“Bir Ziyaret”: Paranın satın aldığı adalet, satılan vicdanlar
Friedrich Dürrenmatt’ın “Yaşlı Kadının Ziyareti” adlı eseri,
“Bir Ziyaret” adıyla Türkçeye kazandırılmış ve bu sezon Şehir Tiyatroları
tarafından sahneleniyor. Paranın adaleti nasıl dönüştürebileceği, yoksulluğun
insanları hangi noktaya getirebileceği ve ahlakın ne denli çürüyebileceği
üzerine çarpıcı bir kara mizah. Ancak bu güçlü metin, sahnede düşündürücü
olduğu kadar bazı teknik ve ideolojik sapmalarla da izleyiciyi sorgulatıyor.
Bir zamanlar görkemli günler yaşamış Güllen kasabası artık
yoksulluğun pençesinde kıvranmaktadır. Hiçbir trenin durmadığı bu kasabada,
içlerinden biri olan Claire Zachanassian’ın dönüşü, halkta büyük bir umut
yaratır. Claire sadece bir ziyaret için geri dönmemiştir, aynı zamanda sonucu
belli olan bir yargılama istemektedir. Claire, amacına uygun şekilde kasabaya
büyük bir bağış teklif eder — ama tek bir şartla: Alfred öldürülecektir.
Claire, parçalanmış bir kadındır. Vücudundaki neredeyse her
parça metaldir; sadece kafası kendisine aittir. Bu parçalanmışlık semboliktir:
Evliliklerinin ve aşklarının ona bıraktığı izlerdir. Her ayrılan eşi ondan bir
parça alıp götürmüştür.
Zengin bir Ermeni vatandaşla evlenmiş, ondan kalan servet
ise dudak uçuklatmaktadır. Paradan kaynaklanan verdiği özgüven ile Claire,
“Dünyayı parayla satın alabilirim. Adaleti de,” diyerek kesin konuşur.
Kasaba halkı, Hristiyanlık inançları ve öğretilerine uygun
şekilde karşı çıkar:
“Sizin teklifiniz insanlık dışı!”
Claire’in cevabı nettir: “Ama sizin sefaletiniz insanlık
dışı değil mi?”
Claire Zachanassian, umutsuzlara bir umut olmuştur, ama bu
noktada kasaba halkı büyük bir ikileme düşer: Ya sefaletten kurtulacaklar ve
bir adamı feda edecekler ya da “iyi insanlar” olarak yaşamaya devam edip açlığa
boyun eğeceklerdir.
Alfred, sonunun geldiğini anlamıştır: “Beni öldürecekler,
çünkü fakirler.”
Oyun boyunca kasabalıların ahlaki değerleri, paranın
cazibesi karşısında erozyona uğrar. Sonuç artık bellidir.
Son sahnede Claire:“Ben sadece adaleti satın aldım. Sizse
vicdanınızı sattınız. Hoşça kalın… İnsanlar.” diyerek oyunun ana fikrini
insanlara sunar.
“Bir Ziyaret”, paranın satın alma gücünün karşısında
yozlaşan ahlakı, toplumsal ikiyüzlülüğü trajikomik bir dille sahneye taşıyor.
Oyun boyunca antik Yunan tiyatrosundan Shakespeare’e kadar tiyatro tarihine
göndermeler yapılıyor. Bu oyun, tiyatro tarihinin izdüşümlerini imgesel olarak
içinde barındırıyor.
Yaşadığımız çağın kaosu içinde — ya da popüler söylemle,
tarihin kırıldığı bir noktada — Dürrenmatt, trajik olayı seyirciye katı bir
gerçeklikle taşıyor. Çöken ahlak, dağılan insan ilişkileri, çıkarların yaşamdan
daha önce geldiği bir bireyselleşme... Tüm bunları bize kara mizahın diliyle
sunuyor.
Bir anlamda, bizi çaresiz bırakan bir sistemde çaresiz
insanların aslında fazla seçeneği yoktur: Ya Hristiyan öğretilerine yeni
anlamlar yükleyecekler ya da cinayeti işledikten sonra olmamış gibi
davranacaklar.
Sonuçta Dürrenmatt, seyircinin yüzüne sert bir tokat atıyor.
Suratınızı dönüp döndürmemek ise artık size kalmış.
Tek yönetmen, çok sayıda yardımcı yönetmenin olduğu oyunda;
Oyunculuk performansları genel anlamda başarılı. Özellikle Claire rolüyle
sahneye çıkan oyuncunun beden dili, ses tonu ve duygusal geçişleri oldukça
etkileyici. Ancak ne yazık ki sahneleme anlamında pek çok problem göze
çarpıyor.
Kullanılan video, çizgi film ve arka fonda perdeye yansıtılan
görüntüler, birkaç teknik aracılığıyla seyircinin sahnedeki olaylarla
bütünleşmesini sağlar. Oyun boyunca sabit kalan dekor, kapıların işlevleri çok
iyi ve yerinde tasarlanmış olduğunu gördüm. Yere serilen bezin birçok anlam
yüklenmesi ve oyuna zenginlik katmıştır. Kıyafetler, oyunun ruhunu görsel
olarak sunmaktadır. Bunlar başarılı yönleri ama tiyatro sonuçta bir bütündür.
Ses ve Mekân Uyumsuzluğu: Oyuncular seyircinin arasında yer
alırken mikrofon kullanımdan kaynaklı sesleri sahnedeki hoparlörden
gelmekteydi. Bu durum izleyici ile oyuncu arasında bağ kurmayı zorlaştırdı.
