Kemalist Paradigma ile Sol Yaratılır mı?
Türkiye’de sol hareketin büyük kısmı, tarihsel olarak
Kemalist paradigmadan etkilenmiş ve bu çerçevede şekillenmiştir. Ancak bu etki,
solun bağımsız bir ideolojik duruş geliştirmesinin önünde ciddi bir engel
hâline gelmiştir. Gerçek bir özgürlük mücadelesi, tarihsel ezberlerin dışına
çıkılarak, özgün düşünsel zeminlerin yaratılmasıyla mümkündür.
27 Mayıs darbesi sonrası oluşan ve “68 Kuşağı” olarak anılan
nesil, başlangıçta Kemalist’tir. Çünkü onlara öyle bir algı içinde eğitim
verilmiştir ki, solcu olmak; Kemalist, laik ve hukuk düzenini savunan biri
olmakla eşdeğer görülmüştür. TİP (Türkiye İşçi Partisi), kendi varlığını 27
Mayıs’a dayandırmış ve “O olmasaydı biz olmazdık.” demiştir.
Bunun elbette tarihsel bir derinliği vardır.
Sovyet dış politikası, 20. yüzyıl boyunca, anti-emperyalist
cephe anlayışı doğrultusunda Türk solunu Kemalist rejimle uyumlu hareket etmeye
yönlendirmiştir. Bu stratejik yaklaşım, ideolojik bağımsızlık yerine jeopolitik
uyumluluğu öncelemiştir. Nitekim TKP, Moskova’da bir temsilcilik dahi açamamış;
bu, Sovyet-Türkiye ilişkilerindeki hassas denge nedeniyle engellenmiştir. Bu teşvik,
Sovyetler Birliği yok olana kadar geçerli olduğu gerçeğini hiç unutmamak
gerekir.
TİP’i, işgal döneminde kurulan partilerden sonra bu ülkeye
özgü sol akımın ilk gerçek adımı olarak değerlendirebiliriz. TİP içinde
başlayan tartışmalar, gençlik hareketi ve sonrasında oluşan MDD (Milli
Demokratik Devrim) hareketi, Sovyetler Birliği etkisine karşı bir isyanın
sessiz hâlidir. Milli temelli başlayan bu ayrışma, zamanla THKO, THKP-C, TKP-ML
gibi hareketleri doğuracak gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Bu hareketleri
oluşturanlar da başlangıçta Kemalist gençlik hareketi içindeydi; anayasayı
savunma adına mücadele etmekteydiler.
Eğer bu hareketlerin yalnızca başlangıcını referans
alırsanız, Kemalizm’den kopmanız zorlaşır; bu da sizi, karşı çıktığınız
sistemin ideolojik sınırları içinde kalmaya mahkûm eder. Ancak bu farklılaşan
gruplar, kendi özgün örgütsel yapılarını kurduktan sonra yazdıkları ve
davranışlarına bakarsanız, bu ülkeye özgü “Tam Bağımsız Türkiye / Kürdistan”
idealini ortaya koyan bir hareket oluşturduklarını görürsünüz.
O dönemde bazı önder kadrolar, zamanla Kemalizm’le aralarına
ideolojik mesafe koyma çabası içine girmiştir. Ancak bu çaba, dönem koşulları
nedeniyle çoğu zaman sınırlı kalmıştır.
TİP’in gelişimine baktığımızda, ilk defa — ve partinin kapatılmasını
göze alarak — Kürt sorunu masaya yatırılmış, bu konuda kongre toplanmıştır.
Partinin içinden de Kürt sorununu merkeze alan farklı sol yapılar doğmuştur.
Bugün hâlâ Kemalizm damarından inatla beslenmeye çalışan bir
soldan söz edilmektedir. Ancak bu inatla o yolda yürüyenlerin, düzeni
değiştirmek yerine düzeni restore etme derdinde olduklarını görürsünüz.
Kemalizm’le ideolojik bağını koparamayan bir sol, sistemin
meşruluk çerçevesi dışına çıkamaz.
Günümüzde bazı sol çevreler, Erdoğan karşıtlığını ideolojik
bir çerçeveden çok, refleksif bir muhalefet biçimi olarak kurgulamakta; bu da
solun sistem dışı alternatif üretme kapasitesini zayıflatmaktadır.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.