Soyut devletin, somut cezası!
Devlet kavramı soyuttur, ele tutulmaz, gözle görülmez ama
etkisi itibarı sonucu hissedilen bir sistemdir. Devletin olduğu yerde zulüm hep
vardır, çünkü devlet düzen adına içinde yaşadıkları insanları uysallaştırmak
ister. Uysallaştırmanın birinci yolu
disiplindir. Devlet, insanları uysallaştırmak için çeşitli organları kullanır,
en başta eğitim, arkasından güvenlik güçleri, güvenlik güçlerinin hareket
alanını belirleyen yasalardır. Devlet olan her yerde eğitim devletin ihtiyacına
yöneliktir. Ulus devlet olduktan sonra devlet için eğitimin önemini anlamış ve
tek tip ve homojen yaratmanın en önemli aracı olduğu keşfetmiştir. Ulus devletin
ilk ‘Toplumsal Sözleşme’sini teorik olarak hayata geçiren J. J. Rouseau Emile
adını verdiği kitapta eğitimin önemini ve yanlışlarını eleştirdiği için sürgün
edilmiştir. Eğitim, silahlı güçlerden de önemli bir savunma aracıdır.
Devlet, güçlü ve hakim olan sınıfın hizmetindedir, kim ki
devlete hakimdir, çıkarları yönünde devletin organlarını kendi çıkarları
yönünde dönüştürebilir ve yeni savunma araçları ortaya çıkarabilir. Her sistemde
ve sınıflar olan her yapıda devlet varlığını koruyacaktır.
Devlet, erk sahibinin çıkarına uygun olarak emekçilerin
cebinden parayı alır ve onların kasasına sermaye birikimi yapmaları için atar. Sermayenin
hangi amaçlar ile kullanılacağına elbette devlete sahip olan ideolojinin
çıkarları karar verecektir.
Somut duruma göre, somut tahlil yapalım! Devlet, sürekli
olarak benim cebimden bir şey alıyor, karşılığında benim aldığım; acı, zulüm,
işkence, orantısız muamele, ayrımcılık, aşağılanma ve ötekileştirmedir. Devletten
nemalananların devlete sahip çıkmasını anlarım, onun işlediği cinayetlere sahip
çıkmasını da bir nebze de olsa anlamaya çalışırım, fakat devletten sadece acı,
işkence görenlerin devlete sahip çıkmasını anlamlandıramıyorum.
Devleti yüceltecek ve övecek yaşantım içinde kişi olarak
bir şey görmedim, aksine eleştireceğim ve düzen adına benim iyiliğimi düşünen
her uygulamanın bana baskı olarak geri döndüğünü yaşayarak gördüm.
Devlet, hakim olduğu topraklarda yer alan her hareketi
kontrol etmek ve izlemek ile yükümlüdür. Günümüz devletler arasında ve devletlerin
üstünde yer alan sermeye grupların güvenliklerini korumak adına kara paranın
kontrolü amaçlı varlığını yeniden biçimlendirmiş ve uluslararası anlaşmalar ile
verilen görevi yerine getirmek ile yükümlüdür. Devlet bugün ki koşullar içinde
ulus devleti anlayışı içinde yetersiz kalmış ve biçim değiştirmektedir. Devlet sabit
ve durağan değildir, ihtiyaçlara göre değişimler yaşar ve var olan kurumlarını
bu ihtiyaca göre şekillendirir. Köylerin ortadan kalktığı bir ülkede devletin
köy bakanlığı olmaz, artık işlevi yoktur ve geçmişte yer alan bir çok kurum
gibi tarihin çöp sepetinde bu kurumunu gözünü kırpamadan bırakır. Bugün sermayenin
en büyük korkusu kontrol dışında kara paranın hareketidir. O yüzden sermaye
kendi güvenliği için bu kara paranın kontrollü bir şekilde hareket etmesine
izin verir. Devletin varlık sebebi olan düşmanları yaratır ve ona karşı kendi
halkının algısı ile oynamasına izin verir. Düşman olmayan bir yerde devlet
kavramı ve güvenlik tartışma konusu olabilir. Devlet her türlü tartışmadan uzak
durmak için kendi içinde çatışmaları körüklemek ile yükümlüdür, kurumları var
olan girdabın hızını ayarlar ama ortadan kaldırmaz…
Hiç bir ulusu övmedim, övemem, çünkü övülecek
ulus yoktur. Hiç bir ulusu yüceltmem, çünkü yüceltilecek ulus yoktur.
Tüm uluslar bir birine
eşittir ve içinde devlet sahibi olanların zulmü hukuk maddeleri içinde
meşrulaştırdığını, öteki gördüğünü yok etmeye çalıştığını, tarihin her hangi
bir diliminde katil olurken, öteki zaman diliminde kurban olabiliyor.
Katilin kurban olduğunda,
kurbanın katil olduğunda övülecek ne bir destan vardır, ne de gurur duyulacak
bir şey...
Ulus devleti, insanlık
tarihin en kısa sürede en çok kan döken, en çok insana işkence yapan, kitlesel
ölümler karşısında para kazanma hırsı ile zevk çığlıkları atan bir dönemdir. Ulus
devletini savunanların hepsi bir anlamda katliamlardan nemalananlardır, onun
getirmiş olduğu ferahlıktan yaşam kalitesini artıranlardır. Devlet ile göbek
bağı kuranlar, ondan nemalananlardır...
Benim devlet ile herhangi bir
göbek bağım yoktur. Beni eğiterek uysal birey yapman ve vergileri ile kendisine
bağlayan, bağımsız ve devletsiz yaşayamayacağım fikrini beynimim her hücresine
işlemesi, korkuyu körükleyerek, korkudan korkarak yaşamaya mahkum etmesi
dışında bir bağım yoktur.
Devletin işlediği tüm
suçların sonuçlarına katlanan, onun yaratmış olduğu tahribatı kendi vergilerim (dolaylı
ya da direkt) ile ortak olmaya zorlayan, zor duruma düşmüş sermayenin
kurtulması için alın terimden çalan bir sistemde devletin savunulacak tarafını
bulamıyorum.
Devlet adına soykırım
yapanlar, devlet adına faili meçhul cinayet işleyenler bir şekilde devleti
savunanları ve suça ortak etmek için vergiler adı altında aldıkları paralar ile
bu suçları işlemekte ve suça o devlet şemsiyesi altında yaşayan her bireyi
ortak etmekteler. Ben suça karışmış bir devletin savunulacak tarafını
bulamıyorum.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.