Galata Gazete


21 Mayıs 2015 Perşembe

Savaş yorgunu olmayalım!

Savaş yorgunu olmayalım!

Savaş yorgunu bir halkın torunları, savaşın gerçek yüzü ile karşılaşmadıkları için, yaratılan resmi tarih söyleminde uydurulan destanların havası ile daha fazla ırkçı ve görmediklerine düşman olmuşlardır. Düşmanlık kendini tanımam ve sevmezliğini getirmiştir. Çünkü kime ve nereye göre tanımlayacağını bilemeyenler, dünyanın tek sahibi, hükümdarı ve her millet tarafından anlaşılma zorunda olan biri olarak görmekte ve her yaptığını haklı ve doğru olarak görmektedir. Çünkü tarih bilgisi şanlı bir milletin evladı ve her daim zaferler ile taçlandırılmış uydurulmuş bir gerçeklik üzerine oturmaktadır.

Yorgun, kaçkın, toprak hasreti içinde yaşamış dedeler, savaşın gerçek yüzünü torunlarına anlatacak kadar uzun yaşayamadılar. Onlar arkalarına solmuş fotoğraflar ve kırpıntılar halinde kalmış anılar bıraktılar. Şimdi bir çoğunun mezarı bile yoktur, uğruna savaştıkları topraklarda, betonların istilası sonucunda sonsuzluk uykusuna yattıkları kabristanları bile sökülmüş, üzerine betonlardan oluşmuş, siteler, villalar, apartmanlar hatta bir bölümüne gökdelenler oturmuştur. O uğruna savaştıkları, işgal edilmiş şehirler bugün yoktur. Bugün ne için kan döktüklerini sorgulayacak bir durumda söz konusu değildir. Savaştıkları düşmanlarının bütün varlığı o toprakların üzerinde, onların dilini öğrenme ve onların ülkesinde doğum yapma telaşı içinde olan torunlar ve de onların çocukları vardır.

Savaş yorgunu bir halkın torunları, bugün savaşları ekranlar karşısında tanımış, bilgisayar oyunları ile içine girmiş savaşmıştır. Bir oyundur, o oyunun bir parçası olmayı ise askerlik yapmış, Kürtler ile savaşan şanlı bir ordunun mensubu olarak yapıp, koleksiyoner olarak dönüp ırkçı, hoşgörüsüz, bireyler olarak aramızda azınlık olarak yaşamakta ve her gelen asker cenazesinde marşlar söyleyip, tekbir getiren olmuş azınlık üyesi olarak karşımızda durmaktadır. , parası olanlar yurtdışı eğitiminden geçip, parası olanların yanında emir kulu olarak onların hizmetinde bilgilerini sunmuş, olan çocuklarının geleceği için özveriler ve beton daireler almaya uğraşmaktadır.  Dedelerinin savaştıkları topraklarda, sözde geçmiş bilgileri içinde ülkeyi yağmalamakta ve yağmalanması içinde her türlü desteği sunmaktadır. Sorarsanız kendilerine aslında bu ülke ve bayrak için her şeylerini vereceklerdir, ama özelleştirilen firmaların gerçek sahipleri (!) olan sermaye sahiplerine her türlü biat etmeyi doğal ve olması gereken olarak algılamaktalar. Ülke bayrağının üstünü firma logoları kaplamış olmasına kimse itiraz edemez, çünkü ulusal olarak görülen bütün değerler ve organizasyonlar sponsorsuz ayakta kalma şansları yok gibidir. 

Savaş yorgunu bir halkın torunları, savaş gerçeği ile tanışamadıkları için, uydurulmuş tarih bilgileri içinde Ortadoğu’nun lideri olmaya ve çöl üzerinde savaşmaya gönüllü bir kuşak yetiştirmiştir. Bu savaş bilmeyen ve anlı tarihi değerlerini yeniden hayata geçirmek için yola çıkanlar, ülkenin geleceğini, kuşaklarını, çöl fırtınaları içinde bırakmak ve savaş içinde o şanlı günleri dönme hayali içindedir. O hayal içinde yok ettikleri, üzerlerine sünger çektikleri kan dolu geçmişleri ile yüzleşmeye ve düşmanlıkların yeniden görünür olmasını da beraberinde getirmiştir. Savaş düşmanlıkları yaratır veya yenide ortaya çıkarır. 

