18 Mayıs yaklaşırken…
Deniz Gezmişler idam için günler sayarken, Mahirler
cezaevinden kaçıp onları kurtarmak için Kızıldere yoluna düştüklerin de ülkenin
başka yerinde halklar ile buluşup devrimci yolunu çizen başka bir lider vardır.
Türkiye devrimci önderleri arasında silahlı propagandayı ve radikal değişimi
kendi hedeflerine koyan İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları partileşme yolunda
önemli adımlar atıyor ve Türkiye devrimci geleneğine katkılarını sessizce sunuyordu.
İbrahim Kaypakkaya, Türkiye devrimci damarını dağlarda ve
orada yaşayan hakların arasında zemin bulacağını tespit etmiştir. O tespit ettikleri yerlerin geçmişini, demografik
yapısı üzerinde uzunca bir süre çalışılmış, resmi söylemlerin dışında başka bir
söylem ile devrimci çizgisini oluşturmuştur. Kültür devrimini ülkemiz
koşullarına uyarlayan bir çalışmadır.
68 kuşağının yaşamış olduğu özgürlükçü havanın baskıcı ve
zindanlar ile kuşandığı yıllarda, ülkenin kurtuluşunu Marksist ve Leninist bir
parti ile olacağını düşüncede kalmamış, oluşturmuştur. Henüz parti ilk
adımlarını atarken devletin tepkisini üzerine çekmiş ve kanlı bir sona doğru
giden tarih çizgisi ülkenin benliğine işlemiştir.
İbrahim Kaypakkaya tercihlerini ve adımlarını atarken
elbette biliyordu Dersim olaylarını ve vahşetini. O vahşeti yaşamı ve bir
bölümü geri dönmüş köylülerin arasında ilk propagandasını ve görüşlerini
açıklayacaktır. Elbette etki alanı sadece Dersim değildir, Malatya ve çevre
illerde de bir destanın doğmasına neden olmuştur. İbrahim geçtiği geçmediği
yerlerde bir söylem hayat bulmuştur, o bir devdir, o bir yoldaştır, o bir
önderdir. Bu söylencelerin de elbette boş yanı yoktur, gerçektir. Duruşu,
özgüveni, saygılı duruşu ve sessizce gülümsemesi onu gün be gün daha da tanınmasına
ve kök salmasına neden olacaktır. O bir devrimci geleneğin ilk nüvesidir,
toprağa yoldaşı Ali Haydar Yıldız’ın kanı düştüğünde çıktığı o zor ve
dolambaçlı yolun da gerçekliğini bilecek kadar güçlüdür.
Yaralıdır, kan kaybediyordur, üzerine gelen devletin her
türlü kirli oyununa karşı bir güneş gibidir. O bir binlerce yıldır sürdürülen
direnişin simgesi olmuştur. Dağın, kuşun, börtü böceğin sakladığı koruduğu bir
bilgedir. Bugün dahi o hala halklar arasında ve yaşadığı yerlerde yaşıyorsa,
gösterdiği inanç ve direniştendir.
Yenilmiş bir Türkiye soluna yeni bir can ve umuttur. Devrimci
liderlerini kaybeden devrimci çizginin o olağanüstü koşullarda direnişini ve
yeniden ayağa kalkacağını gösteren bir ışıktır. O Dersim dağlarında onlarca yıl
önce yanan ve kor hala dönen ateşin yeniden harlanmasını sağlayan bir liderdir.
Yaralıdır ve yakalanmıştır. İşkence altında ondan
ilişkilerini öğrenmeye çalışmışlardır. O hedeflerini, düşüncesini paylaşmış ama
ilişkilerini ele vermemiş, saklamış, içine gömmüştür. O ser verip sır vermeyen
bir devrimcidir. O bir direnişin yeni bir halkasıdır. Darağacında son nefesini
veren Denizlerin nefesi, Kızıldere’de haykıran Mahirlerin sesidir. O Diyarbakır
zindanın bir geleneğini tohumunu eken devrimci liderdir.
Bugün dahi “Mahir, Deniz, İbo yaşıyor” diye sloganlarda dillendiriliyorsa,
meydanlarda isimleri haykırılıyorsa, onların duruşları ve mertlikleridir. Onlar
lider olup kitlenin arkasına saklanmamış, bizzat en önde inandıkları doğrular
için yürüyen liderlerdir. Onları lider yapan işte bu hareketleridir. Onları unutulmaz
yapan bu güçlü iradedir. Hem teorisini oluşturup hem de pratiğini bizzat
deneyen bu kuşağın liderleri Türkiye devrimci yolunun aydınlık çizgisidir. Onların
yaşamına bir tek kara leke çalınamaz, çünkü onlar yaşamlarını ekmek kadar temiz,
su gibi aydın yaşadılar… Onlar hiç kimseler duymadan, kapalı kapılar arkasında
hüküm giydiler ve o orantısız kavgayı kabul edip, bilerek girdileri tarih
çizgisine…
Unutulmayacaklar…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.