Sesin geldiği yöne bakan izleyici, çoğu zaman ortada bir beden göremedi.
Işık Kullanımı: Yetersiz ve plansız ışık düzenlemeleri,
sahne bütünlüğünü sık sık bozdu. Özellikle seyircilerin oturum alanın sağ ve
sola verilen ışıklar ilkinde zamansızdı, ışığı izlediğimde oyuncuyu o ışık
altında görmedim. Oyuncuların konuştuğu anlarda birçok defa karanlıkta kalması
ya da ışık verilen alanların boş olması ciddi teknik aksaklıklardı.
Sahne Geçişleri: Işık-perde uygulaması yalnızca birkaç
sahnede etkiliydi. Seyircinin üzerine verilen beyaz ışık sahnede karanlık alan
yaratarak oyuncuların bu alanda hazırlanması sağlamış, iyi bir görsel ile
seyircinin karşısına çıktılar. Yandan verilen ışık yoğunluğunda başarılıydı.
Diğer sahnelerde ise geçişler dağınıktı.
Asıl dikkatimi çeken ise alakasız Gazze görüntüleri ve
Filistin’e doğru yapılan göndermelerdi.
Eleştirinin belki de en sert kısmı burada başlıyor. Oyunun
içinde arka perdeye yansıtılan Gazze görüntüleri ve yönetmenin sahneye çıkıp
gözyaşları içinde “Çocuklar ölüyor!” diyerek yaptığı konuşma, izleyiciye
doğrudan politik bir yönlendirme olarak yansıdı.
Elbette çocuk ölümleri her zaman bir trajedidir ve Gazze'de
yaşananlar görmezden gelinemez. Ancak tiyatro, özellikle kamuya açık bir
sahnede, sadece belli bir bölgeye ağıt yakıp diğerlerini görmezden geldiğinde
ahlaki tutarlılığını yitirir. Aynı zaman dilimi içinde Kürdistan’da öldürülen
çocuklar, El Kaide ve IŞİD’in cariye yaptığı kız çocukları, Suriye’de Alevilere
ve Dürzilere uygulanan katliamlar... Bu örneklerin hiçbiri oyun içinde veya
yönetmenin söyleminde yer almadı. Bu durum, yapılan ağıdın insani değil,
popüler ve seçmeci bir refleksle kurgulandığı izlenimini yarattı.
Benim aklımda şu sorular kaldı: Tiyatro bir vicdan çağrısı
mıdır yoksa politik bir manipülasyon alanı mı? Katili ve kurbanı seçerek mi insanlık
sergilenir?
Bu seçmeci insaniyet, oyunun evrensel derdine ters düşüyor.
“Bir Ziyaret”, tiyatro tarihine gönderme yapan, kara mizahın
imkânlarını sonuna kadar kullanan güçlü bir metin. Toplumsal çürüme, bireysel
ikiyüzlülük ve kapitalizmin insan hayatı üzerindeki etkileri, sahneye başarıyla
taşınmış. Ancak teknik aksaklıklar ve ideolojik yönlendirmeler, bu güçlü metnin
etkisini yer yer gölgeliyor.
Tiyatro seyircisini sorgulatmalı, düşündürmeli. Ama asla
seyircinin vicdanını tek bir yöne bükmeye çalışmamalı. Dürrenmatt’ın metni
seyirciye “Tokadı yedim mi?” sorusunu sorduruyorsa başarılıdır. Ama rejinin
amacı “tokat attım” demekse, burada bir sahicilik problemi doğar.
İsmail Cem Özkan
Yazan: Friedrich Dürrenmatt
Çeviren: Zahide Gökberk
Yöneten: Yıldırım Fikret Urağ
Dramaturg: Dilek Tekintaş
Müzik: Burçin Elmas Çubukçu, Şiringül Kaya
Dekor-Kostüm Tasarımı: Eylül Gürcan
Işık Tasarımı: Mustafa Türkoğlu
Koreograf: İbrahim Ulutaş
Efekt Tasarımı: Serkan Yavşan
Video Tasarımı: Serkan Yavşan
Korrepetitör: Burçak Çöllü
Yardımcı Yönetmenler: Ayşegül İşsever, Erkan Akkoyunlu,
Gökhan Eğilmezbaş, İbrahim Ulutaş, Müge Çiçek, Şehnaz Bölen Taftalı
Yönetmen Yardımcıları: Gülsüm Alkan, Mehtap Gündoğdu
Akbulut, Neşe Ceren Aktay, Ozan Akif Serman
Suflöz: Zeynep Köylü
Oyuncular: Aslı Akın Narcı, Aslı Menaz, Aslı Şahin, Berk
Samur, Buğra Can Ildırışık, Burhan Yeşilyurt, Cengiz Tangör, Cüneyt Arda Pamuk,
Çağlar Ozan Aksu, Elyesa Çağlar Evkaya, Ergun Üğlü, Fatih Aksüt, Gökhan
Eğilmezbaş, Gülsüm Alkan, Hakan Gümüş, Mehmet Avdan, Musa Arslanali, Müge
Çiçek, Nagehan Erbaşı, Neşe Ceren Aktay, Ömer Naci Boz, Özgür Efe Özyeşilpınar,
Selim Can Yalçın, Şebnem Köstem, Yalçın Avşar, Yasemin Güvenç, Yılmaz Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.