Galata Gazete


24 Ocak 2024 Çarşamba

Diyarbakır’dan…

Diyarbakır’dan…

 

12 Eylül bugünden o günlere bakarken bir yenilgi tarihi olarak okuyoruz, yenilginin nedenleri ve sonuçlarını her birey kendisine göre tanımlamaktadır, fakat tarih yazıcıları o günleri anlatırken daha genel, bugünkü bakışa göre yeniden yaratmaktadır. Yeniden yaratılır tarih anlatımları ve sonuçları, fakat önemli olan o günlere dair o günleri yaşayanların anlatımlarıdır, tarihe bıraktıkları notlar ileride o dönemi anlatmaya çalışanlar için elde bir veri sunacaktır… Her ne kadar her anlatım subjektif olsa da tarihi algılayışın da subjektif olduğunu vurgulayalım. İçinde bulunduğumuz kültürel ve ideolojik birikimlerimiz algılarımızı belirler…

 

12 Eylül yakın bir tarihtir ve henüz bitmiş değildir, devam eden sürecin genel bir tarihi yazılamaz ama o sürecin anları ile ilgili düşünceler ve bakış açıları ortaya konur. Bugünden o günlere bakışımızı belirleyenler elbette bizim içinde bulunduğumuz siyasi atmosferdir. O döneme benzeyen bir hareket yoktur, çünkü antifaşist mücadeleyi ortaya çıkaran sivil faşist bir saldırı fiili olarak söz konusu değildir. Elbette baskı, saldırı vardır ama o da biçim değiştirmiş ve daha sinsi, daha incelikli, daha yasalar ile üstü kapatılmış bir saldırının altında olduğumuz gerçeğini de ortadan kaldırmaz.

 

12 Eylül öncesi ve sonrası yayınlanan bir iki sayıda Devrimci Yol dergisi yazısız yazılar çıkar, orta sayfada yazılar ise hareketin duruşunu, ideolojisi, ne yapmak istediğini anlatan ve okuyucusuna mesaj verdiği yerdir. İmzasız yazı yazmanın nedeni illegal olması anlamında değildir, çünkü yazıyı kimin yazdığı, kimlerin redaksiyonundan geçtiği sanıldığı gibi gizli değildir. Gizli olmadığını 12 Eylül sonrası gelişen operasyonlar ve yakalamalar ile ortaya çıkmıştır. Dergide yazıların imzasız olmasının kendi okuyucusuna bir illüzyon yaratması, o belirsizliğin ortaya çıkardığı bir güç vardır, çünkü daha fazla ilgi çekecektir. Kişilerin ismi üzerinden değil, hareket üzerinden tartışma yapılmasını sağlamak ve hareketin görüşü olduğu için tartışılan şey hareketin kendisi olması gerçeğidir… Bülent Forta işkence altına olduğu sırada merkez komite ya da yazı kurulunun yakalanması ile “illüzyon bitmiştir, bu iş buraya kadarmış” diye ilk tepkisini koymuştur. Diğer taraftan da imzasız yazılar ile Devrimci Yol okurunu bir anlamda homojen düşünme, gelişen olayla benzer tepkilerin oluşmasını amaçlamaktadır… Elbette istem ile yaşananların arasında bir uçurum vardır, ülke sathında açılan her Devrimci Yol davası kendi içinde özgündür ve farklı mesajlar vermektedir… Merkezi bir yapısı ve merkezi olarak müdahale edilmesine rağmen, örgütsel şema yataydır…

 

"Diyarbakır’da Devrimci Mücadele (1976-86)" Hayati Yıldız'ın kitabını okudum. Kitabın en önemli özelliği devrimci hareket olan Devrimci Yol'un en zayıf karnını tarihi olayları anlatırken yorumladığına şahitlik ediyoruz. Kürt sorununa bakış açımız her ne kadar nettir denilmiş olsa da net olmadığı yaşanmış tarihi deneylerden öğreniyoruz.

 

Kitap, Diyarbakır merkezli bir çerçeve içinde olaylara bakmaktadır. Dersim, Elazığ, Van, Tatvan, Malatya... Devrimci Yol içinde Kürt sorunu ve o sorun çerçevesinde merkez ile yerelin çatışmasını kitabın içindeki anılardan öğrenmekteyiz...

 

Kitap iki bölümden oluşmaktadır, ilk bölümde Gerçek Bir "Bölge Örgütü"ne Dönüşme Çabası, Ferda Koç’un değerlendirmesi bulunmaktadır. Sıkıyönetim Altında Sol İçi Çatışma, Reşat Keskin burada Kürt örgütleri ile henüz örgütlenme başında olan devrimcilerin çatışmasından ve bakış açısından bahsetmektedir. Süleyman Doğan’ın Diyarbakır’da örgütsel çalışmalar, örgüt evlerinin ayarlanması... Örgütsel ilişkiler ve yerelde gelişen kişisel inisiyatiflere merkezi müdahaleyi ise Yaşathak Aslan anlatmaktadır.

