Kafkas tebeşir dairesi
Siyah perde ile çevrelenmiş bir sahne düzeninde, sahnenin
sağ ve sol çıkışlarına konmuş projektör lambaların varlığı bize sahnenin
ortasında yaşanacakların ilk işaretini vermektedir. Karanlık ve grinin hakim
olduğu yerde, iç içe geçmiş öykülerin kargaşasından bir düzene aydınlığa
kavuşacağını fısıldar. Siyahın içinde ki tonlar, yaşadığımız anı anlamamız için
ip uçlarını verir. Işık varsa orada gölge de olur. Gölgeler belki suretinden
daha fazla şey anlatır.
Sahneye oyuncular çıkmadan önce ağız ile yapılan bir çağrı
gelir hoparlörden, oyunun samimiyetini de fısıldar, her oyunda cep telefonu
sorunu çıkar, birileri oyuna konsantre olamadığı an açar cep telefonunu dünyada
ki gelişmeleri sosyal medyasından izler ya da sevdiğini ne kadar özlediğini
dijital harflere döker. Anımsatılır her oyun öncesi, kimse kapatmaz ama cep
telefonunu, sesini kısması yeterlidir, titreşim olur oyun izlerken!
“Masal masal içinde / Masal hayat içinde / Masal deyip de
geçme /Keramet var içinde…” sözleri ile başlar oyun, karanlığın içinde sekiz
oyuncu dinamik, mimikleri ile olayların ilk habercileridir.
İlk bölüm içinde kullanılan ve son bölümde tekrarlanan
Yahudi inancına uygun geleneksel dans, oyunun ruhunu da bir anlamda anlatır.
Koreografi oyunun özünü seyirciye iletir.
En alttakilerin öyküsüdür, onların nasıl bir anneye döndüğü, öksüzleri
kucakladığı, doğurmadığı çocuğu doğurmuş gibi benimsemesin öyküsüdür.
Ezilenlerin penceresinden bakarsanız dünyaya, kargaşanın esas nedeninin hakim
ve çoğunluk olanların azınlıkları yok etmek ve onları sindirmek için yaptığı
eylemleri görürsünüz.
'Oyun içinde oyun' vardır kargaşanın ortasında. Tek bir
çizgisel doğrusu yoktur, bir çok yaşam duruş noktasına göre algılanır ve
yeniden yeniden yorumlanır. Her ne kadar dans sözler eşliğinde tek bir düzlemde
devam etse de, ilerleyen bölümlerde dans oyuncuların bir birini kontrol ederek
sahnenin her alanını kullandığı kargaşayı da içine alır. Oyun, oyun içindedir.
Oyun hayat içinde…
Kargaşa hakimdir, kargaşanın ortasında yaşananlar büyük bir
trajediyi ve olayların zorlaması ile yeniden oluşan yeni düşünce biçiminin
olağanlaşmasına şahitlik edeceğiz. Çünkü her yıkım; yeninin yıkımın ortasında
filizlenmesine olanak sunar.
Oyun iki bölüme indirgenmiş, orijinal metninden iki bölüm çıkarılmış,
onların yerini olayları özetleyen şarkı sözleri almıştır. Koro eksilen
bölümlerin özetini sanki fısıldar. Politik, tarihi bir geçmiş anlatılmadan,
Kafkasya’da ki gelişmeler ve Nazi’lerin göz diktiği ama hakim olamadığı
Kafkasya cephesinde geçtiğini oyunun içinde pek anlaşılmaz, yönetmen oyunun
daha evrensel olmasını ve evrensel sorunların bize yansımasını almak
istemiş. Çağrışımlar ve göndermeler ile
oyun başka coğrafyada değil de bizim yaşadığımız salonda geçmektedir.
Oyun, yaşanan trajedinin, dramın komik hallerini sahneye
taşımış gibidir. Bazı bölümlerde güldürü unsuru o kadar öne çıkmıştır ki fakir
bir ihtiyarın çaresizlikten sütü pahalıya sattığını pek anlayamayız bile, onu
fırsat değerlendiren karaborsacı gibi algılarız. Oyunun zaman ile oynandığında
elbette yanlış anlaşılmalar ve yanlış sonuçlar çıkarmak olağan hale geliyor,
hızlı tren ile geçtiği yolu izlemeye çalışan ile ağır ağır eski trenler ile
aynı yoldan geçmek çok farklıdır. Ağır ağır giden bir trenin penceresinden
sefaleti görürken, hızlı tren sefaletin üzerini örter, duygusal gün batımını
izlersin…
Gaz bidonlarının üst tarafının kesilerek oluşturulan
maskeler ve maskelerin altında işlenen konular oyuna farklı bir bakış açısı
kazandırmış. Görsel olarak siyahın içinde beyaz duran gaz bidonlarının üst
tarafından maske haline gelen görünüm, yüz ifadeleri her sahnede farklılaşan
içeriği de yansıtmakta büyük bir başarı elde etmiş, kim düşünmüşse beynine
sağlık demekten kendimi alamadım, çünkü oyuncular maskenin altında gerçek bir
kukla hazzı veren görsel şölene dönüşüyorlar. (Gaz bidonlarının yeniden yaşama
dönüştürülmesi de öte yandan yeni oluşmakta olan ekolojist bakış açısına
uygundur, yeni yorum var olanı da içine almaktadır. Dün, dün değildir, bugünü
bugünün düşünce sistematiği içinde yorumlamaktır önemli olan.)
