Şebbaz: Gölgelerin Ardında Saklı Hakikat
Ahmet Sami Özbudak’ın yazdığı, Emrah Eren’in yönetmenliğini
üstlendiği “Şebbaz”, geleneksel gölge oyununu sahneye taşıyan ama onu sadece
estetik bir nostaljiye hapsetmeyen, günümüzün vicdanına temas eden bir yapım.
Gölge oyunu, burada yalnızca ışıkla figürleri perdeye düşüren bir teknik değil;
tam anlamıyla bir hakikat sahnesi, bir yüzleşme alanı.
Perdeler günlük hayatımızdan, gölge oyunu oynatan
kahvehaneler ise çoktan yaşamlarımızdan çıktı. Yeni kuşak, onları yalnızca
AVM'lerde PR çalışması olarak görüyor artık. Geçmişin büyük birikimi sadece
eğlence amacıyla hatırlanır oldu. Oysa oyun yalnızca güldürmek için değil;
trajikomik olayların içinde ders veren nükteleriyle düşündürmek ve eleştirmek
için de vardır. “Şebbaz”, mizahın en keskin dilinin, güncel olaylar karşısında
nasıl etkili bir eleştiri aracına dönüşebileceğini hatırlatıyor.
Oyunun merkezinde, iki çocukluk arkadaşının —Turna ve
Mehmet’in— ortak imzasını taşıyan “Ejderha ve Balık” adlı gösteri yer alıyor.
Bu gösteri, memleketin nüfuzlu isimlerinden Muhterem Bey’in torununun sünnet
düğününde sahnelenmek üzere davet ediliyor. Ne var ki sahne, sadece bir eğlence
mekânı olmaktan çıkarak karanlık geçmişin, saklı yozlaşmaların ifşasına
dönüşüyor. Gölgeden gelen kelimeler Muhterem Bey’in tüm çamaşırlarını ortaya
serince, kutlama bir anda bir kaçışa evriliyor. Artık sorgulanan, sadece
oyuncular değil; bizzat sanatın kendisi oluyor.
Oyun, her sahnesinde zamansız; ama mekânları olan bir
anlatıya sahip. Bu mekânların zamanı ise tarihin içinde sürekli hareket hâlinde,
dinamik. Sorgu odasından kaçarlar, çünkü orada aranan gerçek fail değil, suça
uygun bir figürdür. Ülkemizde bu sorgu odalarına düşenlerin başına gelenler
sıklıkla “sorgusuz”dur; çünkü hedef, çoğu zaman faili meçhule kurban
seçilenlerdir. Tarihimizin içinde üzeri örtülmüş öyle çok olay vardır ki; her
dönemin bir “The Muhterem Beyleri” olmuştur.
Bu “Muhterem Beyler”in hizmet ettiği yapılar değişse de,
özde aynıdır: Ülkenin zenginliklerini başka odaklara peşkeş çeken, rüşvet
çarkının sessiz ortakları… Herkes bilir bir anda zenginleşen bu “The
Muhteremleri” ama kimse onlara dokunamaz. Çünkü onları koruyan bir sistem, bir
düzen vardır. Ve bu sistemin gücünü karşısında güçsüz olanlara kullanmaktan
çekinmediği nice örnek görülür. Onların suçlu olup olmadıkları önemsizdir; asıl
amaç, onlara verilen cezayla başkalarına gözdağı vermektir.
Bu gözdağı için seçilmiştir iki gölge oyuncusu.
Geçmişlerinde dram, iftira, ayrılıklar vardır. Bir babanın attığı iftira
sonrası hayatları keskin biçimde ayrılır. Yıllar sonra bu sorguda yeniden bir
araya gelirler. Geçmişin, bugünün ve vicdanın iç içe geçtiği bir sorgudur bu.
Kaçak yaşadıkları süreç boyunca sığındıkları her yer, onları biraz daha
yalnızlaştırır. Sokakta afişleriyle hedef gösterilenlerin sığınacağı fazla yer
yoktur. Sonunda ya yakalanacak ya da birilerinin amacına uygun birer piyona
dönüşeceklerdir. Örgütsüz olanların yalnızlığı, acı ama bir o kadar da
trajikomik bir yolculuğa dönüşür.
