Galata Gazete


17 Mart 2018 Cumartesi

Geçilmez dedik, geçtiler!

Geçilmez dedik, geçtiler!

Çanakkale geçilmez sloganını dağa taşa ve suya yazdık… bizim dememiz ile tarih değişmiyor, geçilmez dediğimiz yerden savaş gemileri geçti ve bir imparatorluğun başkentini işgal etti. Evet, İngiliz başbakanın ısrarcı ve az masraf ile kısa sürede “hasta adamı” teslim alma hayali suya düştü, bir torpidonun patlaması gibi hayali patladı ve iktidar koltuğundan oldu. Neye niyet neye kısmetti onun için. Savaşı uzaktan seyretti ama büyük ders almıştı, o dersin sonucunu ikinci dünya savaşında elinde cetvel ile ülkelerin kaderini belirlerken görecektik…

Çanakkale uzaktan bakınca homojen bir olay gibi gözükür. Askerler gitmiştir, ülkenin iki yakasını koruyan ve iyi konuşlanmış birliklerden bahsedilmez ama ima olarak verilir. Osmanlı ordusunun başında ki genelkurmay başkanı bir alman olduğu ve çifte vatandaş olduğu gerçeği pek öne çıkarılmaz, o genelkurmay başkanın başında hala iki ülkenin bayrağı dalgalanırmış, gidip görmedim çünkü mezarı Almanya’da… Alman mezarlığında halan yatanlar ise daha düşük rütbeli askerlerden oluşmaktadır… Bizim savaşa girişimiz bile bir kile değil miydi, iki alman gemisine verilen Türkçe isimler ve Türkiye’nin o dönemdeki adımız ile Osmanlı imparatorluğunun bilgisi dışında ama birkaç kişinin bilgisi dahilinde savaş için kışkırtacak girişimde bulunmuştur. Bombalamıştır ve savaşın parçası olduk. Kim için? Alman çıkarları öyle gerektiriyordu, batı (garp) cephesinde kilitlenen savaşı şark cephesinde yani doğu cephesinde yeni cephe açarak kilitlenmiş savaşı aşmak için kullanılacaktı. Garp cephesi Belçika sınırları içinde kilitlenmişti ama orada da ilk kimyasal silahlar kullanılıyordu. Bugün toplumsal olaylarda sık kullanılan gaz bombası hardal kokusu ile savaş alanının üstünü kaplayacaktı. Hitler’in bıyığı işte bu hardal gazına karşı kullanılan gaz maskesi sürecinde ortaya çıkacaktı. Şark ateşin içine atılıyordu, nasıl olsa hastaydı ve hastanın ölmesi için son tekmeyi ittifak içinde olduğumuz ülke tarafından atılacaktı.  

Çanakkale savaşını yürüten ve karar alan dük aslında savaş bilgisi zayıf ve almanlar tarafından gözde olmayan bir soyluydu. Feodal süreçten gelen soyluluğunu kapitalist sistem içinde de korumaya çalışan bir ailenin ferdi. Gözden çıkarılmış ülkeye tecrübeli komutan atamak olacak iş değildi, önemli olan savaşın tıkanıklığını açacak bir cephenin açılması, “hasta adam” ölmüş kimin umurunda!

Çanakkale savaşı başlamadan önce zaten bizi taciz eden İngilizler ve uçaklarından attıkları bildiriler savaşın nerede cephe savaşına döneceğini de bildiriyordu. Randevu verilmişti ve bizler o randevuda düello kurallarına göre kılıçlarımız çekecektik. İngilizlerde oyun bitmez ama Osmanlı’da da cesaret bitmezdi! Balkanları kaybetmiş bir Osmanlı düello yapacak ne gücü ne de artık birikimi vardı, silah icat olmuş mertlik çoktan bozulmuştu.

Çanakkale cephesi belli olmuştu, askerler oraya yığılması gerekliydi. Tüm Osmanlı tebaası erkeleri asker olarak istisnasız oraya gidecekti, Araplar elbette bir Türk için savaşmayı ret edeceklerdi, çünkü gelenekleri öyle diyordu, yanlarında “köle asker” olarak bulunanlardan emir almak onların gurunu incitirdi… Onlar savaştan çıkacak sonuca çoktan hazırlanmışlardı. Krallar bile çoktan belli olmuş ama hangi Arap toprağında kimler kral olacağına henüz net karar verilmemişti…

Anadolu’da bulunanlar savaş cephesine ileri, arka, hizmet bölümü cephede kılıç kuşanana kadar roller belirlenmişti. Bu sefer köylerden çocuklar Çanakkale için toplanmıştı… Kaçan kaçmış kaçamayan savaş cephesinde görevinin başındaydı. Savaş henüz başlamış Ermenileri zorunlu göç (tehcir) kararı verilmiş ve cephe gerisinde kim var kim yok tüm Ermenileri çöllere doğru sürgün kararı verilmişti. En kolay toplanan askerde emir altında olanlardı. Çanakkale savaşı sırasında toplar karşılıklı olarak bir birini dövdüğü günlerde Ermeniler toplu olarak alınıp çöllere doğru yola çıkmıştı bile çevrede bulunan diğer Ermeniler ile birlikte…

Savaşmaya gidenler çölde ölüme tek edildi...

