Ödüller ile besledik yandaşları, yandaş topladık ödüller
ile…
Türkiye’de ödül ve ödüllendirme sisteminde yandaşlık çok
önemlidir. Yandaş olanı ödüllendirme kavramı sağ sol fark etmez her iki tarafın
ortak hareketidir. Bu ülkenin kültüründe var, ödül ve ödüllendirme. Bu sayede
şartlama ile düşünmeden hareket etmek ve bilinç dışı ama içgüdüsel birliklerin
oluşmasını sağlamaktadır. İçgüdüsel birliklerin oluşturmuş olduğu topluluk da
kendisini semboller ile ifade eder ama o sembollerin gerçek anlamı üzerine hiç
düşünülmez, sadece içgüdüsel ve çoğunluk öyle taktığı için semboller takılır.
Ödüllendirme kişilerin üzerine takılan bir sembol işlevi görür, kişiye olmadığı
unvan verilir ve o unvana uygun davranması beklenir.
Dünyanın en önemli ödüllendirme sistemi Nobel ödülleridir. O
ödüller devletlerin/ firmaların ve siyasi gereksinimlerin ihtiyacına göre
belirlenir. Kim kendisini öne çıkarmak istiyorsa, ya da bir devlete gerektiği
kadar önem verdiğini göstermek için ödül mekanizmasına uygun bir aday seçilir
ve o adaya ödül verilir. Adayın ödül verenin ihtiyacına cevap verebilecek
karakterde olması önemlidir, yani ödülün ağırlığı altında kalacak ve
istenildiği gibi bükülecektir. Orhan Pamuk bu ödülü karakteristik özelliğinden
seçilerek almıştır. Önde olmak için, her yerde kendisini göstermek ve
yazdıkları ile ünlü olduğunu göstermek için her türlü sosyal aktiveler içinde
yer almış ve önüne gelen her projede kendisini göstermiştir. Amerikan
üniversitelerinde okuyanların okuldan daha çok sosyal projeler içinde yer alması
ve hangi sosyal proje içinde ne görev baktığı okuduğu derslerde gösterdiği
başarıdan daha önemli olmasının bir nedenidir. İşveren kişinin bilgisi değil
sosyal toplumda gösterdiği başarı ve girişkenliğine bakmaktadır. Orada verilen
bursların önemli göstergesi burs adayının sosyal yaşamda ki işlevidir. Amerika
üniversiteleri elbette sermayeye hizmet eden ve kalifiye eleman yetiştiren
yerlerdir. Bilim orada sermeyenin ihtiyacına yönelik kullanılan araçtır. Ödül
alanlar ödüle layık olmak için tüm enerjisi ile çalışır ve bir maaşlı eleman
olmanın dışına çıkamaz.. Orhan Pamuk örneğinde olduğu gibi yayınevleri ona
sipariş verdiği kitap ile transfer etmekte ve yazacağı kitabı peşinen satın
alarak piyasa içinde PR çalışmasını yapar. İktidar (erk) sahibi ile çatışmaz,
gerek görüldüğünde onu iyi niyeti ile eleştirir, karşısında durmaz… ödül
almadan önceki Orhan Pamuk artık yoktur, çünkü ödül alana kadar toplumsal
olaylara duyarlı, ezilenin yanında yer alan yazar artık yoktur, o lüks
salonlarda seminer veren, parası ile müze kuran, ülkeden ülkeye gidip değişik
dillere çevrilen kitaplarını pazarlayan biridir. Ödüllendirme sayesinde Türk
devletine bakın sizin de değerleriniz var hissi verilmiş ve uluslar arası
kamuoyunun parçası olduğu hissiyatı bilinçaltına pompalanmıştır. Ortadoğu
savaşının olduğu bir zamanda bu ödülün verilmesi devletin üzerine yüklenen bazı
misyonların da olduğu kulağa fısıldanmış ve beklentilerin karşılanması
istenmiştir. Rollere uygun davranışlar uluslar üstü firmaların çıkarlarına
uygun bugün dahi yapılmaya devam etmektedir.
