İstanbul Türkiye’dir!
1 Mayıs geçti, arkasında gaz bulutu ve acı bırakarak. Her sene bir Mayıs
yaklaştıkça gazetelerde önce sendika başkanlarının demeçleri, arkasından vali,
başbakan ve yetkili yetkisiz kişilerin sözleri... Bir inatlaşma havası verilir.
Arkasından “her yer taksim, her yer direniş!” denir ama taksim her sene
(yasaklar geldiği günden beri) ulaşılmaya çalışan bir nokta olur. Olmasının
tarihi nedenleri vardır, olmaması zaten anlamsızdır. İşgal altındayken bile
izin verilen meydan da 1 Mayıs kutlamaları, işgal sonrası uzun bir süre hiç
izin verilmemiş, yetmişli yıllarda tekrardan işçiler meydanlara çıkmaya
başlamışlar. İşçilerin bir daha bu meydana gelmemesi için, ülkede darbe için
koşulların tekrardan hazırlanması için kontrgerilla provokatör bir eyleme imza
atmıştır. Kitlenin üzerine silah sıkmıştır. Silahların patlaması ile meydanda
panik hakim olmuş ve bu panik koşulları altında meydana panzerler girmiştir.
Panzerler ortamı daha da karmaşık hale getirmiş ve insanlar can havli ile
kaçmaya başlamış ve kaçış yolu olarak Kazancı Yokuşu kullanılmıştır. Düzensiz
kaçışın etkisi ile insanlar Kazancı Yokuşu’nun girişinde ezilerek hayata veda
etmişlerdir. Bu olay sınıfa verilen bir gözdağıdır. Korkutmaktadır. Taksim
sınıfın meydanı olmuştur o olay ile birlikte. Korkunun sökmediği, birlik ve
beraberliğin sembolüdür. Sınıfını nefes aldığı ve sözünü haykırdığı
yerdir.
Taksim ve çevresinde yaşananlar aslında bize başka şeyi gösteriyor, çünkü
burada ne yaşanırsa yaşansın ülkede başka yerde 1 Mayıs olmamış gibi algılanır
ve yaşananlar her daim gündemin ilk sırasına fırlar. Bu tesadüfen mi böyledir?
Elbette değil, çünkü İstanbul Türkiye’nin kendisidir ve burada ne olursa olsun
Türkiye’de olmuş gibi algılanır ve Türkiye olarak yorumlanır. Ülke
İstanbul’dur, İstanbul ülkedir. Ülkemizde rejim değişikliği yapılırken isim
değişikliği yapılacaksa ülkenin ismi şimdiden hazırdır. İstanbul!
İstanbul çarpık sanayileşmenin sonucu dünyanın önemli nüfus yoğunluğu olan
metropolitenlerinden oldu ama şehirleşemedi, çağdaşlaşamadı. Yağmalanan ve sürekli
yağmalanan bir şehir özelliğini hep korudu. Kurulduğu günden bu güne kadar kaç
defa yağmalandığının hesabı dahi yapılamayan bir şehir olma özelliğini bugün de
korumaktadır. Yağmalan şehir aynı zamanda yağmalanan ülkedir.
İstanbul’da bir gaz bulutu yükselse ülkede başka yerde biri kanser olur,
çünkü İstanbul o kadar etkilidir ki ülkenin gündemine, hangi şehirde
yaşadığınızın önemi yoktur, başınızdan her türlü felaket gelebilir ama İstanbul
kadar gündeme düşemez. Bunun nedeni sadece sanayinin burada olması değil,
sanayi ile göbekten bağımlı olan basının bugün ki geniş anlamı ile medyanın da
burada olmasının getirmiş olduğu bir sonuçtur. Medyanın her ne kadar başka
yerlerde (taşrada) yerel büroları bulunmuş olsa da o yerelden gelen haberlerin
medyada yansıması yok denecek kadar azdır, popüler bir şarkıcının külotunun
gözükmesi (frikik diyorlar) o haberin üstünü rahatlıkla örtebilir.
