Sosyalist Elbiseli Bir Miras: TKP ve İttihatçı Gelenek
Cumhuriyet henüz kurulmamıştı. Ankara, dönemin yeni çekim
merkezi hâline gelmişti. Devletin İstanbul’dan taşınıp yeniden inşa edilme
süreci yaşanıyordu.
Tarihsel olarak bakıldığında, o dönemde ülkemizdeki sol
hareketler üzerinde esen rüzgâr Bolşevik değil, Spartaküs hareketidir.
Bolşevikler ise daha sonra TKP eliyle etkili olmaya başlayacaktır. Çünkü
onların (yani Bolşevik çizgiden etkilenenlerin) anlayışı, var olan bir devletin
gücünü arkasına alarak “devrim yolunda” yürümek yönündeydi.
Ama elbette, evdeki hesap çarşıya uymadı.
Tarihte birçok olay yaşanmıştır; ancak bizim en büyük
talihsizliğimiz, tarihteki ilk büyük sosyalist devlet olan Rus Sovyet Devleti'nin
güney sınırı olmamızdır.
İşgal altındaki İstanbul’da birçok sosyalist parti kurulmuş,
bu partiler dönemin işçi sınıfı içinde örgütlenmiş, Marx’ın resmini taşıyan
dergiler yayımlanmıştır. Sosyalizm ve komünizm fikirleri üzerine yoğun
tartışmalar yürütülmektedir. Bu tartışmalar içinde yer alanların önemli bir
bölümü, İttihat ve Terakki kökenli değildir.
İleride kurulacak olan TKP içinde ise daha çok
İttihatçılardan oluşan, “komünist elbisesi giymiş”, ülkeyi ya da devleti
kurtarmak isteyen, Türk burjuvazisi kültürüne sahip bireyler yer alacaktır.
TKP'nin dokusu, işgal altındaki İstanbul’da kurulmuş sosyalist partilerden
oldukça farklıdır. Üstelik bu parti, Komintern tarafından yönlendirilecek ve
biçimlendirilecektir.
TKP’yi kuran kadrolar, dönemin koşulları göz önünde
bulundurulduğunda, her biri birkaç dil bilen, iyi eğitim almış ve Enver, Talat
ve Cemal Paşa ile birlikte çalışmış kişilerden oluşmaktadır. Bugünkü solun
resmî tarihi ise Bakü’den başlatılır. Bunun nedeni, TKP’yi kuran kadroların
yenilmiş bir partinin (İttihat ve Terakki’nin) devamı sayılabilecek yapılarla
bağının olmasını görünmez kılmaktır. İstanbul, bu resmî sol tarih yazımında
özellikle göz ardı edilir.
Ankara’da yeniden kurulan ve dağılmış devleti toparlayan
iktidarın kökeni ile TKP’yi kuran kadrolar aynıdır. Aynı siyasal gelenekten
gelirler; fakat farklı tercihlerle farklı yollara yönelmişlerdir. Bu nedenle
hem Ankara’da şekillenen ve zamanla Kemalizm adını alacak olan anti-komünist
düşünce biçimi, hem de komünist kimliği taşıyan ama aynı kökten gelen sol
akımlar aslında aynı geçmişi paylaşırlar. Onları ortak zeminde buluşturan ise
“devleti kurtarma” düşüncesidir. Farklı yolları tercih edenlerin tek bir
düşüncede birleşmeleri bir rastlantı değildir. Dönemin en güçlüsü olan
Ankara’da buluşanlar ve onlara daha sonra katılmaya çalışan, Bakü’de buluşup
yeni konumlarına göre yol almak isteyenlerin çıktığı yol, Trabzon açıklarında
lider kadrosunun yok edilmesiyle tarihî bir kırılma yaşamıştır. Bu kırıma
rağmen Komintern, bu kırımı yok saymış ve etkisi altında olan kadroların
Ankara’daki harekete katılmasını teşvik etmiştir.
