Cehennem
Bir masa, etrafında
iki sandalye. Sahnenin ortasında bir platform üzerinde durmaktadır. Masanın bir
başında bir adam sessizce seyircilerin yerini almasını ve oyunun başlama
gongunun çalmasını beklemektedir. Sessizdir. Seyirciler ise sesli konuşmalarına
devam etmektedir, çünkü salonun ışığı henüz kapanmamıştır. Seyirci henüz
uyarılmamıştır, çünkü ışık ve ses seyirciye artık sus dememiştir. Yıllardan
beri tiyatro seyircisine verilen güdüleme sonucunda bu alışkanlığı kazanmıştır.
Işık ve ses seyirciye nerede olduğunu anımsatır ve artık sus der. Dijital bir
ses genelde telefonların açık olup olmadığı konusunda cümleler ve kelimeler ile
uyarır. Uyarı, güdüleme ve bu uyarcılara uyan bir seyirci kitlesi. Bir anda
toplumun tüm bireyleri aynı davranışı göstermesi. Koltuğuna oturur, karanlıkta
kalan salon içinde sahneye doğru döner ve sessizce sahneden gelecek uyarıcılara
karşı algılarını açar. Tiyatro eğlencedir, ama sadece eğlence değildir.
Sahne müzik ile
başlar, yüksek bir ses, seyirciye ve sahnede tek başına oturan oyuncuya artık
başla komutudur. Işıklar kararır, ışık açılır. Diyaframdan konuşan ama bir
metin okur gibi konuşan ses gelir. Metini okuyor ama elinde kağıt yok. Arka
zemin siyahtır. Siyah bir tül vardır ve karanlığa açılır. Işık bizi nereye bakmamız
gerektiğini fısıldar, bizde ışığın gösterdiği yere doğru dikkatlerimizi
yoğunlaştırırız. Işık bizi yönlendirir. Metin okunur, biter. Karanlığın içinde
kalırız kısa bir süre sonra, metinler arası değişimdir. Okuma tiyatrosunda
gibiyiz ama elde metin yoktur. Sahneye ikinci biri gelir. Bir kadın. İlerleyen
metin okumaları içinde kadının bir sorgucu olduğunu anlarız. Sahnenin de bir
bilişim suçları merkezi. Onların değimi ile cehennem!
Diyaframın vermiş
olduğu sesteki tokluk ve bir metin okurken yaratılan doğal olmayan ses tonu
seyirciye aslında bir şeyler fısıldar ama seyirci olarak ben o kadar akıllı ve
zeki değilim, ne fısıldadığını anlamakta zorlanıyorum, çünkü uyarıcılar bana
göre yetersizdir. Sahne, dekor, kıyafet, ses… ama sadece ışığın yönlendirmesi
muhteşemdir. Işık beni nereye bakmam ve yoğunlaşmam gerektiğini başarılı bir
şekilde söylemekte. Metinler okunurken sahne metinler arası geçişler karanlık
ve yükselen ses ile bölünür. Dijital ses o kadar yüksek açılır ki koltuğunda
gözlerini kapatan birini yerinden fırlatacak kadar üst volümdedir. En sesli
konuşan oyuncunun sesi kadar açık olması gereken dijital ses her şeyi bastırır.
Son yirmi yılımızda sabahın gün dönümünde camlarımızı kıran, kulaklarımızın
zarlarına işkence eden dijital ses gibidir. Çok üst seviyeden gelir.
Şehirlerimizin silueti değişirken, siluete uygun olmayan ses yükselmesi de
kuşatmaktadır bizi. Sahne geçişlerinde bu çağrışım beni her ne kadar rahatsız
etmedi desem yalan olur! Doğal ses yerine dijital sesin yüksek hali, neye alışmadık
ki buna alışmayacağız! Oyun süresi içinde elbette alışacaktık, sahnenin metin
okuma sesleri içinde.
Dijital dünyanın
içinde dijital bir suçun araştırması yapılmaktadır. Gerçek yaşamın içinden
kopmuş, kendilerine dijital yaşam içinde yaşam alanı yaratanlar ve yarattıkları
hayal dünyaları ya da Freud değimi ile geçmiş yaşamın yansıması dile geldiği
alan. Sanal dünyanın sanal / gerçek kişileri ve gerçek/ sanal olayları.
