Cimri
Cimri
Moliére trajikomik olarak adlandırabileceğimiz bir oyunu yıllar
sonra Devlet Tiyatroları salonlarında yeniden Kenan Işık yönetiminde hayat
buluyor.
Paris’in zengin ve cimriliği ile ün salmış burjuvalarından
Harpagon’un evlenme isteği ve altınlarının çalınması, evlilik kararından
vazgeçmesini konu alan bir trajikomik bir eser ile karşımıza çıkar. Oyun
aslında dönemini acımasızca eleştirmektedir. Çökmüş ahlak yapısı, çürüyen
toplumsal ilişkiler ve o ilişkiler içinde para ile her şeyi yapabileceğini
düşünen ama hiç para vermeden elde etmeye çalışan cimri bir burjuvanın yaşamına
ve çevresine göz atarız.
Zeki ve ince espriler ile toplumun kokuşmuşluğunu gündeme
getirirken, aynı zamanda yaşanan dramı da sahneye taşır. Parçalanmış aileler ve
o parçalanmış ailenin bir sahnede buluşması. Bir birleri ile alakası olmayan
ilişkilerin aslında nasıl iç içe geçtiği ve içinde ne kadar büyük trajediyi
barındığına şahitlik ederiz.
Cimri bir babadır Harpagon, cimriliği kadar açgözlüdür.
Etrafında gördüğü tüm güzelliklerin kendisini olmasını ister, üstelik karşılık
olarak bir şey vermeden. Para ondadır ve para için aç kalan, sürünen ailelerin
çocukları elbette bu zenginliğin çekim gücüne kapılacaktır. Annesi ile birlikte
zor günler geçiren ve güzelliği ile dikkati çeken Mariane, elbette Harpagon’un
da ilgisini çekmiştir. Onun ile evlenmek için çöpçatan Frosine'i devreye sokar.
Frosine, kendi küçük çıkarını kollamaktadır. Biraz da olsa bu cimri adamdan
para koparmak ve günlük geçimini sağlamayı düşünmektedir. Ama düşündüğü gibi
değildir, çünkü Harpagon para dışında her konuda görüşe açıktır ama para
istendi mi, olması gereken şeyleri bile ret eder konumdadır. Yeter ki cebinden
bir para çıkmasın ama her şeyde olsun istemektedir. Frosine istediğini
bulamamıştır ama yinede bu kızın hayatını kurtarması için zengin biri ile
evlenmesini de istemektedir, çünkü yaşlı adam çok uzun yaşayacağını düşünülmez
bile diye düşünür. En azından ayarladığı bir kıza miras karısa oda bu
zenginlikten pay alabilecektir.
Harpagon, iki çocuk babasıdır. Erkek çocuğu Cléante ve kızı
Elise. Cléante kumarbazdır, çalışmaz ama kumardan kazandıklarını üstüne başına
alır. Bu arada hep kazanacak değildir ya, borçlanmıştır. Paraya ihtiyacı vardır
ve bu arada güzel bir kıza vurgundur, annesi hastadır ve onları ziyaret eder
birkaç defa. Evlenmesi için paraya ihtiyacı vardır. Para bulma umuduyla
tefeciye (Simon Efendi) gider ve tefeciden para ister. Tefeci aslında aracıdır,
parası olandan parayı alıp, ihtiyacı olana verir. Bu sefer parayı verecek kişi
olarak Simon Efendi Harpagon’u seçmiştir.
Harpagon tefeciler ile işbirliği içindedir. Onlara faiz ile para
verir ama para verenin kendisi olduğunu bilmelerini istemez. O her ne kadar
dilden dile dolaşan zenginliği biliniyor olsa da o paraları bir kutunun içinde
sürekli yerini değiştirdiği yerlerde saklamaktadır. Zengin olduğunu ve paranın
yerini bilenler tarafından soyulacağını düşünmektedir, çünkü toplum genel
olarak fakirdir ve ancak karınlarını doyuracak kadar günlük yaşamaktalar.