Ödül almak için sıraya girenler, daha önce ödül almışların
yolunu taklit etmekten geri kalmazlar. Çünkü başarılmış yoldan gitmek bir çok
zorluğu peşinen atlamak anlamına gelir. Sosyal olaylara duyarlı biri, her
gördüğü çelişkiyi yazan, fotoğraflayan, belgesel filmi çeken biri ödül almak
için kurumların gözüne bakmaktadır. Zamanın ruhuna ve çoğunluğun davranışına
uygun olarak davranır. Gerek gördüğünde bir referandumda ‘yetmez ama evet’
sloganın arkasından erk sahibine biat eder, gerek gördüğünde aldatıldık diyerek
günah çıkarır… Önemli olan ödül almak ve ödüle uygun beklentileri yerine
getirmektir. Fırfır dönenlerin ödüllerini bir sağ kurum, bir sol kurum
verir. Ödül alan için kimin ödül verdiğinin önemi yoktur, gündeme gelmesi yeterlidir,
nihai hedefi ne ise onun beklentisini taşıyarak! Ödül beklediği dönemde erk
sahibi ödül vermemişse, oradan ödüllendirilmemişse (balkondan teşekkürü adını
zikrederek almak gibi) o zaman ona muhalif olur ve eleştiri dozunu ödül alacak
şekilde bir seviyede tutar, daha ileri gitmez, çünkü ilerisi dönüşü olmayan
yoldur!
Geçenlerde fark ettim ki solcu gibi gözüken bir kurum, erk
sahibini zamanında can-ı gönülden destekleyen birine ödül vermiş, sanırım bu
zata erk sahibi ödül vermedi, bari biz verelim de yanımızda olur onun
popülaritesi sayesinde bizim de (kurumun) ismi duyulur duygusu içinde…
Ödül veren kurumlarında isminin duyulması ihtiyaçtandır,
yoksa neden versin ödülü?
Kurum ilişik içinde olduğu ve kendi gündemleri içinde
yolları kesişen ilişkilere verir, bizim gibi ülkede ahbap çavuş ilişkisinin
olduğu akşam takıldığında bir iki kadeh atılan sohbetler dahil olanların
ödüllendirilmesi yapılır… Elbette tüm ödüller için diyemem, arada ilişkisi
olmayan ama tanıdığı arcılığı ile torpil yapılan kurumlar da olduğu gibi işini
layığı ile yapan azınlık da kalanlar da var olabilir...
Dostluk ilişkisinin baki kaldığı kurumların bir birine ödül
vermesi yeni bir şey değildir, yarışma açılır ve denir ki ödül alacak vatandaşa
bir iki şey gönder de sana ödül verelim! Bu etik mi, elbette dışarında bakınca
etik gibi gözükmez ama uygulamaya bakarsanız etiktir, kimse bu işten şikayetçi
değildir. Elbette yarışma ve sergi adı altında parasını kaptıranlar rahatsız
olmuşlardır ama onlarında yapacağı bir şeyleri yoktur. Asıl rahatsız olması
gerekenler ödülü alanlardır, çünkü sermayenin her şeyi mubah gördüğü çağımızda
ödülü ret etme hakkına sahip olanlardır… Ülkemizde kaç ödül alan bu gerekçeler
ile ödülü ret etmiştir? Benim bildiğim kadarı ile yok gibi… Etik kavaramı nasıl
olsa yok alalım, felekten bir akşam çalıp eğlenelim denmiş gibi...
Ödül alanda ödül verenin de artık etik kavramını bir
hatırlasalar diyorum ama kim duyar ki? Dostlar alışverişte görsün, arada ödül
de versin! Bir çok ödül yüz akı olması gerekirken bizim gibi ülkede
aslında yüz karasıdır...
Ödülü ile övünenlerin yüz karalığı kızarmayı örter!
Bu ülkede onurlu olmak erdemdir, ama erdemli gibi
davrananların yüzünden erdem yerini onursuzluğa bırakmıştır... O yüzden olsa
gerek ahbap çavuş ilişkileri ile verilen ödüller onurlu gibi orta yerde
sergileniyor ve paylaşılıyor... Gerçekten erdemli olanlar ise kimse tanımaz,
konuşmaz, duymaz... Onlar kendi sessizlikleri içinde yok olup giderler... En
erdemli şey erk gücüne karşı onurluca kavga edip, bu kavgayı ben yapmadım biz
yaptık diyebilmektir...
Biz olmak ise dedikodular ve şöhret olmak hevesi yüzünden
her daim askıda kalmış, belirli insanların sesinin duyulduğu alan olmuştur...
Biz kavramını kullananların görünenlerine bir bakın son kırk yılda aynı
insanlar olduğunu görürsünüz...
Al külah ver ödülü, ver külahı al ödülü!...
Ödüller ile besledik yandaşları, yandaş topladık ödüller
ile…
Ödüller sayesinde kimler iktidarını korumadı ki?
En küçük birimden en büyük kuruma kadar oynanan senaryolar
neden hep aynıdır?
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.