Projeler özgün olmalıdır…
Güçlü hissedenler, bulundukları ortamda diğerinin kendi
hakimiyeti altında olmasına ister. Güçsüz kaldıkları yerlerde ise güçlünün
hakimiyetine karşı direnişi hak görür. Kendilerine karşı direniş gösterenleri
ise bölücü, bozguncu, zamanına göre terörist, zamanına göre anarşist, zafer
yolunda engel… gibi sıfatlar içinde değerlendirme içine alırlar. Fırsatları bulduklarında
ise toprağa kan dökmekten de geri durmazlar. Siyaset güç dengesidir derler, ama
daha çoğunlukla güç gösterisi olarak yaşam içinde kendisine yol bulmuştur.
Güçlü olanlar, daha fazla güçlü görünmek için kendi
medyasını yaratır ve medyasını kendi silahının namlusu içinden olaylara
bakmasını ister. Irak işgali sırasında toplum mühendisleri bu yeni medyaya gömülmüş
( embedded) ismini verdiler. Elbette bu terim sadece medya için geçerli
olmayacaktı, her alanda embedded uygulamalara şahitlik eder olduk.
Embedded kelimesi içinde yer alanlar silahın namlusundan
olaylara bakar ama kurşun, bomba vb. şeyler atmaz, sadece oradan bakar ve
gördüklerini ikna edilmesi gereken hedef kitleye aktarır. Ülkemizde bunun medya
dışında ki uygulamasına “akil insanlar” adı altında şahitlik ettik. Akil insanlarda
açılımın içine gömüldü ve oradan açılımın ne kadar yararlı, güzel şey olduğunu
anlatmaları istendi. Ve bunu da gönüllü olarak yaptılar.
Düşman tanımı ‘embedded’ kelimesinin somut çıkarımlarının
sonucu ile açıklanır oldu. Silahın namlusundan görünen düşman, görünmeyen ise müttefik
olarak yerini aldı. Şimşekleri üzerine çeken, daha doğrusu silahın ucu kimi
gösterirse geçmişte dost oldukları ve methiye dizdikleri unutulur, yeni duruma
uygun olarak düşmanlık ve nefret söylemleri onlara karşı fütursuzca uygulanır.
Silahın namlusu çıkarlara göre döner, çıkar çatışmasının
ve verimlilik yasasına aykırı olan her türlü uygulama düşman kriteri içine
girer ve düşman kriteri içinde renk ayrımı yoktur. Düşman olarak görülen
karşısında her türlü saldırı aracı mubahtır, saldırı aracının yıkıcılığı
gözlerden uzak tutulur. Yeni tarih yazımı embedded bakış açısına uygun olarak sipariş
edilir ve yazdırılır. Tarih yazıcıları Irak işgalinde olduğu gibi Amerikan kayıplarını
öne çıkarırken, işgal sırasında öldürülen milyonlarca sivil vatandaşı yok
sayar. Saldıran mağdurdur ve her koşulda mağdurluğunu öne çıkarmak için ‘akil
insanlarına’ görev verir. Akil insanları efendisinin zihnindeki ve hedeflerini
bilmeden biliyormuş gibi yapıp, onun niyetleri kendi niyetleri olarak algılar
ve potansiyel ikna edilmesi gerekenler hedef kitleye her türlü propaganda
aracını kullanarak ulaşmaya çalışır. Akil insanlar genelde çabuk hayal
kırıklıkları yaşar, çünkü efendisi kendi kafasında ki hedeften çok uzakta işler
yapmakta ve hatta akil insanları / örgütleri ciddiye almadan bildiğini
okumaktadır. Zaman zaman bu akil insanların pişmanlıklarının homurtusunu sağdan
soldan duyarsınız...
Akil insanları, işverenin gölgesinde büyümeye çalışan, genelde
küçük çıkarları hayatın tek anlamı olarak görenlerden oluşur. Uzun vadeli
düşünemezler, kısa vadede verilen görevi en iyi şekilde yerine getirmek için
uğraşır ve görev verene “propagandamızda nasıl bir dil kullanalım?” diye
efendisine mahcup şekilde soru sorabilir.
Kapı kulu öyle bir şeydir ki, güçlü efendisinin
kollarında kendisini güvende hisseder, daha güçlü bir efendi bulduğunda kapıyı
değiştirmek kendisinde hak görür ve yeni efendisine göre dil kullanır. Medya içinde
bunun örneklerini çok görürüz, önce düşmanca, ağza alınmayacak küfürler ile
hedef gösterdiği biri çalıştığı medya ya satın alındığında ya da efendisi
tarafından işten çıkarıldığında hedefinde yer alanın medyasına girip gönül
rahatlığı ile çalışırken, eski efendisi hakkında geçmişte yeni patronu için
kullandığı kelimeleri fütursuzca kullanır. Özneler değişmiş, nefret söylemi
değişmemiştir. Yaşadığımız çağın itibar gören insanları şimdilik bunlardır, en
ufak bir sorunda gidilir onlardan akıl alınır, röportajlar yapılır.
Namlu ucundan bakan çalışanın adı olmaz, sadece işini
yapar!
