Daha yeni başlıyor…
Faruk Eczacıbaşı’nın yazdığı kitabın tanıtım yazısını
görünce mutlaka okumalıyım dedim, çünkü onun bilgi birikimi dünya görüşüme
katkı yapacağını düşünmüştüm ve kitabı okuduktan sonra çok isabetli seçim
yapmışım diye düşündüm.
Bilgi elde olunca bir anlam ifade eder, kitapların bir
köşesinde ya da haberlerin satır arasında olduğunda gören göz, duyan kulak
habersiz kaldığında bir anlamı yoktur. Bilgi işlevi olduğunda anlam ifade eder,
ansiklopedi bilgiler olarak sayfaların arasında yerini alır ki bir dönemin
ansiklopedileri evlerimizin vazgeçilmezi olmuştu. Orada bilgi durağan ve madde
maddeydi, fakat zaman hareketliydi ve birçok bilgi yeni buluşlar ile anlamını
kaybetmişti. Çağdaş, dinamik bilgi platformu wikipedia ise
ülkemizin yasalları arasında yerini koruyor. Bu yasaktan ancak kendi
sınırımızın içinde ki birçok insanın bilgiye ulaşımını engellemekten başka şey
ifade etmiyor.
“Sanal göçmen kuşağı” üyesi olan yazarın gözünden bugüne ve
geleceğe bakışını kitap sayfaları içinde bilginin süzülüp geldiğine şahitlik
ediyoruz. Üzerine çok iyi çalışılmış, yüzlerce kaynak ve internet alanında
çalışma yapan belli başlı bu konuda hakim olanların yazılarına atıflar
yapılarak hazırlanmış…
Bir kitap okunduğu anda eskir mi, eskiden olsa asla derdim
ama şimdi teknoloji üzerine yazılanları okurken eskidiğini hissediyorum...
Çünkü teknoloji alanında o kadar hızlı gelişim/değişim yaşanıyor ki, henüz bir
program/ yeni geliştirilmiş teknoloji hakkında okumaya fırsat bile bulamadan o
teknoloji ortadan kalmış yerini başkası çoktan almış bile...
Bugün kendi alanımdan söz edersem eğer, sinema tv okumaktan
kaynaklı grafik programları ile ili dışlı olmuştum. Okuduğum dönemde grafik
programları geliştiren bir çok firma vardı, çalıştığım alan içinde her birini
öğrenmek zorunluydu, çünkü film alanında dijital platformda tek program ile bir
işi sonlandırmak imkansızdı. (Analog zamanı daha zordu, çünkü film kalitesi
sürekli montaj sırasında düşerdi ama keyifliydi, kes, yapıştır…) Bütün
programlar ve onları oluşturan mantığı çözdükten sonra ancak bir film montajına
girilir ve o programların olanakları içinde kafamızdakini hayata geçirmeye
çalışırdık. Zaman içinde o işten yeteri kadar para kazanılmayınca başka
alanlara kaydım. - Burada benim ticaret bilgisizliğim ve ticari beceriksizliğim
rol oynadı, çünkü bana gelen her iş batmış ya da batmaya yakın şirketlerin
bedava iş istemesiydi – Gazetecilik mesleğini yaparken elime geçen bir video
çalışmasını film formatında yeniden kurgulamak istediğimde, geçmişte kullandığım
tüm programların sahipleri değişmiş, yeni sahipleri kendi amaçları
doğrultusunda değişiklikler yapmış, kopya programı engellemek için online
kontrol mekanizması getirmiş...
Her şey değişmişti ama mantığı aynıydı…
Montaj yapacaktım, çünkü öğrenmek benim vazgeçemediğim bir
işti ve her zaman öğrenmekten de büyük keyif almıştım, eğitim ve ezberden her
daim uzak kaçmıştım, eğitimin insanı aptallaştırdığını hala düşünürüm. Çünkü
eğitim denen kavram sistem için üretilmişti ve sistem için uygun insan
biçiminin okul dene kavram ile verilmesiydi. Ulus devletin homojen çocukları
eğitim ile biçimlendirilirken yaratılan tarihi okullarda ezberletilmişti…
Her bir şeyi baştan öğrenirken aslında kısa zamanda nasıl
piyasa dışına düştüğümü gördüm. Üstelik üzerinden çok uzun zaman da geçmemişti…
Elime attığım meslek yok oluyordu sanki…
Gazetecilik mesleği ise çok uzun zaman değil kısa zamanda
yok olacaktı, seçtiğim meslek beni doyurmaya yetmedi ama çok geniş bir kesimden
çevre elde etmiş oldum. Bugün gazetecilik parasını verenin niyetine uygun,
editörün belirlediği konularda kalem oynamaktan ibaret oldu. Hatta
haber yazma adı altında programı bile üretmiş olabilir, çünkü geçen gün bir
arkadaşım için senaryo yazma programını indirdim, hazır kuralları var ve o
kurallara uygun alanlar açık sadece istenileni yaz, seyircisi hazır bir film ve
dizi senaryosu hazır olsun… Gazetecilikten bu kadar kısa sürede işsiz
kalacağımı düşünmemiştim.
Piyasada hala eski programları kullanmakta direnen
arkadaşlarım var…
Piyasa içinde ki arkadaşlarda hala geçmiş programlar ile
cebelleştiğini gördüğümde ise şaşırmıştım, çünkü yenisi programları
birleştirmiş tek bir program ile birçok işi daha pratik yapabiliyor ve hatta
olanakları daha genişlemişti... Kısa sürede onları da anladım, çünkü
teknolojiyi izlemeye kalkarsan iş yapamaz hale geliyorsun. Ne zaman bir şey
yapmaya başlasam, var olan tüm programları inceliyorum, yani içeriklerine
bakıyorum, sonra onları öğreniyorum... Nereye bakacağımı biliyorum ama eskisi
gibi inceleyeceğim platformlarda değişmiş, Google bu konuda müthiş
bilgi birikimini sunuyor, çünkü artık gizli diye bir şey yok, gizli olan
Youtube'de bir video içinde saklı olabiliyor...
Bilgi rakipler karşısında silah gücü gibi kullanılır oldu…
İnternetin dünyada yaygınlaşması ve hızlanması ile veri
transferi ve bilgiyi toplayan firmaların önüne öngöremedikleri birçok kapı
açıldı. Bilgiyi biriktiren ve iyi analiz eden her firma rakiplerinden üstündür.
