Galata Gazete


18 Ekim 2025 Cumartesi

Yeryüzünün Bütün Karıncaları Birleşince…

Yeryüzünün Bütün Karıncaları Birleşince…

Yaşar Kemal’in 1977 tarihli Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı çocuk romanı, halk masallarından beslenen yapısıyla klasik bir fabl örneğidir. Masal, her yaştan okuyucunun zihninde yer eden yalın ama derin bir politik göndermeyle; gücünü yalnızca fiziksel kuvvetten alan despotizmin, örgütsüz emekçileri ezmesini ve buna karşı gelişen direnişi anlatır. Filler Sultanı’nın otoritesine karşı, Kırmızı Sakallı Topal Karınca’nın önderliğinde birleşen karıncaların gece boyunca sarayın altını oyarak sultanlığı yıkması; masalın hem en çarpıcı hem de en umut verici sahnesidir. Bu anlatı yalnızca bir çocuk hikâyesi değil, ezilenlerin kolektif gücüne inanan bir yaşam felsefesidir.

Arzu Gamze Kılınç’ın sahneye uyarladığı Filler ve Karıncalar, bu masalsı temeli alıp çağdaş dünyanın baskı mekanizmalarıyla örülmüş gerçekliklerine taşıyor. Uyarlama, klasik fabl biçimini aşarak anti-emperyalist, sınıfsal ve kültürel bir alegoriye dönüşüyor. Karıncalar, ezilen halkların, emekçilerin, görünmeyen çoğunluğun temsili olarak karşımıza çıkarken; Filler Sultanı, baskıcı iktidarların, kibirli ve çöküşe mahkûm yapılarının alegorisine dönüşüyor. Oyunun merkezine yerleştirilen direniş ise yalnızca fiziksel değil, zihinsel bir özgürleşmenin kapısını aralıyor.

Sahneye yansıyan hikâye, bir çocuk masalından çok daha fazlası: Günümüz politik atmosferine doğrudan göndermelerde bulunan cesur ve çok katmanlı bir yorum. Birçok devletin halkların dillerini, kültürlerini baskı altına alarak onları görünüşte kendi “uygar” biçimlerine dönüştürmeye çalıştığı günümüzde, Filler ve Karıncalar bu asimilasyon politikalarını açık biçimde eleştiriyor. Filler, itaatkâr, sessiz, uyumlu ve sorun çıkarmayan; ancak sözde özgür olduğunu zanneden bir halk hayal eder. Fakat bu hayal çelişkilerle doludur. Karıncalar bir noktada onların davranışlarını, zevklerini taklit etmeye, hatta benzer şekilde eğlenmeye başladığında, bu "uyum" fillerin çıkarlarına zarar verir. Çünkü üretim düşer, kontrol kaybolur. Böylece fillerin kendi yarattıkları sahte benzeşme modeli, kendi sonlarını hazırlar.

Bu açıdan oyun yalnızca geçmişe değil, bugüne de uzanıyor. Ezilenin ezileni taklit etmesiyle doğan çarpık toplum yapısı, karıncaların filler gibi yaşamaya çalıştığı anda çöküyor. Fillerin inşa ettiği düzen, kendi elleriyle yok oluşunu izlediği bir distopyaya dönüşüyor. Bu derinlikli politik okumayı oyuncular bedenleriyle, sesleriyle, sessizlikleriyle ve nefesleriyle taşıyor.

Oyunculuklar olağanüstü. Her oyuncunun sahnedeki varlığı sadece bir karakter temsiline değil, aynı zamanda bir düşünceye, bir duyguya ve kolektif bir sese dönüşüyor. Söz, mimik ve pantomim dengesi titizlikle kurulmuş. Beden dili yalnızca karakterleri değil, onların zihinsel ve toplumsal karşılıklarını da ortaya koyuyor. Özellikle sesle kurulan ritim, oyunun duygusal dünyasına büyük katkı sağlıyor. Karıncaların sessiz çığlığı, yalnızca kulağa değil, doğrudan izleyicinin iç dünyasına ulaşıyor. Oyun boyunca hiçbir söz fazlalık, hiçbir hareket abartı değil. Her şey ölçülü, yerli yerinde ve inandırıcı.

Sahne tasarımı ise oyunun düşünsel yükünü taşıyan bir diğer güçlü unsur. Sahnedeki her ayrıntı, anlam katmanı olarak kurgulanmış. Yükseltiler, sabit dekor unsurlarıyla birlikte oyuncuların hareket alanını sınırlamak yerine derinleştiriyor. Kar sahnesinde kullanılan beyaz kâğıt parçalarıyla yaratılan görsel atmosfer, açlığı, yıkımı ve doğanın gücünü sahneye taşıyor. Dalga dalga yayılan beyaz örtü, filler sultanlığının çöküşünü simgelerken; aynı örtü direnişin örtüsüne, kolektif bir yeniden doğuşun zeminine dönüşüyor.