 

İkinci bölüm ise sıkıyönetimin askeri cuntaya evirilmesi ve o süreç içinde hareketin ilişkilerinin korunması ve faşist darbe süreci içinde bir takım direniş hareketlinin örgütlenmesi ve eylemler… Mahmut Memduh Uyan’ın ve Yaşathak Aslan’ın Diyarbakır değerlendirmesi. Anıları birbirini izleyen tarih dizimine dikkat edilerek yaşanmış olayların ayrıntılarına doğru yolculuk yapıyoruz. Kişilere yansıyanlar ve kişilerin öznel bakışından ortak bir bakışa doğru yolculuk...

 

Diyarbakır’a okumak için gelen gençlerin bir araya gelip Devrimci Yol’u orada bir zemin bulmasına çalışması ve üniversite içinde örgütlüğünün oluşumu. İlk başlarda bir iki kişinin kişisel çalışması olarak algılanır, Gürbüz Çapan’ın, Ferda Koç’un ve Orhan Keskin’in inisiyatifi ile okul ve yaşam alanlarına doğru genişleyen bir örgütlenme çabası… Kürt merkezli siyasi oluşumlar ile ilk çatışmalar ve fikri düzeyde başlayan çatışmanın fiziki çatışmaya doğru evirilmesi. Kişisel inisiyatifler ile bu çatışmanın kısa sürede sonlandırılması.

 

Diyarbakır özgün bir yerdir, orada sivil faşist hareket yaşama şansı bulamamış, hatta örgütlenme çalışmaları geri püskürtülmüştür. Alpaslan Türkeş’in siyasetinin engellemesi ile Diyarbakır sanki bir solun ve Kürt örgütlerin nefes aldığı ve kedisini ifade ettiği alan olmuştur. Kürt siyasi hareketlerin bir anlamda merkezi ve tarihten gelen başkent olmasının özelliğini göstermektedir. Diyarbakır tüm Kürt şehirlerin örgütlenmesinin merkezinde yer alır, orada örgütlenen tüm Kürdistan’da örgütlendiği anlamına bile gelir anlayışı hakimdir.

 

Diyarbakır’da sivil faşistler ile sıcak bir çatışma söz konusu değildir, fakat Elazığ gibi illerde sıcak çatışmanın olduğu alandır, bir anlamda o sıcak çatışma alanlarına lojistik destek verilmektedir. Yaşathak Aslan’ın iller arasında gidiş gelişleri Diyarbakır bir nefes alma alanı olarak ve sakin kafa ile düşünme alanı gibidir. Orada yapılan tartışmalar Kürt sorunu nedeni ile ayrı bir örgütlenme olması gerektiği üzerinde olur. Orhan Keskin bir dizi tartışmaya girmekte ve kendi görüşünü olgunlaştırmaktadır. Devrimci Yol dergisinde Kürt sorunu üzerine fazla bir yazı çıkmamaktadır, özgün yapısı ve buraya özgü örgütlenme konusunda çevresi ile bu konuda şikayetini belirtmektedir. O öyle bir boyuta gelmiştir ki, ayrı bir örgütlenme konusu merkezin sert müdahalesine neden olmuştur. Diğer illerde nasıl örgütleniyorsa orada ve Kürt illerinde de öyle örgütlenmeye devam edilecektir…

 

Diyarbakır sıcak çatışmanın olmadığı bir yerdir ve burada yapılan çalışmalar buraya özgü olmak zorundadır… Yazılamalar, formlar, afişler, orada kurulan matbaa, el ilanları, kuşlamalar ve grafik bölümünün dahi orada oluşması…

 

Kürt sorununa Devrimci Yol nasıl bakıyordu, bir de yerel sorumlu olan Orhan Keskin notlarını düzenleyerek Yaşathak Aslan’ın merkeze rağmen kendi insiyatifi ile bir broşür yayınlar, o yayın sonrası kendisine gelen merkezden tepkiler ile o broşürün kısa süre içinde dağıtımdan alınması bu kitabın içinde yer alan tarihi bir bilgidir. O broşür günümüze kadar ulaşamamış...

 

12 Eylül darbesi gelmiştir…

 

O darbeye özgü geri çekilme ya da mücadele konusu artık sıcak gündemleridir. Ne yapılması gerektiği konusu tartışılmakta ve önlemler alınmaktadır. Deşifre olmuş adresler değiştirilir… Afişler asılır, duvar yazıları yazılır, direniş yolu seçilmiştir.