Bu üstünlük elbette teknolojik alt yapı ile orantılıdır. Yüksek bir server’i
olmayan bir kurumun, kişinin aklındakini hayata geçiresi o kadar kolay
değildir. Çünkü veri trafiğini karşılayacak alt yapı zorunludur. Belki birileri facebook öncesinde
(chat siteler bir zamanlar çok modaydı, kişiler özel odalarda sohbet
edebildiği gibi ortak bir alanda da sohbet edebiliyorlardı. Özneleri yazılı
olan paylaşımlar zaman içinde genişledi ve Skype ortaya çıktı. İlk
ücretsiz telefon görüşmesi belki Skype aracılığı ile bilgisayardan
bilgisayara sınır, zaman, coğrafya ayrımı gözetmeden küresel olarak
gerçekleşmişti.) bir çok benzer siteler kurulmuş ama onun gibi
küreselleşmemişti, çünkü veri trafiği için gerçek bir teknoloji alt yapıya
ihtiyaç vardı ev verilerin trafiği kadar ondan bilgi toplamak önemliydi. Facebook’un
en başardığı şey her katılımcının fikrini, düşüncesini, ne ile ilgili olduğunu
gözlemleyebiliyor olması ve kişiye özgü reklamı kontrol edebilmesidir. Facebook bugün
rakipsiz gibi gözükmektedir, bir dönem Skype rakipsiz büyümesi gibi.
Teknoloji alt yapısı olanların büyüdüğü bir alandır, uzaktan
bakıldığı gibi iki bilgisayar bir server (sunucu) kiralamak ile olmuyor… En
önemlisi bilgiyi karşılıklı olarak alıp vermektir. Her katılımcı aslında
denektir, onlardan elde edilen tecrübeler ile yeni fikriler doğmuş ve yol
alınmıştır.
Her üye hem müşteri hem de kamuoyunun bir rakamıdır…
Bugün bilgiyi en iyi kullanan şirketlerin merkezlerine
baktığımız da güçlü bilgisayarlardan oluşmuş ağların olduğunu görürüz. Server
(sunucu) adı verilen bu bilgisayarlar her türlü bilgi transferini
gerçekleştirecek büyüklükte kapıları vardır… Günlük yaşantımızda otoban olarak
düşünebiliriz, otobanın işlevsel olduğu akan trafikten anlayabiliriz, eğer
otobanda da trafik tıkanıyorsa ortada bir sorun vardır ve o sorundan karaborsanın
hemen yaşam alanı bulduğunu buluruz. Çiçek, su, hatta çiçek satanların bir anda
otobanı doldurduğuna şahitlik ediyorsak orada çözülmemiş ve kronolojik olmuş
bir sorundan kaostan bahsedebiliriz. ‘Server’lerde bu söz konusu bile olamaz,
çünkü oraya yerleşen her hangi bir solucan yıllardır birikimlerinizin bir anda
sonlanması anlamına gelir ki, arşiviniz bile olmaz geriye…
Arşiv, günlük yaşantımızda ki yazışmalar sanallaştıkça buhar
olamaya hazırdır, çünkü insanlık tarihinde olmadığı kadar bir bilgi ve belge
birikimi bu dönem kadar olmamıştır. Fotoğraf makineleri artık cep
telefonumuzun içine sıkışmış ve oradan kaliteli görüntü elde edilen bir araca
dönüştü. Her cep telefonu olan canlı yayın yapabilir ve çektiği fotoğrafı
anında paylaşabilir konuma geldi. Bir çok film bugün dahi cep telefonu ile
çekilir hale geldi…
Her an birileri sizi izliyor…
Büyük birader Orwell önerisinden ve tahmininden
önce hayatımıza girdi. 1984 yılında yaşayacağımızı düşündüğümüz büyük biraderin
gözü cep telefonlarımızın ekranlarında gönüllü olarak taşır hale geldik. Savaş
sanayisinde büyük birader oturduğu bürodan binlerce kilometre ötedeki düşman
gördüğünü insansız hava aracı ile bombalayabiliyor, dinleyebiliyor konumuna
geldi. Büyük biraderin elinde ki silah coğrafyaları ateş topuna döndürdü.
Enerji savaşları hibrit savaşları adı altında başka boyutta “bahar”
adı altında yapılır oldu. Gerekçeler ne olursa olsun savaş alanında
geliştirilen kitlesel imha araçları gittikçe daha fazla ülkede
üretilmeye başlandı. İnsanız denizaltılar, insansız uçaklar, insansız silah
atan araçlar…
Ölen insan ve doğa ama…
Ölen sadece insan değil, birikimlerimiz de.. Evimizde ki
kişisel bilgisayarımızda ki çektiğimiz fotoğraflar ki bir daha dönüp geriye
bakmıyoruz ama sürekli çekmeye devam ediyoruz, yeni çıkan depolama alanlarında
bilgilerimizi saklıyoruz. Bir gün posta kutumuza düşen bir sahte mail, ki
gerçeği ile arasında hiç fark yok gibidir, dünyanın bir ucundan gelen
mail kişisel bilgisayarımızı birkaç saniyede şifreleyebilmekte ya da bilgiler
gözümüzün içine baka baka intihar edip yok oluyor…
Arşivlerimiz güvende değil…
Dijital dünyanın en büyük sorunu dijital alanda depolamadır,
çünkü eskiden kağıtlar üzerine bırakılan lekeler için arşiv odaları olur ve işe
yarayan ve bir çıkar kavgasında kullanılan belge olarak karşımıza çıkar ve
uygun görülenler (arşiv idaresi tarafından) farelerin önüne yem atılır o
olmazsa su basardı… Dijital dünyada ise bir tık ile silinenler ve geri dönüşümü
olmayan depolama alanlarının yok edilmesi çıkarların çatışmasının gücüne bağlı
olarak durmaktadır, bulut hafızalarında şifrelerinin tek bir kere verildiği ve
tekrar dönüşümü olmayan şifre kayıtları söz konusudur… Sizin şifrelerinizi ele
geçiren sizin tüm verilerinizi istediği gibi fidye konusu yapabilmektedir… En
azından benim başımdan geçen bilgisayarımda ki tüm dosyalarımın şifrelenmesi ve
fidye istemeleri... Hala şifreleri çözebilmiş değilim…
Her şeyi kontrol edenler her şeyin hakimi olacağını düşünür…
Ulus devletinden gelen bir düşüncedir, kontrol etmek ve
kontrol altında hareket etmelerine izin vermek. Güvenlik birimleri ve NATO gibi
uluslar arası organizasyonlar kontrol altında rakiplerin hareket etmesini ister
ve ona göre örgütlenmiştir. Kara para kontrol dışı alanı temsil eder ve kara
paranın da tamamı ile kontrolsüz kalması denize bırakılmış mayın gibidir. O
yüzden mayınların yerini bilmek için küreselleşme öncesi küresel güvenlik
birimleri kurulmuştur. 1980 yılında hayatımıza katılan yeni teknoloji ve
iletişim içinde kontrol zorunluydu ve başlarda kontrollü bir şekilde gelişim
birden kontrol dışına çıktı ve ulus devletlerin kontrol dışında toplumsal
olayların da oluşmasına ortam hazırladı. Önceleri portakal, karanfil devrimleri
gibi sunulan değişimlerin batı dünyası içinde de yansıması kontrollü gelişim
gösterilen teknolojinin kontrol dışına düştüğünü de işaretini veriyordu.
