Galata Gazete


3 Ekim 2025 Cuma

“Bir Ziyaret”: Paranın satın aldığı adalet, satılan vicdanlar

“Bir Ziyaret”: Paranın satın aldığı adalet, satılan vicdanlar

Friedrich Dürrenmatt’ın “Yaşlı Kadının Ziyareti” adlı eseri, “Bir Ziyaret” adıyla Türkçeye kazandırılmış ve bu sezon Şehir Tiyatroları tarafından sahneleniyor. Paranın adaleti nasıl dönüştürebileceği, yoksulluğun insanları hangi noktaya getirebileceği ve ahlakın ne denli çürüyebileceği üzerine çarpıcı bir kara mizah. Ancak bu güçlü metin, sahnede düşündürücü olduğu kadar bazı teknik ve ideolojik sapmalarla da izleyiciyi sorgulatıyor.

Bir zamanlar görkemli günler yaşamış Güllen kasabası artık yoksulluğun pençesinde kıvranmaktadır. Hiçbir trenin durmadığı bu kasabada, içlerinden biri olan Claire Zachanassian’ın dönüşü, halkta büyük bir umut yaratır. Claire sadece bir ziyaret için geri dönmemiştir, aynı zamanda sonucu belli olan bir yargılama istemektedir. Claire, amacına uygun şekilde kasabaya büyük bir bağış teklif eder — ama tek bir şartla: Alfred öldürülecektir.

Claire, parçalanmış bir kadındır. Vücudundaki neredeyse her parça metaldir; sadece kafası kendisine aittir. Bu parçalanmışlık semboliktir: Evliliklerinin ve aşklarının ona bıraktığı izlerdir. Her ayrılan eşi ondan bir parça alıp götürmüştür.

Zengin bir Ermeni vatandaşla evlenmiş, ondan kalan servet ise dudak uçuklatmaktadır. Paradan kaynaklanan verdiği özgüven ile Claire, “Dünyayı parayla satın alabilirim. Adaleti de,” diyerek kesin konuşur.

Kasaba halkı, Hristiyanlık inançları ve öğretilerine uygun şekilde karşı çıkar:
“Sizin teklifiniz insanlık dışı!”

Claire’in cevabı nettir: “Ama sizin sefaletiniz insanlık dışı değil mi?”

Claire Zachanassian, umutsuzlara bir umut olmuştur, ama bu noktada kasaba halkı büyük bir ikileme düşer: Ya sefaletten kurtulacaklar ve bir adamı feda edecekler ya da “iyi insanlar” olarak yaşamaya devam edip açlığa boyun eğeceklerdir.

Alfred, sonunun geldiğini anlamıştır: “Beni öldürecekler, çünkü fakirler.”

Oyun boyunca kasabalıların ahlaki değerleri, paranın cazibesi karşısında erozyona uğrar. Sonuç artık bellidir.

Son sahnede Claire:“Ben sadece adaleti satın aldım. Sizse vicdanınızı sattınız. Hoşça kalın… İnsanlar.” diyerek oyunun ana fikrini insanlara sunar.

“Bir Ziyaret”, paranın satın alma gücünün karşısında yozlaşan ahlakı, toplumsal ikiyüzlülüğü trajikomik bir dille sahneye taşıyor. Oyun boyunca antik Yunan tiyatrosundan Shakespeare’e kadar tiyatro tarihine göndermeler yapılıyor. Bu oyun, tiyatro tarihinin izdüşümlerini imgesel olarak içinde barındırıyor.

Yaşadığımız çağın kaosu içinde — ya da popüler söylemle, tarihin kırıldığı bir noktada — Dürrenmatt, trajik olayı seyirciye katı bir gerçeklikle taşıyor. Çöken ahlak, dağılan insan ilişkileri, çıkarların yaşamdan daha önce geldiği bir bireyselleşme... Tüm bunları bize kara mizahın diliyle sunuyor.

Bir anlamda, bizi çaresiz bırakan bir sistemde çaresiz insanların aslında fazla seçeneği yoktur: Ya Hristiyan öğretilerine yeni anlamlar yükleyecekler ya da cinayeti işledikten sonra olmamış gibi davranacaklar.

Sonuçta Dürrenmatt, seyircinin yüzüne sert bir tokat atıyor. Suratınızı dönüp döndürmemek ise artık size kalmış.

Tek yönetmen, çok sayıda yardımcı yönetmenin olduğu oyunda; Oyunculuk performansları genel anlamda başarılı. Özellikle Claire rolüyle sahneye çıkan oyuncunun beden dili, ses tonu ve duygusal geçişleri oldukça etkileyici. Ancak ne yazık ki sahneleme anlamında pek çok problem göze çarpıyor.

Kullanılan video, çizgi film ve arka fonda perdeye yansıtılan görüntüler, birkaç teknik aracılığıyla seyircinin sahnedeki olaylarla bütünleşmesini sağlar. Oyun boyunca sabit kalan dekor, kapıların işlevleri çok iyi ve yerinde tasarlanmış olduğunu gördüm. Yere serilen bezin birçok anlam yüklenmesi ve oyuna zenginlik katmıştır. Kıyafetler, oyunun ruhunu görsel olarak sunmaktadır. Bunlar başarılı yönleri ama tiyatro sonuçta bir bütündür.