Toplum içinde soygun, yağma sıradan bir şeydir. Hırsızlar ortalıktadır…
Harpagon, evleneceği kızı ve kızını evlendireceği zengin bir
adamı aynı gün eve çağırır. O gün evlenmek istediği kızı oğlunun da sevdiğini
öğrenir, buna şiddetli karşı çıkar ama bu arada parasının çalındığını fark
eder. O telaş içinde evden çıkar ve altınların olduğu sandığı gömdüğü yere
gider. Soyulmuştur. Polis müfettişini çağırır. Hırsızı aramaktalar, aslında
parayı ararlar. Parayı bulduklarında hırsızı da bulmuş olacaklardır. Müfettiş
çalışanlardan başlar sorgulamaya ve çalışanların aralarında yaşanan çelişkiler
yanlış ifadelerinde ortaya çıkmasına sebep olur. Hem aşçı, hem de seyisi
(arabacısı) Jacques Usta, eve sonradan gelen ve yalaka olduğunu düşündüğü,
Harpagon kızının aşığı Valere’yi hırsız olarak ilan eder. Valere aslında zengin
ve soylu bir ailenin çocuğudur ama aşk yüzünden bu eve uşak olarak girmiştir.
Sevdiği kadın Elise ile daha yakın olmaktır tek amacı ve bu amacını bu
soruşturmada açıklayacaktır. Yanlış anlamalar içinde sahneye kızına damat
olarak düşündüğü Anselme gelmiştir. Yaşlıdır, varlıklıdır. Geçmişin izleri pek
yansımamaktadır. Valere o geldiğinde kimlerden geldiğini açıklamaktadır. Bir
deniz kazasında nasıl kurtulduğunu ve kimler tarafından büyütüldüğünü
anlatırken, Anselme bu hikayenin içinde önemli bir rolde olduğunu anlarız. O
aslında Valere’nin babasıdır. Bu arada Mariane bileziklerin benzerliğinden
kardeş olduklarını öğrenir. Baba, oğul ve kız yıllar sonra deniz kazasından
sonra birleşmiştir. Mariane artık gönlündeki erkek ile evlenme kararını verecek
güce erişmiştir, babasından aldığı güç ile Harpagon ile değil, sevdiği ve onun
oğlu olan Cléante ile evlenecektir. Bu arada para bulunmuş, Hapagon gerçek
sevgilisine kavuşmuştur. Onu başka şey ilgilendirmemektedir. Mutlu sona doğru
yol alırız ve sahne Ajda Pekkan sesi ile meşhur olmuş şarkıların para
uyarlamaları ile sonlanır.
Bu iki perdelik oyunda, ikinci perde de oyuna interaktif bir
bölüm konulmuştur. Oyunun başoyuncusu Harpagon parası çalındığında krize girer
ve o kriz sırasında seyirci ile konuşur. Seyirciye sorar, hırsızları tanıyor
musunuz? Seyirci ortak bir
ses ile yaşanan gündeme gönderme yapar. Arkasından
Harpagon seyirciye “Paraları
nereye saklayayım?” diye sorduğunda “Ayakkabı kutusuna!” yanıtını alır.
Harpagon, seyirciye “Siz, hırsız kim, iyi bilirsiniz… Bu işte hepinizin parmağı
var” diyerek sitemde de bulunur. Yaşadığımız son siyasi kriz ile oyun bir
şekilde bağ kurmuştur.
Oyun yönetmenin planında olmayan ama gündeme oturan bu sahne
elbette son yaşanan Devlet Tiyatroların kapanması ve son oyunlardan biri olma
olasılığı olduğu bir süreç içinde anlamlar yükleniyor. Her ne kadar yönetmen
var olan iktidarın yanında yer almış olması ve halen yandaş medya içinde
çalışıyor olması, onun hiç beklemediği bir tepki olduğunu düşünebiliriz.
