Galata Gazete


20 Ocak 2024 Cumartesi

Yarın belirsiz mi?

Yarın belirsiz mi?

 

Elbette içimizde bugünden yarını düşünen birçok insan vardır, yarın hangi ödemeyi yapacağını, kiminle görüşeceğini, işi varsa işinde yapması gerekenleri düşünen, fakat eskisi gibi daha uzun vadeli düşünen var mı?

 

Yaşadığımız zaman diliminde, uzun vadeli düşünenin bile içinden çıkamayacağı büyük bir belirsizlikler mevcut, çünkü var olabileceklerini düşündüğümüz birçok şeyin bugün var olma ihtimali dahi az, emekli hayalleri bile açlık ile sınana emeklilere bakınca yok oluyor, nedir bu zaman dilimin bize hükmettirdiği karamsarlık ve onun getirmiş olduğu belirsizlik?

 

Öyle bir belirsizlik içindeyiz ki, tarihin bugüne yansımasına bakar olduk, tarih acaba bize ne fısıldamaktır?

 

Uzun zamandır geçmişi anımsatan ve onun üzerine konuşan bir topluluk olduk. Yayınlanan dünü anlatan kitaplarda kendimizi aradık, belki kendi hikayemizi o geçmişe kolajlardık... Yarına karşı duyulan belirsizlik ve korku bizi geçmişin anılarında ve yeniden yaratılan gerçeklik içinde vicdanımızı rahatlatıyoruz... Masa başında açılan bir rakı şişesi ve geçmişin türküleri, marşları tekrar edilirken bile o geçmişte yaşarken duymadığımız duyguları ve yoldaşlıkları içimizde yeniden yaratıyoruz...

 

Uzun zaman oldu dünü konuşmaya başlayalı ve bizler dünü konuşan örgütlü bireyler olduk. Yeni örgütümüzün adı; dünde yaşayan ve dünü özleyenler birliği... Aidatımız dün, yaptıklarımız ya da yapamadıklarımız... Dillendirilmeyen şeyler o kadar çok ki, dillendirdiklerimiz onların üstünü örtüyor.

 

Bir prense bir Sırp tarafından vurulacak ve Birinci Dünya Savaşı başlayacak! Şimdi hangi ülkede bir prens, hangi ülkenin vatandaşı tarafından vurulacağını bekliyoruz!

 

Karanlık zamanların tarihi olur mu?

 

Tarihçiler o gördükleri insanlık dışı uygulamaları anlatacak mı? Yoksa hepsi doğal ve olması gerektiği için olmuştur mu diyecekler? Geçmişin eleştirisini ancak geçmişin örgütlü yapısından daha iyi bir örgütlü yapı olunca mı eleştirmiş olacak ya da geçmişin eleştirisi bugün yaşadığımız an mı denilecek?

 

Tarihi doğru okuduğunu iddia edenlerin kurduğu ya da kuracağı oluşumlar neden bana hep sorunlu geliyor? Konuşulmayan, tartışılmayan geçmiş, kime göre gerçek olarak algılanacak? Çünkü durduğu noktaya göre, siyasi atmosfere, baskın olan ideolojiye ve dünyada ki çıkar çatışmasına göre geçmiş sürekli yeniden yaratılıyor, hangi zamana göre doğru kabul edilenler, hangi zamana göre yanlış çıkacağını, kim karar verecek? Elbette hepimiz biliyoruz, güçlü olan, çünkü “güçlü olanlar yenilenlerin tarihini çıkarlarına uygun olarak yeniden yazar!”…

 

Girdabın içindeyiz, dışarıda olan ancak bunun farkında!

 

Hepimiz büyük girdabın içine girdik, her birey bunun içinde savruluyor, savrulma hali geleceği belirsiz yapmakta... Bu belirsizlik insanlarda karamsarlık, korku, çaresizlik hissi vermekte ve ondan dolayı mutsuzluk üstlerine yapışmış olarak hissediyor...

