Devletin malı!
‘Devletin malı, yemeyen domuzdur!’ tekerlemesini çocukluğumda çok duyardım,
çünkü o zaman her şeyin sahibi devlet ve o devletin de kurtçukları çoktu. Domuz
biliyorsunuz Yahudi ve İslam geleneğine göre yemesi günah! Yani devlet malını
yiyecekler bu tekerleme ile güya vicdan rahatlatıyor, günahı yiyor! Yemeyen ise
‘gavur’ olmuş oluyor!
“Yerli malı sonra çıkar kokusu” diyerek yerli olan her şeye karşı tiksinti,
küçümseme eşliğinde liberal ekonomi geldi, ‘artık hiçbir şey karaborsada
olmayacak, isteyen istediğini alacak!’ dendi, ama parası olana uygun bir söz
olduğunu en kısa zamanda anladı, bu halk!
Liberal ekonomiye geçiş ile düşünce yapımızın değişmesini göstergesi,
yaşama bakışımız ve yaşam içinde günlük olarak tükettiklerimizin göreceli
olarak artığını bakarak söyleyebiliriz. Ne kadar çok tüketirsek o kadar çok
liberal olmuş olduk. Tüketim, sadece mal üzerinde değil, fikir ve insan
tüketimini de kapsadığını tarihin çöplüğüne bırakıldığımız da anladık!
Tüketim çılgınlığı yeni bir savunma aracını yükselen yıldız yaptı, din!
Parası olanın çok tükettiği ve çok seyahat etmeye başladığı bir dünyada,
tüketeni kuşatan ‘gecekondu’ mahalleri apartmana dönerken adı da ‘varoş’ oldu.
Varoşlar, Lübnan’dan gelen Şii örtüme modelini kutsayarak direnme aracını
saldırı aracına döndürerek şehri kuşattı. Önce, çekinerek girdikleri zengin
semtlerdeki yeni yaşama giyimleri ile; önce yadırganan, sonra alışılan, daha
sonra da modası ve kaliteli çizim eseri olan özgün eserleri ile tesettürlü
yaşam ‘yeni’ olanın biçimsel görünümü oldu. Yeni ama eski yaşama
benzemeye ve bu benzerlik de tek fark öznelerin değişmesi ile birlikte, aydın,
ilerici kimlikleri olanların ‘özgürlük maskesi’ arkasında liberal kimlikleri
ile bu değişimi alkışlamasıdır. Liberal aydınlar, başörtüsünü özgürlük adına
savunurken, Alevi vatandaşların ibadet özgürlüğünü görmemezlikten ve yok
saymayı günün trendi olarak kabul ettiler. Onlar yeni yükselenin kuyruğuna
takılarak, yeni kariyerler ve unvanlar peşindeydi. O unvanları ve bekledikleri
saygıyı kısa sürede kavuşacaklardı. Yağma, varoşlardan başlayarak, yaşamın her
alanına üstünlüğünü kabul ettirecek, yeni dönemin popüler söylemi rant
olacaktı. Yoktan para kazanma adını vereceğimiz bir örgütlü düzenek!
Rant uğruna önceden yaratılmış işgal evleri olan gecekondular yıkılıp,
yerine villalar yapılıyor, sahibi kalmamış mezarlar kimseye sorulmadan inşaat
alanı yapılıyor, göğe yükselen binalara rant uğruna kolaylıklar sağlanırken,
dört çarpar safari arabaları şehrin düz yollarında sık görülmeye başladı. Bu
yeni yaşamın içinde yer alan kadın, yeni yaşam biçiminde erkeğin malını yemeyen
domuzdur anlayışı içinde erkeğinin malını hızlı bir şekilde tüketirken, üstüne
gelen kumlarını görmemezlikten gelmekte ve bu kumalar için şehrin yeni yerleşim
yerlerinde semtler oluşmaya başladı. Eski eş, yeni kuma. Yasaya uygun değilse
yasa yaşama uydurulur. Rant kapıları, para üzerine kurulu yaşamın bütün
algılarını değiştirmekte, saf ve temiz olanların hep birlikte kirlendiğine
şahitlik ettik ama gözlerimiz kapatmayı daha doğru gördük, çünkü ‘bana
dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!’
Rant öyle bir zehirdir ki, insan kendi memleketinin deresini bile
kurumasını göze alır hale getirir. Dağların tepesi altın için delinir, şehrin
altı maden vardır diyerek ocağa dönüştürülür, siyanür ile toprak yıkanır,
göçmen kuşlar yollarını kaybediyormuş, kaybetsin para gelen yerden göçmen
kuşların yok olmasının ne önemi olabilir ki? Para gelen yerden derenin kurumuş
olması, derelerdeki ekolojik yaşamın sonlanmasının ne önemi olabilir ki,
insanlar kanser oluyormuş, yeni yaşamın kadını üç çocuk yapar ölenlerin yerini
doldurur!
Rant öyle bir yılan ki, dokunduğunu sarmalamakta, rant zehri öyle bir
damarlarında akmaktadır ki, iktidarı elinde tutana daha fazla yetki vermekte ve
yetkileri istediği gibi kullanması için göz yummaya başladı. Rant gelen yerden
siyasi destek eksik edilmez!
Rant gelen yerden Mercedes marka araba eksik olur mu? Devletin malı yemeyen
domuz demişken bu işten Diyanet İşlerinin nemalandırılamaması düşünülebilinir
mi? İsraf haramdır ama Mercedes gelen yerde israf olmaz! O bir ihtiyaçtır ve
yapılan işin riski karşısında Mercedes’in lafı mı olur! Zırhlı araçlar, sadece
eski karşılıklı anlaşmalı Genel Kurmay başkanına verilmiyor, iyi biat eden,
istenileni ‘şak’ diye yerine getirenler içinde bu ayrıcalıktan yararlanılması
sağlanıyordu. Her işin riski vardır, risk karşılığında elde edilen şey
ihtiyaçtır, israf denilemez!
Liberal düşüncenin ve yaşam biçiminin de bir ömrü vardır, her şey devlet
içinden, her şey devleti yönetenler içine dönüşen bu çark, elbette bir gün
üretimin hakim olduğu düzene de döner. O zaman tarih ve gerçekler ile yüzleşme
komisyonu kurulursa, bugün yaşananların suç olmadığı zamandan, suç olduğu zamana
doğru evirildiğinde; devletin malını kendi malı gibi savuran, yandaşına pay
dağıtan, ‘her riskin bedeli vardır, o bedelinde ödülü lüks yaşamdır’ diyenlerin
ve de işlenen tüm faili belli cinayetlerin ‘emri ben verdim’ diyerek sahiplenin
sahiplenenleri olacak mı?
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.