Falkland adaları neden işgal edilmişti?
Arjantin’in cuntacı General Leopolda Galtieri Falkland
adasına bir gün çıkarma yaptı, durduk yere neden bir çıkarma yaptığını o gün
yaşayanlar belki anımsar, çünkü sürprizdi. Anlam verilememişti, dünyanın öteki
ucunda bir küçük ada ve ekonomik olarak hiçbir girdisi olmayan yer. Ortaçağ’da
gemilerin geçiş yolunda olduğu için belki stratejik konumu vardı ama 19 Mart
1982 tarihi için ada gerçekten hala aynı özelliğini mi koruyordu?
Cuntacı General Leopolda Galtieri Arjantin'in o güne kadar
mutlak hakimi bir darbeciydi. Cuntacı general mutlak hakimiyetini ülkesinde
emri altına aldığı halkına yeniden göstermek zorundaydı, çünkü üstesinden
gelemediği sorunlar içinde boğuşuyordu. Gündem değiştirmesi gerekliydi. Hem
gündem değişecek hem de başarısından dolayı ona payeler kazandıracak bir
strateji izlemesi gerekliydi. O hakimiyetini başarı madalyaları ile süsleme
peşindeydi. Kolay bir yolu seçecekti,
savaş!
Savaş kararı almak kolaydır ama nereyi hedef olarak seçmesi
gerekliydi? Bu konuda tarih onun eline koz veriyordu. Ülkesine yakın bir ada!
Büyük Britanya eski sömürgeci gücü yoktu, bir kayalığın ülkesinden kopması
İngilizler için o kadar sorun olmazdı. İngiltere’de değişim vardı ve değişim
liberal ekonominin ve liberal politikaların acımasız olarak uygulanması söz
konusuydu. Ulus devleti tartışmaya açılmış ve alınan kararlar ile özelleştirme
adına bütün ulus devletin birikimleri ve işçi sınıfının o güne kadar kazandığı
hakları yok ediliyordu. Burjuvazi hayal edemediği kadar özgürdü, sermaye
sahiplerinin en çok istedikleri bir şey gerçekleşiyordu, küreselleşme!
Sermayenin önünde olan ulus devletten kaynaklanan engeller tek tek ortadan
kalkıyordu.
Margaret Thatcher değişimin sonuçları ile karşılaşıyor ve
yaptığı politikanın seçmen üzerinde ki olumsuz yargısını da görüyordu. Onun da
gündemi değiştirecek bir olaya ihtiyacı vardı. Tam bu sırada gelen Falkland
adasının işgali olayı ona can simidi özelliğini kazandırmıştı. Hemen Falkland
Adaları’nı bir milli mesele haline getirerek ülkede yaşanan enflasyon’un toplum
üzerinde ki etkisi ve seçmenin kendisine olan desteği yeniden artırmak için
fırsat onun avucunun içine düşmüştü. Savaş teknolojisi olarak çok üstündü.
İstediğini rahatlıkla elde edebilecekti. Savaş kim kazanırsa koltuğunda sağlam
şekilde oturacak, kaybeden gidecekti.
Savaşın sonucu belliydi, iç siyasetin kaosunu ve girdabını
çözmek için bir zafere ihtiyaç vardı.
Dünya siyasetini izleyenler bilir, sistemin çarklarına uyum
sağlamamış ve kişisel kaprisleri ve göz doymazlığı yüzünden haddinden fazla
yetki sahibi olmuş bir siyasetçiyi (lideri) ülke içinde gelişen ve var olan iç
dinamikler o siyasetçiyi koltuğundan almaya güçleri yetmiyorsa ve
başaramamışlarsa iç dinamiklerin yerini dış dinamikler kısa sürede alır. Zaten
iç dinamiklerin önemli bir muhalif gücünü dünya sisteminde söz sahibi olanlar
desteklemektedirler. Onların verdiği destekler ile siyasi hayat içinde daha
rahat hareket ederler, çünkü muhalefetin iktidara gelmesi durumunda diyetini
ödeyeceklerini bilirler. O yüzden buna benzer ülkelerde rüşvet davaları küçük
çaplı açılır ama siyasi arenada kritik noktalara geldiğinde durur ya da yok
sayılır.