 

Bu çaresizlik hali bir bölüm insanı; etnik temelli bir arada olmayı, bir bölümü inanç birlikteliği içinde olmayı seçiyor. Sınıf bilinci olanların bu savrulma sırasında oluşan siyasi girdapların arasında ya milli, ya da inancı dolayısı ile saflara iteklenme riski içinde, çünkü dini ya da milli duygular ile yapılan savaşlarda taraf olmaya zorlanacaklardır. Milli ya da dini inanç olanlar elbette bu savrulma içinde her ne kadar bir arada olmuş olsalar da ekonomik olarak en diplerde yaşamayı da peşinen kabul etmiş olurlar, çünkü onların önceliği seçtikleri aidiyet... Sınıf bilinci ise burjuva yaşamını hedef olarak görür ve o seviyede yaşamak için mücadele eder, genel olarak kafalarda sınıf bilinci olmayanlar burjuvaları ortadan kaldırıp, kendi yaşamlarını standart haline getirme hayali içindedir, ki bu mücadele etme azmini ortadan kaldırıp, sadece yerine gelsin diye yapılan eylemler içinde kendisini bulur...

 

Büyük çatışma yakında mı?

 

Hepimiz büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyoruz, bu hesaplaşma sermaye sahiplerinin piyasadan daha fazla kendi lehlerine alan açma kavgasıdır... Bu gelmekte olan savaş kapitalizmin içinde yaratmış olduğu doğal krizdir...

 

Kapitalist sistem her zaman kendi içinde krizleri masumları, halkları öldürüp, onların kanları ile can suyu sağlamayı hesaplar… Birinci ve ikinci bölüşüm savaşında ölen insanların, oluşturulan düşmanlıklar ve nefret söylemleri bugün yeniden keşfedilmekte ve füzeler ile o öteki olanlar üzerinde ve o coğrafyalarda hibrit savaşlar verilmektedir... Bu savaşların yaratmış olduğu atmosferde insanlar göçe zorlanmak da ve mülteci kavramını ortaya çıkarmakta ve savaş için kapitalist devletler içinde kamuoyunun oluşumu ve savaş için gerekli olan düşmanlıklar ve nefret söylemleri geliştirilmesine sebep oluşmaktadır. Göçmenler ve mülteciler gelişmiş ülkelerin savaş için kendi kamuoyunu ikna etmek için kullandıkları birer araca dönüştürülüyor, aynı zamanda bunlar savaşlarda ön saflarda çatışmaya gönderilecek paralı askerler olarak da görülmektedir…

 

İkinci dünya savaşı sırasında Amerika oturum almak isteyenleri öncelikle savaşa gönderdi, sonra onlara eğer sağ kalırlarsa oturum vereceğini bildirmemiş miydi? Savaşta göçmenler ile öteki görülen ve eşit vatandaşlık hakkı olmayan siyahiler aynı cephede aynı ülkenin çıkarı için kanlarını toprağa bıraktı ya da kan akıttılar…

 

Irkçı sağ birçok ülkede iktidar koltuğuna oturdu bile!

 

Bugün ırkçı partilerin seçim ile iktidara doğru emin adımlarla yürüyüşleri sistem için strateji oluşturulan amacına uygun bir yol izlemektedir... Faşistler bugün sevimli yüzlerini göstermektedir ama iktidarı tam ele geçirdikleri gün Mussolini,  Hitler’in tercihleri ve amaçları da ortaya çıkacaktır... Irkçı sağ düşman olmandan ve onun ile çatışmadan iktidar koltuğunda uzun süre kalamaz.

 

Sıkıştırılmış bir zamanda, zaman ve tarih kırılmaktadır…

 

Sıradan bir insan dünyanın hangi şehrinde olursa olsun kendisini sıkıştırılmış ve çaresiz olarak görmektedir...

 

Elbette bir çıkış yolu vardır, bize birinci büyük paylaşım savaşında Lenin ve arkadaşlarının oluşturduğu çıkış yolu önümüzü aydınlatmaktadır... “Enseyi karartmadan” sınıf mücadelesini yükselten ve sınıf dayanışmasını güçlendiren her hareket kapitalistlerin kronikleşmiş savaş çılgınlığından çıkış yoludur...

 

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.