Galata Gazete


22 Kasım 2025 Cumartesi

Eşeğin Gölgesi – Bir Absürdün Bugüne Düşen Gölgesi

Eşeğin Gölgesi – Bir Absürdün Bugüne Düşen Gölgesi

Bakırköy Belediye Tiyatrosu, Eşeğin Gölgesi oyunu ile seyircisine prömiyerle merhaba dedi. Oyunu nasıl yazacağım konusunda kafamda birçok alternatif dolaştırdım; ancak en sonunda, oyunu izleme şansı olmayanlara yönelik yazmayı tercih ettim. Sonuçta oyunu izleme şansı olanlar, kendi fikirlerini oluşturacaktır. Önemli olan, gitme imkânı olmayan ve okumayı sevenlere doyurucu bilgi vermek. Nasıl olsa teknik ve akademik tarafını mutlaka birileri yazacaktır…

Oyunun sahnelendiği Bakırköy Belediye Tiyatroları Leyla Gencer Sahnesi (tam adıyla Leyla Gencer Opera Sanat Merkezi), Bakırköy Adliyesi’nin arkasında yer alıyor. Çok güzel, modern bir bina. Beklediğimden daha etkileyici geldi. Binanın yüzünde dev bir ekran karşıladı. İçeri girip salonu görünce daha da şaşırdım. Akustiğe özen gösterilmiş ve sahnenin derinliği gerçekten etkileyiciydi. Sahne adeta salonu kucaklıyordu.

Haldun Taner’in 1965 yılında yazdığı Eşeğin Gölgesi adlı oyunu izleyecektim. Salonda Haldun Taner’in eşinin bulunması, metne ve biçime ne kadar dikkat edildiğini gösteriyordu.

Eşeğin Gölgesi, Türk tiyatrosunda epik tiyatronun ilk örneklerinden biridir. Taner, Samsatlı Lukianos’un bir masalından yola çıkarak batı epik geleneğini Türk ortaoyunu unsurlarıyla buluşturur. Bu nedenle oyun hem yerli hem evrensel bir dile sahiptir. İlk sahnelenişinde “komünizm propagandası” gerekçesiyle soruşturmaya uğramış olması bile, oyunun düzenle ve güç ilişkileriyle kurduğu bağın tarihsel göstergesidir.

Mizah ölmez; zamansızdır ve tüm coğrafyalarda yaşar. Bu oyun da her sahnelendiğinde benzer tepkiler alacaktır. Sonuçta ezen ile ezilen arasındaki dengeler mahkemeler aracılığıyla kategorize edilir ve zamanla absürt davalara dönüşür. Birileri bu durumu kendi lehine çevirir ve aptalların üzerinden günü kurtarır. Para el değiştirir; fakir daha da fakir olur…

Murat Karasu’nun rejisi ve Irmak Bahçeci’nin dramaturgisi, oyunu bugünün siyasal ve toplumsal diline başarıyla taşımış. Metindeki eskimiş kısımlar yerine yerleştirilen yeni dokunuşlar oyunu sanki bugün yazılmış gibi güncel kılıyor. Bu “yenileme”, Taner’in absürd mizahını incitmeden yapılmış. Oyunun akışında çok doğal bir karşılığı var.

Sahnede dönen platformlar yalnızca dekoru değil, zamanı da dönüştürüyor. Her gölge, yeni bir sahnenin ve yeni bir ihtilafın başlangıcına dönüşüyor. Kaos ile düzenin aynı anda var olduğu bu yapı, koreografi ve hareket düzeniyle desteklenmiş. Oyuncuların bedenleri, mimikleri ve ritimleri metnin absürd dünyasını somutlaştırıyor.

Canlı müzik sahnenin iki tarafına yerleştirilmiş. Seyirciden uzak ama gölge altında tamamen kaybolmamışlar. Oyunun akışına uygun, yeniden yazılmış sözlere notalarıyla katkı sunuyorlar.

Sahnenin ortasındaki platform dönüyor; dönmediğinde ise perdelerin hareketi aynı duyguyu veriyor. Perdelere yansıyan ışık gölge oluşturuyor ve her gölge başka bir bölümün hikâyesine atılan ilk adım oluyor. Gölgeler üzerine kurulan olayların saçmalığı, oyuncuların bedenlerinde, mimiklerinde, seslerinde ve hareketlerinde can buluyor. Kaosun olduğu yerde düzenin ne kadar ince düşünüldüğü, hareket ve dans düzeninde açıkça görülüyor. Oyuncuyu görünür kılan kostümünden dekoruna, sesten ışığa kadar her unsur özenle uygulanmış.

Oyunun sonunda gelen alkışlar ve yükselen kahkahalardaki acı gülüşler bunun göstergesi. Yaşadığımız çağın gölgesi sahnede. Sahneden bize ise absürtlük, aradan geçen onca yıla rağmen taze ve dokunaklı biçimde ulaşıyor. Dramaturg, eskimiş olanın yerine öyle parçalar monte etmiş ki, sanki bugün yazılmış gibi duruyor. Geçmişin absürt öyküsü, bugün olmayan bir eşeğin gölgesinde yeniden canlanıyor. Çünkü eşeklerin kökünü kurutan insanlık yerine hiç yorulmayan teknolojiyi koymuş. Ama insanlar için hiçbir zaman “eşek” eksik olmayacak. Eşekler hep bizimle yaşayacaktır.

