ettiği alan olmuştur. Kürt siyasi hareketlerin bir anlamda merkezi ve
tarihten gelen başkent olmasının özelliğini göstermektedir. Diyarbakır tüm Kürt
şehirlerin örgütlenmesinin merkezinde yer alır, orada örgütlenen tüm
Kürdistan’da örgütlendiği anlamına bile gelir anlayışı hakimdir.
Diyarbakır’da sivil
faşistler ile sıcak bir çatışma söz konusu değildir, fakat Elazığ gibi illerde
sıcak çatışmanın olduğu alandır, bir anlamda o sıcak çatışma alanlarına
lojistik destek verilmektedir. Yaşathak Aslan’ın iller arasında gidiş gelişleri
Diyarbakır bir nefes alma alanı olarak ve sakin kafa ile düşünme alanı gibidir.
Orada yapılan tartışmalar Kürt sorunu nedeni ile ayrı bir örgütlenme olması
gerektiği üzerinde olur. Orhan Keskin bir dizi tartışmaya girmekte ve kendi
görüşünü olgunlaştırmaktadır. Devrimci Yol dergisinde Kürt sorunu üzerine fazla
bir yazı çıkmamaktadır, özgün yapısı ve buraya özgü örgütlenme konusunda
çevresi ile bu konuda şikayetini belirtmektedir. O öyle bir boyuta gelmiştir
ki, ayrı bir örgütlenme konusu merkezin sert müdahalesine neden olmuştur. Diğer
illerde nasıl örgütleniyorsa orada ve Kürt illerinde de öyle örgütlenmeye devam
edilecektir…
Diyarbakır sıcak
çatışmanın olmadığı bir yerdir ve burada yapılan çalışmalar buraya özgü olmak
zorundadır… Yazılamalar, formlar, afişler, orada kurulan matbaa, el ilanları,
kuşlamalar ve grafik bölümünün dahi orada oluşması…
Kürt sorununa Devrimci
Yol nasıl bakıyordu, bir de yerel sorumlu olan Orhan Keskin notlarını
düzenleyerek Yaşathak Aslan’ın merkeze rağmen kendi insiyatifi ile bir broşür
yayınlar, o yayın sonrası kendisine gelen merkezden tepkiler ile o broşürün
kısa süre içinde dağıtımdan alınması bu kitabın içinde yer alan tarihi bir
bilgidir. O broşür günümüze kadar ulaşamamış...
12 Eylül darbesi
gelmiştir…
O darbeye özgü geri
çekilme ya da mücadele konusu artık sıcak gündemleridir. Ne yapılması gerektiği
konusu tartışılmakta ve önlemler alınmaktadır. Deşifre olmuş adresler
değiştirilir… Afişler asılır, duvar yazıları yazılır, direniş yolu seçilmiştir.
Yakalananlar direnişe
geçmiştir. Kürt devrimciler ile birlikte Diyarbakır cezaevi direniş alanı
olmuştur. Devrimci Yol militanı Orhan Keskin diğerleri ile birlikte açlık
grevine girmiştir. Dışarıda kalanlar ise ilişkilerini korumakta ve cezaevindeki
direnişe destek olmaya çalışmaktadır… Diğer taraftan da bir kesişme noktasıdır,
Suriye geçiş ve oradan gelenlerin ana gerilla birliği ve diğer direniş
noktaları ile lojistik destek üssü gibidir.
Yeni siyasi merkez
kurulmalı mı, yoksa...