Cehennem denen sorgu odasında pedofili adı verilen sapkınlık ya da bazılarına
göre hastalık. Konu bu suça eğimli olan ve dijital dünyasında bir kız çocuğuna
yönelik yapılan suçu sorgulamakta ve araştırmaktadır. Suçun olduğu sanal
sitenin içine ajan göndermekte ve bu ajan sitenin sahibi ve server’inin(sunucu)
yerini öğrenmeye çalışmaktadır. Bilişim suçların sorgu odasında Sims (yaşlı
erkek) (sanal dünyada ki adı ve kendisine taktığı ad Papa) ve onu sorgulayan
Dedektif Moris (kadın) metin okur gibi birbirleri ile konuşmaktalar. Olayın
neden ve kim adına sorgulandığını pek anlayamayız ama metin içinde ipuçları
serpilmiştir, ey seyirci dikkatli ol ve anla demektedir. Suçun coğrafyası ve
ülkesi yoktur. Suç herhangi bir yerde işlenmektedir ve bir çok ülkede suç
olarak kabul edilen şey suç değil, hastalıktır. Tedavisi edilmesi gereken bir
pedofili hastası vardır. O hasta Papa’dır. Papa neden kız çocuğuna ilgi
duyduğunu zaman içinde anlayacağız. Sanal dünyada her karakterin yaşam içinde
bir yaratıcısı ve yönlendiricisi olmak zorundadır. Çünkü dijital dünya kendi
kendine ne kahraman yaratabilir ne de yönlendirebilir. Bir yaratıcı ve
yaratılan karaktere yön veren ve onu yaşatan başka biri. İşte kız çocuğuna
hayat veren aslında bir emeklisine bir sene kalmış ve alanında başarılı olan
Doyle isminde bir erkek oyuncu vardır. Sessizdir, içe kapanıktır ve kız
çocuğunu okutmak için yan gelire ihtiyaç duyan biridir. Dedektif
araştırmalarında ona ulaşmış, onun aracılığı ile Papa’ya ulaşmaya
çalışmaktadır. Sorgulamaktadır, onun ağzından bilgiler kırpıntısı almak için
onu tanımamıza yardım etmektedir. Gerçek yaşamdan bilgiler pek verilemez,
siteyi kuran ve programlayan Papa (Sims) gerçek yaşam ile sana yaşam alanında
kalın bir duvar örmüştür ve bu sayede her türlü saldırı ve sorguya karşı
kendisini güvene almıştır. Ama zaman içinde samimiyet arttıkça gerçek yaşam ile
ilgili ipuçları ağzından kaçırmıştır. İşte dedektif bu ipuçların peşindedir.
Sorgulardan her daim akıllı bir dedektif sonuç çıkarır. Papa’nın sanal
yarattığı dünyaya sızar. Woodnut sızan oyuncudur. Erkektir ve gençtir. Kız
çocuğu ile karşılaşır papanın yarattığı dünyada. Kız çocuğuna aşık olur. Papa o
kız çocuğuna benzer bir çok kahraman yaratmış ve bir nedenden dolayı
uyutmuştur. Papa katı bir şekilde kızı kontrol eder ve kendisi dışında
başkasına ilgi duyduğunu hissettiğinde uyutup yeni bir kız çocuğu yaratmaktadır.
Oyun beş oyuncu
arasında geçerken, aslında dijital dünyada karakterler ve oyuncular bir birinin
içine geçmekte ve aldıkları alana göre cinsiyet ve karakter değişimi
göstermekteler. Seyircinin algısı ile oynamaktadır. Görünen, hissedilen ve gerçekler
çatışmaktadır.
Sahne ve müzik bize bu
oyunda fazla ipuçları vermezken, ışık geçişleri başarılı bir şeklide gözümüzün
içine sokar. Karanlıktan birden aydınlanan ve birden yok olan dijital dünyanın
kahramanları.
Dedektif sorgu
odasında kadın, sızıntı yaptığı yerde erkektir. Morris, Woodnut olmaktadır.
Irıs, Doyle. Iris’e hayat veren öğretmendir. Doyle Papa’ya bağlanmıştır, kız
çocuğu saflığında ona ilgi göstermekte ve onu sevmektedir. Papa ise kıza tutku
ile bağlıdır ve onun bağlılığın nedeni gerçek yaşamda gizlidir. Dedektif bu
gerçekliği ona söyletir.
Oyun bu şekilde
sonlanır, Sims yarattığı duvarlar yıkılmıştır, teslim olmuştur.
Işıklar mükemmeldir,
oyundan geriye bende ışığın nasıl mükemmel şekilde kullanıldığı konusunda
uygulamalı öğrendiğim ders kaldı. Oyun yaşadığımız zamanın ruhuna uygun
yazılmış olmasına rağmen, seyirciye yeteri kadar uyarıcı verilmediği için
sanırım biraz üzerinde çalışılmayı gerektiren bir metin olarak karşımızda
duruyor. Sahnede emeği geçenleri alkışlarken en fazla alkışı ışık tasarımını
yapan ve uygulayan Yakup Çartık ve Tolga Korucuoğlu aldı.
İsmail Cem Özkan
Cehennem
Yazan: Jennifer Haley
Çevirmen: Gülay Gür
Yönetmen: Metin Belgin
Dramaturg: Şafak
Eruyar
Dekor Tasarımı: Hakan
Dündar
Giysi Tasarımı: Ceren
Karahan
Işık Tasarımı: Yakup
Çartık
Yönetmen Yardımcısı:
Şamil Kafkas
Yönetmen Asistanı
:Aslı Sarınç
Oyuncular: Metin
Belgin, Simay Tuna, Ahmet Somers, Hakan Onat , Aslı Sarınç
Sahne Amiri: Zülfinaz
Doğan Eşitmez
Kondüvit: Mustafa Ar
Işık Kumanda: Tolga
Korucuoğlu (internet sitesinde Abdullah Basık olarak geçmektedir.)
Suflöz: Şeyda Pektok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.