Liberalizm “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” söylemini gelen tepkiler
ile geri almak için adım attı ama nasıl geri alacağını bilemedi. Ulus devleti
çökmüştü ve yerine yeni devlet henüz oluşturulamamıştı.
Devlet görünümlü hükümetler sorunların sürekli üstünü örtmek
ile uğraşıyorlar… IŞİD gibi terör örgütleri Londra, Brüksel gibi
Avrupa’nın kapital ve sanayi başkentlerinde canlı bombalar ile can alabiliyor…
Üstü örtülen güvenlik açığı ortaya serilmişti…
Ağları kontrol eden bütün internet dünyasında akışı da
kontrol edebilir, fakat ağların da içinden daha karmaşık ilişkiler içinde
olması ve birbiri ile bağlantılı ağların hangisinin nerede kontrol edileceği de
zaman içinde kaybolmaya başlayacak gibidir… Ağların trafiğini kontrol
edemeyenler, ağlarda akan bilginin kodlarına uygun kelimeler ile o kelimelerin
yolunu izlemekteler… O teknik donanıma sahip olanlar istedikleri bilgiyi
izleyip istediği bilgiyi kendi arşivlerinde ya da yaratıkları yapay zekanın
gelişiminde kullanabilmektedir.
Sokaklarını tam kontrol edemeyenlerin sanal ağları kontrol
etmesi kolay olmayacaktı, olmadı da… Ölen teröristlerin kullandığı şifreleri
bile kırmak ulus devletinin polisinin ve güvenlik birimlerinin boyunu aşıyordu.
Satranç tahtasında oyuncu muyuz, yoksa satranç oyuncusu
muyuz?
Teknik donanımın nerede olduklarına baktığımızda aslında
baştan kaybedilmiş bir satranç oyununda nerede durduğumuz ortada değil mi? Biz
bizden daha iyi tanıyan, her paylaşımımız da bizim hangi dilde nasıl
düşündüğümüzü, neyi tükettiğimizi, kimler ile ilişki içinde olduğumuzu bilen karşımızda
çok büyük organizasyon var... Onların belirlediği ortamlarda ağır ağır yaşamaya
başladık bile. Onların belirlediği haberleri okuyoruz, onların belirlediği
reklamlara bakıyoruz. Nasıl düşünmemiz gerektiğini bize dikte ediyorlar...
Bugün bize özgü neden hiç bir yeni bir şey yok diye düşünecek kadar bile
vaktimiz yok, çünkü zamanı o kadar hızlandırdılar ki, dünyayı o kadar
küçülttüler ki, onların belirlediği adalarında tüketen olduk...
Hazır sunulan teknoloji ve bizim iyiliğimizi düşünen
firmalar…
İnternetin hızlanması, telefon hatlarının daha fazla dosyayı
taşır hale gelmesi bizim için avantaj mı? Hızlı film indirip bilgisayarımızdan
filmi izleyeceğiz, özgürlük gibi sunuluyor… Peki, o indirme aralığında bizim
bilgisayarımızdan kaç dosya karşı tarafın bilgisayarına geçmiş olacak? Zaten
gönüllü bırakmıyor muyuz bulutlara dosyalarımızı, fotoğraflarımızı...
Güvenlik bir anahtar ile mi çözülecek?
Anahtar kavramı kontrol etmek amacı ile ortaya çıkmıştır.
Kontrol altında bıraktığımız nesneyi gerip dönüp bulmak adına geliştirildi ve
sonraları da güvenlik kavramı içinde sanayileşti. Güvenlik sanayisi network
sayesinde öyle bir gelişme gösteriyor ki anahtarı ortadan kaldıracak gibi
geliyor bana... Çünkü her üretilen nesneyi sokağın ortasına bırakın kimse
alamayacak, çünkü o nesnenin hareketi sürekli birileri tarafından kontrol
edildiğinde alanın elinde hemen bulunması ve ona hırsız muamele yapılması kaçınılmaz
olacaktır...
Çürüyen toplumda hırsız…
Hırsız muamelesi eskiden toplum içinde ki ahlaki yanı için
önemliydi ama hırsızın bol olduğu ve ahlak (etik) kavramının altı boşaltıldığı
düzlemde ne anlam ifade eder? Ama sonuçta anahtarla önceleri boyut değiştirdi
ve bugün ortadan kalkması ya da birer rakama dönüşmesi kaçınılmaz olacak gibi...
Elimde anahtarım var, evim güvende mi?
Her birimizin bir mail hesabı var ve mail hesabının şifresi.
Şifre bugün anahtardır... Özel bir paylaşım alanımız gün geçtikçe elimizden
alınıyor ve sürekli kontrol edilen bir network içinde yaşamaya doğru
yönlendiriliyoruz. Bu durumda mail şifrem ne anlam ifade eder? Parmak izi
anahtarımız olsa da anlamı ortadan kalkacak ve bize doğuştan verilecek olan ID yani
kimlik numarası birer anahtar ve güvenlik kodu olarak kullanılacaktır...
Cebimizin delinmesine sebep olan anahtarlar artık yok olma sürecine girmiş
konumda, daha doğru ifade ile değişime uğramaya devam ediyor...
Bugün klavyede yazdığımız her satırın başka ekranda çıktığı
bir süreci yaşıyoruz. Hangi şifreyi verirsek verelim karşı ekranda
belirlenirken bizler ne yapmamız gereklidir, bunu tüketici olarak bizler
bilemeyiz, bu işten en çok mağdur olan bankalar sanal klavye geliştirerek oynak
harfler ile çözmeye çalışmıştır.
Risk gün geçtikçe artarken banka soygunları artık eskisi
kanlı olmuyor…
Anahtar yani modern anlamı ile güvenlik! Güvenlik her şeyin
önüne geldi birden, çünkü yaratılanın karşı tarafı yani karanlık yüzü de ortaya
çıkmıştır. Karanlık tarafı var olan sistemin, düzenin yıkılmasını sağlarken
bireysel olarak bizlerinde artık hiçbir şeyimizin sır olarak kalmayacağı
anlamına geliyor. Devlete yönelik saldırılar dışında kısa yoldan zengin olma
hevesli modern korsanlar kişisel bilgisayarlarına girip elimizde ne var ne yok
alarak daha küçük çaplı kriminal olaylara yani hırsızlıklara neden
olmaktalar. Bu durumu iyi değerlendiren internet dünyasının yeni dahileri
modern anlamda bekçileri yani güvenlik elemanlarını anti-virüs programları
ile bu bekçilik kavramı içine dahil oldular. Henüz net olarak doğrulamadığım
ama anti virüs programları üretenler bizzat onların karanlık yüzü ile
virüslerin dağıldığı ve kişileri panik haline getirip kendi programlarını
sattıklarını duyuyorum. Modern bekçiler aynı zamanda soygunlara kapı açan ya da
amatör hacker’lere yok gösteren olduğu fikri gittikçe yaygınlaşmaktadır. Modern
bekçilerin yayımladıkları yıllık raporlara göre her geçen sene artan saldırlar
karşısında bu programların yetersiz kaldığı yedek yan programların kullanımı da
gündeme geldi. Kısaca her program ya da fikir başka fikri doğururken
tüketicinin sanal olan güvenliğini somut olarak kar hanesine döndürmekteler.