Bileklere bağlanan kırmızı kumaş parçaları ise yalnızca bir kostüm detayı değil; direnişin, ortak bilincin ve mücadele tarihinin görsel simgesi hâline geliyor. Bu sahne imgelerinin hiçbiri tesadüfi değil; her biri düşünülmüş, inşa edilmiş ve oyunun ruhuyla bütünleşmiş. Sahne, sadece fiziksel bir alan değil; politik bir alan, bir mücadele ve düşünce yüzeyidir.

Işık tasarımı, anlatının temposunu yöneten bir diğer güçlü anlatım aracıdır. Işık kimi zaman bir karakteri öne çıkarır, kimi zaman boşluklara çekerek seyirciyi hazırlıksız yakalar. Bu karanlık geçişler yalnızca teknik tercihler değil, anlatının ritmini belirleyen dramaturjik hamlelerdir. Özellikle topal demirci ile karıncaların buluştuğu sahnede, sesin yerini alan eller; hem estetik hem politik açıdan etkileyici bir sahneleme örneğidir. Karıncaların sesi vardır ama bizim duyabileceğimiz kadar yüksek değildir. Oyunun içine girdikçe, onların seslerini eller aracılığıyla, hareketin diliyle duymaya başlarız. Direniş, yalnızca sözle değil, bedenle, jestle ve sessizliğin içindeki yankıyla görünür olur.

Müzik, oyunun olmazsa olmazıdır. Özel olarak bestelenmiş ezgiler yalnızca atmosferi güçlendirmekle kalmaz, adeta Yaşar Kemal’in destansı anlatım dilini yankılar. Her nota oyuncuya yön verir; oyuncular bu ezgilerle nefes alır, hareket eder ve kolektif bir bütünlüğün parçası hâline gelir. Müzik ile beden arasında kurulan uyum, anlatının duygusal derinliğini katbekat artırır.

Final sahnesi ise neredeyse görsel bir şiir niteliğinde. Yüzey alt üst olur, toprağın altı üstüne gelir. Beyaz örtüyle karla kaplanan sahne aynı zamanda fillerin toprağa karıştığı, sultanlığın çöktüğü anı temsil eder. Bu yalnızca bir bitiş değil, bir dönüşümdür. Karıncaların sessizce, inatla oyduğu toprak kibirli bir imparatorluğu yutar. Bu an, anlatının doruk noktasıdır; sözcüklerle değil, imgelerle yazılmış bir adalet sahnesidir.

Oyun sona ererken salonda hâkim olan sessizlik, aslında çok şey anlatır. Bu sessizlik sahnedeki hikâyeye değil; orada temsil edilen direnişin mümkünlüğüne, karıncaların sabrına ve inancına duyulan saygıdır. Ayakta alkışlanan yalnızca oyuncular değil; onların bedenlerinde can bulan ezilenlerin sesi, örgütlü bir toplumun hayali ve Yaşar Kemal’in masalına sızan büyük gerçekliktir.

Filler ve Karıncalar, yalnızca bir tiyatro oyunu değil; düşünsel, duygusal ve toplumsal bir deneyimdir. Yaşar Kemal’in bugün sahnede görünür kılınması, yaşadığımız zamanlara dair güçlü imgelerle doludur. Nefessiz kaldığımız bu çağda, o sessiz çoğunluğun sesi olduğunda filler karıncaları ezmeye devam edemez. Kendilerini mutlak ve sarsılmaz iktidar sananların sırça köşkleri elbet bir gün yıkılır; ancak bu, karıncalar olmazsa çok daha geç gerçekleşir. Çünkü o köşkün temeline inen ilk çatlak, topal karınca ve yoldaşlarının açtığı küçük bir tünelde saklıdır.

Ülkemizde olan karıncaların bu oyunu mutlaka izlemlerini öneririm…

 

İsmail Cem Özkan

 

Filler ve Karıncalar

Yazan: Yaşar Kemal

Sahneye Uyarlayan ve Yöneten: Arzu Gamze Kılınç

Oyuncular:

Boran Özsaygı, Canberk Dikmen, Can Seçki, Derya Özsoy, Dorukhan Kenger, Erdi Öztürk, Murat Aytekin, Nihal Parlak, Onur Çolak, Seren Köken, Serhat Güney

Dış Sesler: Kıvanç Kılınç, Boran Özsaygı

Müzik: Berkay Özideş

Işık Tasarımı & Koreografi: Muhammet Uzuner

Afiş Tasarımı: Ali Can Elagöz

Yönetmen Yardımcısı: Boran Özsaygı

Oyun Asistanı: Sesli Dikris Türker

Işık Kumanda: Ekin Bora Boran

Efekt Kumanda: Barış Can Güler

Afiş Fotoğrafı: Bartu Özbatur

Oyun Fotoğrafları: Gençer Yurttaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.