Savaşın komutanı Almandı, onun direktifleri ile savaş yürütüldü, İngilizler yenildi ve başbakanı görevinden oldu.

Savaşın gerçek anlamda en büyük etkisi bizim iç işlerimizde değil, İngiliz içişlerinde oldu. Peki, İngilizler ne yaptı, bu savaştan çok büyük dersler çıkardı ve ikinci dünya savaşında o birikimden yararlandı...

Peki, bizler Çanakkale savaşından nasıl bir sonuç çıkardık ve hangi işimize yaradı? Sonuç çıkaracak kadar sakin bir ortam olmadı, çünkü Çanakkale geçilmez destanı henüz halk arasında yaygınlaşmadan İstanbul çoktan işgal edilmişti bile. Artık ülkenin kaderi bir kaç liderin iki dudağının arasına sıkışmış çıkar kavgasındaydı...

İşgal altında ki bir şehirden İngilizlerin onayı ve bilgisi ile bir "kurtuluş" savaşı başlayacaktı.

Peki, İngilizler bu kurtuluş savaşından ne kaybettiler ne kazandılar?

Bunun açık yüreklilikle cevaplandırılmış karşılaştırmalı tarih verileriniz elinizde var mı?

Aslında arayan bulur...

Bir ülke kurduk ama ülkenin kaderi, geleceği ülkenin insanın eline bir türlü geçmedi, dış ülkelerde gelişen savaş rüzgarı ve taraf olma zorunluluğu, içten içe her ne kadar geçmişten kalan Alman hayranlığı bıyıklara yansımış olsa da bıyıklara yansıyan cesaret ve ülkenin içinde bulunduğu durum kendi başına karar verme sürecine bir türlü adım atamadı...

Sanayisi olmayan ülke burjuva devrimi yapmaya kalktı...

Yaratılan burjuva ise dünyanın en dayanıksız, en kötü, çöpe atılmış teknolojileri ile ülkemizi birer çöplük yuvasına döndürdü...

Amerika’da 1935 yılında renkli tv izleyen bir Amerikalı, ülkemizde renkli televizyonu ancak 80'li yıllarda görecekti... O tarihe kadar çöpe atılmış siyah beyaz televizyonlar ve antenler ile tek kanal izlemek şerefine ve mutluluğuna ancak 70li yıllarda nail olacaktık...

Ulus devletimizi gerçek anlamda inşa edemedik, güdük başlayan her iş gibi bu da güdük kaldı ve çok kültürlü bir imparatorluk geçmişimizi kısa sürede homojen devlet kurmak için komşumuzu boğazladık...

Katliamlar, kapılara bırakılan işaretler, linç kültürü bugün dahi yaşamaktadır...

İşgal devleti geldi başkenti işgal etti, işgal eden devletlerin birliğine girmek için o işgal gününü anımsayan anmalar birden yasaklandı ve yok sayıldı...

Bizim bağımsızlık bayramımız ne zaman ortadan kalktı?

Bütün dünyanın ülkelerinde bağımsızlık bayramı belki vardır ama bizde yok... Bir zamanlar varmış o da 30’lu yıllarda kaldırmışız.

Çanakkale geçilmez destanı anlatılacak bugünlerde...

Destanlar, başarılar, kahramanlar anılacak...

Avustralya’dan gelen askerlerin anması ekranlara yansıyacak...

Dünyanın öteki ucundan insanlar geldi ve hiç bilmedikleri coğrafyada yaşayan insanları öldürdü, neden? Kim için?

Gerçekler devletler olduğu sürece ortaya tam olarak çıkmayacak, çünkü güçlü olan kendi çıkarına göre tarih yazdırır ve yorumlar...

Tarih, yaratılan gerçeklere uygun belgeler bulmak için sadece birer kaynak işlevi görmeye devam ediyor. Elbette karşılaştırmalı tarih ile iki yaratılan tarih karşılaştırılıp belki gerçeğe yakış şeyler bulunabilinir ama devletler varlığını sürdüğü sürece ne yazık ki gerçekler raflarda bize sadece göz kırpmak ile yetinecek, çünkü açılmamış her dönem bazı dosyalar bulunacak ya da farelerin yemesi için uygun yerde saklanacaklardır…


İsmail Cem Özkan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.