Geçilmez dedik, geçtiler!
Çanakkale geçilmez sloganını dağa taşa ve suya yazdık… bizim
dememiz ile tarih değişmiyor, geçilmez dediğimiz yerden savaş gemileri geçti ve
bir imparatorluğun başkentini işgal etti. Evet, İngiliz başbakanın ısrarcı ve
az masraf ile kısa sürede “hasta adamı” teslim alma hayali suya düştü, bir
torpidonun patlaması gibi hayali patladı ve iktidar koltuğundan oldu. Neye
niyet neye kısmetti onun için. Savaşı uzaktan seyretti ama büyük ders almıştı,
o dersin sonucunu ikinci dünya savaşında elinde cetvel ile ülkelerin kaderini
belirlerken görecektik…
Çanakkale uzaktan bakınca homojen bir olay gibi gözükür.
Askerler gitmiştir, ülkenin iki yakasını koruyan ve iyi konuşlanmış
birliklerden bahsedilmez ama ima olarak verilir. Osmanlı ordusunun başında ki
genelkurmay başkanı bir alman olduğu ve çifte vatandaş olduğu gerçeği pek öne
çıkarılmaz, o genelkurmay başkanın başında hala iki ülkenin bayrağı
dalgalanırmış, gidip görmedim çünkü mezarı Almanya’da… Alman mezarlığında halan
yatanlar ise daha düşük rütbeli askerlerden oluşmaktadır… Bizim savaşa
girişimiz bile bir kile değil miydi, iki alman gemisine verilen Türkçe isimler
ve Türkiye’nin o dönemdeki adımız ile Osmanlı imparatorluğunun bilgisi dışında
ama birkaç kişinin bilgisi dahilinde savaş için kışkırtacak girişimde
bulunmuştur. Bombalamıştır ve savaşın parçası olduk. Kim için? Alman çıkarları
öyle gerektiriyordu, batı (garp) cephesinde kilitlenen savaşı şark cephesinde
yani doğu cephesinde yeni cephe açarak kilitlenmiş savaşı aşmak için kullanılacaktı.
Garp cephesi Belçika sınırları içinde kilitlenmişti ama orada da ilk kimyasal
silahlar kullanılıyordu. Bugün toplumsal olaylarda sık kullanılan gaz bombası
hardal kokusu ile savaş alanının üstünü kaplayacaktı. Hitler’in bıyığı işte bu
hardal gazına karşı kullanılan gaz maskesi sürecinde ortaya çıkacaktı. Şark
ateşin içine atılıyordu, nasıl olsa hastaydı ve hastanın ölmesi için son
tekmeyi ittifak içinde olduğumuz ülke tarafından atılacaktı.
Çanakkale savaşını yürüten ve karar alan dük aslında savaş
bilgisi zayıf ve almanlar tarafından gözde olmayan bir soyluydu. Feodal
süreçten gelen soyluluğunu kapitalist sistem içinde de korumaya çalışan bir
ailenin ferdi. Gözden çıkarılmış ülkeye tecrübeli komutan atamak olacak iş
değildi, önemli olan savaşın tıkanıklığını açacak bir cephenin açılması, “hasta
adam” ölmüş kimin umurunda!
Çanakkale savaşı başlamadan önce zaten bizi taciz eden
İngilizler ve uçaklarından attıkları bildiriler savaşın nerede cephe savaşına
döneceğini de bildiriyordu. Randevu verilmişti ve bizler o randevuda düello
kurallarına göre kılıçlarımız çekecektik. İngilizlerde oyun bitmez ama
Osmanlı’da da cesaret bitmezdi! Balkanları kaybetmiş bir Osmanlı düello yapacak
ne gücü ne de artık birikimi vardı, silah icat olmuş mertlik çoktan bozulmuştu.
Çanakkale cephesi belli olmuştu, askerler oraya yığılması
gerekliydi. Tüm Osmanlı tebaası erkeleri asker olarak istisnasız oraya
gidecekti, Araplar elbette bir Türk için savaşmayı ret edeceklerdi, çünkü
gelenekleri öyle diyordu, yanlarında “köle asker” olarak bulunanlardan emir
almak onların gurunu incitirdi… Onlar savaştan çıkacak sonuca çoktan
hazırlanmışlardı. Krallar bile çoktan belli olmuş ama hangi Arap toprağında
kimler kral olacağına henüz net karar verilmemişti…
Anadolu’da bulunanlar savaş cephesine ileri, arka, hizmet
bölümü cephede kılıç kuşanana kadar roller belirlenmişti. Bu sefer köylerden
çocuklar Çanakkale için toplanmıştı… Kaçan kaçmış kaçamayan savaş cephesinde
görevinin başındaydı. Savaş henüz başlamış Ermenileri zorunlu göç (tehcir)
kararı verilmiş ve cephe gerisinde kim var kim yok tüm Ermenileri çöllere doğru
sürgün kararı verilmişti. En kolay toplanan askerde emir altında olanlardı.
