Kan gölünü okyanusa çevirmeyin!
Ulus devletin varlık sebebi sermaye birikimi yapmaktır. Kapitalistler var
olan devlet yapısını kendi amaçları doğrultusunda ve ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde yeniden düzenlemiştir. İmparatorluk bu yeni düzen ile çatışmalı
olmadığı sürece biçimsel olarak yaşanmasına izin verilmiş, yazılı ya da yazılı
olmayan toplumsal sözleşme iktidarda olanın ihtiyacına göre düzenlenmiştir.
Hukuk devleti anlayışı bir anlamda yeni devlet anlayışının ve ihtiyacının
sonucunda doğmuştur. Keyfiyet yerine kuralları belli bir düzen içinde yaşamak
anlamındadır. Hukuk devlet işleyişinin düzenli, sistemli ve ihtiyaca karşılık
veren, tüketimi ve üretimi düzenleyen, çalışan ve işveren arasında ki
ilişkileri kurallar ile sözleşme altına alan bir devlet anlayışıdır.
Kapitalist sistem hukuk devlet anlayışını kendi ihtiyacı sonucunda ortaya
çıkarmıştır. Sosyal devlet anlayışı 1917 devrimi sonrası ortaya çıkmış ve
kapitalist sistem altında yaşayan işçi sınıfının uysallaştırması amaçlı
kullanılmış bir düzenlemedir. Toplumsal sözleşme içinde işçi sınıfına göreceli
olarak haklar verilmiş ve bu haklar emperyalist anlayış ile diğer ülkelerden
gelen artı değerin ulus devlet içinde yaşayan halk ile paylaşımını ortaya
çıkarmıştır. Soğuk savaş bitimine kadar ulus devlet anlayışı içinde sosyal
devlet varlığını korumuş ve ortada tehdit edecek bir sistem olmadığında liberal
devlet anlayışı ile birlikte ortadan kaldırılmıştır. (Bugün bir çok devlet
içinde hala sosyal devlet anlayışının kalıntılarının gözükmesi, o ülkelerin
hala sosyal devlet olduğunu söylemek için artık yeterli değildir.)
Ulus devlet anlayışı içinde sosyal demokratlar sosyal hukuk devleti
savunmuşlardır. Bir çok ülkede buna laik devlet anlayışını da eklemişlerdir.
Sonuçta var olan devleti savunan ve devletin güçlendirilmesini ve toplum
düzenin barış içinde olması hedeflenmiştir. Toplumsal sözleşme toplumsal barışı
devam ettirmek ve var olan pastadan sınıflar hakim olanların çıkarına göre
paylaşımı düzenlenmiştir. Devlet, hakimlerin ihtiyacına cevap veren soyut bir
kavramdır. Devletin varlık sebebi sermayenin korunması ve sermayenin daha da
güçlenmesini kapitalist sistem içinde barış içinde olmasına olanak sunar.
Kapitalist sistem altında devletin görevi budur.
Ulus devlet anlayışı bugün yaşadığımız gerçeklik karşısında çaresizdir ve
kriz koşullarının daha da derinleşmesine neden olmaktadır, çünkü kapitalist
sistem dünya üzerinde hakim olduktan sonra karşılaştığı sorunların üstesinden
geçmişte silah ve ilaç sanayisinin tüketimini artırarak aşmıştır. Savaşlar bir
anlamda kriz kapısından çıkmak için kullanılan bir çözüm olarak karşımızda
dururken, bugün savaş yöntemi ile kriz kısa süreliğine ötelenmesine rağmen
krizden henüz çıkamadığımız, girdabın daha da büyüdüğü bir dönemde
yaşıyoruz.
Bugün ulus devlet anlayışı ile eğitimden geçmiş bireylerin hala ulus devlet
çizgisi ve ideali içinde sorunlara çözüm aradığına şahitlik ediyoruz. Devletin
söndürülmesini anarşi ve kargaşa olacağını ve merkezi bir düzenin olmayacağını
savunuyorlar. Ulus devletin varlığı ve tam bağımsızlığı fikri bugün için
gelişen yeni üretim ilişkileri içinde tartışmalıdır, çünkü ulus devletler
içinde üretiminin ne kadar ve hangi maddeler üzerinde yapılacağına ulus devleti
tek başına karar vermez konumdadır. Üretim yapan firmalar, genelde uluslarüstü
firmaların acentesi veya taşeron mal üreten firma konumundadır. Hangi
teknolojinin ne kadarına sahip olacağına ulus devleti karar veremez ve
geliştiremez konumuna düşmüştür. Teknoloji sahibi firmalar üretimlerini
dünyanın her hangi bir bölgesine dağıtarak üretim yaptırmakta ve birkaç yerde
birden bu üretilen parçaların birleştirmesini sağlayan montaj ilişkisini
geliştirmiştir. Bu durum, ulus devleti var olan evrensel kapitalist
sistemin ihtiyacına cevap vermediğini ve yeniden yapılanması gerektiğini George
Soros gibi kapitalist sistemin savunucuları bile dile getirmektedir.
