Che ve Ulrike, ne konuşuyorsunuz öyle?
Devrimcilerin yaşamı farklı zamanlar ve farklı coğrafyalarda
olmuş olsa da bir birine benzer. Devrimci, haksızlığa karşı durandır,
sınıfların yaratmış olduğu çelişkide mazlumun yanında yer alır, devlet ile her
türlü ilişkisini koparır, devlete karşı ve adalet için savaşır. Devrimci hangi
ülkede olursa olsun, yaşama bağımlıdır ve yaşamın daha adil olması için savaşır
ve daha güzel bir dünya özlemi ile hakların kardeş olduğu dünyanın var
olabileceğini kanıtlamaya çalışır.
Devrimci devrim olduktan sonra devrimci olmayı sürdürmek
istiyorsa bir iki üç daha Vietnam diyerek başka ülkelerin kurtuluşu için
kazanmış olduğu konforu ret edip gidebilendir. Bunu bize Che öğretmiştir. Mahir
Çayan istemiş olsaydı Kızıldere’ye gitmez, bir Avrupa ülkesinde hala yaşıyor
olabilirdi, o devrimci olduğu için Yoldaşı Deniz Gezmiş ve arkadaşları yaşasın
diye kendileri bilerek ölüme gitmiş, direnmiştir. Denizler bilemez miydi,
devlet ile işbirliğine gidip hayatta kalmayı, elbette biliyorlardı, üstelik
onlara bunlar telkin bile edilmiş olmasına rağmen ellerlinin tersi ile
itekleyip bir devrimci gibi yaşamayı seçmişler ve işbirliğini kendi kişisel
çıkarı için de olsa ret etmiştir. Che, Bolivya’da öleceğini bilerek gitmiş ve
devrimci yolda hayatını kaybetmiştir. Onun mirası devrimcilere örnektir ve o
mirası bugün dahi içselleştirmiş dünyanın her hangi bir yerinde devrimciler
mücadeleye devam etmekteler.
Che, henüz Che olmadan çıktığı yolculuklar ile halkların ne
kadar baskı altında olduğunu gözlemler, bu baskının ortadan kalması için, daha
adil bir dünyanın olabileceği gerçeği ile tanıştığı devrimciler ile öğrenir. O
bir gezgin olmaktan çıkar, gördüklerini yazmak yanına değiştirmek için
yollardadır. Bu deneyimini Başkan Jacobo Arbenz Guzmán'ın önderliğinde Guatemala’nın
sosyal devriminde kazanacaktır. Daha sonra artık onun hayat çizgisi kendi
belirlediği ve tercih ettiği şekilde gelişecektir. Fidel Castro ile o devrimci
eylemlerini kazanmak üzerine kuracak ve Küba devriminde önemli rol oynayacak ve
devrimi yapacaktır. Küba devriminden sonra bir çok görevlerde bulunmuş,
bakanlıklarda söz hakkı sahibi olmuş, Afrika’da devrimci mücadele içinde yerini
almış olmasına rağmen, o devlet adamı olamayacağına karar verir ve CIA ve diğer
istihbarat örgütlerinin cirit attığı Bolivya’da devrimci mücadele ederken
yakanmış ve öldürülmüştür. Yarattığı birikim, tüm devrimciler için ilham
kaynağı olmuş ve dünya devrimci hareketi için önder konumuna gelmiştir. Bugün dünyanın
en ücra yerinde bile Che resimleri ve marşları ile karşılaşabilirsiniz. Nerede bir
direniş ateşi yanıyorsa Che oradadır ve mücadele alanlarında yaşamaya devam
etmektedir.
1968 kuşağının Avrupa’da ki en önemli temsilcisi RAF örgütünün
lider kadrosunda yer alan Ulrike Meinhof yaşamı bir noktada Che ile kesişir. Bu
kesiştiği nokta Zafer Diper’in yazdığı oyundur. Politik tiyatronun önemli
temsilcisi Bizim Tiyatro bu iki efsane lideri aynı sahnede buluştururken devrimcilerin
acısı ve duyarlılıklarının nasıl bir birine yakın olduğu ve farklı
coğrafyalarda, farklı zamanlarda yaşamış olmalarına rağmen gelenek ve davranış
olarak bir birilerini nasıl kucakladığını da kanıtlamaktadır. Devrimciler bir
birine benzer, devlete ve faşizme karşı savaşırken, emperyalist tüm düşünceler
ile de kavga etmektedirler.
Ulrike Meinhof, Batı Almanya içinde örgütlenmiş anti
kapitalist, anti faşist bir örgütün lideri konumundadır. Çıkardığı dergi ile
kamuoyunun yakından tanıdığı biri olmuş olmasına rağmen, daha sonra yaşanan
süreç ile illegal yaşama geçmiş e şehir gerillası olarak faaliyetlerde
bulunmuştur. Yakalandıktan sonra çıkarıldığı mahkeme ile önce 8 yıl hapse, daha
sonra ömür boyu mahkum edilmiştir. Bir süre sonra kalmış olduğu hücrede “ölü”
bulunmuştur. Bugüne kadar onun ölümü hep tartışma konusu olmuş, devletin eli
ile öldürüldüğüne inanılmaktadır. Alman devleti Meinhof ve arkadaşlarının
yargılandığı mahkemeye hukuki müdahale etmiş ve onların savunma avukatlarını
bizzat kendi avukatlarını atayan yasal düzenleme ile onların savunma hakkına müdahale
etmiştir. Meinhof ve arkadaşlarının siyasi olarak vermek istedikleri savunmaya müdahale
ederek, sistem tartışmasını önlemeye çalışmışlardır.
