Galata Gazete


22 Aralık 2015 Salı

Ödüller ile besledik yandaşları, yandaş topladık ödüller ile…

Ödüller ile besledik yandaşları, yandaş topladık ödüller ile…

Türkiye’de ödül ve ödüllendirme sisteminde yandaşlık çok önemlidir. Yandaş olanı ödüllendirme kavramı sağ sol fark etmez her iki tarafın ortak hareketidir. Bu ülkenin kültüründe var, ödül ve ödüllendirme. Bu sayede şartlama ile düşünmeden hareket etmek ve bilinç dışı ama içgüdüsel birliklerin oluşmasını sağlamaktadır. İçgüdüsel birliklerin oluşturmuş olduğu topluluk da kendisini semboller ile ifade eder ama o sembollerin gerçek anlamı üzerine hiç düşünülmez, sadece içgüdüsel ve çoğunluk öyle taktığı için semboller takılır. Ödüllendirme kişilerin üzerine takılan bir sembol işlevi görür, kişiye olmadığı unvan verilir ve o unvana uygun davranması beklenir. 
Dünyanın en önemli ödüllendirme sistemi Nobel ödülleridir. O ödüller devletlerin/ firmaların ve siyasi gereksinimlerin ihtiyacına göre belirlenir. Kim kendisini öne çıkarmak istiyorsa, ya da bir devlete gerektiği kadar önem verdiğini göstermek için ödül mekanizmasına uygun bir aday seçilir ve o adaya ödül verilir. Adayın ödül verenin ihtiyacına cevap verebilecek karakterde olması önemlidir, yani ödülün ağırlığı altında kalacak ve istenildiği gibi bükülecektir. Orhan Pamuk bu ödülü karakteristik özelliğinden seçilerek almıştır. Önde olmak için, her yerde kendisini göstermek ve yazdıkları ile ünlü olduğunu göstermek için her türlü sosyal aktiveler içinde yer almış ve önüne gelen her projede kendisini göstermiştir. Amerikan üniversitelerinde okuyanların okuldan daha çok sosyal projeler içinde yer alması ve hangi sosyal proje içinde ne görev baktığı okuduğu derslerde gösterdiği başarıdan daha önemli olmasının bir nedenidir. İşveren kişinin bilgisi değil sosyal toplumda gösterdiği başarı ve girişkenliğine bakmaktadır. Orada verilen bursların önemli göstergesi burs adayının sosyal yaşamda ki işlevidir. Amerika üniversiteleri elbette sermayeye hizmet eden ve kalifiye eleman yetiştiren yerlerdir. Bilim orada sermeyenin ihtiyacına yönelik kullanılan araçtır. Ödül alanlar ödüle layık olmak için tüm enerjisi ile çalışır ve bir maaşlı eleman olmanın dışına çıkamaz.. Orhan Pamuk örneğinde olduğu gibi yayınevleri ona sipariş verdiği kitap ile transfer etmekte ve yazacağı kitabı peşinen satın alarak piyasa içinde PR çalışmasını yapar. İktidar (erk) sahibi ile çatışmaz, gerek görüldüğünde onu iyi niyeti ile eleştirir, karşısında durmaz… ödül almadan önceki Orhan Pamuk artık yoktur, çünkü ödül alana kadar toplumsal olaylara duyarlı, ezilenin yanında yer alan yazar artık yoktur, o lüks salonlarda seminer veren, parası ile müze kuran, ülkeden ülkeye gidip değişik dillere çevrilen kitaplarını pazarlayan biridir. Ödüllendirme sayesinde Türk devletine bakın sizin de değerleriniz var hissi verilmiş ve uluslar arası kamuoyunun parçası olduğu hissiyatı bilinçaltına pompalanmıştır. Ortadoğu savaşının olduğu bir zamanda bu ödülün verilmesi devletin üzerine yüklenen bazı misyonların da olduğu kulağa fısıldanmış ve beklentilerin karşılanması istenmiştir. Rollere uygun davranışlar uluslar üstü firmaların çıkarlarına uygun bugün dahi yapılmaya devam etmektedir. 