Aynı şey firmalar içinde geçerlidir, onlarda sadece güvenlikli bilgi akışı için
yetişmiş ve sürekli yeni saldırlar karşısında güvenlik duvarı örecek
yazımcılara ihtiyaç duymaktadır. Güvenlik alanında 80’li yıllardan sonra
başlayan özelleştirme, sanal dünya da devam etmektedir. Bir ülkenin ordusundan
ve polisinden fazla özel güvenlikçiler “joker” olarak kullanılmaktadır.
Ağların gün geçtikçe karmaşık hale gelmesi ve kullanılan
programların çeşitliği ve yapılan her işin kağıt üzerinden bulut alanında ki
hafızalara kayması elbette riskleri de beraberinde getirdi, çünkü iyi niyetle
yapılan örneğin ormanlar yok olmasın, kağıt tüketimi azaltalım kampanyası aynı
zamanda sanal arşivi ortaya çıkarmış, neticesi itibarı ile ormanlar kağıt
yapımı için kesilmekten belki kurtuldu ama yeni zenginler için villa yapımı
için ormanlar yanmaya devam ediyor. Brezilya bile dünyanın akciğeri olan orman
arazilerinde ağaç kesimi için yasalarda yeni düzenlemeler yapmaktadır…
Denetim mi, kontrol mü?
İnternet dünyasında ki denetim, ulus devletleri sınırları
içinde olmaktan çoktan çıkmıştır. Ulus devleti kendi olanağı içinde ülkemizde
olduğu gibi sansür uygulamış ama başarılı olamamıştır, çünkü DNS kapılarından
isteyen istediği gibi başka ülkeden bağlanıyormuş gibi bağlanarak istediği
bilgiye ulaşmaktadır. Ulus devletli çözümler, ulus devletini çökerten sorunlar
karşısında çaresiz kalmıştır. Bu küresel dünyamızın küresel sorunu karşısında şimdilik
küresel ama ileride evrensel sorunların karşısında bütün ülkelerin kabul
edeceği hukuk düzenlemelerine ve onları denetleyecek kurumlara ihtiyaç vardır,
çünkü masum bir önlem, halkın karşısında bir diktatörün elinde saldırı aracı
olarak dönebilmektedir. Küreselleşen dünyamızda her yasal düzenlemenin birçok
farklı açıdan kontrol edilmesi ve denetlenmesi gereklidir, halkın iyiliğini
düşünenlerin iyilikleri genelde zara olarak ve baskı olarak dönmüştür.
Özgürlük, baskı yapma özgürlüğünü mü geliştirdi?
Küreselleşme birçok alanda özgürlük vaat ederken aynı
zamanda popüler siyaseti ve popülizmi körüklemiş ve beslemiştir. Bugün ulus
devleti mantığı içinde bir Ortadoğu liderinin batı devletlerinin başına
geçeceği hayal bile edilemezdi, hayal olmaktan çıktı yaşadığımız kaosun bir
parçası oluverdiler.
Bizler kullandığımız teknoloji ürün üzerine eskiden dantel
örterdik, şimdi hazır kaplar geçiriyoruz.
Sıradan kullanıcı olarak bizler için teknoloji alanında ki
bilgimiz, aldığımız ürünün yıpranması sonucu çizilen nesnenin /malın nasıl ilk
aldığımız gibi görürüz üzerine kadardır... Çizikleri nasıl yok edeceğini
biliriz ama nasıl işlediğini ve hangi bilgi ve birikim üzerine oturmuş olan
teknolojiyi kullandığını bilemeyiz, elimizde olsa her teknoloji üzerine dantel
örtü örteriz, çünkü her şeyin üstünü örtmesini bizden daha kim iyi bilebilir ki?
Kuşak çatışması…
Kuşaklar arasında sorunlar her daim kuşaklar arasında ki
çatılmada kullanılan cümleler ile ortaya çıkardı, geçmişte yazılan roman
kahramanları bu kuşak çatışmasından beslenirdi kahramanlar. Eskinin eleştirisi
var olanın neden gerekli olduğu bu çatışmanın bir sonucu olarak yansırdı
eserlere. Bugün kuşak çatışmasını işleyen yazılı bir romana karşılaşmanız daha
zordur, bugün o kadar hızlı değişim var ki karikatürlere konu olmuştur. Beş
yaşında ki çocuk bizim zamanımızda 2.5 lira vardı diyor 3 yaşında ki kardeşine…
Değişim olumlu yönde her zaman olmaz…
Çevremizin çehresi de değişiyor, şehirler bulutların üzerine
oturan insanların aşağı yerine ufka bakar hele geldiler. Yatay şekilde gelişim
göstermedik, İstanbul sanayi merkez, bürokrasi Ankara, tatil merkezi Antalya
derken nüfusumuz birkaç şehirde toplandı… ulus devletin plansız gelişimi toplum
içinde oluşan uçuruma katkı sunmaktan başka işlevi olmamıştır. 1980 yılından
sonra ki süreçte ulus devletin yarattığı üretim araçlarının özelleştirilmesi
ile göreceli olarak üretici olan toplumumuz üretici kesimini de çöle karışan
kum yaptı ve tüketici bir konuma döndük. Yeni sürecin siyasi sonucu da tipik
Ortadoğu ülkesi refleksleri olan ülkeye dönüştük. Bugün bir sene sonrası için
nasıl bir plan yaparız konusu bile belirsizlik içine düşmüş konumdayız. Otorite
istediği konuda açılım yapıyor, istediği konuda masa devirebiliyor…
Otorite istemediği siteleri ve devletin televizyon kanalı beğenmediği türkü
sözlerini ekranında yasaklayabiliyor… Yasaklar ve gözdağı ile yol alan bir
değişim her ne kadar “bizim iyiliğimizi düşünen” bir otorite olsa da onlara
rağmen gelişimine devam etmektedir. Tek doğrunun ortadan kalktığı,
karşılaştırmalı tarihin küresel düşünce yapısı içinde yer alırken, hala ulus
devletinden kalan alışkanlıklar ile Ortadoğu ülkesi refleksi ile değişime karşı
durulamaz… Teknolojinin karanlık yüzüne karşı otorite ile karşılık verdiğiniz
sürece karanlık daha da büyüyecektir… Saydam, şeffaflaşırken saydam camın önüne
filtre de çekseniz araba yol almaya devam edecek ve direksiyonun başında ki
kişinin tüm davranışları bir yerde kayıt edilir olacaktır…
Teknoloji karanlığında kayıtları tutar…
Doğduğum şehir artık yok, en azından büyüdüğüm semt yok…
Şehir ismi tabelada yaşıyor... O kadar hızlı büyüdü ki şehirler, o kadar hızlı
değiştirdiler ki geçmişimiz ortadan kalktı… Bizim ülkemizde kayıt pek
önemsenmemiştir, arşiv sadece ihtilaf olduğunda akla gelen ve delil yaratmak
veya delil yok etmek için kullanılmıştır…
Teknoloji kendisine ait kuşaklar yarattı…
Bilişim çağı içinde doğmamış bireylerin bugünü anlaması ve
yeni teknolojiye hakim olması gerçekten çok zor. Ben bile sonradan öğrenmiş bir
birey olarak hala birçok gelişmeye aklım ermiyor, hatta kullanmaktan
korkuyorum! Kısaca diyorum ki bugün bizi siyasi olarak yönetenler bizden çok
geri ve onların önünde sadece baskı ve zulüm var, çünkü onların
yetişmesi sırasında benliklerine işleyen şey sadece ölmek, zor ile hakim olmak
vardır... Bu düşünceden dolayı çocuk tacizlerine ve linç kültürüne karşı
hoşgörüleri vardır... Çağ dışına düşmüşlerin bizi yönetmesi bir yerde mutlaka
kırılacaktır...
