Eskiden
yalanlıyorlardı…
Erk sahibi hata
yaptığında yanında yer alan danışmanları onun hatasını düzeltmek için değişik
girişimlerde bulunurlardı. Fakat yaşadığımız zaman diliminde ise artık
danışmanlarda o hataları düzeltmekten vazgeçmiş görünüyorlar, hatta
danışmanları bile o hatanın üstüne daha büyük hata yapar konuma geldiler.
Danışmanın esas görev
farklıdır ama bizde danışman sözcü gibi işlev görür, erk sahibinin sesidir,
medyada ki gözüdür, istihbaratta ki kulağıdır. Kısaca danışman erk sahibinin
siyasi geleceğidir. Para, itibar kazandırırken, kendisi de kazanır. Bütün
ticari ilişkiler danışmanın bilgisi ve gözetimi altında olur. Erk sahibi ile
gönül bağı yanında cep bağı da vardır.
Bugüne kadar erk
sahibinin yanından ayrılmış danışman, erk sahibi aleyhine tek söz
söylememiştir. Bunu elbette mesleki etik kuralları içinde açıklayabilirsiniz
ama yeterli değildir, çünkü danışman ile erk sahibi arasında gönül bağı yanında
cep bağı olduğunu belirtmiştik.
Cep bağı bireyleri
birbirine bağlar ve birlikte nefes alırlar. Ortak nefes almak demek karşılıklı
olarak susmak ve çıkarlarını korumak anlamına gelir.
Erk sahibi, her şeye
hakim olduğuna inandığı ya da danışmanlarına güvenemediği an her şeyi tek
başına yapmaya başlar ve tek başına kararlar alır ve konuşmalarını tek başına
yazar. Elbette tek başına olmanın en büyük dezavantajı hata üstüne hata
yapmaktır. Kısa vadeli kararlar verip, o anlık sorunu çözerken başka sorunların
da kapısını araladığının farkına varamaz. Her aralanan kapı ileride oluşacak
olan kaotik ortamın zeminini oluşturur.
Danışmanlar genelde
erk sahibinin ses ile konuşur, ona bir anlamda tercüman olurlar…
Tercümanlık ilk
başlarda yabancılaşmayı getirmiş olsa da bir süre sonra duygudaşlık yerini onun
kelimeleri ile ve onun düşünce yapısıyla konuşmaya başlar. Erk sahibi ile
tercümanlık yapan arsında ince çizgi ortadan kalkabilir… Erk sahibi mi
konuşuyor, danışman ya da sözcü mü belirsizliği ortaya çıkar, çünkü cep birliği
ticaretin seyrini ve verilen hediyelerin başka kasalara akması ya da
birikmesine sebep olabilir, bu durum elbette çıkar çatışmasını ve yolların
ayrılması anlamına gelir.
Kasaların ayrılması
ile sonuçlanan ayrılıklar düşmanlıkları ortaya çıkarır. Birkaç gün öncesine
kadar içli dışlı olanlar, bir anda düşman ve ağza alınmayacak küfürlerin hedefi
hatta tapelerin hedefi olabilir.
Sözcüler veya basın
danışmanları genelde erk sahibini dikkatli izler ve yanış anlaşmalara sebep
olabilecek cümleleri veya kelimeleri yenileri ile değiştirirlerdi,
düzeltilemeyecek gibi olanlar da yalanlıyorlardı. Yaşadığımız zaman diliminde
ne yalanlama ne de düzeltmenin bir anlamı kalmadı, kısaca işlevi ortadan
kalktı…
Zaman geçti, devran
döndü ve erk sahipleri danışmanlara ihtiyaç duymadan gönül rahatlığı ile hata
yapmakta ve de hatalarını da kısa bir süre sonra açıkça ya da dolaylı itiraf
etmiş olmalarına rağmen, ne özür dilemekte ne de yaptığından utanır konumunda
olmaktadır…
Değişim öyle zaman
dilimleri yaratmakta ki, sanki liberal ekonominin gereğiymiş gibi; hırsızlık,
yalancılık, dolandırıcılık, fesat karıştırma… gibi kelimelerin anlamını
sorgulamak bile gereksiz olmuş, onlarsız erk sahibi olunamayacağı fikri yaşanan
zaman dilimi içinde genel kanı görür oldu.
Yaşadığımız zaman
diliminde alışkanlıklar değişmekte ve farkına varmadan yeni oluşumlara hemen
uyum sağlamakta ve kanıksamaktayız. Kanıksamakla kalmıyor hemen alışkanlık
haline getiriyoruz!
Erk sahibi her şeyi
yapabileceği fikrine sahiptir, kendisine karşı yapılan her türlü eleştiriyi
erke yapılmış bir saldırı olarak görmekte ve düzenlenen yasalar ile kendisini
sırça köşkün içinde kasaların bıraktığı sıcaklık ve güven duygusuyla güvenceli
olarak hissetmektedir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.