Her seçim bir ders barındırır içinde…
Seçim dönemleri sonunda bir değerlendirme yapılması olağandır ama bizim gibi ülkelerde ise olağanüstüdür, çünkü her değerlendirme bir ayrılık demektir. Her ayrılık ise daha da yok olan sol demektir. Parçalana parçalana, dibe vura vura yukarıya sıçrayacağını sananlar, kendi küçük cemaati içinde Beyoğlu barlarında dünya devrimi yaparken bulur kendisini…
Her seçim bir şeyleri anlatır, anlatır anlatmasına da her bir grup, birey kendi işine geleni duyar, yeni bir projektör arar önünde durmak için… Gölgesine bakarak büyük olduğunu sananlar, yine gölgelerinin büyüdüğünü söylerler. Doğru, gölgeler büyür, ışığı ayarlamaya bakar!
Ülkemiz sürekli kırılma yaşıyor, her kırılma dönemleri toplum içinde yaratılan ayrılık çatlağı daha da derinleşmede, cepheler soyut olmaktan çıkıp, somuta doğru biçimleniyor. Yeni bir dünya içinde, yeni bir toplum yaratılırken, zeminini kaybetmiş sol, yeni zemin yaratamadan, olayların peşi sırasında günlük çözümler ile koşar buldu kendisini. Sol planlı, teorisi olan ve pratiğini teorisine göre uygulayan, sınıfsal bakışı olan bir evreni temsil ederken, liberal politikanın rüzgarı içinde teoriyi bir yana atmış, çıkarlarına uygun günlük değişen müttefikler ile kendisini tanımlamaya girişmiştir.
Bu seçim göstermiştir ki, (gerçi her seçim gösteriyor) devrimci gelenekten gelen tüm siyasi partiler, dernekler, dergi çevreleri... vb. Türkiye’yi kucaklayamadı. Bırakın Türkiye kucaklamayı temsil ettiği sınıfı bile kucaklayamadı. Hangi sınıfı temsil ettiği sorarsak, teoride işçi sınıfından bahsedenler, pratik içinde işçi sınıfından uzak, orta sınıfın oyunu kapma yarışı içindeler. Seçim dönemlerinde sloganlarda, afişlerde sınıf vurgusu yapılır ama sınıf içinde daha çok muhafazakar partinin varlığı hissedilir. Oyları onlar alır, ayak takımı olarak kabul edilenler; liderlerini yedirmemek için (para aldıkları sürece) mücadele ederler “Adam İzindeyiz!” dövizleri taşırlar. Hırsıza en büyük değeri verirler, belki o paradan Allah adına bir pay almayı beklerler, seçim mitinglerine gidenlere sokak dili ile söylersek bir sakal sıvama cep harçlığı verilir, ellerine bir dürüm ve ayran ile gün kurtarılır… sol ise neden oy alamadığını dahi hesaplamaz ama alınan küçük bir oyda kendi emeklerinin ne kadar fazla olduğunu ve iyi çalışma yapıldığına dair teori yazılar yazılır.
Bazı konularda netleşmek gereklidir, ortada konuşmak, yuvarlak cümleler kurarak Türkiye sorunları tahlil edilemez. 12 Eylül yenilgisinden sonra bir araya gelemeyenlerin bundan sonra bir araya gelebileceğine inancım zayıf, çünkü bugün ki dağınıklıktan, politikasızlıktan bire bir sorumlu olanlar bu dağınıklığa yol açanlardır. Öncelikle dağınıklığa yol açan ve “her şeyi ben yaptım” diyenleri tarihin dehlizine atıp unutmaktan geçer. Ne olacaksa onlarsız olacaktır. Onlar yenilginin birinci derecede sorumlularıdır, yenilgi sonrası yaşanan dağınıklığın da sorumlularıdır! İddialı slogan bulmakta kabiliyetli olanlar, attığı sloganı hayata geçiremeyen zavallı konumunda ve inanılırlığını kaybetmiştir. Attığı sloganın altında ezilenler, gereklikleri yerine getirmeyenler her zaman olduğu gibi bahane bulma konusunda da uzmandırlar, çünkü kendilerini yalanlayabilecek gerçek ve ciddi bir rakipleri yok!
12 Eylül’de bir defa yenildiler, anlarım; derim ki, panzer üstlerinden geçti. Cezaevinde genelde direniş hattı kuramadılar. İdam korkusu yüzünden hatta bir bölümü tek tip elbise giydi, örgüt dahi olamadılar... Hadi olağanüstü koşullardı... Ya o yılları takip eden yıllar? Bitirilmeyen süreçler... Proje ürünü olarak ortaya çıkan parti... Yayın organları... Bir zaman ittifak kuracak kadar oy almış bir yapı, sonra sürekli yenilgi dönemi... Bitmeyen ayrılmalar, ayrılıp ayrılıp yeni yayın organları çıkarmalar... Son seçim ve “game over” sözü iktidar için beklerken, “game over” bir bakmışsınız sol geleneğe deniyor... Diyecekler ki gazete satışı iyi, iyiye gidiyoruz! Dergi çevresinden gazete çevresine büyük gelişme! Bir bölümü de diyecek ki, bizim web sayfamıza tıklama oranı milyonları buluyor! İyiye gidiyoruz! Elbette iyiye gidiyoruz, rahmet ve ışıklar içinde... Ölen arkadaşların arkasından dediğimiz sözler geliyor aklıma; “ışıklar içinde...”
İyiye gittiğine inananlar yan yana gelemez, hep iyiye giderler...
Her seçim dönemi sonu içinde dersler barındırır, duyabilene… Bazıları sadece istediklerini duyar, diğerlerini yok sayar… Yok sayılanlar ise bizi büyütmez ve sürekli daha dar çevre içinde birbirimiz ile kavga edecek ortam hazırlar. Bazılar da piyasa koşullarına göre, gelenek ilişkilerini kullanarak projeler yapar, onun ile hayatını yönlendirmeye çalışır.
Her seçim dönemi yeni müttefikler bulunur ve yeni müttefiklerin yaptığı hatalar ile seçimi kaybederiz! Oradan ders alırız, suçu hiç kendimizde aramayız!
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.