Onlar için devlet düzen demektir. Düzen ise sistemin devam etmesi için
gerekli yapılanma ve hukuk anlayışıdır. Ulus devletler, oluşmuş olan yeni
üretim ilişki içindeki uygulamaları ve paranın dünya üzerinde ki hareketini
zaman zaman yavaşlatmakta ve kriz içinde olan sistemin kriz çıkışı için hızlı
bir şekilde devletler arasında ilişkilerin yeniden yapılandırılmamasından
kapitalistler şikayet etmekteler. Sovyet sistemin yıkılışının temelinde
devletin çökmesi ama beceriksiz ve krizi yönetemeyen yöneticiler olduğu
vurgusunu bugün Soros bile dillendirirken, ulus devleti anlayışı içinde
sosyalist devrimi ve devrimci durumu tartışanlar kapitalistlerin gördüğü
gerçekliği bile görememiş, krize karşı çözüm yolunu geliştirememiş olduğunu da
tarih bize acı bir şekilde öğretmiştir.
Devletin ortadan kaldırılması nihai amaçtır, devletin söndürülmesini
hedefine ve politikasına koyamayanlar devletin çökmesi karşısında ne yapacağını
bilemeyen ve krizi yönetmeyen şaşkınlar topluluğu olarak karşımızda
durabilmektedir.
Devlet yaşatmak ve ona gereğinden fazla anlamlar yüklemek ulus devleti
anlayışında olanların bakış açısında hala durmaktadır, çünkü sosyal devlet
anlayışının tek çözüm çıkışı ve bir arada olmanın gereği gibi algı oluşturmaya
çalışırken, hakim kültürün daha da hakim olarak diğer kültürlerin o kültür
içinde erimesini sessizce fısıldamaktalar. Çok kültürlü, çok uluslu, çok dilli
bir devletin yaşayamayacağı ve anarşi ve düzen dışı olacağını kelimeler
arasında fısıldamaktalar. Çünkü ulus devleti anlayışı içinde onları düşünmek
bile ütopyadır ve gerçekleşmesi imkansız şeylerdir.
Devlet, uysal insanlar topluluğu ister ve kendi eğitiminden geçirilen
bireyleri aptallaştırır. Ulusal devlet anlayışı içinde akıllı bireylerin
oluşturduğu devletin yaşama şansı yoktur, çünkü akıllı olanlar kendileri için
iyilik düşünen devletin iyiliğini ret etme hakkını kullanacaktır. Ret etmek ise
düzenin düzensizliğini beraberinde getirecektir. Devletin varlık sebebi düzen
değil midir? Hukuk devleti bunun için sermaye sahipleri tarafından bir
toplumsal sözleşme ile hayata geçirilmemiş miydi? Devleti savunanlar bir
anlamda uysal bireyler topluluğun oluşturmuş olduğu toplumsal sözleşmeyi düzen
adına kabul ederler...
Devletin olduğu yerde toplumsal sözleşme kaçınılmazdır ama hakim kimse onun
çıkarına uygun olarak biçimlenir. "Hukuk iktidarın fahişesidir."
Hukuk devleti isteyenler bir anlamda kimin (hangi sınıfın) düzenini
istediklerini iyi bilmek ile yükümlüdürler.
Devlet, sadece düzen kurucu olarak algılandığında dahi, kimin ve hangi
sınıf adına iktidarda olduğu önemlidir. Devlet sonuçta bir baskı aracıdır ve
içinde bulunduğu kapitalist sistemin tüm karakteristik özelliklerini taşır,
ancak yeni oluşacak ve yeni bir sınıfa ait devlet bu kapitalist devlet
anlayışının üstünde daha özgürlükçü olmak ile yükümlü ve özgürlüğü ve geriye
dönüşü engelleyecek yeni bir toplumsal sözleşme yapmak ile yükümlüdür.
Sınıfların ortadan kalktığı bir dünyada devlet denen mekanizmaya ihtiyaç olup
olmadığını onu görenlerin sorunu olmalıdır ama nihai hedef devletin ortadan
kalktığı ve geriye dönüşün olamayacağı yeni insanın ve sistemin
yaratılmasıdır.
Kapitalist sistem içinde biçimlenen devleti olduğu gibi koruyan ve reform
eden anlayış var olan sistemin kötü bir kopyası ve daha baskıcı devlet
olmayacağını kim garanti edebilir?
Devleti söndürmeyi ve yok etmeyi teoride hedefine koymayan her hareket ve
düşünce yapısı bugün ki rejim içinde sadece reform yapmayı ve reformist anlayış
ile kendi diktatörlüklerini kurmayı arzulamaktan başka şey yapamazlar.
Rejim ile mücadele ederken, sistemi hedef almayan ve yeni sistemin içinde
devletin güçlü olmasını savunan her hareket bugünün kötü bir kopyasını
savunmaktan başka bir anlam ifade etmez...
Oluşmakta olan yeni devlet anlayışı içinde ulus devleti savunmak bugünün
daha gerisini savunmaktır. Ulus devletin insanlık tarihine kazandırmış olduğu
kan gölünü, okyanus yapmaktan başka bir anlam ifade etmez!
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.