Oyun sırasında ve akışında seçilen müzikler oyunun
vurgulamak istediğini daha öne çıkaran konumdadır. Müzik kulakları tırmalamaz,
sahnede ki sözü daha da güçlendirerek kulaklardan beyne doğru akışı hızlandır,
çünkü oyun temposu çok yüksektir ve arka arkaya ve iç içe geçmiş mesajların
doğru iletimini sağlamaktadır. Gereksiz bir ses yüksekliği yoktur, ses ve
oyuncuların ses uyumu sahnede ki performansın daha izlenir hale dönüştürüyor.
Sadece iç içe geçmiş konuların daha da bir anlaşılır hale getiriyor. (Oyunun
metninde yer alan koro sözleri oyunun içine yedirilerek oyunun dinamizmi ve
zamanın kullanımına yorumsal bir katkı olarak düşündüm, bu arada iki bölümün
çıkarılması ve zaman olarak kazanım olarak yorumladım, tarihsel çizgi ve
tarihsel olayı anlatımından politik olarak uzaklaşılmış olsa da evrensel
sorunlar oyunun içindedir, her ne kadar yeni yorumlar katılmış olsa da…)
Işık yan ve yukarıdan aşağıya doğru dik inmektedir. Oyunun
geçtiği sahnede ki ışık dağılımı biraz daha homojen olmaktan çıkarılıp oyuncuya
yönelen ve konunun akışına göre sahnede ışık yoğunluğunun azalan ve çoğalan
şekilde hareketlere ve dinamik yapıya uygun olsaydı diye içimde de geçiremedim
değil. Ama bütün bunlara rağmen başarılı bir ışık düzenlemesi yapılmış. Özel
tiyatrolar elbette yerleşik büyük sahnelere göre değil, daha hareketli ve sahne
aldıkları alanların fiziki yapısını düşünerek en az projektörden en çok verim
elde etmeyi düşünür, çünkü seyrettiğim Baba Sahne’deki olanaklar başka
sahnelerde olmayabilir. Bu açıdan baktığımda Devlet Tiyatrosu’nda oynana
oyunları eleştirdiğim noktadan bakamam özel tiyatroların ışık, sahne
düzenlemesine.
Dekor, aksesuar olarak; sopa, mask, battaniye/ kumaş,
plastik varil gibi eşyaların kullanımındaki yaratıcılık son derece ilgi çekici
ve başarılı buldum. Oyun içinde öykünün kahramanlarına verilen güldürü
unsurları ile (mask ve kumaşların katkısıyla) büyüyen dinamizm eğlenceli bir
seyirlik sağlıyor.
Bölümler arasında geçiş sahnenin kullanımında ki komünal
bakış açısı, oyuncuların sahne içinde birbiri ile dayanışması, tiyatronun ortak
bir emek ile hayata geçirildiğini de göstermektedir. Tiyatroda her ayrıntı
ortak emeğinin ve ortak olarak ortaya çıkan bir sürecin sonucu olduğunu
oyuncuların hareketleri ve koreografın onlara belirlediği alanlarda
hareketlerinde görmekteyiz. Kargaşa vardır ama bir düzen içindeler. İç içe
geçen geçişleri oyuncular birbirini o kadar rahat ve doğal kolluyorlar ki, o
olması gereken olduğunu zihninizin bir yerine işliyorlar.
Oyunun teknik bakış açısının dışında konusudur ilgi çeken,
çünkü oyunun kurgusu geleneksel olanın dışındadır.
Kafkas Tebeşir Dairesi’nin ana konusu, Çin Yuan Hanedanlığı
döneminde (1280-1368) yaşamış olan Li-Çen-Fu’nun Tebesir Dairesi oyununa
dayanır. Bu oyunda çocuk sonunda kendi öz annesine kalırken, Brecht’in oyununda
tam tersine, çocuk gerçek annesine değil, onu büyüten ve ona gerçek annelik
yapan kadına kalır.
Kafkas Tebeşir Dairesi bir ibret oyunudur; oyun içinde oyun
yapısıyla, ‘mülkiyet – emek’ ilişkisini sorgular; emeği, kazanımda en
belirleyici unsur olarak kabul eder. Mülkiyet, kanunla, mirasla, toplumsal
statüyle değil, emekle elde edilen bir kavram olarak gösterilir.
Kafkas Tebeşir Dairesi, üretilen üretenindir, buğday onu
yetiştirenindir düşüncesinden yola çıkarak, çocuk, doğurup da onu terk eden
ananın mıdır, yoksa onu terk edildiği yerde bulup onu yetiştirip büyütenin
midir? Çocuğun anası, ona can verenin midir, yoksa ona kan verenin midir?
