Galata Gazete


19 Nisan 2015 Pazar

Kan gölünü okyanusa çevirmeyin!

Kan gölünü okyanusa çevirmeyin!

Ulus devletin varlık sebebi sermaye birikimi yapmaktır. Kapitalistler var olan devlet yapısını kendi amaçları doğrultusunda ve ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden düzenlemiştir. İmparatorluk bu yeni düzen ile çatışmalı olmadığı sürece biçimsel olarak yaşanmasına izin verilmiş, yazılı ya da yazılı olmayan toplumsal sözleşme iktidarda olanın ihtiyacına göre düzenlenmiştir. Hukuk devleti anlayışı bir anlamda yeni devlet anlayışının ve ihtiyacının sonucunda doğmuştur. Keyfiyet yerine kuralları belli bir düzen içinde yaşamak anlamındadır. Hukuk devlet işleyişinin düzenli, sistemli ve ihtiyaca karşılık veren, tüketimi ve üretimi düzenleyen, çalışan ve işveren arasında ki ilişkileri kurallar ile sözleşme altına alan bir devlet anlayışıdır. 
Kapitalist sistem hukuk devlet anlayışını kendi ihtiyacı sonucunda ortaya çıkarmıştır. Sosyal devlet anlayışı 1917 devrimi sonrası ortaya çıkmış ve kapitalist sistem altında yaşayan işçi sınıfının uysallaştırması amaçlı kullanılmış bir düzenlemedir. Toplumsal sözleşme içinde işçi sınıfına göreceli olarak haklar verilmiş ve bu haklar emperyalist anlayış ile diğer ülkelerden gelen artı değerin ulus devlet içinde yaşayan halk ile paylaşımını ortaya çıkarmıştır. Soğuk savaş bitimine kadar ulus devlet anlayışı içinde sosyal devlet varlığını korumuş ve ortada tehdit edecek bir sistem olmadığında liberal devlet anlayışı ile birlikte ortadan kaldırılmıştır. (Bugün bir çok devlet içinde hala sosyal devlet anlayışının kalıntılarının gözükmesi, o ülkelerin hala sosyal devlet olduğunu söylemek için artık yeterli değildir.) 
Ulus devlet anlayışı içinde sosyal demokratlar sosyal hukuk devleti savunmuşlardır. Bir çok ülkede buna laik devlet anlayışını da eklemişlerdir. Sonuçta var olan devleti savunan ve devletin güçlendirilmesini ve toplum düzenin barış içinde olması hedeflenmiştir. Toplumsal sözleşme toplumsal barışı devam ettirmek ve var olan pastadan sınıflar hakim olanların çıkarına göre paylaşımı düzenlenmiştir. Devlet, hakimlerin ihtiyacına cevap veren soyut bir kavramdır. Devletin varlık sebebi sermayenin korunması ve sermayenin daha da güçlenmesini kapitalist sistem içinde barış içinde olmasına olanak sunar. Kapitalist sistem altında devletin görevi budur. 
Ulus devlet anlayışı bugün yaşadığımız gerçeklik karşısında çaresizdir ve kriz koşullarının daha da derinleşmesine neden olmaktadır, çünkü kapitalist sistem dünya üzerinde hakim olduktan sonra karşılaştığı sorunların üstesinden geçmişte silah ve ilaç sanayisinin tüketimini artırarak aşmıştır. Savaşlar bir anlamda kriz kapısından çıkmak için kullanılan bir çözüm olarak karşımızda dururken, bugün savaş yöntemi ile kriz kısa süreliğine ötelenmesine rağmen krizden henüz çıkamadığımız, girdabın daha da büyüdüğü bir dönemde yaşıyoruz. 
Bugün ulus devlet anlayışı ile eğitimden geçmiş bireylerin hala ulus devlet çizgisi ve ideali içinde sorunlara çözüm aradığına şahitlik ediyoruz. Devletin söndürülmesini anarşi ve kargaşa olacağını ve merkezi bir düzenin olmayacağını savunuyorlar. Ulus devletin varlığı ve tam bağımsızlığı fikri bugün için gelişen yeni üretim ilişkileri içinde tartışmalıdır, çünkü ulus devletler içinde üretiminin ne kadar ve hangi maddeler üzerinde yapılacağına ulus devleti tek başına karar vermez konumdadır. Üretim yapan firmalar, genelde uluslarüstü firmaların acentesi veya taşeron mal üreten firma konumundadır. Hangi teknolojinin ne kadarına sahip olacağına ulus devleti karar veremez ve geliştiremez konumuna düşmüştür. Teknoloji sahibi firmalar üretimlerini dünyanın her hangi bir bölgesine dağıtarak üretim yaptırmakta ve birkaç yerde birden bu üretilen parçaların birleştirmesini sağlayan montaj ilişkisini geliştirmiştir.  Bu durum, ulus devleti var olan evrensel kapitalist sistemin ihtiyacına cevap vermediğini ve yeniden yapılanması gerektiğini George Soros gibi kapitalist sistemin savunucuları bile dile getirmektedir. 