Her okuduğum kitap yeni düşünceleri oluşturur…
Okuduğum kitap yukarıda düşüncelerin bende oluşmasını
sağladı, elbette yazarın duruşu benimkinden farklıdır ama ortak kaygılarımızın
da olmaması mümkün değil… Öyle bir zamana adım attık ki daha önce yaşanmış
zamanlardan ve değişimlerden çok farklı ve çok daha hızlı değişimlerin olduğu
sürecin tam geçiş noktasındayız. Henüz sonuçlanmış ve bitmiş bir süreç olmadığı
içinde bu sürecin belirsizliği ve nasıl bir son ile biteceği konusunda henüz
elimizde yeterli bilgi birikimi yoktur. Tamam, bu konuda şu şekilde gelişme
birkaç yıl sürer derken o alanın birden gündemden düşerken başka bir keşif ile
karşı karşıya kalıyoruz. O gitmesini beklediğimi alan birden hiç olmamış gibi
hayatımıza devam ediyoruz. 1980’li yıllardan bugüne kadar hayatımıza giren
teknolojik ürünleri kısa bir düşünürsek sanayi devriminde gerçekleştirilen
teknolojik ürünlerden daha fazla olduğunu görebiliriz.
Yenilik değiştirir…
Her yenilik, teknolojinin hayatımıza etkisi her zaman olumlu
olmamıştır, bizim için olumlu olarak gördüğümüz şey başkalarının yıkımı
anlamına da gelebiliyor. Var olan yerleşik toplumların içinde başlayan
yarılmaları çatışmalar görünür kılmıştır.
Toplumu değiştiren teknoloji toplum içinde çatışmayı da
körükler... yeni çatışmalar yaratır...
Avrupa'da matbaanın kullanılmaya başlaması 30 yıl
savaşlarına neden oldu. Endüstrileşme dönemi tüm dünyada yıkımlara yol açtı.
Yakın çağın başlangıcı Fransız Devrimi, endüstri çağının
başlangıcı ise buharlı makinelerin buluşu olarak kabul edilir. Bu iki olay
hemen hemen aynı zamanlara denk gelir, bu değişim geçmişte yaşanan toplumsal
ilişkilerin de çatlaması ve yeniden oluşması için çatışmalarında temelini
oluşturdu. Yeni zamana uyum sağlayan geçmişin tortuları olan imparatorluk
aileleri varlıklarını korurken imparatorluklar da yok olmuştur... Politik
coğrafya değişmiştir...
Buharlı makinelerin kullanımı ile başlayan sanayi ve teknolojik
alanda ki değişim, toplumları, devletleri, aile ilişkilerini de değiştirerek
bugüne geldik. İmparatorluklar yok oldu, yeni kurulan devletler kısa zamanda
kendi çıkarları için diğer devletlere savaş açtı ve iki büyük dünya savaşını
yaşadık…
1900'lü yıllarda Paris EXPO fuarı ile görücüye
çıkan elektrik hayatımızı baştan aşağıya biçimlendirecektir. Amerika
ekonomisini belirleyen 400 şirket grubunun %40'ı elektrik ile tanıştıktan sonra
yok olacaktır. %11'i ise varlığını zar zor yürütmüş bir süre... Elektrik
alışkanlıklarımızı da değiştirmiştir. Öyle bir değişim yaşadık ki, çıradan,
lambaya geçiş gökyüzünde bulunan yıldızları ve yıldızlar altında aşkları da yok
etti. Sokağa taşan ışıklar gündüzün hareketliliğini akşamları da sokağa
yansıtmıştır. İnsan ve paranın hareket saati gün içinde genişlemiştir. Tüketim
küreselleşmeyi kaçınılmaz olarak getirecektir ama onu başka bir tehlike de
beklemektedir, tekelleşme ve tröstleşme… piyasaları bekleyen bu tehlike henüz
ortadan kaldırılmış değildir, yeni teknolojiyi kullanan yeni zenginlerin de
birden dünyanın en büyük firması ve doğmakta olan her fikri satın alıp kendi
içinde eritmesi dünyayı ve yarını nasıl bir gelecek beklediğini bugün kimse
tahmin edemez konumda… elbette tröstleşmenin de yaratacağı karşı direncin de
nasıl bir şekilde evirileceğini bugünden bilemeyiz, çünkü ulus devleti
olanakları içinde bu gelişmelere karşı henüz çözüm yolları yaratılmış değildir,
duygusal olarak verilen tepkilerin de pek anlamı olmadığını ülkeler arasında
seçim çalışmalarına yapılan etkiler ile ortaya çıkmıştır. Teknoloji daha önce
görünmeyen yeni yolları açmış ve yeni yollar ile kontrol dışı büyüme ve
şirketler arası birleşme daha doğrusu biri ötekini yutması karanlık deliklerin
oluşmasına sebep olmaktadır.
Demir perde düşerken, sessiz bir liberalizm kendi hedefleri
ile yola çıktı… hedef ulus devletini sermaye önünde ki engeli kaldırıp
sermayenin daha rahat küresel hareketini sağlamaktı. Beklentiler bugün ki
yaşadıklarımızdan çok farklıydı… Liberal ekonominin siyasi ayağının iki lideri
Alzheimer hastalığından vefat etmesi, o döneme ait bir şeylerin üstünün
örtüldüğü düşündürdü bende.