Embedded yöntemini kullananlar güçlü olanlardır, devlet
sahibi olmasına gerek yoktur, kendisini güçlü görenler kendi hakimiyetleri
altında kendi çıkarlarına uygun gömülmüş bireyler ya da örgütler kullanmaktan
çekinmez. Kendi amaçları doğrultusunda geçmişte denenmiş ama başarılı olmamış birlik,
cephe, ortak çatı altında siyaset yapma gibi uygulamaları yeniden hayata
karıştırırken, amaçlarına uygun bireyleri, kurumları, örgütleri kendi
gölgesinde ve kendi çıkarı doğrultusunda çalışmasını arzular. Elbette gölgeye
girip çalışmak bireylerin, örgütlerin, kurumların tercihleri karar verir,
gönüllülük esasına dayanır! Gönüllülük ise çıkarların sonucunda oluşur. Çıkarı olmayan
birinin gönüllü olarak namlunun ucundan bakmaz, bakamaz, çünkü profesyonel
olamaz. Profesyonel olanlardan oluşur embedded kavramı içine girenler. Amatörler
işlerine gelmediğinde çekip gidebilirler, ama profesyoneller aldıklarının karşılığını
sonuna kadar verirler.
Ülkemizin siyasal yapısı ve sosyal yapısı dinamiktir,
sürekli değişimin içindedir. Bu değişimin içinde çatışmalı olanların kullandığı
yöntemler birbirine benzer ve “özgürlük ülkesinin” uyguladığı yöntemleri olduğu
gibi kullanmaktan çekinmezler. Irak’ı işgal eden ‘özgürlük ülkesi’ gittiği her
yere “barışı ve özgürlüğü” getirmiştir! Ölenler kendilerinden ise sorun vardır,
ama düşman yok olmuşsa, olmuştur önemi yoktur. Gezi Direnişi sırasında ölenlere
iktidarın bakışı ile nasıl bir paralellik olduğunu görebiliyorsunuz değil mi? Ölen
çocuğun annesine binlerce insana yuh çektirmek bile mubahtır bu yeni anlayış ve
duruşa göre.
Ülkemiz sürekli açılımlar içindedir ama hiçbir açılımın
sonu gelmemiştir, sürekli açılım lafı ortada dolanır ama açılımın somut hukuki
zemini ortada yoktur. Nasıl gelmişse öyle gider mantığı içinde çıkarlara uygun
şekilde akil insanlar ve örgütler kullanılır, sanki her şey olmuş gibi hayat
içinde karşılığı aranır.
Açılımın iki tarafı olur, devlet ve çatıştığı kesim. Alevi
açılımında devletin muhatabı Alevilerdir, Kürt açılımında Kürtlerdir. Soyut kavramlardır
ve soyut kavramlar içinde sözler havada uçuşur, saflar oluşturulur. İttifaklar kurulur,
ittifaklar dağılır. Çıkarlar için gerek görüldüğünde bu sözler kullanılır ve
muhalif olması gerekenler muhalefet olmaktan çıkarılır, müttefik konuma
getirilir. Siyaset güçler arasında denge gibidir ama bizim pratiğimizde ise
dengeler bir türlü oluşmaz, güçlünün çıkarı yönünde biçimlendirilir.
Devlet, kendi embedded’lerini kullanırken, karşısında yer
alanlarda kendi embedded’lerini kullanmak için yeni arayışlara girer. Birbirine
karbon kağıdı gibi benzeyen yöntemler tek elden çıkmış projenin ürünü gibi
siyasetin günlük söylemleri içinde farklı kelimeler içinde buluruz. Embedded rolünü
oynamak istemeyenler de açıktan ya da gizli sopa gösterilir ve siyaset içinde
yer almak istiyorsanız bizim gölgemiz altında olun denir.
Son günlerde güç dengeleri içinde ‘aba altından sopa
gösterisine’ şahitlik eder olduk. Kendi kafalarında
ki projelerini geniş kesime anlatmak için gölgesi ya da çatısı altında
birilerinin olması çok önemlidir, çünkü kendilerinin ‘ağızları ile kuş tutsalar’
dahi ulaşamayacakları geniş bir kesim bulunmaktadır. İkna edilmesi gereken bu
geniş kesime her yapının duruş noktasına göre dayanışma içinde olacağı yapılara
ihtiyaç vardır ama dayanışma yerine ‘akil örgütler’ isterse ortada sorun var
olur. Kendi denetimleri ile ama dayanışma içindekilerine danışmadan kendi
kafasındakini açıklayan ve yeni duruma uyum sağlaması beklenen bir esnek yapı
beklentisi ortak mücadele özleminin kısa sürede dağılmasına ve gönülsüz
işbirliğinin başarısız sonuçlarına şahitlik ederiz. Son yerel seçimler bunun
ipuçlarını açıkça ortaya sermiştir. Sonuçlardan ders çıkarma yerine kendi çatıları
altında daha fazla yapının yer almasını savunmak sonuçlardan ders alınmadığını
ve hala güçlü bakışının hakim olduğunu hissederiz. Güçlü olanlar her şeyi kendi
istedikleri gibi olmasını istiyorsa ittifak arayışı yerine, profesyonel çalışma
yapacaklar ile iş yapmasının faydası ve daha verimli olacağını düşünüyorum. Diğerleri
ise zaten düşmanlık içinde olmadıkları ve yeri geldiğinde ortak mücadele alanlarında
olduklarını Gezi Direnişi sırasında gösterdiler.
Aba altından sopa gösterileri yaparak yeni güç dengesi
içinde yeni mevziler kazanılamaz. Yapılırsa eğer, taraflardan birinin daha da
zayıflaması anlamına gelir ve muhatabı olan görüşmelerde eli güçlü olan her
istediğini ve sözünü karşı tarafa uygulatır.
Her siyasi yapı gelecek projesini özgün olarak ortaya koymalıdır,
birilerin ‘akil örgütü’ olmasına gerek yok. Dayanışma ile embedded olayını
ayırmak gerek, karıştırılırsa tarih çizgisi istediklerimiz yönünde yazılamaz. Güçlünün
zaferi ve başarıları olarak embedded tarihçiler notlarını tutar.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.