Ödül almak için sıraya girenler, daha önce ödül almışların yolunu taklit etmekten geri kalmazlar. Çünkü başarılmış yoldan gitmek bir çok zorluğu peşinen atlamak anlamına gelir. Sosyal olaylara duyarlı biri, her gördüğü çelişkiyi yazan, fotoğraflayan, belgesel filmi çeken biri ödül almak için kurumların gözüne bakmaktadır. Zamanın ruhuna ve çoğunluğun davranışına uygun olarak davranır. Gerek gördüğünde bir referandumda ‘yetmez ama evet’ sloganın arkasından erk sahibine biat eder, gerek gördüğünde aldatıldık diyerek günah çıkarır… Önemli olan ödül almak ve ödüle uygun beklentileri yerine getirmektir.  Fırfır dönenlerin ödüllerini bir sağ kurum, bir sol kurum verir. Ödül alan için kimin ödül verdiğinin önemi yoktur, gündeme gelmesi yeterlidir, nihai hedefi ne ise onun beklentisini taşıyarak! Ödül beklediği dönemde erk sahibi ödül vermemişse, oradan ödüllendirilmemişse (balkondan teşekkürü adını zikrederek almak gibi) o zaman ona muhalif olur ve eleştiri dozunu ödül alacak şekilde bir seviyede tutar, daha ileri gitmez, çünkü ilerisi dönüşü olmayan yoldur! 
Geçenlerde fark ettim ki solcu gibi gözüken bir kurum, erk sahibini zamanında can-ı gönülden destekleyen birine ödül vermiş, sanırım bu zata erk sahibi ödül vermedi, bari biz verelim de yanımızda olur onun popülaritesi sayesinde bizim de (kurumun) ismi duyulur duygusu içinde… 
Ödül veren kurumlarında isminin duyulması ihtiyaçtandır, yoksa neden versin ödülü? 
Kurum ilişik içinde olduğu ve kendi gündemleri içinde yolları kesişen ilişkilere verir, bizim gibi ülkede ahbap çavuş ilişkisinin olduğu akşam takıldığında bir iki kadeh atılan sohbetler dahil olanların ödüllendirilmesi yapılır… Elbette tüm ödüller için diyemem, arada ilişkisi olmayan ama tanıdığı arcılığı ile torpil yapılan kurumlar da olduğu gibi işini layığı ile yapan azınlık da kalanlar da var olabilir...  
Dostluk ilişkisinin baki kaldığı kurumların bir birine ödül vermesi yeni bir şey değildir, yarışma açılır ve denir ki ödül alacak vatandaşa bir iki şey gönder de sana ödül verelim! Bu etik mi, elbette dışarında bakınca etik gibi gözükmez ama uygulamaya bakarsanız etiktir, kimse bu işten şikayetçi değildir. Elbette yarışma ve sergi adı altında parasını kaptıranlar rahatsız olmuşlardır ama onlarında yapacağı bir şeyleri yoktur. Asıl rahatsız olması gerekenler ödülü alanlardır, çünkü sermayenin her şeyi mubah gördüğü çağımızda ödülü ret etme hakkına sahip olanlardır… Ülkemizde kaç ödül alan bu gerekçeler ile ödülü ret etmiştir? Benim bildiğim kadarı ile yok gibi… Etik kavaramı nasıl olsa yok alalım, felekten bir akşam çalıp eğlenelim denmiş gibi... 
Ödül alanda ödül verenin de artık etik kavramını bir hatırlasalar diyorum ama kim duyar ki? Dostlar alışverişte görsün, arada ödül de versin!  Bir çok ödül yüz akı olması gerekirken bizim gibi ülkede aslında yüz karasıdır... 
Ödülü ile övünenlerin yüz karalığı kızarmayı örter! 
Bu ülkede onurlu olmak erdemdir, ama erdemli gibi davrananların yüzünden erdem yerini onursuzluğa bırakmıştır... O yüzden olsa gerek ahbap çavuş ilişkileri ile verilen ödüller onurlu gibi orta yerde sergileniyor ve paylaşılıyor... Gerçekten erdemli olanlar ise kimse tanımaz, konuşmaz, duymaz... Onlar kendi sessizlikleri içinde yok olup giderler... En erdemli şey erk gücüne karşı onurluca kavga edip, bu kavgayı ben yapmadım biz yaptık diyebilmektir... 
Biz olmak ise dedikodular ve şöhret olmak hevesi yüzünden her daim askıda kalmış, belirli insanların sesinin duyulduğu alan olmuştur... Biz kavramını kullananların görünenlerine bir bakın son kırk yılda aynı insanlar olduğunu görürsünüz... 
Al külah ver ödülü, ver külahı al ödülü!... 
Ödüller ile besledik yandaşları, yandaş topladık ödüller ile…
Ödüller sayesinde kimler iktidarını korumadı ki? 
En küçük birimden en büyük kuruma kadar oynanan senaryolar neden hep aynıdır?

İsmail Cem Özkan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.