Ses ve Mekân Uyumsuzluğu: Oyuncular seyircinin arasında yer alırken mikrofon kullanımdan kaynaklı sesleri sahnedeki hoparlörden gelmekteydi. Bu durum izleyici ile oyuncu arasında bağ kurmayı zorlaştırdı. Sesin geldiği yöne bakan izleyici, çoğu zaman ortada bir beden göremedi.

Işık Kullanımı: Yetersiz ve plansız ışık düzenlemeleri, sahne bütünlüğünü sık sık bozdu. Özellikle seyircilerin oturum alanın sağ ve sola verilen ışıklar ilkinde zamansızdı, ışığı izlediğimde oyuncuyu o ışık altında görmedim. Oyuncuların konuştuğu anlarda birçok defa karanlıkta kalması ya da ışık verilen alanların boş olması ciddi teknik aksaklıklardı.

Sahne Geçişleri: Işık-perde uygulaması yalnızca birkaç sahnede etkiliydi. Seyircinin üzerine verilen beyaz ışık sahnede karanlık alan yaratarak oyuncuların bu alanda hazırlanması sağlamış, iyi bir görsel ile seyircinin karşısına çıktılar. Yandan verilen ışık yoğunluğunda başarılıydı. Diğer sahnelerde ise geçişler dağınıktı.

Asıl dikkatimi çeken ise alakasız Gazze görüntüleri ve Filistin’e doğru yapılan göndermelerdi.

Eleştirinin belki de en sert kısmı burada başlıyor. Oyunun içinde arka perdeye yansıtılan Gazze görüntüleri ve yönetmenin sahneye çıkıp gözyaşları içinde “Çocuklar ölüyor!” diyerek yaptığı konuşma, izleyiciye doğrudan politik bir yönlendirme olarak yansıdı.

Elbette çocuk ölümleri her zaman bir trajedidir ve Gazze'de yaşananlar görmezden gelinemez. Ancak tiyatro, özellikle kamuya açık bir sahnede, sadece belli bir bölgeye ağıt yakıp diğerlerini görmezden geldiğinde ahlaki tutarlılığını yitirir. Aynı zaman dilimi içinde Kürdistan’da öldürülen çocuklar, El Kaide ve IŞİD’in cariye yaptığı kız çocukları, Suriye’de Alevilere ve Dürzilere uygulanan katliamlar... Bu örneklerin hiçbiri oyun içinde veya yönetmenin söyleminde yer almadı. Bu durum, yapılan ağıdın insani değil, popüler ve seçmeci bir refleksle kurgulandığı izlenimini yarattı.

Benim aklımda şu sorular kaldı: Tiyatro bir vicdan çağrısı mıdır yoksa politik bir manipülasyon alanı mı?  Katili ve kurbanı seçerek mi insanlık sergilenir?

Bu seçmeci insaniyet, oyunun evrensel derdine ters düşüyor.

“Bir Ziyaret”, tiyatro tarihine gönderme yapan, kara mizahın imkânlarını sonuna kadar kullanan güçlü bir metin. Toplumsal çürüme, bireysel ikiyüzlülük ve kapitalizmin insan hayatı üzerindeki etkileri, sahneye başarıyla taşınmış. Ancak teknik aksaklıklar ve ideolojik yönlendirmeler, bu güçlü metnin etkisini yer yer gölgeliyor.

Tiyatro seyircisini sorgulatmalı, düşündürmeli. Ama asla seyircinin vicdanını tek bir yöne bükmeye çalışmamalı. Dürrenmatt’ın metni seyirciye “Tokadı yedim mi?” sorusunu sorduruyorsa başarılıdır. Ama rejinin amacı “tokat attım” demekse, burada bir sahicilik problemi doğar.

 

İsmail Cem Özkan

 

Yazan: Friedrich Dürrenmatt

Çeviren: Zahide Gökberk

Yöneten: Yıldırım Fikret Urağ

Dramaturg: Dilek Tekintaş

Müzik: Burçin Elmas Çubukçu, Şiringül Kaya

Dekor-Kostüm Tasarımı: Eylül Gürcan

Işık Tasarımı: Mustafa Türkoğlu

Koreograf: İbrahim Ulutaş

Efekt Tasarımı: Serkan Yavşan

Video Tasarımı: Serkan Yavşan

Korrepetitör: Burçak Çöllü

Yardımcı Yönetmenler: Ayşegül İşsever, Erkan Akkoyunlu, Gökhan Eğilmezbaş, İbrahim Ulutaş, Müge Çiçek, Şehnaz Bölen Taftalı

Yönetmen Yardımcıları: Gülsüm Alkan, Mehtap Gündoğdu Akbulut, Neşe Ceren Aktay, Ozan Akif Serman

Suflöz: Zeynep Köylü

Oyuncular: Aslı Akın Narcı, Aslı Menaz, Aslı Şahin, Berk Samur, Buğra Can Ildırışık, Burhan Yeşilyurt, Cengiz Tangör, Cüneyt Arda Pamuk, Çağlar Ozan Aksu, Elyesa Çağlar Evkaya, Ergun Üğlü, Fatih Aksüt, Gökhan Eğilmezbaş, Gülsüm Alkan, Hakan Gümüş, Mehmet Avdan, Musa Arslanali, Müge Çiçek, Nagehan Erbaşı, Neşe Ceren Aktay, Ömer Naci Boz, Özgür Efe Özyeşilpınar, Selim Can Yalçın, Şebnem Köstem, Yalçın Avşar, Yasemin Güvenç, Yılmaz Aydın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.