68 kuşağının en önemli temsilcilerinden olan Meinhof,
öğrenci ve işçi sınıfının gösterilerinde Che posterlerini taşımış, Che’nin
yaratmış olduğu devrimci çizgiden gitmiştir. Devrimci olarak ölüme gitmiştir. O
hiçbir şekilde sisteme ve işkencecilerine teslim olmamış, kızları içinde olsa
zayıflık örneği göstermemiş, direnişi seçmiştir. Açlık grevleri ve hücrede tek
başına geçirdiği günlerde çok zayıf düşmesine rağmen, hayatta ve direngen olarak
kalmayı bilmiştir. Alman solu içinde önemli bir köşe taşının geleneğini
yaratmış ve uluslar arası sınıf dayanışmasını daha da yukarıya taşımıştır. Filistin
halkı için Filistin’e gidip İsrail devleti ile savaşarak Almanya’da var olan
bir tabuyu da yıkmıştır. Bugün dahi bir çok arkadaşı mazlumların yanında bir
çok cephede savaşmaya ve dayanışmaya devam etmesi, onun yaratmış olduğu bir
kültürün devamlılığını kanıtlamaktadır.
İki devrimci, aynı zaman dilimine taşındığında ve
karşılaştıklarında neler olabileceğini Zafer Diper bize bu oyunu ile anlatmaya
çalışmıştır. Oyun her ne kadar iki devrimciyi anlatmış olsa da aslında tüm
devrimcileri ve geleneğini de anlatmaya devam eden önemli bir işlevi de yerine getirir.
Oyun dört kişi üzerine kuruldur, iki kolaylaştırıcı ve
yönlendirici yanında Ulrike, Che sahnededir. Her oyuncu canlandırdığı rolü o
kadar başarılı bir şekilde başarırlar ki, seyirci bilmiş olmasına rağmen Che ve
Ulrike’nin aynı zaman diliminde yaşadığını dahi düşünebilir. İki devrimcinin
acısı, sevinci, tutkusu, başarısı ve ölümleri aynı zaman diliminde bir birine
paralel olarak yerini alır. Nazan Diper’in Ulrike rolü ile başarısını bir
kademe daha ileriye taşıdığına şahitlik ederiz. O acıyı ve dramı o şekilde
yansıtır ki, seyirci onun ile birlikte acı duyar, işkenceyi içinde hisseder. Sevindiğinde
sevinir, hüzünlendiğinde hüzüne kapılır. Dışarıdan gelen her türlü uyarıcıya karşı kulağını kapatır ve
sahneye odaklanır. Sadece o mu, elbette hayır! Sahnede bir oyunun başarılı
olması ya da bazı oyuncuların öne çıkması sahnede rol alan diğer oyuncuların
başarısı ile orantılıdır. Eğer yan oyuncular başarılı ise dünyanın en yetenekli
oyuncusu dahi sahneye çıksa başarısız gözükür. O yüzden Ulrike rolünün öne
çıkması Che ve yönlendirici rollerde oynayan Zafer Diper, Ece Erişti ve Kaan
Songün’ün çok başarılı bir şekilde olmalarındandır. Kaan Songün o kadar
başarılıdır ki, bir çok rolü sahnelemesine rağmen, her rolün ruhuna hemen
girebilmekte ve sahneyi seyirciye taşımaktadır. Bu kadar başarılı oyuncular
içinde Ece Erişti’den de bahsetmemezlik olmaz! Ece Erişti, rahat ve kendisine
güvenen hareketleri ile sahneyi doldurmakta ve üzerine düşen görevi en iyi
şekilde yapmaktadır. Gerek meyhane sahibi rolü, gerek anlatıcı ve yönlendirici
konumunda olması onu sahnede görünür kılıyor ve başarısını taçlandırıyor.
Her oyuncudan bahsedip, hem yazan, hem oynayan hem de
sahneye koyan Zafer Diper’den bahsetmemek olmaz. O yaratmış olduğu bir mirası
daha da ileriye taşımıştır. Politik tiyatro tarihimiz içinde yerini sağlam
temeller ile koruyan Bizim Tiyatro, bu oyun ile bir adım daha ileriye taşımış,
teknolojinin olanaklarında da yararlanmayı bilmiştir. Kuru bir anlatım ve okuma
tiyatrosu yapabilirdi ama o, tercihini başka yönde yapmış ve bence doğru bir
tercih ile iki büyük devrimciyi yaramış oldukları geleneğe uygun olarak sahneye
koymuş, yeniden canlandırmış ve bizim ile kucaklaşmalarını sağlamıştır. Zafer Diper her zaman gençtir, her oyunu ile
bu gençlik iksirini yenilemektedir. Sahne performansı ile hem sahneyi doldurmuş
hem de seyircisi gözünde ki yerini daha da büyütmüştür.
Sahne ışık ve ses düzenlemesi ve sahne düzenlemesi ile çok
başarılıdır. Özel tiyatroların ellerinde ki imkanları en iyi şekilde nasıl kullanılabileceğini
bir kere daha göstermektedir. Turneler de göz önüne alınarak, hem pratik, hem
de işlevi olan bir sahne ile bu oyun dünyayı gezeceğine inancım büyüktür.
Ulrike ve Che canlanmıştır, bu oyun sahneye konduğu sürece
de birlikte nefes alıp vermeye devam edecektir. İmkanları olanların bu oyunu
görmelerini isterim, çünkü her oyun yeniden yaratımdır ve sahne tozuna bir
tarih yazılmaktadır. Siz de bu sahne tozuna yazılan tarihe ve imzaya seyirci olarak
katkınız olmasını isterim…
İsmail Cem Özkan
Che ve Ulrike ne konuşuyorsunuz öyle?
Nazan Diper, Zafer Diper, Ece Erişti, Kaan Songün
Bizim Tiyatro
http://www.bizimtiyatro.net/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.