 

Yakalananlar direnişe geçmiştir. Kürt devrimciler ile birlikte Diyarbakır cezaevi direniş alanı olmuştur. Devrimci Yol militanı Orhan Keskin diğerleri ile birlikte açlık grevine girmiştir. Dışarıda kalanlar ise ilişkilerini korumakta ve cezaevindeki direnişe destek olmaya çalışmaktadır… Diğer taraftan da bir kesişme noktasıdır, Suriye geçiş ve oradan gelenlerin ana gerilla birliği ve diğer direniş noktaları ile lojistik destek üssü gibidir.

 

Yeni siyasi merkez kurulmalı mı, yoksa...

 

Ortadoğu’daki (Suriye) yeniden toparlanma toplantısı ve orada toplantılar sonucu ortaya çıkan Faşizme Karşı Birleşik Devrimci Cephe çalışması ve kısa sürede Devrimci Yol öznelinde sönümlenmesi ve o sönümlenmeye paralel olarak Almanya merkezli olarak başlayan liberal düşüncenin hareket içinde hayat bulması. Göçmen olmanın gerekliliklerini yerine getirmek isteyenler “yapmadık bu işi” diyerek geri çekilip, yaşam alanlarında sorunlara sahip çıkılması ve hayal kırıklıkları ve de aynı anda o harekete tepki olarak başlayan bu süreçte inat ile profesyonel devrimci ilişkileri koruma, ekonomik sorunlar ile baş etme ve yakalanan ve ölümler, lojistik destekler… Dağda varlığını koruyan “Ana Gerilla Birliği”nin kendisini dağıtması ve hareketin resmi olarak son direniş hattının dağılması süreci…

 

İstanbul geri çekilişte itirafçının "komutan"ı yakalatması...

 

O süreç içinde hala varlığını koruyan otonom örgütlükler de mevcuttur. Diyarbakır bu ilişkilerin hala var olduğu alanlardır. Dağılma, toparlanma denemeleri ve Avrupa'ya çıkış…

 

İlişkileri korumuş ve mücadeleye etmiş bir örgütlülük alanıdır. Devrimci Yol adına 1984 yılına kadar ne yapılmışsa Diyarbakır ile bir bağı olmuştur.

 

Bugün dahi zaman zaman Kürt Sorunu konusu açıldığında bu konuda kulaktan dolma bilgiler dillendirildi, fakat bu kitap ile bir somut çalışmaya dönüşmüş. Buradan öğrendiğimiz o dönemde Kürtçe isimde "Şoreşger Reya" afiş çalışması yapılmış...

 

Bilinmeyene doğru bir yolculuktur kitabın 12 Eylül sonrası örgütlülüğü konusunda… Darbe olmuştur ama teslim olmamış devrimciler hala vardır ve bir şeyler yapmaya çalışmaktalar, üstelik merkezi yapısı çökmüş olmasına rağmen… O yaşanan süreçte her türlü riski alan, direnen, hayatlarını ortaya koyan bu devrimciler unutamaması gereklidir…

 

Kitabın son bölümünde "Kürt Sorunu" konusunda devrimci Yol dergisi sayfalarından derlenmiş toplu bir özet var... Bu sayede Devrimci Yol dergisinin Kürt sorununa karşı bakışı nedir sorusunun yanıtını bulacaksınız. Homojen bir kitle yaratma hedefi olan derginin yazısız yazan yazarları bir konuda homojen oturmuş bir bakışı olup olmadığını yazıyı okuduktan sonra kendi kendinize sorup yanıt verebilirsiniz…

 

Kitabın bir bölümü de bu zaman içinde hayatını kaybeden güzel dostlarımıza ayrılmış, elbette hepsi bu kitabın içinde bulunmuyor, o zaman içinde kırda, işkencede hayatını kaybedenleri liste halinde verilmiş olsaydı daha güzel olurdu diye düşündüm... Gerçi diyeceksiniz ki "Unutulmasınlar Diye" kitabı var, fakat olayların yaşanan, içinde olanlara ait bir derleme kitabında bir kere daha olsa da isim olarak (satır aralarında olmasına rağmen) liste halinde kitabın sonunda verilmeliydi diye düşündüm...

 

Kitap bir dizi o dönemde yaşamış, yaşayan ya da aramızda ayrılmış kişiler ile yapılan görüşmelerin bir derlemesi, yeniden kurgulanarak yani tarihi dizine uygun olarak bölümlerin oluşturulduğu bir kitap olmuş. Emeği geçen ve katkı sunanlara teşekkür ederim, çünkü tarihe bırakılan her küçük not bizim üzerimize yazılacak olan tarihi çalışmaları için kaynak görevini görecektir. O dönemde yaşananlar ve o yaşananlara duygusal bakışlar her ne kadar satır aralarında gizlenmiş olsa da bizi sıcak bir şekilde sarmalıyor…

 

İsmail Cem Özkan

 

Diyarbakır’da Devrimci Mücadele (1976-86),

Hayati Yıldız,

Notabene Yayınları, ISBN: 9786052604021

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.