Galata Gazete


18 Eylül 2025 Perşembe

Sosyalist Elbiseli Bir Miras: TKP ve İttihatçı Gelenek

Sosyalist Elbiseli Bir Miras: TKP ve İttihatçı Gelenek

Cumhuriyet henüz kurulmamıştı. Ankara, dönemin yeni çekim merkezi hâline gelmişti. Devletin İstanbul’dan taşınıp yeniden inşa edilme süreci yaşanıyordu.

Tarihsel olarak bakıldığında, o dönemde ülkemizdeki sol hareketler üzerinde esen rüzgâr Bolşevik değil, Spartaküs hareketidir. Bolşevikler ise daha sonra TKP eliyle etkili olmaya başlayacaktır. Çünkü onların (yani Bolşevik çizgiden etkilenenlerin) anlayışı, var olan bir devletin gücünü arkasına alarak “devrim yolunda” yürümek yönündeydi.

Ama elbette, evdeki hesap çarşıya uymadı.

Tarihte birçok olay yaşanmıştır; ancak bizim en büyük talihsizliğimiz, tarihteki ilk büyük sosyalist devlet olan Rus Sovyet Devleti'nin güney sınırı olmamızdır.

İşgal altındaki İstanbul’da birçok sosyalist parti kurulmuş, bu partiler dönemin işçi sınıfı içinde örgütlenmiş, Marx’ın resmini taşıyan dergiler yayımlanmıştır. Sosyalizm ve komünizm fikirleri üzerine yoğun tartışmalar yürütülmektedir. Bu tartışmalar içinde yer alanların önemli bir bölümü, İttihat ve Terakki kökenli değildir.

İleride kurulacak olan TKP içinde ise daha çok İttihatçılardan oluşan, “komünist elbisesi giymiş”, ülkeyi ya da devleti kurtarmak isteyen, Türk burjuvazisi kültürüne sahip bireyler yer alacaktır. TKP'nin dokusu, işgal altındaki İstanbul’da kurulmuş sosyalist partilerden oldukça farklıdır. Üstelik bu parti, Komintern tarafından yönlendirilecek ve biçimlendirilecektir.

TKP’yi kuran kadrolar, dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda, her biri birkaç dil bilen, iyi eğitim almış ve Enver, Talat ve Cemal Paşa ile birlikte çalışmış kişilerden oluşmaktadır. Bugünkü solun resmî tarihi ise Bakü’den başlatılır. Bunun nedeni, TKP’yi kuran kadroların yenilmiş bir partinin (İttihat ve Terakki’nin) devamı sayılabilecek yapılarla bağının olmasını görünmez kılmaktır. İstanbul, bu resmî sol tarih yazımında özellikle göz ardı edilir.

Ankara’da yeniden kurulan ve dağılmış devleti toparlayan iktidarın kökeni ile TKP’yi kuran kadrolar aynıdır. Aynı siyasal gelenekten gelirler; fakat farklı tercihlerle farklı yollara yönelmişlerdir. Bu nedenle hem Ankara’da şekillenen ve zamanla Kemalizm adını alacak olan anti-komünist düşünce biçimi, hem de komünist kimliği taşıyan ama aynı kökten gelen sol akımlar aslında aynı geçmişi paylaşırlar. Onları ortak zeminde buluşturan ise “devleti kurtarma” düşüncesidir. Farklı yolları tercih edenlerin tek bir düşüncede birleşmeleri bir rastlantı değildir. Dönemin en güçlüsü olan Ankara’da buluşanlar ve onlara daha sonra katılmaya çalışan, Bakü’de buluşup yeni konumlarına göre yol almak isteyenlerin çıktığı yol, Trabzon açıklarında lider kadrosunun yok edilmesiyle tarihî bir kırılma yaşamıştır. Bu kırıma rağmen Komintern, bu kırımı yok saymış ve etkisi altında olan kadroların Ankara’daki harekete katılmasını teşvik etmiştir.

