Savaş yorgunu olmayalım!
Savaş yorgunu bir halkın torunları, savaşın gerçek yüzü ile
karşılaşmadıkları için, yaratılan resmi tarih söyleminde uydurulan destanların
havası ile daha fazla ırkçı ve görmediklerine düşman olmuşlardır. Düşmanlık
kendini tanımam ve sevmezliğini getirmiştir. Çünkü kime ve nereye göre
tanımlayacağını bilemeyenler, dünyanın tek sahibi, hükümdarı ve her millet
tarafından anlaşılma zorunda olan biri olarak görmekte ve her yaptığını haklı
ve doğru olarak görmektedir. Çünkü tarih bilgisi şanlı bir milletin evladı ve
her daim zaferler ile taçlandırılmış uydurulmuş bir gerçeklik üzerine
oturmaktadır.
Yorgun, kaçkın, toprak hasreti içinde yaşamış dedeler, savaşın gerçek
yüzünü torunlarına anlatacak kadar uzun yaşayamadılar. Onlar arkalarına solmuş
fotoğraflar ve kırpıntılar halinde kalmış anılar bıraktılar. Şimdi bir çoğunun
mezarı bile yoktur, uğruna savaştıkları topraklarda, betonların istilası
sonucunda sonsuzluk uykusuna yattıkları kabristanları bile sökülmüş, üzerine
betonlardan oluşmuş, siteler, villalar, apartmanlar hatta bir bölümüne
gökdelenler oturmuştur. O uğruna savaştıkları, işgal edilmiş şehirler bugün
yoktur. Bugün ne için kan döktüklerini sorgulayacak bir durumda söz konusu
değildir. Savaştıkları düşmanlarının bütün varlığı o toprakların üzerinde,
onların dilini öğrenme ve onların ülkesinde doğum yapma telaşı içinde olan
torunlar ve de onların çocukları vardır.
Savaş yorgunu bir halkın torunları, bugün savaşları ekranlar karşısında
tanımış, bilgisayar oyunları ile içine girmiş savaşmıştır. Bir oyundur, o
oyunun bir parçası olmayı ise askerlik yapmış, Kürtler ile savaşan şanlı bir
ordunun mensubu olarak yapıp, koleksiyoner olarak dönüp ırkçı, hoşgörüsüz,
bireyler olarak aramızda azınlık olarak yaşamakta ve her gelen asker cenazesinde
marşlar söyleyip, tekbir getiren olmuş azınlık üyesi olarak karşımızda
durmaktadır. , parası olanlar yurtdışı eğitiminden geçip, parası olanların
yanında emir kulu olarak onların hizmetinde bilgilerini sunmuş, olan
çocuklarının geleceği için özveriler ve beton daireler almaya uğraşmaktadır.
Dedelerinin savaştıkları topraklarda, sözde geçmiş bilgileri içinde
ülkeyi yağmalamakta ve yağmalanması içinde her türlü desteği sunmaktadır.
Sorarsanız kendilerine aslında bu ülke ve bayrak için her şeylerini
vereceklerdir, ama özelleştirilen firmaların gerçek sahipleri (!) olan sermaye
sahiplerine her türlü biat etmeyi doğal ve olması gereken olarak
algılamaktalar. Ülke bayrağının üstünü firma logoları kaplamış olmasına kimse
itiraz edemez, çünkü ulusal olarak görülen bütün değerler ve organizasyonlar
sponsorsuz ayakta kalma şansları yok gibidir.
Savaş yorgunu bir halkın torunları, savaş gerçeği ile tanışamadıkları için,
uydurulmuş tarih bilgileri içinde Ortadoğu’nun lideri olmaya ve çöl üzerinde
savaşmaya gönüllü bir kuşak yetiştirmiştir. Bu savaş bilmeyen ve anlı tarihi
değerlerini yeniden hayata geçirmek için yola çıkanlar, ülkenin geleceğini,
kuşaklarını, çöl fırtınaları içinde bırakmak ve savaş içinde o şanlı günleri
dönme hayali içindedir. O hayal içinde yok ettikleri, üzerlerine sünger
çektikleri kan dolu geçmişleri ile yüzleşmeye ve düşmanlıkların yeniden görünür
olmasını da beraberinde getirmiştir. Savaş düşmanlıkları yaratır veya yenide
ortaya çıkarır.