Onlar için devlet düzen demektir. Düzen ise sistemin devam etmesi için gerekli yapılanma ve hukuk anlayışıdır. Ulus devletler, oluşmuş olan yeni üretim ilişki içindeki uygulamaları ve paranın dünya üzerinde ki hareketini zaman zaman yavaşlatmakta ve kriz içinde olan sistemin kriz çıkışı için hızlı bir şekilde devletler arasında ilişkilerin yeniden yapılandırılmamasından kapitalistler şikayet etmekteler. Sovyet sistemin yıkılışının temelinde devletin çökmesi ama beceriksiz ve krizi yönetemeyen yöneticiler olduğu vurgusunu bugün Soros bile dillendirirken, ulus devleti anlayışı içinde sosyalist devrimi ve devrimci durumu tartışanlar kapitalistlerin gördüğü gerçekliği bile görememiş, krize karşı çözüm yolunu geliştirememiş olduğunu da tarih bize acı bir şekilde öğretmiştir. 
Devletin ortadan kaldırılması nihai amaçtır, devletin söndürülmesini hedefine ve politikasına koyamayanlar devletin çökmesi karşısında ne yapacağını bilemeyen ve krizi yönetmeyen şaşkınlar topluluğu olarak karşımızda durabilmektedir. 
Devlet yaşatmak ve ona gereğinden fazla anlamlar yüklemek ulus devleti anlayışında olanların bakış açısında hala durmaktadır, çünkü sosyal devlet anlayışının tek çözüm çıkışı ve bir arada olmanın gereği gibi algı oluşturmaya çalışırken, hakim kültürün daha da hakim olarak diğer kültürlerin o kültür içinde erimesini sessizce fısıldamaktalar. Çok kültürlü, çok uluslu, çok dilli bir devletin yaşayamayacağı ve anarşi ve düzen dışı olacağını kelimeler arasında fısıldamaktalar. Çünkü ulus devleti anlayışı içinde onları düşünmek bile ütopyadır ve gerçekleşmesi imkansız şeylerdir. 
Devlet, uysal insanlar topluluğu ister ve kendi eğitiminden geçirilen bireyleri aptallaştırır. Ulusal devlet anlayışı içinde akıllı bireylerin oluşturduğu devletin yaşama şansı yoktur, çünkü akıllı olanlar kendileri için iyilik düşünen devletin iyiliğini ret etme hakkını kullanacaktır. Ret etmek ise düzenin düzensizliğini beraberinde getirecektir. Devletin varlık sebebi düzen değil midir? Hukuk devleti bunun için sermaye sahipleri tarafından bir toplumsal sözleşme ile hayata geçirilmemiş miydi?  Devleti savunanlar bir anlamda uysal bireyler topluluğun oluşturmuş olduğu toplumsal sözleşmeyi düzen adına kabul ederler... 
Devletin olduğu yerde toplumsal sözleşme kaçınılmazdır ama hakim kimse onun çıkarına uygun olarak biçimlenir. "Hukuk iktidarın fahişesidir." Hukuk devleti isteyenler bir anlamda kimin (hangi sınıfın) düzenini istediklerini iyi bilmek ile yükümlüdürler. 
Devlet, sadece düzen kurucu olarak algılandığında dahi, kimin ve hangi sınıf adına iktidarda olduğu önemlidir. Devlet sonuçta bir baskı aracıdır ve içinde bulunduğu kapitalist sistemin tüm karakteristik özelliklerini taşır, ancak yeni oluşacak ve yeni bir sınıfa ait devlet bu kapitalist devlet anlayışının üstünde daha özgürlükçü olmak ile yükümlü ve özgürlüğü ve geriye dönüşü engelleyecek yeni bir toplumsal sözleşme yapmak ile yükümlüdür. Sınıfların ortadan kalktığı bir dünyada devlet denen mekanizmaya ihtiyaç olup olmadığını onu görenlerin sorunu olmalıdır ama nihai hedef devletin ortadan kalktığı ve geriye dönüşün olamayacağı yeni insanın ve sistemin yaratılmasıdır. 
Kapitalist sistem içinde biçimlenen devleti olduğu gibi koruyan ve reform eden anlayış var olan sistemin kötü bir kopyası ve daha baskıcı devlet olmayacağını kim garanti edebilir? 
Devleti söndürmeyi ve yok etmeyi teoride hedefine koymayan her hareket ve düşünce yapısı bugün ki rejim içinde sadece reform yapmayı ve reformist anlayış ile kendi diktatörlüklerini kurmayı arzulamaktan başka şey yapamazlar.
Rejim ile mücadele ederken, sistemi hedef almayan ve yeni sistemin içinde devletin güçlü olmasını savunan her hareket bugünün kötü bir kopyasını savunmaktan başka bir anlam ifade etmez... 
Oluşmakta olan yeni devlet anlayışı içinde ulus devleti savunmak bugünün daha gerisini savunmaktır. Ulus devletin insanlık tarihine kazandırmış olduğu kan gölünü, okyanus yapmaktan başka bir anlam ifade etmez!
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.