Ulus devletinin siyasi sınırlar kalkarken…
1989 yılında Berlin duvarı yıkılırken sessiz sedasız
internetin de artık halk tarafından kullanımına açılmıştı.
Büyük değişim başlamıştı! O güne kadar bir iş kurulurken
küresel çapta düşünülmezdi, ulusal çapta ve çevre ülkelerde ticaret yapmak
üzerine düşünülürken, bugün her hangi bir alanda bir çalışma yapılırken küresel
düşünmek zorunludur…
“Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler…”
"Fikir fikri doğuruyor, fikir ürüne dönüşüyor, ürün
yeni bir fikre ilham kaynağı oluyor ve herhangi bir mekan sınırı tanımıyor.”
80’li yıllardan sonra başlayan liberal ekonominin dünyaya
egemenliği sürecinde dünya daha da küçülmüştür. “Bizim sorunumuz herkesin
sorunu olduğu gibi, dış dünyanın sorunları da bize ait. Bütünden soyutlanmış
bir çözüm, ileride şekil değiştirmiş bir sorun olarak karşımıza çıkacak.”
Kürselleşme…
Bilgi dolaşımı arttıkça mal, hizmet, finans ve insan trafiği
de artacak. Küreselleşme bu beş unsurun bir arada olmasıdır.
Küreselleşme insan trafiğinin artacağı konusunda öngörüsünü
mültecilik kavramı ile gerçekleştirmiş gibi gözüküyor ama orada aslında
mültecilik olmadığını artık hepimiz biliyoruz. Yetişmiş elemanın ihtiyaç
duyulan yerlerde hizmet vermesi yani beyin göçü kol göçünün yerini alacak
olarak kabul edilmişti. Beyin ise bulunduğu noktadan gelişen teknolojiye uyum
sağlamış ve yerinde katkı sunar olmuştur, çünkü sanal dünya coğrafyayı ve zaman
kavramını yeniden tanımlamıştır.
Bilinmezlik korkuyu doğurur.
“Bilişim alanında ki değişim "sosyal yapının
sigortalarını yerinden oynattı ve çatlaklar oluştu. Aradan sızan karanlık
yapılar fırsatları değerlendiriyor. Gelecek her zaman bilinmezliği beraberinde
getiriyor. "
Korkularımız…
Geleceğe karşı korkumuz aç kalıp kalmama korkusudur, çünkü
teknoloji mavi yakalı işçilerin yerlerini alırken işsizlik de artmış ve
popülist söylemlerin arması ile birlikte ırkçılığı besler hale gelmiştir.
Küreselleşme çağında ulus devleti yeni formüle edilmiş hali ile geriye dönüş istemleri
toplumlar içinde güçlü bir destek bulmaya başlamıştır. Liberalizm solu yok
etmiş ama yerine her hangi bir sistem bulamadığı için sağ tarafında ki kapıyı
açık unutmuş, sağın güçlenmesi çatışmaları körüklemiş ve sağı besleyen
mültecilikle sağ batı toplumu içinde gün geçtikçe kendisine daha fazla taraftar
bulmuştur. Liberaliz kendi eli kendi sonunu sağ taraftan yapmıştır…
Barış ya da savaş…
“Tarih boyunca görülen sıçramaların hemen hiçbiri barışçıl
bir şekilde gerçekleşmedi. Özellikle barutun kullanılmasında, matbaanın
gelişmesinde görüldüğü gibi, güç ve servet kaymasında oluşan tüm paradigma
değişimleri topluma ağır bedeller ödetti.”
En büyük korku üçündü dünya savaşı ama sanki bugünlerde
dünya ölçeğinde taraflar bir biri ile hibrit savaşları yapmaktadır,
henüz nükleer silahlar kullanılmamış onun dışında ki tüm silahlar değişik
coğrafyalarda kullanılmaya devam ediyor…
Ortak akılı arıyoruz, tek başımıza karar veriyoruz.
Ortak akıl barış diyor ama bugün ki çıkarlar çatışmasında ne
kadar gerçekleşir konusu belirsizliğini korumaktadır.
"Bir insanın bilgi ve ilişki ağı ne kadar geniş,
çeşitli ve yoğun olursa başarı şansı o kadar yüksek. Geleceğin dünyası, ortak
akılı en iyi kullanabilenlerin..." olacaktır.
Ortak çıkarlar ortak zeminlerde ve ortak zamanlar için
geçerlidir ve internet ve teknolojide ki gelişme küresel bir ortaklaşmaya
zorlamasına rağmen ortak bir hukuk sitemini henüz oturtamadık…
Popülizm…
Popüler kültür olarak kendi varlığını biçimlendiren
liberalizm toplumları bir arada tutacak ortak kültür üretmediği gibi tersine
ırkçılığı büyütmeye devam ediyor. Liberal ekonomi ve küreselleşme beklenileni
değil, ikinci dünya savaşı öncesi koşulları yaratmıştır...
Zamanında yapılmayan müdahale mağdurlalar yaratmaya devam
ediyor…
“Gittikçe hızlanan değişim, bireylerin ve kurumların
gittikçe daha esnek davranışlar edinmesini zorunlu kılıyor.” Devlet kendisini
yeniden biçimlendirmesi gerekirken geçmişten kalan tortu ve devlet
mekanizmasında ki mantık hala kendisini zor ile de olsa korumaya ve devam
ettiriyor…
Daha az bilen daha çok savunan konuma dönüştük.
Rekabet bilgi ile yapılandır, bugün bilgi diye kabul
ettiklerimiz yaratılan bilgi olup olmadığını dahi bilmiyoruz, çünkü bunu
kontrol eden eve sorgulayan bağımsız her hangi bir yapı kurulmadı ama kurulması
yönünde küçük adımlar bir birinden bağımsız olarak atılmıştır.
Ezberler bozmak…
"Rekabet dünyasında ayakta kalabilmek farklılık
yaratmaktan, farklılık ezber bozmaktan, bu da şaşırtmaktan geçiyor."