Çanakkale savaşı sırasında toplar karşılıklı olarak bir birini dövdüğü günlerde
Ermeniler toplu olarak alınıp çöllere doğru yola çıkmıştı bile çevrede bulunan
diğer Ermeniler ile birlikte…
Savaşmaya gidenler çölde ölüme tek edildi...
Savaşın komutanı Almandı, onun direktifleri ile savaş
yürütüldü, İngilizler yenildi ve başbakanı görevinden oldu.
Savaşın gerçek anlamda en büyük etkisi bizim iç işlerimizde
değil, İngiliz içişlerinde oldu. Peki, İngilizler ne yaptı, bu savaştan çok
büyük dersler çıkardı ve ikinci dünya savaşında o birikimden yararlandı...
Peki, bizler Çanakkale savaşından nasıl bir sonuç çıkardık
ve hangi işimize yaradı? Sonuç çıkaracak kadar sakin bir ortam olmadı, çünkü
Çanakkale geçilmez destanı henüz halk arasında yaygınlaşmadan İstanbul çoktan
işgal edilmişti bile. Artık ülkenin kaderi bir kaç liderin iki dudağının arasına
sıkışmış çıkar kavgasındaydı...
İşgal altında ki bir şehirden İngilizlerin onayı ve bilgisi
ile bir "kurtuluş" savaşı başlayacaktı.
Peki, İngilizler bu kurtuluş savaşından ne kaybettiler ne
kazandılar?
Bunun açık yüreklilikle cevaplandırılmış karşılaştırmalı
tarih verileriniz elinizde var mı?
Aslında arayan bulur...
Bir ülke kurduk ama ülkenin kaderi, geleceği ülkenin insanın
eline bir türlü geçmedi, dış ülkelerde gelişen savaş rüzgarı ve taraf olma
zorunluluğu, içten içe her ne kadar geçmişten kalan Alman hayranlığı bıyıklara
yansımış olsa da bıyıklara yansıyan cesaret ve ülkenin içinde bulunduğu durum
kendi başına karar verme sürecine bir türlü adım atamadı...
Sanayisi olmayan ülke burjuva devrimi yapmaya kalktı...
Yaratılan burjuva ise dünyanın en dayanıksız, en kötü, çöpe
atılmış teknolojileri ile ülkemizi birer çöplük yuvasına döndürdü...
Amerika’da 1935 yılında renkli tv izleyen bir Amerikalı,
ülkemizde renkli televizyonu ancak 80'li yıllarda görecekti... O tarihe kadar
çöpe atılmış siyah beyaz televizyonlar ve antenler ile tek kanal izlemek
şerefine ve mutluluğuna ancak 70li yıllarda nail olacaktık...
Ulus devletimizi gerçek anlamda inşa edemedik, güdük
başlayan her iş gibi bu da güdük kaldı ve çok kültürlü bir imparatorluk geçmişimizi
kısa sürede homojen devlet kurmak için komşumuzu boğazladık...
Katliamlar, kapılara bırakılan işaretler, linç kültürü bugün
dahi yaşamaktadır...
İşgal devleti geldi başkenti işgal etti, işgal eden
devletlerin birliğine girmek için o işgal gününü anımsayan anmalar birden
yasaklandı ve yok sayıldı...
Bizim bağımsızlık bayramımız ne zaman ortadan kalktı?
Bütün dünyanın ülkelerinde bağımsızlık bayramı belki vardır
ama bizde yok... Bir zamanlar varmış o da 30’lu yıllarda kaldırmışız.
Çanakkale geçilmez destanı anlatılacak bugünlerde...
Destanlar, başarılar, kahramanlar anılacak...
Avustralya’dan gelen askerlerin anması ekranlara
yansıyacak...
Dünyanın öteki ucundan insanlar geldi ve hiç bilmedikleri
coğrafyada yaşayan insanları öldürdü, neden? Kim için?
Gerçekler devletler olduğu sürece ortaya tam olarak
çıkmayacak, çünkü güçlü olan kendi çıkarına göre tarih yazdırır ve yorumlar...
Tarih, yaratılan gerçeklere uygun belgeler bulmak için
sadece birer kaynak işlevi görmeye devam ediyor. Elbette karşılaştırmalı tarih
ile iki yaratılan tarih karşılaştırılıp belki gerçeğe yakış şeyler
bulunabilinir ama devletler varlığını sürdüğü sürece ne yazık ki gerçekler
raflarda bize sadece göz kırpmak ile yetinecek, çünkü açılmamış her dönem bazı
dosyalar bulunacak ya da farelerin yemesi için uygun yerde saklanacaklardır…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.