Oyunda Kafkasya’da siyasal karışıklığın ve bunalımın olduğu
sırada, kargaşadan canını kurtarmaya çalışan bir soylu (Valinin karısı) anne
tarafından bırakılan bir bebeği sahiplenerek türlü zorluklara göğüs geren bir
hizmetçinin mücadelesi anlatılır.
Grusha çocuğun hayatını ne kadar sağlama alırsa kendi
hayatını o kadar tehlikeye atar: üretkenliği, onu kendi yıkımına doğru götürür.
Bu, savaş koşullarının, egemen yasal sistemin, kimsesizliğinin ve yoksulluğunun
getirdiği bir durumdur. Çocuğun kurtarıcısı hukuki olarak bir hırsızdır.
Yoksulluğu çocuk için bir tehdittir ve çocuk yoksulluğuna yoksulluk katar.
Çocuk için bir kocaya ihtiyacı vardır ama çocuk yüzünden asıl kocasını
kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Fedakârlıkların ağırlığı altında ve
fedakârlıklar vasıtasıyla, Grusha yavaş yavaş bir anneye dönüşür ve sonunda,
göze aldığı ve katlandığı tüm kayıplardan sonra nihai kayıp olarak çocuğu
kaybetmekten korkar.
Gruşa’nın, bebeği korumak adına yolculuğu boyunca
karşılaştığı olaylar, karşılaştığı kişiler ile Yargıç Azdak’ın gördüğü davalar,
temelde burjuva sınıfının değerlerini, kapitalist sistemin ilişkilerini deşerek
tartışma ve düşünce yürütme alanı yaratırlar.
Azdak başkalarını hayal kırıklığına uğratmayacak, hayal
kırıklığına uğramış birisidir.
Azdak, verdiği karar vasıtasıyla çocuğun kurtuluşunu
kesinleştirir. Çocuğu Grusha’ya verir çünkü artık onun ve çocuğun çıkarları
arasında bir fark kalmamıştır.
Yönetmen güldürü öğesini maskeler ile öne çıkarmıştır,
yaşanan trajedidir ama yansıyan gülünçtür.
Yönetmen aslına sadık kalarak oyunu yeninden yazmış ve
yorumlamış gibidir, en azından Brecht yorumunun içini boşaltmış değildir ama
reformist bakış açısı içinde kendi duruş noktasına göre günümüz iç politikaya
yönelik göndermeler eklemiştir. Gerçi oyun o kadar hızlı ilerliyor ki
göndermeler seyirci üzerine etki yapmasına bile fırsat veremden başka bir algı
ile karşı karşıya kalıyor…
İzlediğimiz oyunda olaylar Kafkasya’da geçmesi ve son
mahkeme sahnesinde yere tebeşirle bir daire çizilmesi, sahnelemede yer almıyor.
Brecht’i ya da bu oyunun özgün halini bilmeyenler için oyun adının bu anlamda
karşılığı belirsiz kalıyor.
Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyunun, toplumsal gerçekçilik/
sosyalist gerçekçilik bakımından önemli bir örnek olduğunu da belirtelim. Gerek
toplumsal/ sosyal olaylara getirdiği eleştirel tutum, gerekse çözümün,
seçeneğin ne olduğuna dair dikte etmeden, politik nutuk atmadan ve
duygusal olarak dayatmadan var edilen yaklaşım ve yöntem bakımından
Brecht’in bu oyunu son derece değerlidir.
Oyun, sekiz genç oyuncunun hayranlık uyandıran takım oyunu
ve enerjileri ile keyifli bir seyirliğe dönüştü… Keyifli zaman geçirmek ve epik
tiyatronun verdiği olanakları ve yeniden yorumunu görmek isterseniz bu oyunu
kaçırmayın derim…
İsmail Cem Özkan
Kafkas Tebeşir Dairesi
Yazan: Bertolt Brecht
Türkçe Söyleyen: Can Yücel
Yöneten: Ümit Aydoğdu
Hareket Düzeni: Gizem Erdem
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Müzik Düzenleme: Tevfik Kulak
Sahne Amiri/Işık-Müzik Kumanda: Uğur Aksu
Reji Asistanları: Metehan Çetinalp, Rüya Erdoğan
Sosyal Medya Uzmanı: Emirhan Savaş
Afiş/Görsel Tasarım: Elif Ergür
Oynayanlar: Baransel Gürsoy, Deniz Özmen, Ediz Akşehir, Esra Şengünalp, Gökhan Azlağ, Pelin Bölükbaş, Rana Büyükyılmaz, Serdar Akülker
Türkçe Söyleyen: Can Yücel
Yöneten: Ümit Aydoğdu
Hareket Düzeni: Gizem Erdem
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Müzik Düzenleme: Tevfik Kulak
Sahne Amiri/Işık-Müzik Kumanda: Uğur Aksu
Reji Asistanları: Metehan Çetinalp, Rüya Erdoğan
Sosyal Medya Uzmanı: Emirhan Savaş
Afiş/Görsel Tasarım: Elif Ergür
Oynayanlar: Baransel Gürsoy, Deniz Özmen, Ediz Akşehir, Esra Şengünalp, Gökhan Azlağ, Pelin Bölükbaş, Rana Büyükyılmaz, Serdar Akülker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.