Neredeyse Eşittir!
Hayatımız
bu sistem altında para üzerinde, yani kapital üzerinde devam eder, “kapitalin
kadar hayatı güzel ya da sürünerek yaşarsın”, çünkü kapital her şeyi
metalaştırır, hayallerimizi bile!
Basit,
sıradan yaşamak yerine daha karmaşık, anlaşılmaz ilişkiler içinde bizler birçok
şeyi düşünmeden yaşarız. Kapitalist ilişkiler düşünmek için bize o zamanı da
vermez, çünkü “düşünme ihtiyacını karşıla!”. Bu sistem içinde ihtiyaç sonsuz
gibi algılatılır, her gördüğümüz, bize her sunulan sanki bizim ihtiyacımızdır…
Neden biz
sürekli karmakarışık ilişkiler içinde yaşıyoruz, neden biz basitçe çevremizde
olanları algılamıyor ve altında başka şeyler arıyoruz?
Bu
arayışlar bizde neden belirsizlikler oluşturuyor ve belirsizliğin olduğu
noktada “korku” her şeye hükmeder…
Kapitalizm
hükmetmek için bilerek mi belirsizlikler yaratmakta? Neden bu sistem içinde içimizde
çocuğu korumak ve büyütmek yerine korkuyu büyütüyoruz? Biliyoruz ki, çocuklar
kolay kolay korkmaz, korkunç denilen şeyi gidip sevebilir hatta ama büyük biri
öyle önyargılar ile doldur ki bırakın elini sürmeyi adını duyar duymaz
tiksinir, korkar, uzaklaşır… Bu sistem bizim bir şeylerin farkına varmamızdan
korkuyordur belki, korku hem yönetileni hem de yöneteni yönlendirir, ona göre
strateji geliştirir…
Ne kadar
kazanıyorsun? Kime hizmet ediyorsun?
Ne kadar maaş
aldığını sadece “sen bil” ama başkası bilmesin, çünkü kazancı açıklamak bile
günümüzde işten atılma sebebidir. İşten atılanın iş bulma şansı sanki yok
gibidir, çünkü çevremizde o kadar diplomalı işsiz var! Diplomalı işsizler bizim
işimizde boşalacak pozisyonu bekler! Bize durmadan bu sistem fısıldar “sana verilen
görevi yap, ‘gözünü kapat, işini yap!’ ne bekleniyorsa senden onu yerine getir!”
Oyunumuz günlük
kıyafetler içinde bir sunucunun elinde para dolu şeffaf bir kasa ile gelip
seyirciye soru sorması ile başlar, soru basittir ama o basit olanı cevaplamak
zordur.
Seyircilerin
arasından ses gelir, ister istemez kulağımız o tarafa doğru yönelir…
Seyirciden
beklenen cevabı beklenirken arkadan biri para istediği ses gelir… Karşıya
geçecektir ama parası yoktur, yardım istemektedir. Her işlek caddede gördüğümüz
modern dilencilik!
Oyun
yazarı kendi ülkesinin normlarına göre yazmıştır ama uyarlama ya da çeviri
yapılırken orijinaline sadık kalınır, ben ise bu sadık kalmak yerine uyarlama
tarafındayım. Oyun sürerken Amerika’da popüler olan oda tiyatrosunda kullanılan
küfürler bizim dilimizde sırıtmaktadır, bize özgü küfürler varken Amerika ya da
İngilizce düşünceye göre küfürler yerleşince hiç hoş olmuyor… Bizim
kültürümüzde küfrün de bir adabı ve sırası vardır ve çok doğaldır!
Dilencinin
adının Cihan olduğunu öğreneceğiz. Cihan tesadüfen çıkmış bir isim değildir, “evren,
dünya” anlamlarını içinde barındırır, demektir ki dilenen bir dünya var, bu
sistemin bir parçasıdır.
İlk
çağrışımlar, ilk izlenimler oyunun nasıl bir yol izleyeceği konusunda bir fikir
verir… Aslında oyun izleyiciye bir önyargı oluşturur, o açılan yoldan seyirciyi
kendi dünyasına davet eder…
Sahnenin
ortasında iki sandalye, tüller ile süslenmiş, bir market arabası… Çok sade bir
sahne, bu bize fazla bir şey anlatmıyor başlangıçta ama ilerleyen zaman içinde
ne kadar doğru düşünülmüş bir dekor ve sahne düzenlemesi olduğunu anlıyoruz.
