Galata Gazete


23 Nisan 2015 Perşembe

Soyut devletin, somut cezası!

Soyut devletin, somut cezası!


Devlet kavramı soyuttur, ele tutulmaz, gözle görülmez ama etkisi itibarı sonucu hissedilen bir sistemdir. Devletin olduğu yerde zulüm hep vardır, çünkü devlet düzen adına içinde yaşadıkları insanları uysallaştırmak ister.  Uysallaştırmanın birinci yolu disiplindir. Devlet, insanları uysallaştırmak için çeşitli organları kullanır, en başta eğitim, arkasından güvenlik güçleri, güvenlik güçlerinin hareket alanını belirleyen yasalardır. Devlet olan her yerde eğitim devletin ihtiyacına yöneliktir. Ulus devlet olduktan sonra devlet için eğitimin önemini anlamış ve tek tip ve homojen yaratmanın en önemli aracı olduğu keşfetmiştir. Ulus devletin ilk ‘Toplumsal Sözleşme’sini teorik olarak hayata geçiren J. J. Rouseau Emile adını verdiği kitapta eğitimin önemini ve yanlışlarını eleştirdiği için sürgün edilmiştir. Eğitim, silahlı güçlerden de önemli bir savunma aracıdır.

Devlet, güçlü ve hakim olan sınıfın hizmetindedir, kim ki devlete hakimdir, çıkarları yönünde devletin organlarını kendi çıkarları yönünde dönüştürebilir ve yeni savunma araçları ortaya çıkarabilir. Her sistemde ve sınıflar olan her yapıda devlet varlığını koruyacaktır.

Devlet, erk sahibinin çıkarına uygun olarak emekçilerin cebinden parayı alır ve onların kasasına sermaye birikimi yapmaları için atar. Sermayenin hangi amaçlar ile kullanılacağına elbette devlete sahip olan ideolojinin çıkarları karar verecektir.

Somut duruma göre, somut tahlil yapalım! Devlet, sürekli olarak benim cebimden bir şey alıyor, karşılığında benim aldığım; acı, zulüm, işkence, orantısız muamele, ayrımcılık, aşağılanma ve ötekileştirmedir. Devletten nemalananların devlete sahip çıkmasını anlarım, onun işlediği cinayetlere sahip çıkmasını da bir nebze de olsa anlamaya çalışırım, fakat devletten sadece acı, işkence görenlerin devlete sahip çıkmasını anlamlandıramıyorum.

Devleti yüceltecek ve övecek yaşantım içinde kişi olarak bir şey görmedim, aksine eleştireceğim ve düzen adına benim iyiliğimi düşünen her uygulamanın bana baskı olarak geri döndüğünü yaşayarak gördüm.

Devlet, hakim olduğu topraklarda yer alan her hareketi kontrol etmek ve izlemek ile yükümlüdür.  Günümüz devletler arasında ve devletlerin üstünde yer alan sermeye grupların güvenliklerini korumak adına kara paranın kontrolü amaçlı varlığını yeniden biçimlendirmiş ve uluslararası anlaşmalar ile verilen görevi yerine getirmek ile yükümlüdür. Devlet bugün ki koşullar içinde ulus devleti anlayışı içinde yetersiz kalmış ve biçim değiştirmektedir. Devlet sabit ve durağan değildir, ihtiyaçlara göre değişimler yaşar ve var olan kurumlarını bu ihtiyaca göre şekillendirir. Köylerin ortadan kalktığı bir ülkede devletin köy bakanlığı olmaz, artık işlevi yoktur ve geçmişte yer alan bir çok kurum gibi tarihin çöp sepetinde bu kurumunu gözünü kırpamadan bırakır. Bugün sermayenin en büyük korkusu kontrol dışında kara paranın hareketidir. O yüzden sermaye kendi güvenliği için bu kara paranın kontrollü bir şekilde hareket etmesine izin verir. Devletin varlık sebebi olan düşmanları yaratır ve ona karşı kendi halkının algısı ile oynamasına izin verir. Düşman olmayan bir yerde devlet kavramı ve güvenlik tartışma konusu olabilir. Devlet her türlü tartışmadan uzak durmak için kendi içinde çatışmaları körüklemek ile yükümlüdür, kurumları var olan girdabın hızını ayarlar ama ortadan kaldırmaz…

Hiç bir ulusu övmedim, övemem, çünkü övülecek ulus yoktur. Hiç bir ulusu yüceltmem, çünkü yüceltilecek ulus yoktur.

Tüm uluslar bir birine eşittir ve içinde devlet sahibi olanların zulmü hukuk maddeleri içinde meşrulaştırdığını, öteki gördüğünü yok etmeye çalıştığını, tarihin her hangi bir diliminde katil olurken, öteki zaman diliminde kurban olabiliyor.

Katilin kurban olduğunda, kurbanın katil olduğunda övülecek ne bir destan vardır, ne de gurur duyulacak bir şey...

Ulus devleti, insanlık tarihin en kısa sürede en çok kan döken, en çok insana işkence yapan, kitlesel ölümler karşısında para kazanma hırsı ile zevk çığlıkları atan bir dönemdir. Ulus devletini savunanların hepsi bir anlamda katliamlardan nemalananlardır, onun getirmiş olduğu ferahlıktan yaşam kalitesini artıranlardır. Devlet ile göbek bağı kuranlar, ondan nemalananlardır...

Benim devlet ile herhangi bir göbek bağım yoktur. Beni eğiterek uysal birey yapman ve vergileri ile kendisine bağlayan, bağımsız ve devletsiz yaşayamayacağım fikrini beynimim her hücresine işlemesi, korkuyu körükleyerek, korkudan korkarak yaşamaya mahkum etmesi dışında bir bağım yoktur.

Devletin işlediği tüm suçların sonuçlarına katlanan, onun yaratmış olduğu tahribatı kendi vergilerim (dolaylı ya da direkt) ile ortak olmaya zorlayan, zor duruma düşmüş sermayenin kurtulması için alın terimden çalan bir sistemde devletin savunulacak tarafını bulamıyorum.

Devlet adına soykırım yapanlar, devlet adına faili meçhul cinayet işleyenler bir şekilde devleti savunanları ve suça ortak etmek için vergiler adı altında aldıkları paralar ile bu suçları işlemekte ve suça o devlet şemsiyesi altında yaşayan her bireyi ortak etmekteler. Ben suça karışmış bir devletin savunulacak tarafını bulamıyorum.


İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.