Bolşevik düşünce yapısında “devlet destekli bir devrim” anlayışı ağır basarken, doğrudan “proletarya devrimi” düşüncesi Spartaküs hareketinin temelini oluşturur. Bu iki ayrı tercih, oluşmakta olan siyasi hareketlerin yönelimlerini belirleyecek ve her biri buna göre bir yol haritası çizecektir. Bakü’de oluşan hareketin, devleti merkeze alarak Ankara’ya ulaşma çabası anlaşılırdır. Çünkü onların zihninde şekillenen devlet destekli devrim anlayışı, ancak devleti dönüştürmek ve o devletin çatısı altında örgütlenmekle mümkün olabilirdi.

Bolşevik Partisi’nin tercihiyle oluşturulan parti ve yapılar, “sistem içi” ve “devlet merkezli” bir sosyalist örgüt olarak kendilerini konumlandırır. İlerleyen zamanlarda sık sık karşımıza çıkacak yasal bir parti olma arayışı içinde, TKP kadroları sürekli girişimlerde bulunur; her çok partili geçiş sürecinde TKP tarafından desteklenen ve bizzat kadroların yer aldığı siyasi partiler kurulur, ancak bu partiler kısa sürede kapatılır. Hatta imkân bulduklarında CHP içinde de örgütlenmek için yollar aramışlar; bu konuda çeşitli örnekler de vardır.

Yukarıda açıklamaya çalıştığım duruştan dolayı, bu ortak (İttihat ve Terakki Partisi) köken, komünist görünümlü bazı kadroların Ankara iktidarı içinde yer almasını da anlaşılır kılar. “Kadro Dergisi”ni çıkaranların büyük bölümü, komünist kimliğini cebinde taşıyan, ancak pratikte farklı tercihler yapmış bireylerdir.

Bolşevik Partisi’nin etkisiyle TKP adını alacak birçok girişimin içinde, zamanla Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası taraftarları tasfiye edilecek ya da pasif konuma gelecektir. TKP tarihi içinde bu çekişme, açık ya da gizli olarak hep varlığını korumuştur. Bir zamanlar “partimi arıyorum” olarak adlandırdığım anlarda, aynı anda üç ayrı merkezi yapı olduğunu iddia edenlerin oluşturduğu topluluklar vardı. Sonucu elbette Moskova’nın tavrı belirleyecek ve diğer toplulukta olanlar her zaman “güvenilir” olmadıkları için kuşkuyla izlenecektir.

Dr. Şefik Hüsnü’nün parti genel sekreterliğinden Komintern üyeliğine geçiş süreci, bu çatışmanın görünür tarafıdır. Nâzım Hikmet’in hayatının gizli kalmış tarafı da bu çatışmadır. Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli ve daha niceleri; bu çatışmadan dolayı merkezi yapının dışında kalmış, ama kendilerini TKP’li görenlerin tarihidir.

TKP’nin tarihsel gelişimi, Türkiye sol hareketinin yalnızca örgütsel biçimini değil, aynı zamanda siyasal yönelimini ve ideolojik duruşunu da belirleyen temel bir referans noktasıdır. Bu hareketin kökleri, İttihat ve Terakki'nin kadrolarına dayandığı ölçüde, içinde taşıdığı devlet merkezli siyaset anlayışıyla da şekillenmiştir. TKP'nin kuruluşu, dönemin politik koşulları kadar, sosyalist mücadelenin devletle kurduğu ilişki biçimini de yansıtır.

Olaylara nasıl baktığımız kadar, nereden baktığımız da belirleyicidir. TKP’yi bir devrimci hareket mi, yoksa düzenle uzlaşan bir yapı mı olarak değerlendirdiğimiz; tarihsel bağlamı nasıl kurduğumuzla doğrudan ilişkilidir. Bakü’den İstanbul’a, oradan Ankara’ya uzanan çizgide yaşanan her gelişme, bu hareketin ideolojik derinliklerinden örgütsel tercihlerine kadar pek çok unsurun yeniden düşünülmesini gerektirir.

Geçmişiyle yüzleşebilen bir Türkiye sosyalist hareketi, sınıftan kopuk olmaktan çıkarak; sınıf-devlet ilişkisini yeniden kurabilir, geçmişin yerleşik ezberlerini ve tabularını sorgulayarak kendine yeni bir yol açabilir. TKP'nin tarihinden çıkarılacak dersler, bugünkü solun yeniden yapılanma ihtiyacına ışık tutacak niteliktedir.

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.