Sahnede oyuncular, aynı zamanda modern dans ile oyunun akışına katkı sunarken,
nelerin vurgulanması gerektiğini çıkardıkları sesler ve vücut dili ile
seyirciye ulaştırırlar… Her birinin mimiklerini, vücut dilini çok başarılı
buldum, oyunu bir görsel şölenine döndürüyorlar… Bu şölene ses, ışık katkısı
hem anlatım dilini hem de oyunun içeriğini seyirciye doğru ulaşmasını sağlıyor.
Sağ tarafta yukarıda asılı olan ekran ile hangi bölümde olduğumuz, hangi konu
işlendiğini semboller ile anlatılmakta... Bekleme salonlarında müşteriye bilgi
veren bilgi ekranı gibi düşünülmüş…
İç içe
geçmiş öyküler, postmodern dil ve kurgu ile birbirine bağlanmış metinler
sahnede hayat bulurken, seyirci de hangi öykünün nerede başladığını ve nasıl
devam ettiğini dansçıların içinden öne çıkan oyuncuların mimikleri,
davranışları ile o öykünün devamına hemen geri dönebilmektedir. Kopukluk sadece
arada öteki öykünün anlatımı ile olmuştur, bir karmaşa vardır ama karmaşa
bilerek oraya yerleştirilmiştir. Kara mizahın tüm öğelerinin kullanıldığı dilde
elbette bir sınıf vurgusu yerine, sistemin kurbanı olan bireylerin kendisine
yansımasını anlatımına şahitlik ediyoruz…
Beyaz
yakalı ya da yaka rengi ne olursa olsun her bireyin kendisini bulacağı bir oyun
sahneye konmuş, eğlendirirken seyircisini iğneleyen bir dili vardır… İşini
kaybeden bir kadın, işini alan kadını bir kaza süsü verip arabanın altına
atması ve onun ile hastaneye kadar gelmesi, hastanede öldürmek için fırsat
kollayıp öldürmemesi sonucu, ertesi gün işyerine gidip kaybettiği işini geri
isteyen kadının o muhtaç sesini bu oyunun içinde bize bir şeyler fısıldar…
Oyuncuların
her birinin ismini ne yazık ki tam bilmiyorum, o yüzden yanlış bir isim yazmak
yerine genel olarak vurgulayalım, her oyuncu yaptığı rolde çok başarılıydı,
amatör ruh ile yapılmış ama profesyonel bir oyunun için o karanlık salonda
olmaktan büyük bir mutluluk duydum…
Cihan
rolünü yapan aslında kapitalist sistemin kurbanıdır ama aynı zamanda öteki
yüzüdür. Kurnazdır, sistemin açığından yararlanmaktadır, hep hayali olarak
sunulan ablasının bir gerçek olduğu, öteki yakada yaşadığı gerçeği ile
karşılaşırız.
Cihan’ın
anlattığını yaşayan, çaresiz ama iş bulma umudu olan yeni üniversite mezunu ama
iş arayan genç Cihan’a karşı acımasızdır, öfkelidir. Cihan’a karşı gösterilen
şiddeti ve sonrasındaki vicdani hesaplaşması oyunun mizahi yönünü vurgular… başka
bir öyküde üniversiteyi bitirmiş, o üniversitede öğretim üyesi olmayı düşünenin
çaresizliği, yen kurduğu ailesinin ihtiyaçları o kadar güzel bir dille
anlatılır ki, o dili hem vücut, hem de dansları ile ortaya koyanların, dans
sırasında oluşturdukları mimikler görmeye değer… Modern dansın tiyatro içinde
uyarlaması muhteşem olmuş…
Oyunda
emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum, oyuna verilmiş parayı çıkışta isteyen
bir seyirci olacağını düşünmüyorum, alın terleri ile hak ediyorlar…
Bu
sistemde yaşayan yönetilen herkes neredeyse eşittir, trajikomik tiyatro
sahnelerde zaman zaman yer almaya uzun yıllar devam edecek gibi…
İsmail Cem
Özkan
Neredeyse
Eşittir
Yazan:
Jonas Hassen Khemiri
Çeviri: Hasret Güneş
Yöneten: Serpil Göral
Müzik:
Berkay Özideş
Koreografi: Hicran Akın
Sahne-Grafik-Afiş Tasarımı: Veli Kahraman
Kostüm
Tasarımı: Nihan Şen
Işık
Tasarımı: Muhammet Uzuner
Oynayanlar:
Dorukhan
Kenger
Ela
Güldüren
Kerem
Aktı
Mithat
Seçinti
Nihal
Parlak
Özge
Doğan
Seren
Köken
Serhat
Güney
Yusuf
Kısa
Kostüm
Uygulama: Seren Köken
Reji Asistanı-Efekt Kumanda: Gözde Yıldız
Işık
Kumanda: Ekin Bora Boran
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.