Tarih bize başka şeyi de anımsatır, savaş yorgunu dedeler kıtlık içinde, yokluk ve böceklerin istilası sonucunda ölmeyip da ayakta kalan erkeklerin savaştan kaçıp kendi köylerinin dağlarında saklandığını fısıldar. Ama kimse bu gerçeğin üstünü açmaya kendisine yediremez. Ne de olsa zafer kazanmış bir halkın ve yeni oluşturulmuş bir devletin şanlı ve zaferler ile dolu bir ulusun bireyleridir. 

İşgal edilmiş bir başkentten, yeni oluşturulmuş bir başkente taşınan benlik, yeni başkentin merkezinde yaratılan destanlar, savaşlar, kahramanlıklar ile yeniden geçmiş değerlendirilmiş, işgal kuvvetleri ile nasıl yokluklar içinde savaşıldığını ve yokluklar içinde düşmanı nasıl denize döktüğünü anlatır. Hatta düşman kaçarken nasıl şehirleri yaktığını anlatır ve solmuş fotoğraflar ile bunu kanıtlamaya uğraşır, basılmış madalyaları onurlanarak gösteririz. Fakat zaman içinde karşılaştırmalı tarih içinde düşmanlarında kahramanları olduğu ve onların da zaferler ile o günleri anımsadığı gerçeği ile karşılaşırız. Geçmiş anlatıldığı gibi değil, bazı romanlarda geçen gibi olduğu gerçeği ile karşılaşırız. Tarih bir roman gibi kurmacadır ve o kurmaca tarihi gerçek görür, romanı kurmaca olarak düşünmeye devam ederiz. 

Tarih bize başka bir gerçeği de fısıldar; bir ülkeden işgal kuvvetleri elini kolunu sallayarak gidiyorsa, o ülke özgürlüğüne kavuştuğu anlamına gelmez, açık işgal yerine işbirlikçileri ile işgal devam ediyor demektir. Sadece işgalin üstü işbirlikçiler ile örtülmüş olur... bu gerçek ile ancak devlet yeniden biçimlenirken karşılaşırız, çünkü bizlere verilmiş olan güdülerin artık işe yaramadığını değişim zamanında farkına varırız, illüzyon bozulmuştur, her bozulan illüzyon yıkıntıyı ve hayal kırıklıklarını ve de travmalarını beraberinde getirir. Denizin ortasında durmuş sağa sola savrulan bir mayından farklı olamayan gerçeklerin ne zaman nerede patlayacağını bilemeden yaşamın getirmiş olduğu tesadüflerin içinde var olmaya devam ederiz.  

Savaş yorgunu bir kuşağın torunları, hala kendi hayal dünyalarında ve yaratılan gerçeklerin içinde yaşamaya devam etmektedir. Büyük bir çoğunluğu bir hayal dünyasından başka bir hayal dünyasına geçtiğinin farkına bile varmayacak, yıkılan illüzyon yerine yeni illüzyon içinde yaşamaya ve mutlu olmaya ve kendisini orada bulmaya devam edecektir. 

Savaş yorgunu dedelerinin gördüğü gerçekler ile bugün görülen gerçekler arasında tek bir orta nokta vardır, o da coğrafya. Onun dışında ortak olan sanırım birileri kan bağı kurar, birileri kafatası ölçer, birileri uğruna ölecek bayrak olduğunu düşünür. 

İşgalden kurtulmuş bir şehrin, yeniden başkent olacağı hayalini kuranlar, o şehrin işgalden aslında hiçbir zaman kurtulmadığını ve hala yağmalandığı gerçeğini hiçbir zaman kabul etmeyeceklerdir. 

Savaş yorgunu ve kaçkını bir kuşağın torunları bugün birilerinin çıkarı için dedeleri gibi savaş içine sürüklenmek istenmekte ve yeni destanlar yazmaya heveslendirilmektedir. Deler ile torunlar arasında en büyük ortaklık işte bu çıkarlar kavramına gelir dayanır, çünkü bu ortak çıkar kapitalist ve emperyalist devlerin çıkarıdır. Bu çıkar çatışmasında bizler birer piyonuz ve her piyon; şah oyununda olduğu gibi önce oyun dışı kalabilir konumundadır. 

Savaş, hangi gerekçe ile olursa olsun her daim sonucunda zafer kazananlar para sahipleri ve kasalarına para dolduranlardır. Diğerleri yarattıkları ve yaratılan destanın bir parçası ile övünme hakkına sahip, travmalar içinde yaşayan bireyler olma dışında ellerinde başka bir gerçeklik içinde olamazlar. 

Savaş yorgunu dedelerin torunları umarım savaş yorgunu olmaz, dedeleri ile kader ortaklığını yaşamaz…

İsmail Cem Özkan



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.