Tarih bize başka şeyi de anımsatır, savaş yorgunu dedeler kıtlık içinde,
yokluk ve böceklerin istilası sonucunda ölmeyip da ayakta kalan erkeklerin
savaştan kaçıp kendi köylerinin dağlarında saklandığını fısıldar. Ama kimse bu
gerçeğin üstünü açmaya kendisine yediremez. Ne de olsa zafer kazanmış bir
halkın ve yeni oluşturulmuş bir devletin şanlı ve zaferler ile dolu bir ulusun
bireyleridir.
İşgal edilmiş bir başkentten, yeni oluşturulmuş bir başkente taşınan
benlik, yeni başkentin merkezinde yaratılan destanlar, savaşlar, kahramanlıklar
ile yeniden geçmiş değerlendirilmiş, işgal kuvvetleri ile nasıl yokluklar
içinde savaşıldığını ve yokluklar içinde düşmanı nasıl denize döktüğünü
anlatır. Hatta düşman kaçarken nasıl şehirleri yaktığını anlatır ve solmuş
fotoğraflar ile bunu kanıtlamaya uğraşır, basılmış madalyaları onurlanarak
gösteririz. Fakat zaman içinde karşılaştırmalı tarih içinde düşmanlarında
kahramanları olduğu ve onların da zaferler ile o günleri anımsadığı gerçeği ile
karşılaşırız. Geçmiş anlatıldığı gibi değil, bazı romanlarda geçen gibi olduğu
gerçeği ile karşılaşırız. Tarih bir roman gibi kurmacadır ve o kurmaca tarihi
gerçek görür, romanı kurmaca olarak düşünmeye devam ederiz.
Tarih bize başka bir gerçeği de fısıldar; bir ülkeden işgal kuvvetleri
elini kolunu sallayarak gidiyorsa, o ülke özgürlüğüne kavuştuğu anlamına
gelmez, açık işgal yerine işbirlikçileri ile işgal devam ediyor demektir.
Sadece işgalin üstü işbirlikçiler ile örtülmüş olur... bu gerçek ile ancak
devlet yeniden biçimlenirken karşılaşırız, çünkü bizlere verilmiş olan güdülerin
artık işe yaramadığını değişim zamanında farkına varırız, illüzyon bozulmuştur,
her bozulan illüzyon yıkıntıyı ve hayal kırıklıklarını ve de travmalarını
beraberinde getirir. Denizin ortasında durmuş sağa sola savrulan bir mayından
farklı olamayan gerçeklerin ne zaman nerede patlayacağını bilemeden yaşamın
getirmiş olduğu tesadüflerin içinde var olmaya devam ederiz.
Savaş yorgunu bir kuşağın torunları, hala kendi hayal dünyalarında ve
yaratılan gerçeklerin içinde yaşamaya devam etmektedir. Büyük bir çoğunluğu bir
hayal dünyasından başka bir hayal dünyasına geçtiğinin farkına bile varmayacak,
yıkılan illüzyon yerine yeni illüzyon içinde yaşamaya ve mutlu olmaya ve
kendisini orada bulmaya devam edecektir.
Savaş yorgunu dedelerinin gördüğü gerçekler ile bugün görülen gerçekler
arasında tek bir orta nokta vardır, o da coğrafya. Onun dışında ortak olan
sanırım birileri kan bağı kurar, birileri kafatası ölçer, birileri uğruna
ölecek bayrak olduğunu düşünür.
İşgalden kurtulmuş bir şehrin, yeniden başkent olacağı hayalini kuranlar, o
şehrin işgalden aslında hiçbir zaman kurtulmadığını ve hala yağmalandığı
gerçeğini hiçbir zaman kabul etmeyeceklerdir.
Savaş yorgunu ve kaçkını bir kuşağın torunları bugün birilerinin çıkarı
için dedeleri gibi savaş içine sürüklenmek istenmekte ve yeni destanlar yazmaya
heveslendirilmektedir. Deler ile torunlar arasında en büyük ortaklık işte bu
çıkarlar kavramına gelir dayanır, çünkü bu ortak çıkar kapitalist ve
emperyalist devlerin çıkarıdır. Bu çıkar çatışmasında bizler birer piyonuz ve
her piyon; şah oyununda olduğu gibi önce oyun dışı kalabilir
konumundadır.
Savaş, hangi gerekçe ile olursa olsun her daim sonucunda zafer kazananlar
para sahipleri ve kasalarına para dolduranlardır. Diğerleri yarattıkları ve
yaratılan destanın bir parçası ile övünme hakkına sahip, travmalar içinde
yaşayan bireyler olma dışında ellerinde başka bir gerçeklik içinde
olamazlar.
Savaş yorgunu dedelerin torunları umarım savaş yorgunu olmaz, dedeleri ile
kader ortaklığını yaşamaz…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.