Dış müdahale kaçınılmaz olduğunda mutlaka bir yol bulunur ve
edilir. Ama dünya siyaseti içinde dış müdahale içinde ortam hazırlanır…
Lider öyle pohpohlanır ki, “sen aslansın, sen Sezar'sın, sen
dünya liderisin, senin ayağına dünya liderleri geliyor”… (elbette bir lidere bu
kadar sokak dili ile konuşulmuyordur ama içerik aşağı yukarı böyle gibidir) gibi
gururu okşayacak sözler ile önce liderlerin gözleri boyanır, sonra onun hizmet
aşkı için borçlanması sağlanır, onu iktidara taşıyanlar aslında çoktan
aldıkları diyetin daha fazlasını isterler… Ortada ulus kavramı olmaz, çıkarlar
olur. Çıkarlar, o liderin koltuğuna getirenlerin çıkarları ile paralel olduğu
sürece sorun yoktur, her türlü aymazlığı, baskıcılığı, insan haklarına karşı
duyarsızlığı söz konusu bile edilmez. Ama artık halk deyimi ile “suyu ısınmış”
bir liderin yaptıkları her yerde göze batar. Sorgulanır.
Dış siyasette ve müdahale yapacak ülkelerin iç kamuoyunda o
liderin algısı değiştirilir. Dünya kadar toz kondurulmayan ya da yok sayılan
bir lider kamuoyuna “şeytan” olarak sunulur ve onun her yaptığının kendi
ülkelerinde oluşan zararların nedenleri olarak sunulur…
Çarklar iktidara taşınan sürecin farklı boyutu ile
işletilir.
Dünyanın hakimi bir liderin kahramanlığa ihtiyacı vardır ve
“büyük” ulusal rüyalar yeniden gündeme getirilir. Dışarıdan çaktırmadan
başlayan kredi iptalleri, ülkenin ihraç mallarında ki “kimyasal maddeler”
yüzünden ihraç edilen ürünlerin geri iadesi, ticaret yapan şirketlere verilen imtiyazların
geri alınması ve uluslararası ihalelerde ihale almakta gittikçe düşen ivmeler…
Kısaca öncelikle hedef ülkenin ekonomisi küçültülür.
Ülke içinde başlayan ekonomik sorunlar girdaplar oluşturmaya
ve krizler oluşmasına sebep olunur. Kaos başladı mı, krizi yönetemeyenler
gündem değişikleri ile iktidar ömrünü uzatmaya çalışırlar…
Gündem değişikliği kısa süreli başarı getirir.
Bundan nemalanan iktidar ve lider sürekli gündem değiştirme
yöntemleri bulur ve gerçekler “yeniden” yaratılır. Soyut kavramlar içinde somut
başarılar aramak boşunadır ama artık dönüşü de yoktur…
Arjantin cuntasının başına işte böyle şeyler gelmiştir. Onun
zafer kazanmaktan başka çaresi yoktu. Ya zafer kazanacaktı ya da kaybedecek ve
koltuğunu kaybettiği gibi sorgulanacaktı.
Dış güçler (siz onu emperyalist güç, dünya siyasetine hakim
şirketlerin siyaset üzerinde ki etkisi diye okuyun) ortam hazırlamıştı. Cunta
liderinin başka çıkış yolu yoktu, sefere çıkacaktı. Arjantin gibi büyük bir
ülkenin stratejik önemi vardı, en azından nüfusu hazır tüketiciydi! Kapitalist
ülkelerde yaşayan halkın daha refah yaşaması için alın terlerini artı değer
olarak hediye ediyordu cunta ve onun hükümeti. Sermaye çıkıyordu, Arjantin işçi
sınıfının cebinden çalınan yöntemler ile. Cunta zaten o amaç ile darbe
yapmıştı. Üçüncü dünya ülkelerinde tüm cuntalar birilerine hizmet için devlete
el koyar ve onun çıkarları yönünde karar alır…
Liberal ekonominin uygulanmasının güç olacağı her ülkede
domino taşı gibi arka arkaya askeri darbeler olması tesadüfi değildir…
Ortam Falkland adası işgali için hazırdı ama bir taş ile iki
kuş vurmak isteyen güçler “Demir Lady”inin arkasında ki onu destekleyen
güçlerdi.