Bolşevik düşünce yapısında “devlet destekli bir devrim”
anlayışı ağır basarken, doğrudan “proletarya devrimi” düşüncesi Spartaküs
hareketinin temelini oluşturur. Bu iki ayrı tercih, oluşmakta olan siyasi
hareketlerin yönelimlerini belirleyecek ve her biri buna göre bir yol haritası
çizecektir. Bakü’de oluşan hareketin, devleti merkeze alarak Ankara’ya ulaşma
çabası anlaşılırdır. Çünkü onların zihninde şekillenen devlet destekli devrim
anlayışı, ancak devleti dönüştürmek ve o devletin çatısı altında örgütlenmekle
mümkün olabilirdi.
Bolşevik Partisi’nin tercihiyle oluşturulan parti ve
yapılar, “sistem içi” ve “devlet merkezli” bir sosyalist örgüt olarak
kendilerini konumlandırır. İlerleyen zamanlarda sık sık karşımıza çıkacak yasal
bir parti olma arayışı içinde, TKP kadroları sürekli girişimlerde bulunur; her
çok partili geçiş sürecinde TKP tarafından desteklenen ve bizzat kadroların yer
aldığı siyasi partiler kurulur, ancak bu partiler kısa sürede kapatılır. Hatta
imkân bulduklarında CHP içinde de örgütlenmek için yollar aramışlar; bu konuda
çeşitli örnekler de vardır.
Yukarıda açıklamaya çalıştığım duruştan dolayı, bu ortak
(İttihat ve Terakki Partisi) köken, komünist görünümlü bazı kadroların Ankara
iktidarı içinde yer almasını da anlaşılır kılar. “Kadro Dergisi”ni çıkaranların
büyük bölümü, komünist kimliğini cebinde taşıyan, ancak pratikte farklı
tercihler yapmış bireylerdir.
Bolşevik Partisi’nin etkisiyle TKP adını alacak birçok
girişimin içinde, zamanla Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası taraftarları
tasfiye edilecek ya da pasif konuma gelecektir. TKP tarihi içinde bu çekişme,
açık ya da gizli olarak hep varlığını korumuştur. Bir zamanlar “partimi
arıyorum” olarak adlandırdığım anlarda, aynı anda üç ayrı merkezi yapı olduğunu
iddia edenlerin oluşturduğu topluluklar vardı. Sonucu elbette Moskova’nın tavrı
belirleyecek ve diğer toplulukta olanlar her zaman “güvenilir” olmadıkları için
kuşkuyla izlenecektir.
Dr. Şefik Hüsnü’nün parti genel sekreterliğinden Komintern
üyeliğine geçiş süreci, bu çatışmanın görünür tarafıdır. Nâzım Hikmet’in
hayatının gizli kalmış tarafı da bu çatışmadır. Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Mihri
Belli ve daha niceleri; bu çatışmadan dolayı merkezi yapının dışında kalmış,
ama kendilerini TKP’li görenlerin tarihidir.
TKP’nin tarihsel gelişimi, Türkiye sol hareketinin yalnızca
örgütsel biçimini değil, aynı zamanda siyasal yönelimini ve ideolojik duruşunu
da belirleyen temel bir referans noktasıdır. Bu hareketin kökleri, İttihat ve
Terakki'nin kadrolarına dayandığı ölçüde, içinde taşıdığı devlet merkezli
siyaset anlayışıyla da şekillenmiştir. TKP'nin kuruluşu, dönemin politik
koşulları kadar, sosyalist mücadelenin devletle kurduğu ilişki biçimini de
yansıtır.
Olaylara nasıl baktığımız kadar, nereden baktığımız da
belirleyicidir. TKP’yi bir devrimci hareket mi, yoksa düzenle uzlaşan bir yapı
mı olarak değerlendirdiğimiz; tarihsel bağlamı nasıl kurduğumuzla doğrudan
ilişkilidir. Bakü’den İstanbul’a, oradan Ankara’ya uzanan çizgide yaşanan her
gelişme, bu hareketin ideolojik derinliklerinden örgütsel tercihlerine kadar
pek çok unsurun yeniden düşünülmesini gerektirir.
Geçmişiyle yüzleşebilen bir Türkiye sosyalist hareketi,
sınıftan kopuk olmaktan çıkarak; sınıf-devlet ilişkisini yeniden kurabilir,
geçmişin yerleşik ezberlerini ve tabularını sorgulayarak kendine yeni bir yol
açabilir. TKP'nin tarihinden çıkarılacak dersler, bugünkü solun yeniden
yapılanma ihtiyacına ışık tutacak niteliktedir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.