Yaşamak Denen Bu
Zahmetli İş
Sıradan bir yaşam, kahramanı olmayan ve uzun süre bir arada
olmanın getirmiş olduğu sıkıntılar ile her gece yüzleşen ve bir arada olmaktan
başka seçenekleri olmayan evli çift. Sıradan bir mahalle, sıradan bir apartman,
her hangi bir gün, her hangi bir apartman dairesinde, tuvalet musluğunun
damlattığı bir eve göz atarız. O evde yaşanan bir trajedi, yüzleşme ile yaşanan
komedi ve çağdaş aile yaşamını sivri dili ile eleştiren yaşlı bir çift. Sadece
evliler yalnız değildir bu dünyada, her bire yalnız ölmekten korkar ve
korkuların çiftleri bir arada tutan asıl unsur olduğunu görürüz. Trajedidir,
çünkü çiftler 30 yıldan fazla birlikte olmanın getirmiş olduğu tek düzenin
devamını görürüz, komedidir, iç konuşmalarında eşinin nasıl bir tepki
vereceğini bilecek kadar bir birlerini tanımakta ve birbirlerini
yönetebilmekteler. Hiciv vardır, çünkü bir arada olmanın sevgi değil, yaşamın
sonuna doğru yaklaşırken korkunun bireyin özgürlüğünü yok ettiğini ve toplum
denen o bir arada yaşamanın getirmiş olduğu normların inceden eleştirisidir.
Çünkü insanları bir arada tutan sadece içgüdüleri ve korkuları değil, toplumun
bu ahlak kurallarının bireyin aile olmasını da biçimlendirdiğini görürüz.
Çocukları vardır, evlenip yuvadan gitmişlerdir. Onlar ilk evlilik
gününde bir birine teslim olmuşlardır, ilk gecede yaşanan cinsel duyum ve o
gece yaşananlar bir ömür boyu ve bu son geceye kadar eşleri bir birini
algılamasını da biçimlendirmiştir. Evlilik, iki poponun yani cinsel dürtülerin
sevgi denen ama aslında sevgiden daha çok dürtülerin sonucu oluşmuş ve toplum
ahlakının bir gereği olarak herkesin bildiği ve eğlenerek yolculadığı zifaf gecesidir. Gerdek gecesi,
o gece yaşananların birlikte yaşamı biçimlendirdiği ve sorunları birikiminin
ilk adımıdır. İlk defa o gece saf sevgi ile bir açlığının sonlanması ama o
sonlanan açlığın yerini başka bir şeyin doldurduğuna gece yarası banyodan gelen
su damlası imgesi ile anlarız. O su damlası aslında sorunların her geçen gün
insanın iç benliğine kadar işlediği ama o sorunlardan kurtulmak içinde adım
atamadığına yatak odasından yansıyan bir gürültüdür. Su damlası aslında
uykumuzu kaçıran yüzleşmediğimiz gerçekliğimizdir, beklide yüzleşiyoruz ama
kaçamadığımız baskının ve bir arada olmanın getirmiş olduğu törpülenmenin
sesidir. Tükenen ve yok olan kendi sessizliği içinde sıradan insan. Bir insanın
yaşaması ve yok olması, sıradan ve kahramanı olmayan aileler içinde, anti
kahramanın ya da kahramanların kendileri, toplum ve seyirci ile yüzleştiği bir
oyun ile karşı karşıyayız.
Oyunumuzun anti kahramanlarını kısaca tanıtayım, çünkü bugüne
kadar hep kahramanları tanıttım, bugünde anti olanını.. Vona ve Leviva 30 yılı
aşkın evliler. Çocukları olmuş, evlenmiş ve yine ilk evlendikleri günkü gibi
başlaşalar ve bir yatağın içinde tuvaletten gelen su sesini bahane ederek,
uykusuz ama beklide sonsuzluk uykusunu başlayacakları gecedeler. Bir de bu
çiftin dostu vardır, gece yarısı kendi sesini aramakta ve yankısını bulamayan
biri… Gunkel. Gunkel, yalnızlığın sesidir, yalnız olma korkusunu birey olarak
yaşayan ve Vona’nın geleceğinin görüntüsüdür. Korkmaktadır ve çaresizdir. Tek
başınadır ve sesinin yankılanacağı, seveceği, dokunabileceği, okşayabileceği
başka bir ten bile yoktur. Kendi tenin sıcaklığı kendisine yetmemektedir ve
çaresizdir. Işık gördüğü eve gelip, sıcaklık arar ama bulamaz, çünkü o evin
sıcaklığının, yatak odasında yer alan yatağın ve sevişmenin bırakmış olduğu
kokuya yabancıdır, o anti kahramanlar içinde en anti olanıdır. Bir anlamda gelecek
korkusunun vicdan üzerinde yüzleşmesidir.
Musa Uzunlar, Ülkü Duru ikilisi bu oyuna hayat verirken anti
kahramanları öyle bir şekilde işlemişler ki, seyirci olarak ben birden anti
kahraman olmuş ve sıradan yaşamım ile yüzleşirken acı acı kendime gülerken
buldum. Epik tiyatro içine sınıflandırabilir miyiz bilemiyorum ama yaşam
dediğiniz zaten bir şeyleri sınıflandırmak ve kategorize etmek değil midir?
Kısaca bu sayede bizler daha rahat geçmişimize bakacağımızı düşünürüz ama
yaşamın ayrıntısını bu sınıflandırmalar arasında oluşan boşluklarında
kaybettiğimizi hissetmeyiz bile..
Oyun sade bir dekor içinde, oyuncuların hareket alanını rahatlatan
ve bir şekilde düşünülmüş, ışık oyunun akışını rahatlatan ve hangi sahnede e
nerede olduğumuz hissini veren sadeliktedir. Gereksiz müzik efektleri yoktur.
İnce ince düşünülmüş bir sahne uyarlamasını çok başarılı buldum. Bir tiyatro
eserini başarılı kılan şey kadronun uyumlu çalışmasıdır. Bu uyumu bu çalışmada
gördüm. Kutlarım emeği geçen her bir çalışanı.
Çok az rolü olmasına rağmen Işıldar Gökseven’den de bahsetmeden
bitirmeyeyim yazımı, çünkü o çaresizliği ve Vona’nın olası geleceğini (ayrılık
sonrası) yansıtması benim görebildiğim, hissettiğim kadarı ile çok başarılı.
Doğaçlama ve doğal davranışlar ile renk kattığını düşündüm, üstelik teksti
okumadığım halde, bu izlenimi verebiliyorsa söze gerek yok!
İsmail Cem Özkan
YAŞAMAK DENEN BU ZAHMETLİ İŞ
Yazan : HANOCH LEVİN
Çeviren : NERMİN SAATÇİOĞLU
Yöneten : KEREM AYAN
OYUN EKİBİ
DEKOR TASARIMI: IŞIN MUMCU
GİYSİ TASARIMI: MİHRİBAN ORAN
IŞIK TASARIMI: AKIN YILMAZ
MÜZİK: MURAT BALCI
YÖNETMEN YARDIMCISI: ÜLKÜ DURU
ASİSTANLAR:
MÜGE ÇAKIR
GAMZE TANRIVERMİŞ
SAHNE AMİRİ: ERGÜL MUSLU
KONDÜVİT: İSMAİL CEM DAĞLI
IŞIK KUMANDA: HAKAN ÇAĞLI
SUFLÖZ: ŞEYDA PEKTOK
OYUNCULAR
MUSA UZUNLAR
ÜLKÜ DURU
İŞDAR GÖKSEVEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.