Ulus devletinin anlayışı için yetişenler her teknolojik
gelişme karşısında şaşırmakta ve artık umursamaz konuma geldi… umursamış olsa
da zaten elinden gelen fazla bir şey yoktur, en azından elinde bulundurduğu cep
telefonu ile bugünlerde fotoğraf çektiği platformlarda yayımlamayı öğreniyor
ama burada kişilerin genç görünme hırsı ortaya çıktı k, bazı kuşaklar için
estetik ameliyatların ve estetik salonların (güzellik) kapısında sıraya girmesi
anlamına gelmektedir… teknoloji kapalı spor merkezlerin yaygınlaşmasına dolayı
bir etki yapmıştır, o alanda yatırımların fazlalaşması direkt teknoloji ile
bağlantı kurulamıyor ama dolaylı etkisi ortadadır…
Kuşaklar çatışırken…
Geçmişte değişim kuşaklar arası çatışmayı ortaya çıkarırdı,
bugün ise kuşaklar bile değişmeden gelişen teknoloji karşısında çaresiz
kaldığımızı düşünüyorum... Teknolojide ki değişimi izleyecek ve her gelişmeyi
hayatına uyduracak kadar bile zaman bırakmadılar elimize... Değişim sonucu
ortaya çıkan şirketler bile nasıl bir gelecek düşündükleri konusunda
belirsizlik içerisindeler. Facebook, Google bile yarının ne
getireceğiniz bilemez yeni teknoloji zengini olarak karşımızda durmaktadır.
Yarattıkları değişimin ve gücünün henüz tam farkına bile varamadıkları yaşanan
sürecin kriz koşullarında nasıl bir tepki vereceklerini bilememezlikten
kaynaklanan krizlerden görmekteyiz.
Gelenekler ile birlikte şirketlerde yok oluyor…
Geleneksel büyük şirketler yerlerini gittikçe dinamik,
eskiye bağı olmayan şirketlere bırakıyor. İşin daha ilginç tarafı ise hem
geleneksel şirketlerin sayısı azalıyor, hem de büyük şirketlerin ömrü kısalıyor.
Her yeni gelen teknoloji, eski teknolojiyi yok ediyor, eski
teknolojiye göre yapılanmış şirketlerin iflası anlamına geliyor. Ayak
uyduranlar yaşamaya devam ederken uyduramayanlara sadece geçmişin anıları
kalıyor... Tıpkı toplumsal olaylarda geçmişin anlı şanlı örgütlerden geriye
kalanlar gibi...
Sürekli ve güvenceli iş hayal mi oluyor?
Teknolojide ki bu hızlı değişim ve yeni teknolojilerin
hayatı belirleme oranı arttıkça süreli iş güvencesi ihtimali giderek ortadan
kalkıyor. Kişi artık sürekli kendisini geliştirmek için mücadele edecek ve yeni
olana en kısa zamanda uyum sağlamak için mücadele edecektir. Elbette bu bir
süreye kadar devam edecek bir süreç olacağını kendi hayatıma bakarak
söyleyebilirim. Eğitim aldığım teknolojik bilgi bugün geçerliliğini
kaybetmiştir. Bugün temelini aldığım düşünce sistemi içinde yeni olanı daha
çabuk öğrenebiliyor ve en kısa zamanda o ürün ile ürün vermeye çalışıyorum,
fakat şöyle bir olay ile de karşılaştım, geçmişte iyi kullandığım bir programı
bugün elime alıp çalışmaya başlarsam kullanamaz konuma geldiğimi görüyorum,
oturup yeniden öğrenmek için zaman harcıyorum...
Devlet memurluğu da artık sınırlanmakta ve devlet için yük
olmaya başlandı, memurluğun yerini sözleşmeli personeller alırken o alanda da
taşeron işçilik ve joker kullanılan iş alanları da açılıyor.
Devletler esnek olabilecek mi?
Katılığa iten hiyerarşik yapıdan uzaklaşarak, esnekliği öne
çıkaran demokratik yönetim ve denetim sistemlerine yönelmek gerekiyor.
Elbette sadece devletler değil, şirketlerde yaşanan bu süreç
içinde esnek olmak zorundadır, çünkü oluşan yeni Pazar içinde kendisine yaşama
hakkı tanımak isteyenler teknolojide ki gelişme ve ona bağlı olarak gelişen
ilişkiler ve pazarlama ağına sahip olmak zorundadır. Yeni oluşan ihtiyaçlara
yanıt verecek esneklikte üretim yapmayan, onu global olarak dağıtıma
çıkaramayan her şirket tekelleşen ve tröstleşen piyasa içinde başka bir
firmanın hizmet sektöründe yer alır ya da hepten yok olabilir...
Devlet mekanizması içinde katı hiyerarşik, korkuya dayalı
yapılar ister istemez şeffaflıktan uzaklaşıp daha güvensiz ortamların
yaratılmasına neden oluyor. Nitekim bugün neredeyse dünyanın her tarafında
yükselişe geçen popülist politikacıların üzerine en fazla oynadığı şey,
şeffaflığı ve toplumların güvenirliklerini sorgulamak.
Sorunların çözümü yok mu?
Elbette sorunların olduğu yerde çözüm yolları da
denenecektir, çünkü kimsenin elinde hazır reçete yoktur, hatalar yapıla yapıla
doğru yol bulunacaktır, günümüzde hataların sonuçları kısa sürede ortaya
çıkmaktadır, çünkü gelişme o kadar hızlıdır ki eskimiş devlet yapısı henüz
tanımlayamadan başka bir sorunun içinde kendisini bulmaktadır. Şirketler
devletlere göre daha avantajlıdır, çünkü eski ulus devleti anlayışına göre
örgütlenenler yeni ve gelmekte olanı anlamaya ve ona göre adım atmaya
çalışmaktadır, eğer zamanında adım atmazsa yok olma ile yüz yüze kalacağını
bilmektedir. Dünyanın en büyük çocuk eşyaları satan Toys’R’us bir kitap
dağıtımı ile başlayan Amazon’un her şeyi pazarlaması ile yok olmaya yüz yüze
kalmıştır. Amazon’un başarısı elbette popüler olmasında yatmıyor, onun alt
yapısı ve lojistik hizmetlerini gelişen teknoloji ile uyumlu olmasındadır.
Milyonlarca gelen siparişleri zamanında ve doğru yanıt vermesinde yatıyor.
Bilgileri gerektiği gibi toplaması ve onun yatırım stratejini belirliyor…
Eğitim ezber ve bilginin aktarımı olmaktan çıkıp bilgiyi
kullanmak üzerine yeniden kurgulanmalıdır.
Bugün okul çağına giren gençlerin bambaşka yetkinliklere
yetişmesi gerekiyor. Gittikçe hızlanan gelişmeler çerçevesinde yirmi yıl
sonrasını planlamanın neredeyse olanaksız olduğu biz zamanda, gençler kendi
yollarını kendilerini çizebilecek yetkinliğin verilebilmesi, bence önümüzdeki
dönemin eğitim stratejilerinin en önemli öğesi.
Sorgulamayı bilmeyen ve kendisine “öğretilen”lerle yetinen
çalışanlar yerine, çok daha ucuz makineler veya rutin işleri yapacak robotlar
dünyanın her tarafında tercih edilecek.
Göç sorunu popüler siyaseti beslerken bu sorun nasıl
aşılmalıdır?