Oyun içinde başarılı oyuncular sayesinde seyirci ile
kucaklaşmıştır. Bu başarılı oyunculardan kısaca bahsetmek gereklidir. Öncelikle
Harpagon rolünü canlandıran Mehmet Ali kaptanlar’ın başarısını ortaya
çıkaran Frosine rolünü
oynayan Zeynep Erkekli ile ortaya çıkmaktadır. Her ikisi oyunu izlenir hale
getirirken, oyunun ruhunu da seyirciye taşımaktalar. Bu arada Jacques Usta rolü
ile Ömer Hüsnü Turat, oyunda metin okur gibi konuşmaların dışına çıkarıp, doğal
bir ortamda konuşur gibi sahnede yerini alması ile her iki oyuncunun oyununu
daha da görünür kılmaktadır. Her ne kadar kısa rolü olsa da usta oyuncular da
bu eserin seyirlik ve eğlence yönünü pekiştirmiş olmaları oyunun daha da
başarılı olmasını kılmıştır.
Diğer oyuncular ilk perde de daha ağır olarak hissedilen metin
okur gibi konuşmaları, burjuva kültürünü üstten dilini seyirciye verme
konusunda başarılı olduklarını düşünemiyorum. Zaman zaman ritm düşüklüğü
seyirciyi olmazsa dahi en azından beni oyundan bağımı koparmıştır. Müzik yardımcı rolünü gerektiği kadar
öne kendisini çıkarmamış, sahnenin arkasından derinliklerden gelmektedir. Işık
sabittir sanki, fazla bir geçiş yoktur. Sahne arkasını daha çok düşünen ışık,
oyuncuların kızgınlıkları, hareketli olmaları sırasında iyi bir sınav verdiğini
düşünmüyorum. Işık en önemli yardımcı ve vazgeçilmezdir. Ama bu vazgeçilmez
daha çok sahne arkası ve sahnenin sabit aydınlanması olarak düşünülmüş. Üzerine
çok fazla düşünülmediğini hissettim. Sahne düzenlemesi sabittir, bütün oyun o
antrede geçmektedir. Hareketli sahne yerine, sabit bir sahne düşünülmüş, o da
oyunun para çalındıktan sonra olan bölümünün ihtiyacını tam karşılayamaz
şekildedir. Daha farklı bir çözüm yolu düşünülüp, en azından Harpagon daha
rahat hareket alanı sağlanabilinirdi.
Keyifli, eğlenceli, trajikomik bir oyunu sahneye koyan ve emeği
geçen her çalışana teşekkür ederim…
İyi ki Devlet Tiyatroları var ve o sayede klasik tiyatro
eserlerin modern yorumlarını izleme olanağına sahibiz. Devlet Tiyatroları eğer
ortadan kalkarsa tiyatro kültürümüzün yok olacağı ve yerini tamamı ile ticari
amaçlı balon ve popüler oyunlara bırakarak tiyatro anlayışı ve tanımını
değiştireceğimizi düşünüyorum.
İsmail Cem Özkan
CİMRİ
Yazar: Moliére
Yönetmen: Kenan Işık
Çevirmen: Sabahattin Eyüboğlu
Dekor Tasarımı: Suzan Erbilgin
Giysi Tasarımı: Gülhan Kırçova
Işık Tasarımı: Önder Arık
Yönetmen Yardımcısı: Ömer Hüsnü Turat
Yönetmen Asistanı: Eylem Server Ünüvar
Oyuncu: İsmail Kırca, Can Kurşunlu, Belma Şahin, Tarkan
Koç, Yeliz Şatıroğlu, Gökay Müftüoğlu, Onur Ertaman, Simel Keçecioğlu, Eylem
Server Ünüvar, Ferdi Atuner, Enver Necmettin Amaç, Ömer Hüsnü Turat, Zeynep
Erkekli, Mehmet Ali Kaptanlar, Çağrı Kodamanoğlu
Piano: Çağrı Kodamanoğlu
Sahne Amiri: Mahsuni Yılmaz
Kondüvit: Ali Yavşan
Işık Kumanda: Kemal Başar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.