Oyuncuların hepsi mikrofon taşımakta, ancak bu oyunda akışı bozmaz. Çıplak sesleri sahnede ve en arka koltuğa rahatça ulaşabiliyor. Mikrofon kullanımı yerinde; şarkılarda koro olarak ses çıkışıyla birlikte çalışıyor. Ses efektlerinde kullanılmış ve hiç bir fazlalık yoktu. Gözümü kapatıp oyunu ses ile izlediğimde, sahneden gelen sesi hissettim.

Her çırağın rüyasıdır ustasının rolünü çalıp işyerinin sahibi olmak. Birden zengin olup, kendisine rakip gördüğü ama işbirliği içinde olduğu esnafa caka satmak ister. Berber çırağı Şaban, panayıra gitmek için eşekçi çırağı Mestan’dan bir eşek kiralar. Yolda sıcaktan bunalınca Şaban eşeğin gölgesinde dinlenmek ister. Olacak iş midir peki? Hiç bedelini ödemeden gölgede sefa sürülür mü?

Mestan, Şaban’dan bir akçe gölge bedeli isteyince iki çırak kendilerini mahkeme kapısında bulur. Ama burası Abdalya! Her iş parayla yürür. Mahkeme masrafı dağ gibidir. Kadılar meseleyi uzattıkça uzatır. Mahkemelerin önünde bekleyen avukatlar ve mahkemede görevli olanlar, açılacak davaların peşindedir. Sonuçta onların çorbası bu bürokratik kağıtların üzerinden kaynar…

Eşek davası sermaye sahiplerinin isteğiyle büyüdükçe büyür; yayıldıkça yayılır. Yüksek mahkemeler, medya ve siyasi partiler işe karışır. Koca ülke karpuz gibi ortadan ikiye ayrılır. Yarısı Eşekçi, yarısı Gölgeci Abdalya halkı. Tarafsız olmak mümkün değildir. Halk işi gücü bırakıp kavgaya tutuşur. Asıl önemli mevzular unutulur.

Sonunda Şaban’ın haklı olduğunu söyleyenlerle Mestan’ın haklı olduğunu savunanlar arasındaki kutuplaşma Abdalya’yı ikiye böler. Siyasi partilerin adı bile “Eşekçiler” ve “Gölgeciler” olarak değişir. Oyundaki tek mantıklı kişi olan ve kırmızı atkısıyla dikkat çeken karakter, akla uygun cümleleri yüzünden tepki çeker. Her zaman olduğu gibi “vatan haini” ilan edilir ve toplumdan dışlanır.

Reji, Taner’in taşlamasının bugünkü Türkiye’ye nasıl kolayca oturduğunu seyircinin yüzüne çarpıyor. Kutuplaşma, adaletin ticarileşmesi, absürd davaların büyütülmesi, medyanın manipülasyonu ve siyasetin toplumu ikiye ayırma iştahı… Tüm bunlar oyunun bugün hâlâ neden canlı olduğunu açıklıyor.

Salonun Bakırköy Adliyesi’nin hemen arkasında bulunması, tesadüf değilse zekice bir ironi. Tesadüfse bile hayatın mizah anlayışı Taner’inkiyle aynı!

Eşeğin Gölgesi, zamansızlığını koruyan bir klasik. Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nun bu sahnelemesi metnin politik mizahını bugüne yeniden kazandırmış. Hem teknik hem yorumsal olarak güçlü bir iş ortaya koymuş. Seyircinin kahkahalarının altındaki acı gülümseme, oyunun her dönem taze kalmasının en net göstergesi.

Eşek ölürse gölgesi olmaz. Gölgesi olmayanın davası da olmaz… Ama görünen o ki, biz gölgelerle kavga etmeye devam edeceğiz.

İsmail Cem Özkan

 

Eşeğin Gölgesi

Yazan: Haldun Taner

Yöneten: Murat Karasu

Dramaturg: Irmak Bahçeci

Yönetmen Yardımcısı: Ercan Koçak, Özge Çatak

Dekor Tasarımı: Ali Yenel

Kostüm Tasarımı: Ayçin Tar

Müzik: Tolga Çebi

Hareket Düzeni: Cihan Yöntem

Yardımcı Hareket Düzeni: Utku Demirkaya

Işık Tasarım: Cem Yılmazer

Söz Yazarı: Faruk Üstün

Reji Asistanı: Arda Güleryüz

Teknik Ekip:

Sahne Amiri: Seval Özdemir

Sahne Tekniği: İsmail Hakkı Alev, Faruk Sayın, Bekir Çakıcı

Aksesuar: Orhan Yıldız/ Muhammed Ali Alışkan

Kostüm: Filiz Kaplan/ Burak Kayık

Işık: Güner Şen/ Bahadır Veznedar/ Hüsamettin Özdemir

Ses Efekt: Erdal Tok, Hakan Gületınmaz, Hakan Barut, Fahri Karaca

Orkestra: Uğur Çerkezoğlu, Melih Yüzer, Aykut Yıldırım, Ersin Toz, Adem Elkaya, Ebru Mine Sonakın

Oyuncular: Alper Altuner, Ali Kil, Arda Akyüz, Ayşe Demirel, Bulut Akkale, Burak Dur, Can Esmeray, Doğuş Can Uzun, Eda Özdemir, Emre Koç, Ercan Koçak, Gözde Ayar, Kadir Hasman, Murat Şenol, Nazan Koçak, Özge Çatak, Sevda Karabulut, Zeyno Eracar

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.