Bir taş ile iki kuş!
Arjantin istenilen konuma getirilmesi için ortam hazırdı,
değişim kaçınılmazdı. Dünya liberal ekonominin ve küreselleşmenin önünde ki
engellerin ortadan kaldırılması için her şey uygundu. Liberalizm solu ortadan
kaldıracaktı, en azından işçi sınıfını zayıflatacak ve batı dünyasında bir
tehlike ortadan kaldıracaktı. Liberalizm mutlak zafere ulaşması gerekliydi…
Reagen ve Thatcher seçilmiş ve uyumlu iki başkandı. Dünyanın
kaderi bu iki liderin başarısında yatıyordu. Sermaye koşulsuz olarak
“küreselleşme” adına onların arkasındaydı. Sermayenin önünde engel olan ulus
devlet onun bürokrasinin ortadan kaldırılması şarttı. Sovyetlere karşı
girişilecek olan savaşın son perdesi bu başarıya ihtiyaç duyuyordu. Sermaye
dünyada mutlak hakimiyetine gidecek yolunu açmalıydı.
Arjantin’ dış dinamikler müdahalesi gerçekleşmişti. Thatcher
koltuğunu sağlamlaştırmış ve seçimin mutlak kazananı olduğunu ilerleyen
günlerde görecekti…
Dünya değişimini başlatmıştı ama yarım bırakılmaması gerek
bir süreçti.
Ulus devleti yıkılıyordu.
Savaş iktidarları değiştirir ya da zafer ile çıkanı koltuğunda
sağlam kalmasını sağlar düşüncesi bu savaş sonunda bir kere daha kulaklara
fısıldanmıştı.
Altı hafta kadar sürdü savaş...
Altı hafta bir savaş için belki çok uzun belki de çok
kısaydı ama değişimin önemli bir noktasıydı…
Dünyada ulus devletlerin kaderi değişiyordu.
Ulus devlet sorunlara yanıt veremiyor, sermaye işçi
sınıfının kazanımları karşısında rekabet koşulları ortadan kalkıyor diyerek
isyan ediyordu. Sermaye istediğini
almıştı ve demir perdenin arkasında elini daha da güçlendirecek müttefik
arayışlarına girişecekti…
Dayanışma hareketi “Solidarność”, 1980 yılında Polonya‘nın
Gdansk şehrindeki tersanelerinde birkaç muhalif işçinin öncülüğünde çoktan
liberalizmin demir perde arkasındaki görevine başlamıştı bile. Değişim
Varşova’da başlıyordu, demir perdenin silahlı gücünün kalbinde. Ulus devlet ve
sosyal devletin sonu hazırlanıyordu. Bu değişimin nasıl sonuçlanacağını kimse
bilmiyordu o gün ve bugün de bilen yoktur, çünkü henüz ulus devletin yerini
alacak yeni bir mekanizme küresel çapta oluşmamıştır, hukuksal alt yapısı hala
yok…
Arjantin’in cuntacı General Leopolda Galtieri’n başına gelen
daha önce bir çok liderin başına gelmişti. Bilinen yöntem uygulanmış ve tekrar
başarı elde edilmişti. Ne ilkti ne de son oldu…
Cuntacı’lar
bu savaştan dolayı mahkemeye çıkarıldılar.Bu kişiler 1986 yılında Silahlı
Kuvvetler Yüksek Mahkemesi’nce kusurlu görülerek 12 yıl hapse mahkum edildiler.
Margaret
Thatcher’ın liderliğinde ki Muhafazakar Parti 1983 seçimlerini kazanarak 7 yıl
daha iktidarını sürdürdü.
İsmail
Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.