Bugün karşılaşılan göç sorunun önlenebilmesinin en önemli
yollarından biri, insanları bir yerden bir yere taşımak değil, iş olanaklarını
uzun dönemli stratejilerle, çalışanların ayağına götürmek.
İnternet ve türevleri, insanların kendi ortamlarını terk
etmeden hizmetler üretmesini sağladı.
Kurallar yeninde yazılırken…
Tarih boyunca kuralları imparatorlar, devletler, yerel
yönetimler, şirket veya kurum yöneticileri koydu ve denetledi. İşte bu yapının
değiştiğini gözlemliyoruz.
Değişen sadece kurallar değildir… Toplum ve algılarımız da
değişme uğradı. İnternetin bu kadar yaygınlaşması, alt yapısının her sokağa
kadar gitmesi, artık uzaydan da iletişime yön verildiği süreçte artık hiçbir
şey değişime engel olacak ve kanalını değiştirecek kadar kudretli ve güçlü
değildir. Her değişim kendi kudretini ve gücünü yaratacaktır. Elbette bunun
karşısında güçte kendisini yaratacak ve konumlandıracaktır. Her olumlu
gelişmenin elbette öngörülemeyen olumsuz yönleri de olacaktır, önemli olan o
olumsuz gibi gözükenlerin denetim altında tutulmasıdır. Bugün gelişmelerin
hangi yönde ve nereye doğru yöneleceği konusu bilinmezlik içindedir ama her
daim bilinmez kalacak da değildir… Verileri toplayan teknoloji firmaları yapay
zeka üzerine uzun süredir çalışmaktadır, akıllı arabalar, evler, şehirler
kurulması için ortamlar hazırlamaktalar. Bir araç yolda giderken araç hem yol
ile hem de hedef ile iletişim içinde olacaktır. Başlangıç noktası ve varış
noktası önceden belirlenen yolda giderken aracın çok yönlü iletişim içinde olacaktır…
Bu çok yönlü ilişkinin içinde karanlık noktalar olacağını peşinen kabul etmek
gereklidir, çünkü teknoloji hataları sayesinde gelişme gösterir, yeni
fikirlerin oluşmasına sebep olur.
“Gelecek geldi ama eşit olarak dağıtılmadı.” W. Gibson
İnternet ve onun yarattığı dünya eşitlik yaratacağı
varsayılabilir, tam serbest piyasa kurallarının hakim olacağı öngören birileri
olmuş olabilir ama gelişmeler dengesizdir ve o dengesiz ve eşit koşulalar
içinde olmayan gelişme dahilindedir. Bugün gelişen teknolojiler daha önceden
piyasa yer etmiş firmalar tarafından rakip görülerek satın alınmakta ve belki
de daha özgün gelişecek bir teknoloji baştan frenlenmektedir…
Her gelişme, her adım kendi karanlık tarafını da getirdi.
Henüz kitap baskıdan yeni çıkmış ama bu haberi yeni
gazetelerden okur olduk; “İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre, Çin'in Şincan bölgesindeki
yetkililer, bireyler hakkındaki çeşitli verileri toplayıp ihbar eden bir
bilgisayar programının işaret ettiği zanlıları gözaltına alıyor.
Örgüte göre yazılım, güvenlik kamerası görüntülerinden sağlık ve bankacılık kayıtlarına kadar değişen verileri birleştirip tahminde bulunuyor.”
Bilim insanı çalışıyor…
Bilim insanları kendilerine verilen görevi yerine getirmek
için girdikleri laboratuarlarında sonucunu düşünmedikleri alanlarda
gelişim kayıt ederler... Bilim insanların ortaya çıkardığı bilimsel sonuçları
ise elinde güç olanlar kendi çıkarlarına göre değerlendirir, şirketler
çıkarları yönünde daha fazla para kazanmak için kullanır. Sosyalist toplumlarda
ise bilim insanları toplum için çalışır, çıkarını kollayan bir kaç kişi ve
şirket için değil. Bilimsel olarak kanıtlanmış şeyleri de sosyalist
toplumlarda halktan bir şey gizlenmez ama kapitalist sistem içinde elindekini
tüketene kadar yeni keşfedilmiş olan bir gerçekliği halktan gizlerler... Bugün
belki çoktan keşfedilmiş hastalıkları ve teşhisler bir kaç şirketin kasasında
gizli olarak duruyor olabilir... Kimse de onlara neden halkın iyiliği için
açıklamıyorsunuz diyemez... Bilim insanı işine bağlı tarafsız olması onun ilgi
alanın sadece o alan içinde olmasına bağlıdır... Peki, bugünden bizler bilim
insanlarını eleştirebilir miyiz, neden bulduğunu halk ile paylaşmadın
diyerek... Hayır, eleştiremeyiz, çünkü bilim insanı da profesyoneldir ve parasını
aldığı şirkete ya da kuruma bağlıdır... Nasıl ki gizli dosyaları paylaşmayan
onları tasnif eden memura bir şey diyemeyeceğimiz gibi...
Eğer insanın içinde ki yağmalamak kültürü yok edilmezse;
İnsan dünyanın ekolojik dengesi içinde kanser hastalığı
olarak ortaya çıkmış, kontrolsüz bir şekilde büyüyor ve kendi çevresini yok
ediyor. Bir gün doğa, kendi kıt kaynaklarını yok eden insandan acımasız bir
şekilde intikamını alacak ve bu kanseri yok edecek veya kanser bütün
organizmayı çökertecek.
Elimde tuttuğum kitabı okurken birçok konuyu yeniden
araştırdım, kitapta verilen kaynaklar ve görüşler ile var olan görüşlerimi
karşılaştırmalı olarak inceleme şansına sahip oldum. Eğer şansınız varsa bu
kitabı elde edin ve okuyun, çünkü sizin de düşünce yapınıza mutlaka bir katkısı
olacaktır. Alıntı yapmadığım birçok konuda kitapta mevcuttur ve er bir başlığı
dikkatli okuyacağınızı düşünüyorum, çünkü dikkatlice ve her biri bir bilgiye
dayanarak kitap oluşmuş.
Bilgi elinizin altında, kitap iki parmak ile sağa sola
açarak ekran üzerinde kayarak okunmaz, sayfaları çevirerek okunur ve kağıdın
kokusu eskisi gibi olmasa da parmağınız ucuna kağıt dokunsun…
Bu kadar uzun yazıyı okumaktan mı sıkıldınız kitabı alın ve
okuyun, çok şey kazanacaksınız…
İsmail Cem Özkan
Faruk Eczacıbaşı, Daha Yeni Başlıyor, Geleceğin Dünyasında
Esneklik, yakınsama, Ağ Yapısı ve Karanlık Taraf
Şubat 2018, İstanbul
Koç Üniversitesi Yayınları
ISBN 978- 605-2116-23-4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.