Ortadoğu’daki
(Suriye) yeniden toparlanma toplantısı ve orada toplantılar sonucu ortaya çıkan
Faşizme Karşı Birleşik Devrimci Cephe çalışması ve kısa sürede Devrimci Yol
öznelinde sönümlenmesi ve o sönümlenmeye paralel olarak Almanya merkezli olarak
başlayan liberal düşüncenin hareket içinde hayat bulması. Göçmen olmanın
gerekliliklerini yerine getirmek isteyenler “yapmadık bu işi” diyerek geri
çekilip, yaşam alanlarında sorunlara sahip çıkılması ve hayal kırıklıkları ve
de aynı anda o harekete tepki olarak başlayan bu süreçte inat ile profesyonel
devrimci ilişkileri koruma, ekonomik sorunlar ile baş etme ve yakalanan ve
ölümler, lojistik destekler… Dağda varlığını koruyan “Ana Gerilla Birliği”nin
kendisini dağıtması ve hareketin resmi olarak son direniş hattının dağılması
süreci…
İstanbul geri
çekilişte itirafçının "komutan"ı yakalatması...
O süreç içinde hala varlığını
koruyan otonom örgütlükler de mevcuttur. Diyarbakır bu ilişkilerin hala var
olduğu alanlardır. Dağılma, toparlanma denemeleri ve Avrupa'ya çıkış…
İlişkileri korumuş ve
mücadeleye etmiş bir örgütlülük alanıdır. Devrimci Yol adına 1984 yılına kadar
ne yapılmışsa Diyarbakır ile bir bağı olmuştur.
Bugün dahi zaman
zaman Kürt Sorunu konusu açıldığında bu konuda kulaktan dolma bilgiler
dillendirildi, fakat bu kitap ile bir somut çalışmaya dönüşmüş. Buradan
öğrendiğimiz o dönemde Kürtçe isimde "Şoreşger Reya" afiş çalışması
yapılmış...
Bilinmeyene doğru bir
yolculuktur kitabın 12 Eylül sonrası örgütlülüğü konusunda… Darbe olmuştur ama
teslim olmamış devrimciler hala vardır ve bir şeyler yapmaya çalışmaktalar,
üstelik merkezi yapısı çökmüş olmasına rağmen… O yaşanan süreçte her türlü
riski alan, direnen, hayatlarını ortaya koyan bu devrimciler unutamaması
gereklidir…
Kitabın son bölümünde
"Kürt Sorunu" konusunda devrimci Yol dergisi sayfalarından derlenmiş
toplu bir özet var... Bu sayede Devrimci Yol dergisinin Kürt sorununa karşı
bakışı nedir sorusunun yanıtını bulacaksınız. Homojen bir kitle yaratma hedefi
olan derginin yazısız yazan yazarları bir konuda homojen oturmuş bir bakışı
olup olmadığını yazıyı okuduktan sonra kendi kendinize sorup yanıt verebilirsiniz…
Kitabın bir bölümü de
bu zaman içinde hayatını kaybeden güzel dostlarımıza ayrılmış, elbette hepsi bu
kitabın içinde bulunmuyor, o zaman içinde kırda, işkencede hayatını
kaybedenleri liste halinde verilmiş olsaydı daha güzel olurdu diye düşündüm...
Gerçi diyeceksiniz ki "Unutulmasınlar Diye" kitabı var, fakat
olayların yaşanan, içinde olanlara ait bir derleme kitabında bir kere daha olsa
da isim olarak (satır aralarında olmasına rağmen) liste halinde kitabın sonunda
verilmeliydi diye düşündüm...
Kitap bir dizi o
dönemde yaşamış, yaşayan ya da aramızda ayrılmış kişiler ile yapılan
görüşmelerin bir derlemesi, yeniden kurgulanarak yani tarihi dizine uygun
olarak bölümlerin oluşturulduğu bir kitap olmuş. Emeği geçen ve katkı sunanlara
teşekkür ederim, çünkü tarihe bırakılan her küçük not bizim üzerimize yazılacak
olan tarihi çalışmaları için kaynak görevini görecektir. O dönemde yaşananlar
ve o yaşananlara duygusal bakışlar her ne kadar satır aralarında gizlenmiş olsa
da bizi sıcak bir şekilde sarmalıyor…
İsmail Cem Özkan
Diyarbakır’da
Devrimci Mücadele (1976-86),
Hayati Yıldız,
Notabene Yayınları,
ISBN: 9786052604021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.