İstanbul sanayinin ilk defa ülkeye girdiği noktadır, aslında sanayi
dediğimiz şeyi de azınlıklar getirmiş ve azınlık kutsal kitaplarını basmışlar,
azınlıklar için kutsal şeyler üretmişler. Önce yerli malı, üretici ve el
işçiliğini korumak adına gavur icadına karşı güvensizlik ve korku hakim olmuş
ama bu korkunun ecele faydası olmamış ve zorunlu olarak sanayi Müslüman ahalisinin
de yararlanacağı konuma dönüşürken, sanayinin aslında ahaliyi nasıl bir arada
ve disiplinli şekilde tutacağının da ip uçlarını el yordamı ile zamanın
iktidarı öğrenmiş. İktidar için gerekli devlet yapısını kurmak için Almanya’dan
uzmanlar getirtilmiş, önce ordu ıslah edilmiş, arkasından toplum! Padişah
kendisine karşı yapılan her türlü darbe girişimini önlemek adına yıllardır
yürürlükte olan kardeş katilini rafa kaldırmış ama ortadan kaldırmamıştır.
Kontrol edilebilen halkı yönetmek kolaydır demişler ve istibdat döneminde
jurnallere ehemmiyet verilmiş ve her birey bir anlamda jurnalci yapılmış.
Jurnalci olanlar öncelikle rakiplerini jurnallemişler, rakipleri de gidip
jurnalci olmuş. Bir kargaşa oluşmuş. Yıldız Sarayı jurnaller ile dolmuş ama bu
işin altından Alman aklı da kalkamamış, jurnaller ile ayakta kalan padişah
ülkemizin ilk darbesi ile sürgüne gönderilmiştir. Tarihte bir padişahın ilk
sürgünü bu sanayi ürünlerinin ülkede kullanımı, üretimi ve yeni devlet
yapısının sonucu olarak ortaya çıkmış. Her şeyin bir bedeli vardır, bizim
topluma o bedel darbe olarak siyasi yaşantımıza kalıcı olarak miras
kalmıştır.
İstanbul, metropol, gökdelenleri meşhur şimdi, eskiden Galata Kulesi ile
övünürdü, bugün gökdelenlerin gölgesinde kaldı. Galata aynı zamanda paranın
sahiplerinin hüküm sürdüğü yerdi, yağmalamalar sonucunda Galata bu özelliğini
kaybetti, şimdi paranın hükümdarları gölgeler altında özel koruma altındalar.
Paralar bankadan daha çok ayakkabı kutusunda kontrol dışı tutulmakta olduğu
dedikodusu her yerde yayılmaktadır.
İstanbul değişti. Değişmeyen tek şey Galata bıçkının, zaptiyesinin yerini
başkaları aldı. Batıdan gelen demokrasi ve devlet yapısı içinde kul olanlar
vatandaş oldu ama eski özelliklerini kaybetmediler, her ne kadar kağıt üzerinde
değişmiş olsalar da. Vatandaşın hakları bir kul kadardır. Birileri isterse
gösteri yapma hürriyeti var, birileri isterse gaz yeme özgürlüğüne
dönüşür.
İstanbul son yıllarda gaz bayramı yapar hele geldi. Belirli tarihlerde
sözleşme imzalanmış gibi buluşulur, gaz atan gaz atma zevkinin doruğuna ulaşır,
öte taraf ise direnmenin keyfini çıkarır ve zapt edilmeyecek olan Taksim bir
anlık da olsa zapt edilir, dayaklar eşliğinde göz altına alınırlar.
Aslına bakarsanız Taksim her gün aynı kalabalığı üzerinde yaşıyor,
istiklal Caddesi gülük nüfusu 3 milyona ulaşmış durumda. 1 Mayıs’ta Taksim
meydanına o kadar insan gelmiş olsa rahatlıkla taşıyacağı aşikar olmasına
rağmen, birileri kendi gücünü devlet gücü ile birleştirip, eziyet çekenlerin
vergileri ile bir güzel gazlatıyor, dövdürüyor, birileri de bu sahneleri
ekranlar aracılığı ile gördüğünde efendimiz çok yaşasın, ayağımıza taş
koyanların hak ettikleri ile buluşuyor diye şerbet bardaklarını yere saçarak
içiyorlarmış… İstanbul gaz altında kaldı, gazlı bir parçalı bulutlu gün
geçirdik. Ülkenin değişik şehirlerinde yapılan 1 Mayıs etkinlikleri adına uygun
olmuş, bayram, bayram gibi kutlamışlar ama bundan kimsenin haberi olmamış,
sadece katılanlar bilmiş... Gazlı, göz altılı ve orantısız güç kullanımlı bir
Mayıs daha geçti… Randevuyu seneye yaptık, eğer iktidar değişmez ise…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.