Geleneksel ile Modern Arasında Kurulan Köprü
“Şebbaz”, Karagöz-Hacivat geleneğini çağdaş bir yorumla
sahneye taşıyor. Ancak burada ne Karagöz ne de Hacivat var. Onların yerine,
onların ruhunu taşıyan figürler var. Bu figürler yalnızca deriden kesilmiş
tasvirler değil; geçmişle bugün, masumiyetle suç, sanatla iktidar arasındaki
gelgitin sembolleridir.
Oyunun önemli başarısı, bu sembolik dili sahnede hem estetik
hem de politik bir düzlemde kurabilmesinde yatıyor. Mizah mevcut, evet; ancak
güldürmek için değil, acının içindeki trajediyi daha da keskinleştirmek için.
Kahkahadan çok, iç çekişler duyuluyor.
Oyunculuk ve Sahneleme
Fatih Koyunoğlu ve Erdem Akakçe, yalnızca oyuncu değil;
anlatıcı, seslendirmen, bazen bir figür, bazen de gölgenin ta kendisi olarak
sahnede devleşiyorlar. Performansları, metnin taşıyıcı damarını oluşturuyor.
Oyunun eleştirel diliyle, kara mizah tonuyla seyirciyi güçlü biçimde
buluşturuyorlar.
Işık ve perde kullanımı, geleneksel gölge oyununu çağdaş
sahne estetiğiyle buluşturmanın ne denli etkileyici sonuçlar doğurabileceğini
gösteriyor. Barış Dinçel’in dekor ve kostüm tasarımı ile Yakup Çartık’ın ışık
tasarımı bu anlamda övgüyü fazlasıyla hak ediyor.
Gerçeğin Peşinde, Gölgenin İzinde
“Şebbaz” yalnızca bir oyun değil; iktidar, sanat, adalet ve
toplum vicdanı üzerine bir yüzleşme çağrısıdır. Kim suçlu? Oyuncu mu? Gösteriyi
“bozan” mı? Yoksa yıllardır bu kirli düzene seyirci kalanlar mı?
Oyun, geçmişiyle hesaplaşamayan bir toplumun nasıl
gölgelerle oyalanabildiğini ve bu gölgelerin arasından aniden çıkan hakikatin
nasıl rahatsız edici olabileceğini hatırlatıyor. Bir yerde, “gölge oyuncusu
figürlere acır” deniyor. İşte bu acıma, tiyatronun merhametle birleştiği,
vicdanla konuştuğu an oluyor.
Sonuç: Bir Eğlenceden Fazlası
“Şebbaz”, geleneksel gölge tiyatrosunun araçlarını
kullanarak bugünün karanlıklarını aydınlatıyor. Mizahın, sanatın ve sahnenin;
iktidarı sorgulamanın en etkili yollarından biri olduğunu gösteriyor. Perdeye
düşen gölgelerden ibaret değil bu oyun. O gölgeler, bir toplumun üstü örtülmüş
geçmişi, bastırılmış sesi ve görmezden gelinen hakikatidir.
“Gölge yalan söylemez,” diyordu oyunun bir yerinde. Belki de
en doğru cümle buydu. Çünkü bu oyunda ışık, yalnızca figürleri değil;
yüzleşemediğimiz karanlıkları da sahneye getiriyor.
İsmail Cem Özkan
Şebbaz
Yazan: Ahmet Sami Özbudak
Yönetmen: Emrah Eren
Oyuncular: Erdem Akakçe & Fatih Koyunoğlu Hayali: Aytek
Önal
Yönetmen Yardımcısı: Ahmet Balta
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Barış Dinçel
Müzik: Deniz Bayrak
Işık Tasarım: Yakup Çartık
Dramaturg: Sinem Öztürk
Tasvir ve Kukla Tasarımları: Cengiz Samsun
Reji Asistanı: Barış Kırantepe
Dekor Realizasyon: Sırrı Topraktepe
Sahne Amiri: Çağatay Tok
Ses Kumanda: Sait Yamaner
Işık Kumanda: Mehmet Doğan
Sosyal Medya: Devrim Lüküslü
Sosyal Medya Editörü: Ali Yozgat
Teaser: DoDigital Medya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.